Bu Blogda Ara

Sayfalar

18 Ekim 2014

Jack Daniel

Bazen hayatta hiç zevk alamadığınız günler oldu mu?
Kim bilir kaç tane dediğinizi işitir gibiyim.
İşte onun için ara sıra içmek gerek.


Ne yazık ki her zaman gidemiyor ben sinemaya, çünkü film izlemek tek başıma becerebildiğim bir şey değil.
Lâkin sinemaya her gidişimde mutlaka yalnız bırakılmışımdır.
Çünkü hiç kimse benimle sinemaya gelmek istemez, ki bunu da daha önceleri yazdım diye hatırlıyor ben.


Şimdiye kadar hiç içmedim bundan, ama bir gün belki canım ister.
Belki de bu şekli daha güzel gider, ama gelgelelim bunu da paylaşabileceğim hiç kimse yok.


Bizim gibi yalnızları ancak kahve paklar, çünkü kahve salozca sorular sormaz, kahve sizi çok iyi anlar.
Boşuna atalarımız rakı masasında geçmişin, kahve sohbetlerinde geleceğin konuşulduğunu söylememişler.


Hade çekin şereflerinize!
Sağlığa ve sevgiye içiyorum, dilerim siz birileriyle içiyorsunuzdur.
Yalnız da olsanız adımı sayıklayın yeterli.

17 Ekim 2014

Doğum Günüm Kutlu Olsun

Hayatımda ilk kez arkadaş(lar)ımla kutladı ben kendi doğum günümü.
Adam gibi ve hakkıyla hem de.
İşte bu yazımda da bugünden kareler var.


Yine inek gibi pineklediğim bir gün, hava her ne kadar dışarıda güzel bile olsa kesif olarak üşütmeye elverişli.
Zaten bu aralar pineklemekten başka hiçbir şey yaptığım da yok ya?
Tabi yazdıklarımı saymazsak.


Kaç zamandan beridir aklımda bu tarz bir sofra, sonunda bu akşam kısmet oldu.
Bu kadar arkadaşım olmasına rağmen sadece ve sadece iki adet zat-ı muhteremin hatırlamak işlerine gelmiş olmalı ki zaten topu topu iki telefon geldi koskocaman gün boyunca.
Yapacak bir şey de yok, hiç kimseye de zorla kendimi hatırlatamam ya?


Bu da benim pastam.
Aslında bunu koymazdım bile ama insanlık bende kalsın.
Siz ise buna sadece uzaktan bakabilirsiniz ancak!


Bugün gelmediğim aklınıza eser de kendi günlerinizde çağırmaya kalkarsanız şimdiden söyleyeyim ki davetlerinize asla ve asla icabet etmeyeceğim, hâttâ cevap bile vermeyeceğimden son derece emin olabilirsiniz.
Ben kendi doğum günümü tek başıma kutlamaya alışkınım, bundan sonra da kutlarım, siz hiç ama hiç telaş etmeyin.


Bu da sizin için, şerefsizliklerinize içtiğim rakı.
Hade şimdi güle güle, sizi bıraktığım veya sizin beni bıraktığınız yerde kalmaya devam edin.

Askerlik - Vicdani Red

Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde ben böyle bir konuşma daha işitmemiştim.
Başvekilimizin "Fakir çocukların yaptığı askerliği zengin çocuklardan esirgeyecek değiliz" açıklamasından sonra bindiğim dolmuşta bir gencin telefonla konuşmasına kulak misafiri oldum ki kanım dondu.

Kahramanımız (!) telefonu açtı birine dolmuşa biner binmez, başladı normâl bir şekilde konuşmaya. Hâl hatır falan filân feşmekân derken buraya kadar yanlış bir şey yok.
Ama bir dakika kadar sonra işin asıl niyet çıktı meydana. Bizimki askerliğini "Bedelli" çıkar diye yapmamış bugüne kadar, önümüzdeki Mayıs'ta tecil süresi doluyormuş, ama kurulu düzeninin bozulmaması için topu topu onbeş aycık olan askerliği son çare olarak "Vicdani Red" ile yapmamaya kararlıymış. Bir de soruyor karşısındakine ki "Sosyal hayatı" sekteye uğrar mıymış?
Üstelik de okumuş biri, hade cahil olsa neyse. Ama sanırım haybeye okumuş.

Ben de yanımda oturan adama döndüm bu konuşmanın üzerine, başladım dert yanmaya.
Hayatımda şerefle ve gururla şimdiki zırtapozarın -desem yeridir ama hakkıyla ve severek yapanları tenzih ederim- yaptığından üç ay daha fazla yaptığım ve bir daha çağırırlarsa seve seve gideceğim askerlik hakkında.
"Git de adam gibi askerliğini yap, şunun şurasında sadece ve sadece onbeş ay, ben onsekiz ay yaptım, ben enayi miydim ki zamanında asker oldum?"

Sosyal hayattan başlayayım ki öncelikle ve en basidi hiçbir kayınpeder kızını askerlik yapmamış biriyle evlenmesine izin vermez. En azından benim gençliğimde böyleydi, ama günümüzde babaların görüşleri değişti mi bilmiyorum.
Ben kız babası olsam damadımın askerlik yapmaması hakkında ona tek bir öğüdüm olurdu:
"Git askerliğini yap gel öyle iste!"

Çünkü Türkler için askerlik "Vatan Borcu"dur.
Biz bu vatana olan borcumuzu fazlasıyla ödedik.
Babalarımız daha da fazlasıyla ödediler, dedelerimiz babalarımızdan da fazlasıyla.
Onun için askerlikten kaçanlara ben hakkımı asla ve asla helâl etmeyeceğim.

Bu da böyle biline!

Doğum Geyiği

Bugün benim doğum günüm ya, size biraz da geyiklerin boynuzlarından bahsetmeliyim.
Eskiden hepiniz bilirdiniz, hiç kimse çocuk doğana kadar cinsiyetlerini bilemezlerdi.
Şimdi ise maşallah, doğmamış çocuklara don biçiliyor.


Tabi bir de sosyal medya da var bazı şeylere etki eden.
Artık hayatlarımızdaki her şeyi anında birilerine duyurmaya çalışıp sosyalleşiyoruz.
Çok sosyal ve duyarlı bir toplum olduk değil mi?

Happy Birthday To Me

Bugün kutlu bir gün!
Haydi şimdi benim pastamı üfle sevgili okuyucum!
Yıllar 1977'yi gösterdiğinde bu dünyaya merhaba dedi şimdi okumakta olduğun yazıları yazan vatandaş.
Bugün benden fazla yazmamı da bekleme, çünkü ben bugün doğum günü çocuğuyum.
Otuzyedinci yaş günüme davetlimsiniz. Şimdilik şen kalın ve esen kalın, hâttâ tek parça kalın.

15 Ekim 2014

Gelinlik

Sanki her şey çok normâlmiş gibi bir de evlenmemi istiyor hayat.
Madem evlenmemi çok istiyor, neden bana evleneceğim insanı karşıma çıkartmıyor?
Bugün Pinterest'te dolaşırken yine aklıma geldi bu konu, tesadüfün böylesi gelinlikler çıktı karşıma.
Birkaç modeli sizin görüşünüze sunmak istiyor ben.


Öncelikle bir davetiye gerek .. Davetiye olmadan gelinlik olur mu? Olmaz!
Eğer evlenecek olursam böyle şatafatlı bir davetiye istiyor ben.


Basit ve klâsikle başlıyoruz, aslında tüm gelinlikler bu modelin üzerinde çeşitli oynamalarla elde edildiler neredeyse.


Bazen renklilere de rastlasak gelin elbisesi beyaz olur genelde.


Böyle ağaçların aralarından süzülür gibi gelmeli.


Duvaksız hiç olmaz, sayfada olmazsa olmaz.


Bu model de biraz kabarık bir etek modelli, eğer kuyruğu tutacak çok insan varsa ideâldir.


Bazen mini eteklilere de rastlanır, ama topuk bu kadar yüksek olmamalı sanırım, yoksa üç harfli stayla çok döner.


Çiçekli ve desenliler de çok güzeldir, daha bir hava ve albeni katıyor.


Bu da ceket modeli, kim bilir kaç kişi bu eteği tutacak damadın yanına gelinceye kadar?


Gerçekten iddialı bir gelinlik bu, tüm damatların favorisi olacağına eminim.


Bu yazıdaki şu ana kadar en havalısı bu bence, gerçi her ne kadar zevkler ve renkler tartışılmaz da olsa herkesin fikrine saygım var benim.
Son olarak da sürpriz bir konuğum var.


Harbi gelinlik böyle olur.
Huzurlarınızda Majesteleri Kraliçe İkinci Elizabeth ve Prens Philip.

14 Ekim 2014

Üç Harfli Style

Bugün yeniden size geniş paça modasından örneklerim var yine.
Biraz fazla mı oldu ben nedir?
Ama hakikâten nasıl yürünülebildiğini hâlâ anlamayı beceremedi ben.


Lengerli Fötürüden başlayalım, yine Maho Ağa'ya saygısızlık var burada.
Sahi, bizim Maho Ağa ne zamandan beri marabalarından birine nasip etmiştir fötür şapka giymeyi?


Bir zürafa modeli, üstelik de kürklü zürafa, zürafalar benim bildiğim kürk giymezler.


Kışın beyaz pantolon giyilir mi hiç?
Beyaz giyersen söz olur, üstün kirlenir, malûm kış, yağmur çamur derken çamaşırdır kirlenir Omoyla temizlenir.


Ha, beyaz üste giyilince bir nebze, kışın açık renk giyerseniz üşümenizden korkar ben.


Bu da artık absürdü, hem kürk hem gözlük hem de lengerli fötür, olur mu?

13 Ekim 2014

Cahvais Stayl

Dün kahveden bahsetti ya ben size, şimdi bir de kahvedekilerin tarzlarını da yazmak farz-ı ayn oldu.
Malûm-u aliniz ki kahve içmek bir sanattır, üstelik de kültürdür.
O tarz yerlerde oturabilmek için kahvenin hakkını vermek gerekir, yani şık olmak lâzımdır.


Bizde daha yeni yeni oturuyor bu alışkanlık ama sanırım güne kahve dükkânında bir gazete okumakla başlamak kadar değişik bir tecrübe yoktur sanırım.


Hangi çeşit ve hangi taddaki kahveyi içtiğini bilmiyor ben güzel kız, ama siyahlar içinde sanki bir dünya güzelisin.
Yanında Chanel'in çantasıyla nerelerden gelir nerelere gidersin?


Bizim buralarda kaldırımlarda kahve servisi sistemi pek oturabilmiş değil ama sanırım Ewrupa bu konuda bizden hayli ileride, bir de bizim usül pişirebilseler şu kahveyi tam süper olacak kanımca.


Kahve sokakta değil, Devletimin Trenlerinde de içilir, gerçi bu resimdeki çay ama olsun, çay da ayrı bir kültürdür, bu konuya başka gün değinecek ben.


Gönül birilerini ister kahveler bahane derler, zaten kahve öyle salozca sorular sormaz, kahve sizi anlar.
İşte bu yüzden kahve biraz da yalnızların içeceğidir.


Bu yazı kahve değil de moda yazısı olsaydı bu resimde eleştirecek bir çok şey bulurdu ben, ama yolda yürürken kahve içmeyi de hiç denemedi ben.


Belki Ewrupalılar arasında çok moda olabilir ama o moda henüz Kapıkule'den Türkiye Cumhuriyeti sınırları içine girmedi.


Tabi yolda yürürken ellerinde kartondan kahve bardakları olanları unutmadık, onlar da apayrı bir modayı temsil ediyorlar.


Genel olarak iş hayatında rastlanır bu tarza, çünkü hepinizin malûmudur ki iş beklemez, önce iş sonra keyif düsturu yüzünden ellerinde kahvelerle gezen insanlara yakında alışabilecek sanırım biz.


Bir de böyle bir pozu Kristina Bazan da verdiğine göre tehlikenin farkında mısınız?
Sanırım kendisi çok yoğun çalışıyor bu aralar, hak vermek lâzım.


Bu gidişle Starbaks bence sokaklarda satmaya başlasın kahvelerini, zira yolda yürürken kahve içenler çoğalıyorlar.


Bir de kahve molasının sonunda içilen kahvenin maddi değeri manevi değerinin yanında gözyaşları içinde kalır.


Biz kalkıp dükkândan ayrıldıktan sonra bile başkaları gelir ve yine dükkânın kazancına daha da fazla katkıda bulunabilirler.


Dükkânın müşterileri sürekli değişir, ama masalar birer canlı tarihtir, dillerinin olmaması sorun değildir, ama birçok yaşanmışların şahitleridir.

12 Ekim 2014

Trip

Sözlükteki anlamı yolculuk demek olan ama dilimize "Sitem" olarak geçen bir sözcük.
Genelde de zaten kadınlar naz yaparlar. Yapmazlarsa da şaşarım zaten. Boşuna "Kız evi naz evi" dememişler atalarımız, değil mi?
Ama fazla naz da aşık usandırır derler, ki çok doğru bir lâf-ı güzaftır.


Bu yazımda İnternet'ten birkaç tane bulduğum sitemlerden bahsedecek ben size.
Öyle böyle de değil hani, erkekleri doğduklarına pişman edecek tarzda sitem bunlar.


1. Anladım, sen sarışınlardan hoşlanıyorsun.
Böyle açık tenli gibi.


2. Az önce arayan kimdi?
Hasan yurt dışında, Servet başka yerde, Tolga uyuyor, Şahin Doğan'la birlikte, Berk de kız arkadaşıyla pastahanede, hiçbiri olamaz bile peki kim bu?


3. O kız kimdi? Kimdi o kız?
Daha önce bana hiç bahsetmemiştin ama.


4. Biraz daha kibar olsan?
Ben geçerken kapuları tutsan mesela, Kibar Feyzo gibi.


5. Neden orada elimi tutmadın?
Birlikte olduğumuzu bilsinler istemiyorsun değil mi?


6. Bu saata kadar neden aramadın?
Yok, ondan değil, ararım demiştin bekledi ben de.


7. Neden beni ailenle tanıştırmıyorsun?
Niyetim ciddi demiştin ama.


8. Aldığım kazağı neden giymiyorsun?
Yoksa beğenmedin mi? Neden söylemedin? Söyleseydin değiştirirdik.
Zaten sen benim zevklerimi beğenmiyorsun. Beğenseydin hâlâ eski sevgilinin aldığı kaşkolu takmazdın. O zaman ben de bir daha hiçbir zaman ....


9. Önceleri böyle yapmazdın.
Son zamanlarda bana karşı çok kabasın.


10. Galiba beni eskisi kadar sevmiyorsun.
Eskiden olsa beni bekletmek ne demek, kapılarda merdivenlerde karşılardın.


Not: Bu yazı alıntı, isimler de tamamen sallamadır.


Neden sitem etmemize gelince, aslında sitem etmek dürüstlüktür, "Seni önemsiyorum" demektir. Sevmediğine sitem edemezsin mesela, ona sevgini belli edersin içten içe.
Onun için üzülebildiğini ona göstermektir. "Beni üzebilecek kadar değerlisin" demektir. Çocukçadır ama kâlptendir aynı zamanda.
Sitem etmek sevdiğini başka türlü söylemektir, bir yerde de vazgeçememektir, susup gitmek yerine "Senden vazgeçemiyorum" demektir.
Ve yalansızdır. Onu aklından kâlbinden anılarından hafızasından atamayanların yapabildikleri tek şey sitemdir.