Bu Blogda Ara

Korona Morona etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Korona Morona etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Şubat 2023

Yeni Aşı Tantanası

 Geçen günlerde İnstegram'da dolaşırken gördüğüm lüzûm üzerine işbu yazımı yazmak ve mevzuat-ı katiliye hakkındaki düşüncelerimi nâkletmek istiyor ben, sonra isterse cellat gelsin boynumu kesip başımı gövdemden ayırsın.


İnsan vücûdu esas olarak kolay kolay hastalanmaz, hastalanırsa dâhi kendi kendıni tedâvi edebilecek yeteneğe sâhiptir.
İlkokulda bizlere nasıl nefes alacağımızı beyinlerimize kazıdılar, öğretmenlerimizin söylediklerine göre nefesi aldığımız ve verdiğimiz organların herhangi bir engele takılmaması gerektiğini öğrettiler.


Ayrıca bir elektrik süpürgesi düşünün ki borusunun ucuna bir bez paçavrası tıkarsanız süpürgenin motorunu yakarsınız.
İşte bizim burun ve ağız adı verilen organlarımız da aynı şekilde çalışırlar, üstelik motoru zorlanarak yanan bir elektrik süpürgesinin yenisini alabilirsiniz ama bir insanın yenisini alamazsınız, alsanız bile kaybettiğinizinki gibi olmaz.


Ben ilk günden beri söylüyorum ve bundan sonra da söylemeğe ve uygulamağa devam edeceğim, maske takmıyorum aşı olmuyorum, böylece küresel kapitâlist güçlerin oyununu bozuyorum.


Hadi size iki soru daha sorayım:
Hâlka maske adlı paçavrayı zorla taktıranları bir defacık bile olsa o maskeyle gördünüz mü?
Üstelik kendisi Tanrı'nın işini yaptığını iddia ediyor ama Tanrı'nın bundan haberi var mı?

31 Mart 2022

İki Yıllık Muhasebe

Bundan yaklaşık iki yıl önce bir gün Çin Hâlk Cümhûriyeti sınırları içerisinde adını o dönemde adlandıramadığımız ve duyunca hayrete düştüğümüz bir hastalık türetildi Amerika Birleşik Devletleri tarafından.
Bu hayâli senaryodan oluşan hastalığa göre evde kalınmalı ve ondört gün boyunca karantinada kalınmalıydı.
Adına sonradan Korona dedikleri bu sahte salgın sayesinde bizler maskeyle tanıştırıldık.
Sokağa çıkabilmek için Hayat Eve Sığar Kodu almak zorunda bırakıldık.
Eskiden yurt dışına gitmek gibi durumlarda almak zorunda olduğumuz Şengen Vizelerinden bu sefer kendi evlerimizden sokağa çıkabilmek için almak zorunda bırakıldık.
Günlerce evlerimizde hapsedildik. O günlerce dediğime bakmayın, ondört günlük karantinayla başlandı ama sokağa çıkabilmemiz üç kocaman ayı buldu.
İller arası ulaşım durdu, Devletin Trenleri durdu, Uçaklar yere indirildi, Otobüsler garajlarda bekletildi.
Tabi bu arada iki adet Ramézân-ı Şerif Ayı, iki adet Ramézân Bayramı, iki adet Paskalya Yortusu, iki adet Hamursuz Bayramı kutlanamadığı için heba edildi. Henüz o yılların bayramları kutlanabilmiş değil.


Essahtan da o günden beridir yaşananları topluyorum da hiçbir şey değişmemiş ama hayatlarımızdan iki kocaman yıl ceplerimizden de beş kocaman yıllık gelirlerimiz çalınmış.
Günümüzde her şeye her Allah-u Te'âlâ'nın gününde zam geliyor, daha geçmiş iki yılımızın zararlarını toparlayamadan götlerimizde birer delik daha açıldı.


Bugün son olarak Şeker'e tam yüzde Otuz gibi oldukça güçlü bir zam yapılmış olup marktler de bu zammı aynen uygulamağa karar vermişlerdir.
Ne de olsa Ramézân-ı Şerif Ayı gelirken her şeye zam yapmak farzdır.
Hani bir zamanlar Hazret-i Muhammet'in "Komşusu açken tok yatanın kendilerinden olmadığı" konusunda buyurmuşluğu vardı, ne oldu sahi onun sünnet olarak kabûl edilen buyruklarına?

27 Şubat 2022

Görünümler & Gerçekler

Bu dünyada hiçbir şey asla ve asla bizim gördüğümüz gibi değildir.
Her kavganın arkasında bir işbirliği ve her sükûnetin arkasında bir çıkar hesabı mevcuttur.

 
Tabi ki bedava peynir ancak ve ancak fare kapanlarının içinde bulunur.
Hiç kimse cınsî münâsebete girmediği sıpadan olmuş eşşeğe beleşten ot vermez.


Hani geçen yıl aşı çıktığı zamanlar herkes aşı olmak için yarış yaptı ya, işte o yarışta tek kazanan Bill Gates adlı zat-ı az muhterem hazretleri oldu.
Çünkü kendisi dünya nüfûsununun azaltılması gerektiğinden bahsediyordu.

18 Temmuz 2021

Kenevir

 Bir dönümlük kenevir yirmibeş dönümlük orman kadar oksijen üretir. Yine bir dönümlük kenevirden dört dönüm ağaca eş kâğıt üretilebilir. Kenevir tam sekiz kez kâğıda dönüştürülebilirken ağaç sadece üç kez kâğıda dönüştürebilir.
Kenevir sadece dört ayda yetişir ama bir ağaç ise en az yirmi yılda ancak verimli olur.
Kenevir gerçek bir radyasyon temizleyicidir. Dünyanın her yerinde yetiştirilebilir ve çok az suya ihtiyaç duyar. Ayrıca kendisini böceklerden koruyabildiği için tarım ilâcına da ihtiyaç duymaz.
Kenevir ile yapılan tekstil ürünleri yaygınlaşırsa tarım ilâcı sektörü tamamen ortadan kalkabilir.
İlk kot pantolon kenevirden yapılmıştır hatta Kanvas" kelime-i şerifi kenevir ürünlerine verilen isimdir.
Kenevir ayrıca ip halat çanta ayakkabı şapka yapımı için de ideal bir bitkidir.
Kenevir kanser tedavisinde kemoterapi ve radyasyon etkisini azaltma, romatizma kâlp sara astım mide uykusuzluk omurga rahatsızlıkları ve ruhsal çöküntüler gibi en az ikiyüzelli hastalıkta kullanılmaktadır.
Kenevir tohumunun protein değeri çok yüksektir ve içindeki iki yağ asidi de doğada başka hiçbir yerde bulunmamaktadır. Üstelik kenevirin üretimi soyadan bile daha ucuzdur.
Kenevirle beslenen hayvanlar hormon takviyesine ihtiyaç duymazlar.
Pilâstik ürünlerin tamamı kenevirden üretilebilir ve kenevir pilâstiğinin doğaya dönüşmesi oldukça kolaydır.
Bir arabanın gövdesi kenevirden yapılırsa dayanıklılığı çelikten tam on kat fazla olur.
Binaların yalıtımı için de kullanılabilir çünkü dayanıklı ucuz ve esnektir.
Kenevirle yapılan sabunlar ve kozmetik ürünler suyu kirletmez, yani tamamen doğa dostudur.


Amerika’da onsekizinci yüzyılda üretimi zorunluydu ve üretmeyen çiftçiler hapse atılıyordu. Ancak durum şimdi tam tersi. Neden?
Çünkü zamanın kodamanı W. R. Hearst 1900'lü yıllarda Amerika'da gazete ve dergilerin yani medyanın ya da kısaca inokta basının sahibiydi. Ormanları vardı ve kâğıt üretiyordu. Eğer kenevirden kâğıt yapılırsa milyonlarını kaybedebilirdi.
Rockefeller denilen küresel güç dünyanın en zengin adamıydı. Petrol şirketi vardı. Bio yakıt olan kenevir yağı da elbette onun en büyük düşmanıydı.
Mellon denilen bir küreselci Dupont şirketinin ana hissedarıydı ve petrol ürünlerinden pilâstik üretmek için patente sahipti. Kenevir endüstrisi onun pazarını da tehdit ediyordu.
Dupont ise biliyorsunuz kadınların bir numaralı giysilerinden naylon külotlu çorabın mucididir.
Sonra ise Mellon oştamerika başkanı Hoover'in hazine bakanı oldu. Bu bahsettiğimiz büyük ama şereften yoksun isimler yaptıkları toplantılarda kenevirin bir düşman olduğuna karar verdiler.


Ve onu ortadan kaldırdılar. Medya aracılığıyla marihuana sözcüğüyle birlikte keneviri insanların beynine zehirli bir uyuşturucu olarak kazıdılar.
Kenevir ilâçları piyasadan çekildi, bunun yerini bugün kullanılan kimyasal ilâçlar aldı.
Kâğıt üretimi için ormanlar katledildi. Tarım ilâçları ile zehirlenme ve kanser arttı.
Derken dünyamızı pilâstik çöplerle ve zararlı atıklarla donattık.
Şimdilerde aynı küresel güçler korona morona korkusu sayesinde aşı adı altında bilmediğimiz bir sıvıyı insanlara uygulamaktalar.

11 Temmuz 2021

Mesene Messenger

 Bir zamanlar çok eskiden bundan uzun uzun yıllar önce belki de benim bu okuduğunuz blogu yayınlamağa başlamadan da önceleri hayat güzelken ve maske mesafe temizlik gibi tantanalar hayatlarımızda yokken dünyayı sallayan bir haberleşme aracı çıkmıştı meydana.
Ancak işbu yeni haberleşme aracını ortaya çıkartanın yıllar sonra korona morona adlı uydurma bir hastalık ve insanoğlunun sonunu getirecek olan sahte bir aşıyı da bize dayatacağını nereden bilebilirdik?
Üstelik işbu aşıyı öyle bir pazarlıyor ki Bill Gates denilen şereften yoksun şahsiyet, sizler hastalığa yakalanmamak düşüncesiyle masumanece tıpış tıpış kendi ayaklarınızla gidip aşıyı oluyorsunuz ama o aşının içerisindeki maddeler bir süre sonra başka hastalıkları sizlerin vücûduna yerleştireceğinden hiçbirinizin haberi yok.
Neyse şimdilik bu konuyu kapatalım çünkü bu şerefsizlikleri başka zaman toplayarak anlatacağım, tabi eğer ömrüm yeter ve küresel güçler tarafından öldürülmezsem.
Hadis-i Şeriferden birinde bir zulme engel olamıyorsak bari o zulmü duyurmamız buyurulmuştur.


Bizler yine o güzel mutlu günlerimize geri dönelim.
O zamanlar akşamları evlerimize giderdik, bilgisayarlarımızı açardık, Msn Messenger'i kurardık, karşımızda çevrimiçi arkadaşlarımız vardı.
Yeri gelir sabaha kadar yazışırdık, üstelik internet bağlantı ücretinden başka hiçbir ücret ödemeden.
Daha da üstelik yurt içi veya yurt dışı hiç fark etmezdi, çünkü cihazımız telefon değildi, ama o zamanki telefonlar konuşmaktan başka hiçbir işe yaramazdı.
Cep telefonları da yeni yeni çıkmıştı, çıkan telefonlar da sadece sesli konuşmamıza ve yazılı mesaj çekmemize yarardı.
Resim çekemezdi, internete giremezdi, hâttâ kontörlü hatlar ilk başlarda mesaj bile çekemezlerdi.
İşbu ahvâl ve şerait dâhilinde bilgisayarlar imdadımıza yetişmişlerdi, gerçi o zamanlar arkadaşlarmızla bir şekilde haberleşebilir ve sokağa istediğimiz gibi çıkabilirdik, gidilebilecek yer çoktu ama konuşulacak konular da çoktu.
Şimdiki gibi gittiğimiz yerlerde telefonlarımızla değil birbirlerimizle ilgilenirdik.


Herkeste değil ama önemli bir bölüm insanların bilgisayarında Yahoo'nun da Messenger programı vardı, her ne kadar birbirlerine raakip de olsalar her iki program birbirleriyle uyumlu olarak da çalışırlardı.
Ancak günümüzde her iki programın da tarihin tozlu sergenlerinde yerlerini aldırdılar bazı küresel güçler.
Bu iki uygulama gitti, yerine önce Facebok sonra Twiter daha sonra da sadece internetli akıllı telefonlara yüklenebilen Whatsap geldi.
En sonda da aptal telefonları kaldırdılar, Erikson Nokia Motorola gibi zamanın devleri Ayfon ve Android telefonlara mağlûp oldular.
Ancak tüm bu teknolojik gelişmelere rağmen o günler yine de güzeldi, ilişkiler henüz bozulmamıştı ama çatlamağa da başlamıştı.
Mâlum-u âliniz doğada ve yaşamda hiçbir şey kaybolmaz, sadece şekil değiştirirler, tarih de tekerrürden ibarettir, değişen sadece şahısların ism-i şerifleridir ama hadiseler aynıdır.
Evet bir yazımızın daha sonuna geldik, eğer bu yazdıklarımdan dolayı öldürülürsem sakın arkamdan yas tutmayın anlaştık mı?

10 Temmuz 2021

Karınca Kavanoz Sallama

 Gidin bir çölden yüz tane kırmızı ateş karıncası yakalayın. Daha sonra bir başka topraktan yüz tane bildiğimiz siyah karıncayı alın ve bunların hepsini bir kavanozun içine koyun.
İlk başta hiçbir şey olmayacaktır.
Daha sonra kavanozu elinize alın ve oldukça şiddetli bir şekilde sallayın ve tekrar yerine koyun.
Kavanozun içinde bir anda karıncaların birbirlerini öldürmek için savaştığı bir kaos ortamı göreceksiniz.
Tıpkı küresel kapitâlist güçlerin şimdilerde korona morona sayesinde insanoğlunu salladığı gibi.


Kırmızı karıncalar bunu yapanın aşıyı reddeden siyah karıncalar olduğunu düşünürken siyah karıncalar bu kaosun nedeni olarak aşı olmak için koşturan kırmızı karıncaları görmektedir. Oysa çok iyi bildiğiniz üzere kaosun asıl nedeni sizin ellerinizdir.
O nedenle günümüzde gerek sosyal medya aracılığıyla gerekse de başka ortamlarda normâlde hiç tanımadığınız insanlarla tartışacak ya da kavga edecek bir duruma geldiğinizde kendinize hep şu soruyu sorun lütfen:
Kavanozu sallayan kim?

Gece Vaporu İşletilmeğe Başlıyor

 Birkaç gün önce padişah efendi hazretleri korona morona yasaklarının sona erdirildiğini buyurmuştu hatırlıyorsunuz, çünkü birkaç gündür sokağa çıkma konusunda hiçbir kısıtlama yaşanmamakta.
İşbu buyruk neticesinde İstanbul Belediyesi de kendine düşen vazifelerden birini ifa etmeğe hazırlanıyor bugün, çünkü uzun zamandan beridir işletilmeyen Gece Vaporu bu akşam işlemeğe başlayacak.


Seferler Cuma'yı Cumartesi'ye ve Cumartesi'yi Pazar'a bağlayan gecelerde Kadıköy'den 1:30 - 2:35 - 3:45 - 4:55 saatlerinde hareket edecek, Karayköy'e 1:50 - 2:55 - 4:05 - 5:15 saatlerinde, Beşiktaş'a 2:05 - 3:10 - 4:20 - 5:30 saatlerinde uğrayacak, Kadıköy'e 2:25 - 3:30 - 4:40 - 5:50 saatlerinde gelmiş olacak.
Gece vaporu binme ücreti ise Sekiz Türk Lirasıcık, yani daha açık olmak gerekirse Çift Bilet geçerli olacak.
Gece Vaporumuz İstanbul'a hayırlı uğurlu ve bereketli olsun, henüz Gece Metrosu sefere başlamadı ama olsun vapor da bir başlangıç ve patlangıçtır.

01 Temmuz 2021

Mutlu Temmuz

 Kocaman yılın ilk yarısı bitti, geçen hafta en uzun gündüzü yaşadık, imdı sırada Yazın en güzel zamanlarından Temmuz-u Şerif Ayı var yaşamamız gereken.
Biliyorsunuz her geçen gün yeni bir Aybaşıyı getirir huzurumuza, gelip çatan her aybaşında memurda şafak atar. Çünkü nasıl geçecektir çarşıdan kasaba manava yakalanmadan?
Ne de olsa ihtiyarlar evde kemik yiyorlar ama denizde de bolcanam balık var, buna rağmen balıkçılar bir kilo İstavrite sadece Üçyüz Türk Lirasıcık değer biçiyorlar.


Bugün itibariyle uzun zamandan beridir biz özgür ruhlu insanlara dayatılan baskılar padişah efendi hazeretlerinin buyurdukları irade vasıtasıyla kaldırılmış bulunmakta.
Yani otobüslere ve metrolara uygulanan ama Marmaray'da uygulanmayan bir koltuk dolu bir koltuk boş uygulaması ve ayakta yolcu sayısı sınırlaması kaldırıldı.
Geceleri 22:00 saatinden sabaha karşı 5:00 saatine kadar uygulanan sokaka çıkma yasakı kaldırıldı.
Pazar günleri tam günü uygulanan sokaka çıkma kısıtlaması da kaldırıldı.
Bize bu serbestliği sağlayan padişah efendi hazretlerine ne kadar teşekkür etsek ve sağlığı için duva etsek azdır.


Bir haftadan beridir havalar da ısınmağa başladı, ama şu kadarını söyleyeyim İstanbul'da deniz çok kirli, daha önceki paylaştığım yazıma istinaden terlikle tank durduran hâlkımız için çok da bir şey fark etmiyor, çünkü zamanında kolibasili yoğunken de deniz girdiler, şimdi de haydi haydi girerler.
Hadi bakalım sizlere hayırlı yazlar sevgili okuyucularım.

08 Haziran 2021

Deniz Salya Sümük Kusuyor

 Son zamanlarda oldukça sıkıntılı günler geçiriyoruz sevgili okuyucularım.
Üstelik hem sıkıntılı hem de zor günler.
Tüm bu yaşadığımız zor günlerin üzerine tuz biber eken salya sümük hadisesi mevzusunda ben de bugün bazı resimlerle katkıda bulunmak istiyorum.


Son zamanlarda İnokta Basında çıkan bizim deyimimizle Salya onların deyimiyle Müsilâj hakkında.
Suadiye kıyılarında dolanmaktayız, bir baktım ki deniz essahtan iyice kirlenmiş.
Aldım kameramı elime ve gördüğünüz sahneleri çektim.


Sahilin özellikle sığ kesimlerinde salya sümük çok daha belirgin şekilde ortaya çıkmakta.
Hani diyeceğim ki Marmara Denizi artık bizlerin baskı altında yaşamasından dolayı bunalıma girmiş de bunca yıldan beridir içine attıklarını kusmuş.
Nasıl ki insanların bazen midelerindeki besinleri sindiremeği beceremeyip kustukları gibi.


Hayatlarımızın önemli bir bölümü son birbuçuk yıl içinde çalındığı ve imdı da aşı için baskı yiyoruz ya, aslında Marmara Denizi bu tepkiyi vermekte çok ama çok geç kaldı.
Keşke birkaç yıl önce bu tepkiyi verseydi de hazır sokağa çıkma yasakları biraz gevşetilmekteyken biraz deniz girebilseydik.


 Bu yıl Marmara'da deniz girmek yok, çünkü bu kadar salya ve sümük kusmaktayken ne denize girilir ne de balık yummilenilir.
Eklediğim yüksek megabaytlı videoyu izlerseniz bana hakkımı vereceksinizdir.


Yine de az önce bahsettiğim İnokta Basının yazdığına göre sadece Marmara değil diğer denizlerimizin de vaziyet-i umumiyesi pek hayra âlâmet değil.
Peki biz deniz girmek için yurt dışına mı çıkmak zorundayız?
Yurt dışına çıkabilmek için aşı olmak zorunluluğu koydular bizlere küresel kapitâlist güçler.
Birkaç yıl öncesine kadar Koli Basili kaynayan Marmara Denizi kıyılarını pilâca çevirenler yine bizler değil miydik?
Türküz biz, nasıl ki bir zamanlar terlikle tank durdurduysak ne korona morona ne de salya sümük bize bir şey yapabilir.

11 Mayıs 2021

Marmaray Beleş

Biraz önce dolanırken böyle akıllara zarar bir haber geçti elime, çünkü Ramézân-ı Şerif Ayı'nda farz kılınan oruç ibadetini eda etmekte olan arkadaşıma kahve ısmarladılar:


Sokağa çıkma yasağında Marmaray beleş olarak işleyecek, üstelik Bayramdan daha uzun bir süre bedava çalışacak.
Ancak beleş çalışacak Marmaray'a hiçbirimiz binemeyeceğiz.
Nasıl gençler, eğleniyor muyuz?

19 Nisan 2021

Soğuk Türk Kahvemsi

 Pazartesilerim her zaman sendromlu ve bunalımlı geçer benim, ister tâtil olsun isterse iş olsun hiç ama hiç fark etmez.
Çünkü hayatım boyunca Pazartesi günlerinden her zaman nefret etmişimdir.
Ancak yine de Pazartesi'den hoşlanmamam Cum'anın mübârek olduğuna dair son zamanlardaki riyakârlığı onayladığım da söylenemez.
Her şeye rağmen Salı da Pazartesi de Cumartesi de Pazar da Çarşamba da Perşembe de en az Cum'a kadar hayırlı bir gündür, çünkü haftanın her günü Allah-u Te'âlâ'nın günüdür.


Bugün zaten hava yağmurlu, bir de canım iyice sıkkınken bir Soğuk Türk Kahvemsi söyledi ben kendime, ancak şunu derim ki Soğuk Türk Kahvemsi biraz fazlama şekerli çıktı.
Hey güzel dünya dön dur etrafımızda, hayatın gerçek kapısı hepimizin ortak noktası.
Yine de Lâvilerle birlikte güzel gittiğini söyleyebilir ben.

16 Nisan 2021

Yüzyirmi Yıllık Ampul

 Bundan çok ama çok uzun yıllar önce, ta Bindokuzyüzbir yılında bizden çok ama çok uzak bir memleket olan Kaliforniya'da bir ampul bağlandı.
Tesâdüfi midir yoksa bilerek mi yapıldığı bilinmez ama takılan ampul tam yüzyirmi yıl sonra bile bugün hâlâ yanıyor.
Ürünlerin nasıl kasıtlı olarak modern teknolojide kalıcı olmayacak şekilde yapıldığının güçlü kanıtı olarak gösteriliyor.


Nicola Tesla'yı inceleyin derim. Elektrik kabloları konusundaki çözümü, elektriğin ücretsiz olarak nasıl evlere ulaştirilabileceğinin alternatifleri. Bir de Wilhelm Rich'ın organit üzerine çalışmaları. Hepsi sıradışı hayatlar. Tabi ikisinin de evraklarına kimin el koyduğunu da incelerseniz günümüzde de korona morona denilen sahte hastalığın altından çıkan Rotschild'i bulabilirsiniz.
Resm-i şerifte görünen ampul tam yüzyirmi yıldan beri hiç söndürülmeden yanmaktadır ve Guinness Rekorlar Kitabı'nda yayınlanmıştır.
Sözün özü olarak eski dönemdeki cihazlar şimdikilere beşbin basarlar, çünkü o zamanlar dünya üzerinde "Ahlâk" adı verilen bir olgu vardı.

Güzel Gün Kahvemsi

 Bu sefer paylaştığım kendi içtiğim kahvem değil.
Dün akşam Swarm'da gördüğüm eski özgür Türk Kahvemsi günlerimi anımsattı bana.
Hani akşamları sokağa çıkma yasağı olmayan ve herhangi bir kahve dükkânında gönlümüzce oturabilip Türk Kahvelerimizin yanında çikolata yummilenebildiğimiz ve sigara tüttürebildiğimiz günleri.
Ne yazık ki o güzel günler çok ama çok geride kaldılar, geride kalmaları bir yana bir daha asla gelmeyecekler.


Kahvelerimizi yeniden dükkânda yummilenebileceğimize dair yukarıdan irade buyurulduğu günlerde inşallah.
Benim artık güzel günleri tekrardan yaşayabileceğimize dair hiçbir umudum bulunmamakta.
Demek ki ben zamanında evlenmeyerek bu pis dünyaya bir çocuk daha getirmemek konusunda ne kadar doğru davrandığımı imdı daha iyi anlıyorum.
Çünkü dünyaya gelmesine vesile olduğum çocuk bir gün büyüyecek ve bana hesap soracaktı ve ben de o sorduğu soruya cevap veremeyecektim.
Çünkü ben de bir zamanlar sağlarken anne ve babama sormuştum bu soruyu, ikisi de herhangi bir cevap verememişlerdi rahmetliler.

04 Nisan 2021

Korona Sayesinde Bilinçleniyoruz

 Madem kocaman şirket işleri bir yemek masasına ve bir dizüstü bilgisayara hâttâ bir cep telefonuna bile sığabiliyormuşsa neden dikmişiz onca plazayı?
Bir eşofman ve bir terlikle de geçebiliyorken hayat, gardıroplara ve giyinme odalarına ne gerek varmış?
İş toplantıları video konferansla, alışverişler sanal marketlerle, eğitim ise uzaktan yapılabiliyormuş da neden işe okula alışverişe yetişmek için onca trafik çilesini çekmişiz, niye tonla egzoz dumanını yutmuşuz?


Otomobilsiz de yaşanabilirken o kadar parayı neden garajlara kaldırımlara yığmış, yakıta vergiye bakıma onca masraf etmiş, trafik kazalarına savaşlardan daha çok kurban vermişiz?
Madem hayat bir göz odaya sığıyormuş da neden dünyayı talan etmişiz?
Madem "Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi"ymiş de neden hırslarımızın emrinde birbirimizin boğazına çökmüşüz?


Meğer sırtımızda atılacak ne çok safra taşırmışız da haberimiz yokmuş.
İçinden araba geçecek kadar büyük petrol borularına değil, bir makinenin hava pompaladığı küçücük plastik boruya muhtaçmışız oysa.
Meğer nefsimizin uğruna nefesimizden vazgeçermişiz.

03 Nisan 2021

Büyüklerimizin Zekâsı

Mâlum-u âliniz şu başımızdaki gardiyanımız olan korona morona bakara makara yüzünden birçok büyüklerimiz eve hapsolmuşlardı ve hâlâ da belirli saatler dışında sokağa çıkmaları serbest değil, üstelik toplu taşıma araçlarına da binemiyorlar.
Ancak bizim kültürümüz büyüklerimizin sözlerini dinlemek üzerine kurulmuştur, her ne kadar biz gençler dünyanın hakimiysek de bir zamanlar büyüklerimiz de genç olduklarından dünyaya onlar hakimdi.
Yani hayat tecrübeleri bizlerden çok ama çok daha fazla.


Yapay zekâ da neymiş? Bir dostum yetmiş yaşında. Yasaklar sebebiyle sokağa çıkamadığından çok bunalmış. Bulduğu çareyi anlatıyor:
"Yahu ben yıllardır yürümeye alışmışım. Evde oturamıyorum. Patlayacağım. Sonuçta bir çıkar yol buldum. Bizim evin adresini yazdım cebime koydum. Şimdi ne zaman canım isterse çıkıyorum. Epeyce yürüyorum. Bir zaman sonra polisler çeviriyorlar, adımı soruyorlar. Bilmiyorum diyorum. Üstümü arayıp cebime koyduğum notu buluyorlar.
Notta: Dikkat Alzheimer Hastasıdır yazıyor ve altında da adresim. Zaten epey yorulmuşum. Polis arabasıyla eve dönüyorum."


Bu hikâyeyi okuyunca aklıma bir büyüğümüzün bankadaki yaşadıkları avdet eyledi.
Yine böyle korona morona bakara makara günlerinden birinde bankanın kapısında Heskodu'nu okutan ve içeri girmeğe hak kazanan bir büyüğümüz hesabından Binbeşyüz Türk Lirası çekmek üzere sırası geldiğinde vezneye yaklaşıyor ve tâlebini söylüyor veznedara.
Veznedar ise vatandaşın isteği için bankamatiğe gitmesi gerektiğini ve istediği miktarı ödeyemeyeceğini söylüyor.
Bizim ihtiyar cüzdanını uzatıyor, bakıyorlar ki Milyonluk zengin, bu sefer de hepsini çekmek istediğini söylüyor.
Veznedar ise bir gün önce haber vermesi gerektiğini ve banka şubesinde bu kadar nakit olmadığını söylüyor.
Vatandaş da ne kadar ödeyebileceklerini soruyor, veznedar da İkiyüzbin Türk Lirasıcık ödeyebileceklerini söylüyor.
Başlıyorlar paraları saymağa, onbeş dakika sonra parayı vatandaşın eline tutuşturuyorlar.
Ancak bizim akıllı büyüğümüz içinden ihtiyacı olan Binbeşyüz Türk Lirasını alarak kalan Yüzdoksansekizbinbeşyüz Türk Lirasını geri yatırmak istediğini söylüyor.
Veznedar ise bu tâlep üzerine bayılmış, ayıltamamışlar.


Kıssadan Hisse:
Büyüklerimizle dalga geçmeyin, onlar sınırlı sayıda üretildiler ve bir zamanlar gençtiler.
Sizler yaşlılığın ne olduğunu bilmiyorsunuz ama onlar gençliğin ne olduğunu çok iyi biliyorlar.

31 Mart 2021

Peçete Sorunsalı

 Son zamanlarda gittiğim çeşitli restorantlarda peçete konusunda artık çok cimri olmağa başladılar.
Eskiden envai çeşit peçete mevcutken imdı temiz olmamız gereken günlerde peçete bulamıyoruz.
Tamam girişte Heskodu sorgulanıyor, masalar birbirlerinden yeteri kadar uzaklaştırıldı, bağzı mekânlar masaların çevrelerine ayırıcı naylonlar da yerleştirdiler, ama peçetesiz olmuyor yani.


Asla ama asla tek bir restoranttan bahsetmiyor ben, genel olarak gördüğüm manzara böyle.
Kazara burnumuz aksa veya ağzımız kirlense ya da ellerimiz ıslansa nasıl temiz olabileceğimizi de bir türlü anlamıyor ben.
O girişlerde koduğunuz dezenfektan mıdır nedir hemen kurumuyor, hele de bu soğuk ve yağmurlu günlerde.
Herkes bilir ki Mart her zaman kapıdan baktırıp kazma kürek yaktırır, ama birkaç saat sonra Mart-ı Şerif Ayı'nın hükmü kalmayacak.

Mart'ı Yolluyoruz

 Evet sevgililer.
Kedilerin gelmesini iple çektikleri ve bazen gelmden de mercimeği fırına verdikleri içinde bulunduğumuz İkibinyirmibir yılına ait Mart-ı Şerif Ayı bir zaman sonra sona erecek.
Eskiden atalarımız Mart'ın kapıdan baktırdığını ve kazma ile kürek yaktırdığından bahsederlerdi.
Derken günümüze geldiğimizde Türkiye Cümhûriyetinden bir evde işbu sahne hakikât-i şerif vukua avdet eyledi.


Atalarımız asıl bir Türk'e bir şeyin imkânsız olduğunu söylememizi ve sonra da kenara çekilerek olanları izlememizi de söylemişlerdi bir zamanlar, yoksa bizler onaltı kez devlet yıkıp onyedi kez devleti nasıl tekrardan kurabilirdik?
Kaldı ki terlikle tank durduran Türk milletine korona morona bakara makara hiçbir hâlt yiyemez.
Tıpkı sobaya kazma kürek atmak ve saplarını yakmak gibi bir resm-i şerifi paylaşan her kimse teşekkür ediyor ben.

23 Mart 2021

Sağlıklı Olmanın Öğüdü

Son bir yıldan beridir bu Rotschild denilen bir pisliğin ortaya çıkarttığı korona morona bakara makara adındaki bir virüsle savaşmaktayız, her ne oluyorsa oluyor ve çaresi su ve sabun olan ve tüm dünyadaki ağırlığı sadece ve sadece bir gram kadar ağırlığı olan virüs bir türlü temizlenemiyor.
Öncelikle bu virüsten korunmak için maske adlı bir sektör oluşturdular, herkese de parayla sattılar. Maske takmayınca da yüksek yüksek cezaları yazdılar.
Maske sayesinde biriki yıl sonra karbondioksit soludukları için hasta olacak milyonlarca insan şimdiden hazır, gelsin cukka paralar.
Mâlum-u âliniz dünyayı yöneten o onüç aile yasanın böyle işlemesini istiyor, işin tuhafı Allah-u Te'âlâ da onlara istediklerini veriyor.
Bir zaman sonra aşı diye bir şey çıkartacaklar ve insanları aşılayacaklar, aşılananların bir kısmı da aşının yol açtığı yan etkiler sayesinde öbür dünyaya yolculuğa çıkmak zorunda kalacaklar.
Ama bir zaman daha sonra bu aşının da hiçbir faydasının olmadığı da ortaya çıkacak, zaten aşağıdaki gelişmeleri şöyle bir tartarsanız ne demek istediğimi anlarsınız.
Sizler için bazı belgeler derledim bu yazımda onlardan bahsedeceğim.


Bir zamanlar sigara içmek sağlık demekti çünkü sigara üreten firmalarla ilaç üreten firmaların patronları aynıydı. Sonra zararları kanıtlanınca ve milyonlar bu illet yüzünden süründükten ve öldükten sonra son günlerin kampanyaları başladı.
Uyuşturucu olarak bildiğimiz Eroin ilk çıktığında ilaçtı ve eczahanelerde satılıyordu.
Margarini de sağlık olarak bilirdik. Yıllarca reklâmlarda yer aldı.
Sonra bir gün öğrendik ki kötüledikleri ve tu kaka ettikleri terayağı sağlık margarin hastalıkmış.
Süte sağlık kaynağı dediler Pastörize ettiler, sütün sağlık olmasının sebebi olan faydalı mikropları öldürdükten sonra çocuklarımıza içirdiler. Bir gün diyecekler bunlar da zararlıymış.
Tuz yemeyin diyorlar, Tuz tansiyonu artırır diyorlar. İnsanlar minerâlsiz kalınca kendilerini hâlsiz hissedince ilâç satıyorlar çünkü. Yakın zamanda tuzun tansiyonla alakası yokmuş diyecekler.
Kâlorisiz yiyecek reklamı yapıyorlar. Şekeri çıkarınca sağlıklı oluyormuş.
Şekeri çıkarıp ne koyuyorlar peki? Kanserojen etkisi kanıtlanmış şekerden onlarca yüzlerce kat tatlı olan pankreası daha çok yoran muhtemelen şeker hastalığına yol açan endüstriyel tatlandırıcıları koyuyorlar. Kâlorisiz ama kanser eden yiyecekler.
Zamanında kadınlara menapoz geciksin diye hormon replasman ilâçlarını sattılar. Milyonlarca kadın kullandı bunu. Sonra "Pardon bu kanser yapıyormuş" deyip işin içinden çıktılar.
Talidomid verdiler gebelerin içi bulanmasın diye ama bebekler kolsuz bacaksız doğunca yine pişkince sırıttılar.
Bilim yavaş yavaş gelişiyormuş. Bu uğurda yapılan gayretler de kutsalmış. Cennetleri dünya olduğu için ceplerini doldurdukları paralar da ödülleri oluyor. Ölen ve sakat kalan milyonlarca vatandaş da bilim gazileri ve şehitleri.


Unutmayın ki biri size bilim diyorsa oradan kaçacaksınız. Bakmayın onların kafalarının karışık olduğuna, bal gibi biliyorlar neyin doğru neyin yanlış olduğunu.
Ama size biraz daha zehir satıp bir de güzelcenem ilâçlamak, cehenneme gidene kadar biraz daha ilâhlık taslamak dertleri.
Bizim bildiğimiz "İlim" bilim diye uyduruk bir tanrıya dönüştükten sonra oldu ne olduysa hiçbir şeye yaratmayan ve insanlara hiçbir yararı dokunmayan bir şeyi ilâh edindi insanlar.
Bilim insanı olunca da bu koca çarkları olan sömürü sisteminin sözcüsü oldular.
Siz siz olun ne sağlıkta ne dinde ne eğitimde ne de gıdada hangi sektör olursa olsun aklınızı kâpitâlizmin sözcülerinden olan Rotschild ibnesine kiraya vermeyin. Karşılığı dünyada da ahirette de perişanlık olur vesselam.

22 Mart 2021

Dünya Su Günü

Su hayatın kaynağıdır.
Bize ta ilkokulda öğretildiği şekilde iki adet Hidrojen ve bir adet Oksijen atomunun birleşiminden oluşan, İngilizce'de "Water" Fransızca'da "Eau" İspanyolca'da "Agua" Almanca'da "Wasser" İtalyanca'da "Aqua" Ermanice'de "Չուր" (Okunuşu : Çur) olarak adlandırılan, varlığı mevcut olmasa bizlerin de hayatta var olamayacağımız kutsal madde.


Allah-u Te'âlâ tarafından bahşedilmiş işbu su adlı madde hepimizin bildiği gibi sınırsız değildir.
Üstelik dünyamız da oldukça kirli bir yer olduğu için sadece içmede değil temizlikte de kullanılmaktadır.
Ancak bizler ne kadar temizlersek temizleyelim dünyanın pisliği kolay kolay bitmez, örnek isterseniz son bir yıldan beridir başımızda olan korona morona virüsünü daha temizleyemedik.
Oysa korona morona bakara makaranın çözümü oldukça basit ve fasit, maske falan değil sadece su ve sabun.
Sabunun üretiminde de su kullanıldığı için süper ekıstıra bir temizlik maddesi çıkıyor ortaya.


Tabi suyu kirletmemek de yine insanın kendi elinde olan bir şey, eğer bu kadar su temizlenmeğe yetmiyorsa insanoğlunun bizzat kendisi pislik yapıyor demektir.
Yani sizin anlayacağınız bizim şu andaki yaşadıklarımız bizlere müstahak kılındı.
İmdı sizlere bir raporun resm-i şerifini yayınlayacak ben.


Demek ki neymiş?
Öncelikle mevcut suyu temizlememiz gerekmekteymiş. Nasıl temizleneceğini de sanırım ilkokulda öğrendik, burada önce kaynatarak sonra da soğutarak suyun mikroplardan arındırılabileceğini size tekrardan öğretmeme gerek olmadığını düşünüyorum.


Her damlası değerlidir her damlasında hayat vardır. Suyu tasarruflu kullanmak ve su kaynaklarını korumak hepimizin görevi. Su yaşamdır ve artık azdır. Salgınla susuz mücadele edemeyiz. Boşa akıtma, konfora harcama. Sürdürülebilir bir gelecek için suyun değerini biliyoruz. Su varsa hayat var. Geleceğimiz için su kaynaklarımızı koruyalım. Su dünyanın her noktasında yaşamı ifade eden bir değerdir. Su kaynaklarımızı ve geleceğimizi koruyoruz. Yaşamın kaynağında ve her anında su var. Dünyamızın geleceği için ise suyu idareli temiz ve verimli kullanmalıyız.
Küresel su sorununa karşı su kaynaklarımızın iyi yönetimini ve sürdürülebilirliğini sağlamak en öncelikli görevimiz. Gelecekte oluşabilecek risklere karşı bugünden önlemimizi alalım, suyumuzu verimli kullanalım.


Bu kadar öğüt ve nasihâttan sonra gelelim bu kutlu günün tarihine:
İlk kez Bindokuzyüzdoksaniki'de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda önerilen "Dünya Su Günü" gerek Birleşmiş Milletler üyelerinin gerekse diğer dünya ülkelerinin giderek büyüyen temiz su sorununa dikkat çekmek, içilebilir su kaynaklarının korunması ve çoğaltılması konusunda somut adımlar atılmasının sağlanmasında teşvik olması amacıyla bu isme bir gün adamak anlamında oluşturuldu.
Bindokuzyüzdoksanüç yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Yirmiiki Mart tarihini "Dünya Su Günü" olarak ilan etti. Dünya Su Günü artan su krizini sosyal ve ekonomik kalkınmanın sürdürülebilirliğini tehdit eden bir olgu olduğunu vurgular.
Kısacası Dünya Su Günü Kutlu Mutlu Olsun!

16 Mart 2021

Yağmur Ihlamur

Bugün hava yağmurlu, biraz önce birden bastırdı.
Yağmur iyi güzel ama yağan yağmurdan gelen su barajlara gitmediği sürece bize su olarak geri dönmesi çok gecikecek olduğu su götürmez bir gerçek.
Hâlbuki daha sabah vaktinde güllük gülistanlık bir Güneşin sabahtan ışıyan türünden bir hava vardı.



Şaka maka bizim Tilbe'nin Ihlamuru da harikaydı bugün, en azından kendimi değilse bile içimi ısıtmağa yetti.
Ya da ben kendimi öyle hissettim.
Ancak ne olursa olsun Yıldız Tilbe'siz bir Tilbe Cafe hiç ama hiç çekilmiyor.
Neyse biz geçmiş zamana mazi diyerek yağmurumuza bakalım, belki adı Yağmur soy adı Ihlamur olan biri karşımıza çıkar ne mâlum?