Bu Blogda Ara

30 Mart 2019

Marmaray'dan Resimler - Volüm Dört

Bugün Cumartesi. Aslında yarın sabah seçim var, belediyelerimiz ve muhtarlarımız için yarın sabah sandık başına gidip koy vermeyeceğiz, boş vermeyeceğiz, sukoy da vermeyeceğiz, ama oy vereceğiz.
Gelgelelim ben yine bir trene bindim, bu sefer de bir şeyler paylaşayım istiyorum.


Marmaray istasyonları için genel olarak yeni giriş ve çıkış kapıları yapıldı, çoğu istasyonun geçiş yerleri değişti.
Bunlardan biri de Yeşilköy'deki istasyon, giriş kapısı otuz metre kadar yan tarafa kaydırıldı.


Eski istasyon ve yeni istasyon arasındaki farklar bu resimde daha açık olarak meydana çıkıyor.
Eskiden yapılan peronlarda yolcuların ve memurların korunabilecekleri kapalı yerler özene bezene yapılmış, ama yenilerinde peronların üstleri apaçık ortada, biraz rüzgâr esti miydi insan üşütür ve hasta olur.
Gerçi önümüz yaz ama bu yazın bir de kışı var.


Marmaray üç ray olarak yapıldı, iki ray Banliyö Trenleri, üçüncüsü ve kimi noktalarda üçüncüye bağlanan dördüncü ray Anahat Hızlı ve Yük Trenleri için yapıldı.


Bu yapılış düzenine göre Kuzeyde kalan Hat-1 Gebze'den gelip Halkalı'ya devam eden Marmaray Trenleri, ortada kalan Hat-2 Halkalı'dan gelip Gebze yönüne giden Marmaray Trenleri, Güneyde kalan Hat-3 ise çift yönlü olarak Anahat ve Yük Trenleri tarafından kullanılacak.
Hat-3'ün tek handikapı Tüp Geçitten geçmemesi, Rumeli tarafında Kazlıçeşme'den itibaren eski yoldan İstanbul Garına bağlı, Anadolu tarafında ise Ayrılıkçeşme'ye gelmeden hemen önce Haydarpaşa Garına doğrudan bağlanacak.


Rüzgârı kesen ise aynı anda aynı istasyonda bulunan Marmaray Trenleri, ama bu anı her dakika yakalanamayacak şekilde, çünkü bir yöne giden trenden sonra onbeş dakikalık bir boşluk kalıyor, bu boşlukta peronda olanlar soğuk havalarda hasta olmazlarsa iyidir.


Burası ise trenden indiğim Suadiye İstasyonu, burada demin ne demek istediğim daha net olarak anlaşılabilir.
Şu merdivenlerin arasında kalan bölümde Kazlıçeşme İstasyonundaki gibi en azından camlı birer kapalı bekleme yeri yapılamaz mı?


Yine de bu kadar olumsuzluğun arasında bulduğum olumlu bir konuyu da dile getireyim, istasyonlardaki elektrikli prizler.
Özellikle günümüzde akıllı telefonların pilleri çok hızlı bittikleri için işbu prizleri kullanarak telefonlarımızın pillerini biraz olsun doldurabiliyoruz Gök Tanrı Tengri'ye çok şükür.

Burası da bir zamanlar bizim tren beklediğimiz başka bir istasyon olan Suadiye'deki eski bekleme salonu ve bilet kişesi.
Her güzel şeyin bir sonu olduğunu resmen haykıran bir şekilde yenisi gelince tarihi bir tarafa bırakmışlar gibi duruyor.
Kim bilir ileride ne amaçlarla kullanılacak?

28 Mart 2019

İkibinondört Liralık Sınır

Ekomonimiz her geçen gün büyüyor gelişiyor ve çok ama çok çalışıyor.
Bir yandan maaşlarımız yükseldi, diğer yandan harcamalarımız daha da fazla yükseldi hamd olsun.
İşin güzel tarafı nüfûsumuz da çoğalıyor, hele de her ailede en az üç çocuk yapılacak komutundan sonra herkes ama herkes en ucuz eğlenceyle her akşam vur patlasın tokmağı çal oynasın mızrabı eğleniveriyor.


Ancak buna rağmen içinde bulunduğumuz üçüncü ay olan Mart'ta çekirdek ailelerin yani anne baba bir kız bir erkek çocuğun olduğu ailelerin armudun sapı üzümün çöpü ile sağlıklı beslenebilmesi için ceplerinden toplamda çıkartılacak masrafın karşılığının İkibinondört Türk Lirasıcık olduğunu açıkladı bu sabah Türk-İş Sendikası.


İkibinondört yılı yaklaşık beş kocaman yıl önce geride kaldı.
Biraz önce bahsettiğim işbu çekirdek ailenin masraflarına elektrik su doğalgaz giyim eğitim ulaşım harcamaları da eklenince oturdukları evin kendilerine ait olduğunu var sayarsak işbu sayı Altıbinbeşyüzaltmışbir Türk Lirasıcık'a çıkıyor.
Allah'tan memleketimizde işler güçler çok yolunda ve işsizlik oranı sıfıra yakın da hepimiz çalışıyor ve memleketimizi kalkındırıveriyoruz.


Ancak buna rağmen Gelir Vergilerimizi ödediğimiz işbu ay ile geçen yılın aynı ayından itibaren geçen zaman zarfında gıda ücretlerinin de Yüzde Yirmibir oranında arttığını ve memleketimizdeki besin tüccarlarının zenginleştiğini de belirtmem gerekmekte.
Çünkü hepimiz gibi tüccarlarımız da çalışıyorlar, hem de çok çalışıyorlar.
Doğa Ana sağ olsun tarlalarımıza her yıl güzel bir hasat dönemi yaşatıyor, her yıl bir önceki yıldan daha fazla ürün elde edebiliyoruz, çiftçilerimizin yüzleri gülüyor.


Bindokuzyüzseksendört Yılı yapımı rahmetli Natuk Baytan'ın yönettiği ve rahmetli Kemâl Sunal'ın başrolünde her ne kadar adı "Niyâzi" de olsa "Şaban"lıktan tam olarak kurtulamamış olan Atla Gel Şaban adlı Yeşilçam Klâsiği içinde pek dikkât edilmeyen bir sahne vardır, bize göre sağ yanında çocukları ve kaynanası solunda da eşi rolünde Nevra Serezli'nin hayat verdiği "Zehra" karakterine söylediği bir replik vardı:
"Zehra, binliği küçümseme, alınacak zavallı."


Bir zamanlar üstte paylaştığım "Mor Binlik" ile burada görülen "Binlik" aslında aynı değerdedir ama aradaki geçen zaman zarfında gerçek değeri çok ama çok düşmüştür.
Çünkü Niyâzi'nin aldığı maaştan ay sonunda arta kalan bu "Binlik" kendilerini bir kocaman ay boyunca geçindirecek ve günde sadece "Otuzüç" Liracık harcırah bırakacaktır.


Niyâzi'nin mantığına göre her ay artan işbu "Bir" Liracık ile üçbin yıl sonra çocuklarına çok istedikleri bisikletlerini alabilecektir.
İşte böyle sevgililer, hayat ekomoni hayatı ve devri, her ne kadar işbu yazımda okuduğunuz hiciv ve mizaha rağmen hiçbir şeyin kolay olmadığını sizlere anlatmak istedi ben.
Okuduğunuz için teşekkürler.

Avrupa Meclisinden Saat Kararı

Biz Türkiye Cümhûriyeti olarak üç yıldan beridir sadece "Yaz Saati"ni kullanıyoruz. Yani Ekim sonunda saatlerimizi artık geri almıyoruz, bu sayede de Mart sonunda ileri almamıza gerek kalmıyor.
Bu yeni saatlerimizin müspet veya menfi sonuçları konusu başka bir yazımızın konusu, ancak bugün basına gelen bir habere göre bizim yaptığımız işbu uygulamayı Avrupa Meclisi üye ülkelere de uygulayacak gibi görünüyor.


Sanırım Avrupa Birliği baktı ki bu her yıl yukarıda arz ettiğim dönemlerde değişen saatler orada yaşayanların da bazı düzenlerini bozuyor, milletvekillerinden birisi bir yasa teklifi arz etmiş.
Bu yasa teklifine göre İkibinyirmibir Yılından itibaren bütün üye devletler ya Yaz Saati'ni ya da Kış Saati'ni seçip değişiklik yapmadan o saat dilimi içerisinde kalmasını istiyor.
Her ne kadar bütün Avrupa'nın çoğunluğu Merkezi Zaman'dan bir saat ileride olmasına rağmen bu kararın bağlayıcılığı şimdilik bulunmamakta.


Böylelikle koskocaman Avrupa Birliği'ne güzel bir ayar çekmişiz de haberimiz yok.
Darısı arpası buğdayı çavdarı Avrupa'ya çektiğimiz ayarın benzerlerini diğer devletlere de vermeye inşallah.

27 Mart 2019

Dünya Tiyatrolar Günü

Benim hayatımda tiyatro sahne tecrübem de vardır. Yani o sahne tozunu yutmuşumdur.
Bugün sizlere biraz tiyatrodan, yani o kutsal sahneden bahsetmek istiyorum.
Pek çoğumuz tiyatroya gitmişizdir, okuyucularım arasında tiyatroyla amatör ya da profesyonel olarak ilgilenenler de vardır.
Her şeyin tribünden göründüğü kadar kolay olmadığını söylemeliyim.
Evet arkadaşlarınızla bir piyes hazırlıyorsunuz, ama o piyesi izlemeye gelinceye kadar sahnedekilerin yaşadıklarını biliyor musunuz?


Hepiniz bilirsiniz: Tiyatro hayatın aynasıdır. Sevgi işidir, emek işidir, dayanışma işidir. Yeri geldi miydi özveri işidir, hâttâ güven işidir, tecrübe işidir.
Bilmeyenler ya da sağda solda konuşanlar için size biraz iç yüzünü anlatayım isterseniz, en azından hangi aşamalardan geçtiğimizi.
Önce okuma provalarıyla başlanır, yani düz okuma biçiminde.
Sonra tonlamalarla devam eder. Bu kısım bu aşamada atlansa bile bu sefer mizansenler kısmında daha da fazla yerleştirilmesi gerekir.


Sonra sıra sahne sahne piyesin irdelenmesine gelir. Eğer tonlama provasında bir eksiklik varsa bu seviyede tamamlanması gerekir. İrdelenirken sahnedeki hareketler de çalışılır, örnek olarak giren çıkan kişilerin en azından hangi taraftan girip çıkacağı gibi şeyler veya hangi lâfta nerede duracağına dair şeyler.


Bu kısmın süresi aşağı yukarı iki ay kadar sürebilir, özellikle de biz amatörler için. Çünkü bizler çalışırken aynı zamanda özel ve iş hayatımız da var, asıl mesleğimiz tiyatro değil.
Mizansenler tonlamalar ezberler oturup da düzenlemeler başladığı zaman bu sefer akıcı provalara geçilir, bunun da önce orta hızlı geçilir, yani günde bir perdenin tamamı gibi.


Bu esnada yavaş yavaş artık sahne kostümlerinin hazır olması gerekir.
Prova zamanları sahnelenmeye yakın zamanlar herkes rolünü ezberlediğinde tam bir takım olunur.
O kadar ki sahnede lâfını unutmak gibi bir yanılgıda bile bozuntuya vermeden devam ettirmek veya bir şekilde lâfını karşısındakine hatırlatabilmek gerçek anlamda bir hünerdir.
Her ne kadar seyircilerimiz oyunun ne olduğunu bilmeseler bile tecrübeli seyirciler bir yanlışı anlayabilirler bile.


İster amatör olsun ister profesyonel olsun, ister bütün piyes boyunca konuşuyor olsun isterse sahnede direk rolü olsun, tiyatroda rolün büyüğü küçüğü yoktur, artistin büyüğü küçüğü vardır.
Ben burada bir parantez açacağım, günümüzde bir hafta içinde dizinin bir bölümü çekiliyor, hâttâ bu bir bölümlük kısım yaklaşık bir sinema filmi uzunlukta.


Televizyon dizisi ya da sinema sahnesinde rol kesmek daha kolaydır, çünkü bunlar banttan yayın olduğu cihetle yönetmenin beğenmediği bir şey kayıtların birleştirilmesi esnasında çıkartılır ya da o sahneyi baştan oynatabilir.
Oysa tiyatro temsili esnasında böyle bir şans yoktur, tiyatro anlık bir sanattır, kısaca canlı yayındır. O anda doğru repliği verdin verdin, veremedin mi bütün piyesi mahvedebilirsin, ya da hatırlatması için ya suflörden ya da karşındakinden medet de umabilirsin.
Sahne heyecanı bambaşka bir şeydir.


Aslında bu yazımda bu kadar derinlere inmemin sebebi biz tiyatrocuların hayatlarından bir kesit sunmaktı.
Ancak bir piyesi ortaya çıkartmak için oyunculardan başka kişiler de mevcuttur sahne arkalarında.
Gerek suflör gerek sahne amiri gerek perdeci gerek ışıkçı gerek efektleri sağlayan kişi gerekse yönetmenin kendisi. Bunlar birkaç kişi de olabilir, tek bir kişi de olabilir, bu konu takımdakilerin yetenek ve becerilere göre değişkenlik gösterir.


Ne olursa olsun tiyatro bir aşktır. Hele de biz sahnedekiler için izleyenlerimizin alkışlarını duymak ve temsilden sonra yanlarımıza gelip bizleri olumlu veya olumsuz eleştirilerini dinleyebilmek de bir hünerdir.
Beğendirebildiysek ne mutlu bizlere.
Not: Bu yazımda sahnedeki bazı dönemleri anlatmama yardımcı olması için gerek televizyonda izlerken gerek yıllar sonra bile Türkiye Cümhûriyeti'nin çekip çekebileceği en güzel dizi olan ve benim de delikanlılık dönemi hayranı olduğum "Yedi Numara"nın kırkaltıncı bölümünden sahneleri sizinle paylaştım. Çünkü o bölümde bütün takım aslında kendi gerçek mesleklerini sergiliyorlardı.


Sonuç olarak, Dünya Tiyatrolar Günümüz hepimize kutlu olsun.
Ben buradan öncelikle aynı sahneyi paylaştığım bütün arkadaşlarıma, asistanlıklarını yaptığım yönetmenlerime, sonra bizleri izlemeye gelen tanıdığım veya tanışma fırsatını bulamadığım bütün izleyicilerime teşekkür ederim.
İyi ki varsınız canlarım sevgililerim.

Geçmiş Zaman Yolculukları

Tarihe meraklı olduğum mâlum-u âlinizdir.
Bazen eski zamanlara ait resimleri de paylaşır ben bu sayfalarda.
Bugün de ortaya karışık bir şeyler derledim.


İstanbul'dan trene bindim geziyorum, yolum çok uzun duramıyorum, hayatı ıskalamışım yaşamaya çalışıyorum, buna rağmen ne yapacağımı biliyorum.
İstanbul'dan Halkalı yönüne gitmekte olan E-8.000 serisi Devletimin Elektrikli Banliyö Treni


Otobüsün yolu tıkalı, arabalar birbirlerine yamalı, yayalar sağlarına sollarına bakmalı, birileri önümüze sermeli kırmızı halı.
Pangaltı'daki tahsisli yolda troleybüsler elektriğin gelmesini bekliyorlar.


Gönlümde birtakım duygular saklı, karşımdaki malesef her zaman haklı, bütüne verdiğim kendime aklı, her türlü yine de her hakkı saklı.
Cadde-i Bağdad çift yönlü olduğu günlerde Şaşkınbakkal mevkii. 


Rüyamda gördüğüm nesneler berrak, yoruldum ben bu yokuşu çıkarak, sar kollarına eşim olarak, gelelim kendimize hayatı bularak.
Üsküdar'daki Cumhuriyet Caddesi.


Yağdı mı yağmur çakınca şimşek, yattım uyudum ben yorgan döşek, yıkanırken hamamda oynadık uzuneşek, yalnız kalınca oldum sıpadan eşşek.
Kadıköy'de Söğütlüçeşme Caddesi.


Geçene kadar diyeceksin dayı, çalınmaz keman olmadan yayı, şuradaki ağacın meyvesi kayı, armudu da yersen olursun ayı.
Boğaziçi Köprüsü.


Geçmişin tarihi sergenlerde kaldı, bir zalımı sevdim onu da eller aldı, bu yeşil kurbağa sulara daldı, zalımın yokluğu yanıma kâr kaldı.
Süreyya Pilacı.


Ne kadar uzaklara gidersen git gidebileceğin en uzak yer içinde taşıdığın korkuların da seninle birlikte geleceği yerdir, bunun içindir ki tilkiler de dönerler dolaşırlar ama kürkçü dükkânına gelirler.
Zaman zaman bazı eskileri yeniden hatırlayıncaya kadar şen kalın ve esen kalın.

Burç İçinde

Bazen burçları da yazmak ve burçlar hakkında da bir şeyler paylaşmak gerekliliğini hissediyor ben.
Neden bilinmez bugün bu konuya da el attım.
İşte bir tahmin olan şeylerden, bakalım hayatımızda ne kadarı gerçeğe dönüşecek?


Bugün Çarşamba, haftanın ortası. Her bir şeyimiz bir yarımda kaldı.


Siz de bu yazılanları okuyunca yorumlarınızda benimle ne kadarının gerçekleştiğini paylaşabilirsiniz.

Marmaray'dan Resimler - Volüm Üç

Marmaray hakkındaki eleştirilerim devam etmekte.
Bu yazımda konuyu koltuklarına getirecek ben.
Önce yan koltuklar ne kadar doğru ne kadar yanlış onu yazayım dedim ama trenlerdeki pencere boylarının ya da daha doğru bir anlatımla iki kapı arasındaki mesafenin düz koltuklar için yeteri kadar mesafe olmaması yüzünden mecburen yan koltuklu olduğunu keşfettiğimi söyleyeyim.


Ancak burada gördüğümüz uyuyan habersiz bir yolcunun trende düz oturmanın yolunu bulduğunu söylesem inanmazsınız.
Trenin sağ tarafındaki kapıların hizasında yanında taşınan bir tabure.
Eğer uyuyor olmasaydı sanırım dediğim şekilde oturup etrafı izleyerek seyahât edebilirdi, ama habersizimiz sabahın köründe başını dayayıp uyumayı tercih etmiş.


Aslında bu başlıkta vaporun yeri belki yok ama geçerken ve vaporu da yakalamışken bir resmini çekmek kısmet oldu, sizinle de paylaşıyorum.


Burası ise Feneryolu Eski İstasyonu, tren yolunun genişliği buraya peron yapmaya elverişli olmadığı cihetle yüz metre ileriye yapıldı.


Bir zamanlar Kızıltoprak'ta da istasyon vardı, ancak Söğütlüçeşme'ye çok ama çok yakın olduğu düşüncesiyle iptâl edildi, binası da bir derneğe tahsis edildi.

26 Mart 2019

Bilgisayara Video İndirmek

Youtube biliyorsunuz telif haklarına son derece saygılı, tabi bu arada diğer video siteleri de keza aynı şartlara sahipler.
Ancak bazen her yerde internet bulunamadığı için videoları bilgisayara kaydederek sonradan çevrimdışı ortamda izlemek isteyen sayın okuyucularım için bir yöntemden bahsedeceğim bugün sizlere.
Başlamadan önce hatırlatmam gereken önemli bir konu varsa o da 5846 sayılı "Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu"nun varlığıdır. Yani internette paylaşılmış bir müzik klibini veya filmi ya da özel videoları Youtube'de sizinmiş gibi paylaşmak yasaya aykırıdır.
Ancak kendinizin çektiği videoları istediğiniz gibi paylaşabilirsiniz, bunların telif hakları sizdedir. Unutmamanız gereken konu ise her ne kadar özgürlük varsa da sizlerin özgürlükleri bir başkasının özgürlüğünü ihlâl ettiği yere kadardır, başka bir deyişle sizin özgürlüğünüz başka birinin özgürlüğüyle çatıştığı yerde biter.
Bu yazıda anlatacağım yöntemler sadece ve sadece şahsi kullanımlar içindir.
Bunu baştan söyleyeyim ki sonradan Youtube Dailymotion Vimeo Facebok gibi kanallarda başınız hukuksal konularda derde girmesin.
Bütün bu şartları kabûl ediyorsanız imdı yazımın devamını okuyabilirsiniz, hazırsanız başlayalım.



Youtube Dailymotion Vimeo Facebok gibi kanallarda bir video gördünüz, bunu indirmek ve arşivinizde saklamak istiyorsunuz.
Bu durumda yapmanız gereken şey yukarıda adı yazılı Web-Site'yi açıp soldaki bağlantıya tıklamadıktan sonra videonun bağlantısını oranın adres çubuğuna yazmaktır.


Başka kestirme bir yol olarak bu sayfaya doğrudan erişmek için önce tarayıcınızın adres çubuğuna https://www.onlinevideoconverter.com/youtube-converter diye yazabilirsiniz.
Bu sayfada iki adet boş satır çıkacak, üsttekine indirmek istediğiniz videonun bağlantısını videoyu izlediğiniz sayfanın adres çubuğundan kopyalayıp yapıştırmanız gerekir.
Alttaki satır ise videonun hangi biçimle bilgisayarınıza kaydedileceğini sorar.


Biz video olsun diyerek MP4'ü seçiyoruz. Zira Windows Media Player genelde MP4 biçimli dosyalarla uyumlu çalışır.
Müzik klibini sadece ses olarak isterseniz MP3'ü seçebilirsiniz.


Daha ayrıntılar için başka ayarlar da mevcut, örnek olarak videonun kâlitesi gibi.


Ya da videonun ne kadarı gibi. Bu görselde tamamı seçili, ancak istediğiniz dakikaları siz de seçebilir ve sadece o kısmını kaydedebilirsiniz.


Baş ve sondaki işaretleri kaldırıp süresini yazabilirsiniz.
Bunda sonra alttaki turuncu düğmeyi tıklayarak programı çalıştırıyoruz.


Burada videoyu bizim için hazırlıyor. Bu süre internetin bağlantı hızıyla alakalıdır, genelde birkaç saniye sonra yüzde yüz olur ve videomuz indirmeye hazır hâle gelir.


Hazır olunca bu sayfa çıkar, biz de soldaki mavi düğmeyi tıklayarak bilgisayarımıza kaydedeceğimiz klâsörü seçerek kaydetmeye başlarız.
Buradan sonra dikkât etmemiz gereken en önemli konu internet bağlantımızın kopmaması veya başka bir şekilde indirmenin kesilmemesi gerektiğidir.


Google Chrome indirme biçimidir bu resim, dosyanın inme süresi internetin bağlantı hızına ve dosyanın büyüklüğüne göre değişkenlik gösterir.


Eğer bağlantıda bir hata olursa bazen indirme işlemi yarıda kalabilir, bu durumda kaydetmiş gibi görünür ama eksik kaydettiği için Windows Media Player'de videomuzu izlerken bir noktadan sonra hata verebilir. Bu durumda buraya kadarki işlemleri yeni baştan yapmak gerekir.


Burada en önemli konu indirdikten sonra sağ tıklayarak Klâsörde Göster seçeneğini seçerek megabaytları kontrol etmek gerekir.


İndirme durumuna göre Google Chrome çubuğunun yeşilliği ve mavi dairenin oluşum şekli önemlidir. Mavi daire tamamen kapanmadan ve Google Chrome düğmesinin yeşilliği gitmeden tamamen indirilmiş sayılmaz.


Bu görselde de Web-Site'nin desteklediği ortamların bir listesi, bütün Web-Sitelerde bu programlar dediğim şekilde çalışır.
Eğer indirdiğiniz videonun Web-Site'de yazılı megabaytı ile bilgisayarınızdaki megabaytı eşitse izlemeye hazırsınızdır.
Herkese şimdiden iyi seyirler diler ben.