Bu Blogda Ara

14 Nisan 2018

Umre-zedeler

Sizlere ne yalan yazayım işbu haber-i şerifi gazetede görünce aklıma dünya üzerinde yazılmış veya yazılacak olan en iyi filim "Banker Bilo" geldi.
İşbu film-i şerifte olasılıkla sözüm ona Almanya'da çalışan Maho bir gün köyüne döner, döndüğü zaman da köylünün aklına Almanya'ya kaçak olarak da olsa gitmeyi sokar.
Bir hafta sonra bir kamyon dolusu adamı sözüm ona Bulgar ve Alaman Sınırlarında inanılmaz bir rol yeteneği sayesinde Almanya'ya geldiklerine inandırmayı başarır.
Ancak geldikleri yer İstanbul'un Üsküdar ilçesinin Çamlıca tepeleridir.
Hadis-i şerifler gelişir, Bilo kodese girer, Bilo ezilir, Maho hayatını yaşar, hâttâ Bilo'nun sevdiği kadını bile elinden alır ancak filmin sonunda bir gün Maho'nun namuslu diye Bilo'ya verdiği vekâletname sayesinde Bilo Maho'dan bütün hayatı boyunca yaptığı bütün kötülüklerin intikamını en acı bir biçimde alacaktır.


Ancak bu seferkisi biraz fazla olmuş. Hadi benim demin anlattığım bir filmdi ama yaşanmadığı da iddia edilemez.
Hadis-i şerifimiz Kahramanmaraş'ın termik santralıyla ünlü Elbistan ilçesinde cereyan etmekte.
Tamamen tertemiz duygularla Umre ziyaretine gitmek isteyen altmışsekiz vatandaşımız Kayseri merkezli bir seyahât firmasına adam başına Altıyüzdoksan Dolar ödemişler. İşbu tıkırında olan ekomoni dâhilinde aslında fena para da değil.
Hareket günü bizim firma Elbistan'a iki otobüs yollamış, yolcularımızı almış, ama Umre yerine önce Gaziantep'e sonra da Şanlıurfa'da bulunan Balıklı Göl'e götürüp gezdirmiş ve sonra da aldığı gibi Elbistan'a geri getirmiş. Yani filmdeki Maho gibi çok da karaktersiz değilmiş.
Ama yolcular işbu firma-i şerif hakkında Elbistan emniyet Müdürlüğü'ne suç duyurusunda bulunmuşlar.

Pantolona Niyet Elbiseye Kısmet

Genel olarak ihtiyacımız olan nesne-i şerifleri gözlerimizle temaşa eylemeden ahz-u kabz eylemek arzumuz bazen alakasız nesneler elde etmemize neden olmamazlık etmiyor.
Misâl internette gördüğümüz bir şeyi beğeniyoruz ama tâlep ettiğimizde bazen talebimizden farklı ürün arz edebiliyorlar bizlere.
Ancak bu seferkisi essahtan bir vaziyet-i tuhafiye.


Efenim işbu yazımızın kahramanı İngiltere'de yaşayan Dylan Evans.
Geçenlerde kendisi bir firmaya internet üzerinden bir kot pantolon sipâriş etmiş.
Ancak firmanın gönderdiği paketten kadın elbisesi çıkmış.
Firmaya derdini anlatmakta değil ama kulaklarıyla dinlemeyen firmanın adamı anlamasında sorun çıkınca elbiseyi giyerek Twitter'de paylaşmış.
İşbu resm-i şerif Twitter'de otuzüçbin kez paylaşılınca adam pantolonuna ancak kavuşabilmiş.

Kartpostallarda Gezinti - Volüm Üç

Kartpostal-ı şeriflerimin geçen sergisinde en son Cadde-i İstiklâl'de kalmıştık hatırlarsanız.
Bazen eskileri anmak da gerekir, özellikle de Cumartesi günleri.
Bu sefer sırtımızı Taksim Cümhûriyet Anıtı'na veriyoruz öncelikle.


Koskocaman meydanın belki de en güzel kartpostallarından biri ahanda bu temaşa ettiğimiz olmalı.
Resimde görülen en önemli ayrıntı eskiden daracık bir yol olan Tarlabaşı Bulvarı'nın açılmış olması.
Günümüzde işletilen Nosthâlcik Tramvay henüz ortalıkta görünmemekte. Başka bir yazımda o tramvayı da paylaşacak ben sizlerle, hem de ilk zamanlarındaki hâliyle. Sabırlı olun ve beklemede kalın.


Yıldan yıla atlıyoruz, bu sefer troleybüslü ve Galata Köprüsüne vaporların yanaştığı dönemlerde bir Karayköy kartpostalı çıktı sırtımızı Taksim Meydanı'na verince.
İşin pek güzel olmayan tarafı sağ ön plândaki binalardan yolun kenarında olanlar günümüzde yoklar.
Troleybüsün olduğu yolda günümüzde Çağdaş Tramvay işletilmekte.
Kartpostaldaki dubalı olan Galata Köprüsü ise yenisiyle değiştirildiğini sanırım cümle âlem bilmekte.


Köprüden bindiğimiz Fairfield Devekuşu serisi vaporun biri bizi Kadıköy'ün bindokuzyüzaltmışlı yıllarının başlarına götürüyor, çünkü işbu kartpostalı büyütüp baktığınızda sağ üst ve sağ alttaki resimlerde eski İstanbul Tramvaylarının seferde olduklarını temaşa eyleyebilirsiniz.
Sol üstteki iskele çevresinde gözümüze çarpan Lâlélerin hiçbiri günümüze erişemedi.
Sağ alttaki resimde bulunan ağaçlar da söküldü zaman içinde.
Sağ üstteki resim günümüzde çok değişti, her şeyden önemlisi resimdeki tramvay artık yok. Rıhtım Caddesi'nin ortasına geniş bir refüj 1990'lı yılların başında yapıldı. Deniz tarafında ise Kadıköy Metrosu inşa edilirken bütün otobüs durakları taşındı.
Sol alttaki Moda iskelesini temaşa ettiren resimde ise kayıkların yerinde günümüzde yaya yolu ve Kurbağalıdere'ye kadar park geçiyor. Bu park kesintilerle dâhi olsa ta Kaynarca'ya kadar devam etmekte.
Ve geldik işbu kartpostalın en can alıcı noktası olan ortadaki Caddebostan Placı'nı temaşa eylettiren kısmına. Placdaki görülen altın renkli kumlar günümüzde doldurularak kazanılan sâhil parkının molozları arasından tarihin tozlu sergen-i şeriflerinde anılarını böyle resimlerle anlatmaktalar.


Her şey ne kadar da çok değişmiş fark ettiniz mi?
Şimdi Bostancı istasyonunu iskelesini ve zamanın son durağını temaşa eylettiren kartpostala geldi sıra. Ancak her şeye rağmen değişmeyen nesne-i şerifler de var burada.
Örnek olarak Cadde-i Bağdad'ın artık Kadıköy yönüne tek yönlü olması gibi.
Bostancı'dan hareket ederek olasılıkla Kabataş'a doğru seferde olan deniz otobüsü gibi.
Ve tabi Bostancı vapor iskelesinin mimârisi keza.
Bu arada limanın çevresindeki günümüzde de bulunan mendirek inşa hâlinde.
Değişen nesne-i şeriflere gelelim:
Öncelikle Bostancı Tren İstasyonu, yakında Marmaray bitirilip de hayırlısıyla hizmete girdiğinde böyle geniş ve ferahlıkları kalmayacak.
Son duraktaki İett otobüsleri bile artık hiçbiri yoklar. Neler mi var? Ulaşımcılar için bulunmaz bir kaynak. İkarus 280 Mafsallı, Man SL-200 Solo, Man SG-220 Mafsallı ve Mersedes 0302.
Vapor iskelesinde bulunan ve büyütülünce fark edilebilen Ülev veya Suvat çiftinden olan vapor.
Cadde-i Bağdad'ın tek yönlü olmasına sebep olan sâhil yolu ise o zamanlar ancak Bostancı'ya kadar erişmiş, ancak birkaç yıl sonra Kaynarca'ya kadar uzatılacak.


Bostancı'dan sonra sırada Maltepe'yi konu alan bir kartpostal var arşivde.
Soldaki kısımda sâhil yolu gelmeden önceki Maltepe Sâhili, sağ tarafta da bomboş ve tenha bir Cadde-i Bağdad resmi çekilmiş.
Çoğu vatandaşımız gerçek Cadde-i Bağdad'ın Ayrılıkçeşme'den başlayıp Kartal Meydanı'nda bittiğini nedense kabûl etmek istemez.
Bu arada yoldaki arabalar parmakla sayılmakta ve bunlardan üç adedi Magirus Deutz alamet-i farikalı minibüs olması da ayrı bir konu.


Biz yine sâhil yolundan önceki dönemlerde Kartal Sâhilini temaşa eyleyelim, zira bu sâhil yolu sayesinde deniz kıyısı o zamandan günümüze yarım kilometre uzaklaşıverdi.
Her ne kadar Kartal kartpostalında denize sıfır mesafede görülen çay bahçeleri günümüzde de mevcutsa dâhi manzara-i rezilliye olarak birkaçyüz metre öteden gelen araç gürültüsü vaad ediyor artık.


Tarihe yolculuk konulu yazımda sizlerle İstanbul'un Doğu kesimindeki o zamanlar tamamen sayfiye olan semtlerin güzel bir karma kartpostalını paylaşmak isterim.
Sol üstte Pendik Burnu'nun Batısında kalan bir mıntıkada yazlık evlerinde poz veren hanımlar.
Sol altta Kartal'daki su motorlarının iskelesi. O zamanlar Adalara su hizmeti motorlarla sağlanırdı, İski henüz Adaya gelmemişti.
Sağ üstte Yunus Çimento Fabrikasnın bacası çevresinde deniz giren vatandaşlarımız.
Sağ altta ise Pendik Dalyanı ve kayıkhânesi.
Tüm bu güzellikler sâhil yolu yapılınca aynen Caddebostan Placı'nın altın renkli kumları gibi tarihin tozlu sergenlerine sonsuza kadar kaldırıldı.


Tamam biraz fazla aynı mekânları paylaştığımı kabûl ediyor ben.
Bu da Tavşantepe taraflarından ama dağdan değil bir Pendik S3ahil manzara-i nefâseti.
Denize dik olarak uzanan yapı uzun zaman vapor iskelesi olarak kullanıldı, sonraları vapor gelmez olunca restorant oldu. Daha sonraları Pendik'e Karayköy'den bir yıllığına vapor konulunca tekrar eski özelliğini kazandı ama günümüzde burası denizden yarım kilometre içeride kaldı.
Yine aynı şekilde ön plânda fark ettiğimiz kumsalın da keza başına aynı şeyler vukua avdet eyledi.


Bu kez İstanbul topraklarından dışarı çıkıveriyoruz. şimdi temaşa eylediğimiz işbu kartpostal-ı şerifin sağ alt bölümünde yer alan devletimin Garanti Bankası reklâmlı E-14.000'lik banliyö treni bizlere Gebze'nin o zamanki yeşilliklerine götürüveriyor.
Gebze istasyonu da günümüzde çok değişti, hâttâ istasyondaki trenin kendisi bile yok artık.
Gelgelelim bendeniz Gebze hakkında fazlama bir malûmatfuruşa haiz olmadığım cihetle çok iyi tanıtamayacağım için affımı arz ederim sizlerden.
Ancak sol üsttekinin at üstünde Atatürk heykeli, sol alttakinin Gebze Öğretmen Evi'nin ve sağ üsttekinin de Gebze'de bir meydan olduğunu söyleyebilirim.


Bu da bendeki başka bir Gebze kartpostalı.
Öncelikle şu hususu belirteyim ki üstteki iki resim aynı meydanı bizlere temaşa eyletmekte.
Diğer iki bölümün ise hangi noktalara ait olduğu konusunda hiçbir bilgim yok, ama bulunca yeniden paylaşırım sizlerle.


Gebze'den sonra bu yazımdaki son kartpostal Gebze'nin de ilçesi olduğu Kocaeli Vilâyetinin merkezi olan İzmit.
O zamanlar İzmit'in ortasından devletin anahat trenleri vızır vızır geçerdi, ta ki 2000'li yılların başlarına kadar. İşbu kartpostal-ı şeriften bugüne değişen en önemli nesne-i şerif devletin demiryolunun İzmit'in içinden alınıp sâhil kesimine üstelik de çift hatlı olarak aktarılması olmuştur.
Eski tren yolunun yeri ise park olarak tanzim edilmişti, ancak günümüzde Akçaray adı verilen tramvayın güzergâhındaysa tam olarak vaziyet ne alemde olduğunu bilmiyorum.
Resimdeki bulunan tren yolunun alt tarafındaki caddeden seferde olan otobüs ise bir zamanlar bütün belediyelerin en çok kullandıkları Mersedes 0302, ancak bu otobüs de emekliye ayrıldı.
Hep İstanbul kartpostalları paylaşacak değilim sanırım, birkaç adet de Anadolu'dan ve Ege'den olan kartpostallarımı ara sıra paylaşmaya devam edecek ben.
İzmit'e kadar giden yolumda da beni yalnız komadığınız için teşekkürlerimi arz eder ben.

Masa Başı Erken Bunatıyor

Çalışma dediğiniz biraz hareket ettirecek, öyle masanın başında oturarak çalışılmaz. Çalışılsa bile aralarda ayağa kalkarak hareket etmek gerekir.
Aksi takdirde erken yaşlarda bunamaya ve hayatımızı unutmaya başlayıveririz.
Bunları ben veya atalarımız değil çalışkan Amerikalı bilim adamları yine kendi buldukları kısıtlamayı bile hiçe sayıp gecelerini gündüzlerine katarak yaptıkları araştırma sayesinde söylüyorlar.


 Efenim işbu araştırmaya göre günde on saatten fazla masa başında oturmak erken bunama riskini yükseltiyor. Aslında yükselttiği başka riskler de mevcut ama işbu mevzuat-ı umumiye dâhilinde imdılık yeri yok. İşbu risklere şişkoluk ve bel ağrısı örnek olarak gösterilebilir.
Masa başlarında fazla oturanlar orta yaşlarına eriştiklerinde bilişsel yetenekleri yavaş yavaş azalarak dün ne yediği dâhil olmak üzere birçok şeyi unutmaya başlıyorlar.
Bu da Hakk'ın rahmetine erken kavuşmak için bir vesile-i şerif.

Kırmızı Kuyruk'un En Pahalı Bileti

Ekomoni her zaman tıkırında ama bazıları için daha da fazla tıkırında.
Sarı Kuyruk olmasa uçuş ücretlerini iyiden iyiye yükseltecek dereceye erişecek olan Ay-Yıldız'lı Al Bayrağımızın taşıyıcısı Kırmızı Kuyruk da buna dâhil.
Çünkü bizim Kırmızı Kuyruk'un TK-9 ve TK-10 seferleri ile Los Angeles'e 16 ilâ 24 Nisan 2018 günleri arasında lüks mevki seyahât ücretini duysanız şaşarsınız.


İşbu haber-i resm-i şerifin içerisinde temaşa eylediğiniz gibi Otuzikibinikiyüz Türk Lirası.
Dünyadaki diğer havayollarını bilmem ama bizim Kırmızı Kuyruk'un tarihi boyunca sattığı işbu en pahalı biletlere özellikle İran'lı turistlerden büyük bir tâlep olduğunu işittik.

13 Nisan 2018

Miraç Kândili

Aslında bu tarz paylaşmalarım pek yoktur. Çünkü dini günleri genellikle kaçırırım.
Bugünün kândil olduğunu da biraz önce öğrendim.


Hepimizin Miraç Kândil-i Şerifi mübârék olsun.
Saygılarımla.

Dışarıda Yemeğin Tadı Kaçtı

Bir zamanlar ara sıra dışarıda yummilenirdik. Bazı özel günlerde olsun ya da canımız evlerimizde yemek yapmak istemediği zamanlar biraz tuzluya da patlasa hovardalığımızı öyle ya da böyle yapar çıkardık dışarıya, kurulurduk güzel bir restorantın güzel bir masasına, geleni götürür gidenin arkasından bakardık.
Ancak geçen zaman zarfında tıkırında olan ekomonimizin de etkisiyle yavaş yavaş akşamları evlerimize kapanmaya başladık.


Bu sefer çalışkan İngiliz bilim adamları değil sosyâl konularda araştırma yapan bazı uzmanların yaptığı araştırmaya göre son yirmi yılda restorantta yummilenme isteği hızla azalmaya başladı.
Dışarıda yummilenmek yerine Home'lerinde sofra hazırlamayı tercih edenlerin sayısında işbu zaman zarfında yüzde onluk bir artış kaydedildi.
Devir aslında zaten sürekli tıkırında olan ekomoniyi daha da fazla tıkırından bozmama devri. Ancak ne olursa olsun Dünya üzerinde her iş bir gün biter ama gıda işi asla bitmez.

Yeşil Saçlı Kaplumbağa

Bizler yaradılanı yaradandan ötürü çok severiz. Ne yaratırsa yaratsın bizim iyiliğimiz için olduğunu biliriz.
Ama bazen yukarıdakinin yarattığı bazı canlılara pek iyi davransığımız söylenemez.
Bunlardan bir cinsi de yeşil saçlı kaplumbağalar.
Hani yaşları biraz artıkım orta yaşlara erişenler bindokuzyüzseksenli yıllarda Punk Modası'nı öyle ya da böyle hatırlarlar.
Değişik renk ve modelde kesilmiş saçları ve garip takıları sayesinde Punk Müziği yapan sanatçılar ve onların hayranlarını diğerlerinden biraz olsun ayırabilirdiniz.


İşte bu yazımda konu olan yeşil saçlı kaplumbağalar Dünya üzerinde sadece Avustralya'da bulunan Mary Nehri'nde yaşıyorlar.
Ne büyük bir yaratıcı güç varmış ki bu kaplumbağalar bizim alıştığımız gibi burunlarından değil de cinsiyet organlarından nefes alıyorlar.
Bir zamanlar ya da bindokuzyüzyetmişli yıllarda onları evde beslemek çok modaymış.
Ancak biz insanların ellerinde oyuncak ola ola ve çevre koşullarının da zamanla değişmesi yüzünden nesilleri tehlike altında.

Atatürk Havalimanı Uçak Günlüğü - 13 Nisan 2018

Yine üç saate yakındır aynı mekânda tayyare-i şeriflerin resimlerini çekmekte ben.
Artık inanır mısınız bundan biraz da sıkılmaya başladım, çünkü resimleri çekmek güzel ama sonradan tasnifi ve sınıflandırılması faslı mevcut.
Üstüne bir de uçağın kuyruk tescilini ve gidip geldiği yeri de bulmaya çabalamak da ayrı zaman kaybı. Ancak yine bugünkü gibi plakaları okumakta zorlanıyorsam sizlere mâlumatfuruşun müsâitini
arz edemeyeceğim herhâlde galiba sanırsam.
Şimdi resimleri topladım ve bugün tam kırkbir adet uçağın çeşitli resmini çekmişim. Sırayla bakıyoruz.


İşbu Kırmızı Kuyruklu tayyare-i şerif damların arkasından havalimanımıza avdet eylemekte.


Bu sefer de ağaçların ardından yere tekerleklerini koyuyor. Saat : 14:50.


Bu da başka bir Kırmızı Kuyruklu.


Ahanda ben bunu damların üzerinde unuttum.


İşbu Kırmızı Kuyruklumuz bir yerlerden geliyor ama nereden belli değil.


Plakası görünüyor ama okunamıyor, net olarak okunsa bir şey derdim.


Onlar inerken bu da yerde bekliyordu.


Başka bir Kırmızı Kuyruk daha iniverdi.


Bu da başkaca bir Kırmızı Kuyruk.


Yere tekerleklerini koduğu anda burnunu kaçırdım sanırım.

 Bu da başka bir tanesi.


Bir başka gelen Kırmızı Kuyruk.


Bu arada bir tane de Yıldız Kuyruk gidiyor, ama kim bilir nereye?


Yıldız Kuyruk giderken bir başka Kırmızı Kuyruk geliyor.


Ve kocaman gövdesini yere konduruveriyor.


Bu da şimdiye kadar görmediğim bir havayolu olan İran Air Tour tayyare-i şerifi.


Ne yazık ki tüm çabalarıma rağmen plakasını yine okuyamadı ben.


Kim demiş Atatürk Havalimanına Jumbo Jet inmez diye?


İşte geliyor ve yere de konuveriyor.


Airbus A-380 bile indiğine göre Boeing-747 haydi haydi iner. Ama yolcu tayyaresi olarak olmasa dâhi iniyor.
Darısı bir gün bir yolcu için olan B-747'yi karşılamak dileklerimle.


Bu da başka bir Kırmızı Kuyruk.


Resm-i şerifte temaşa eylediğimiz cihetle Güneş çok parlak, aynen diğerleri gibi.


Bu gelen de Ukrayna'dan.


Vincin üzerinde süzülüyor.


Yere de konuverdi.


Ve işte benim Sarışın Sevgilim olan TC-IZE plâkalı PC-3304 seferiyle İzmir'den geldi.


Ben her zaman söylerim ki Sarı Kuyruk olmazsa Kırmızı Kuyruk uçuş ücretlerini çok fazla uçuracak.


Bu da Atlas Jet'inki. Atlas Jet de kuyruklarını kırmızı renkte boyamıştır. Huzurlarınızda TC-AGS plâkalı olan.


Bugün kuyruk tescilini yakalayabildiğim ilk tayyare-i şerif buydu.
Resmi çekerken KK-1005 seferiyle Ercan'dan geliyordu, sonra KK-42 seferiyle Bodrum'a gönderildi.


Bu da başka bir Kırmızı Kuyruk.


Güneşten dolayı biraz bulanık resimde tekerleklerini yere koyuyor.


Bu da Yıldız Kuyruk.


Bu da Cezayir'den gelen.


Cezayir'den misâfirler de uçaklarıyla geldiler.


Bu da başka bir Kırmızı Kuyruklumuz.


İşbu tayyare-i şerifimiz de kondu.


Bugün kuyruk tescilini net olarak yakalayabildiğim ikinci tayyare-i şerifimiz olan TC-JHC plakalı TK-2223 seferiyle Gaziantep'ten geldi.


Yıldız Kuyruklumuz yere konduktan sonra TK-1087 seferiyle Podgorica'ya gönderildi.


Bu da başka bir Kırmızı Kuyruklumuz.


Yere inerken kaçırdım malesef.


İşbu Kırmızı Kuyruklumuz ise bugün tescilini yakalayabildiğim üçüncü tayyare-i şerif olan TC-JYP plakalı. Gelirken TK-1968 seferiyle Birmingham'dan geliyor.


Yere konduktan sonra TK-342 ile Bişkek'e gönderildi.


Bu resimden sonrasına Günbatımı Filtresini uygulamak istedim. Belki biraz parlaklığı giderir de tescilleri netleştiririm diye ama pek olmadı herhâlde galiba sanırsam.


Yine plâkasını yakalayamadığım bir Kırmızı Kuyruklumuz yere konuyor.


Bugün plâkasının TC-JZG olarak yakaladığım dördüncü tayyare-i şerifimiz olan Kırmızı Kuyruk.


Gelirken TK-1332 ile Bremen'den geldi, sonra TK-354 ile Astana'ya gönderildi.


İşbu tayyare-i şerifimiz de Onur'un TC-OBM kuyruk tescilli olanı ve benim beşinci plâkasını yakaladığım.


İşte ağaçların üzerinden geçerken 8Q-231 seferiyle Antalya'dan geliyordu.


Ve sanki havalanacak gibi görülen ama yere konmakta olan tayyare-i şerifimizin sonraki seferi 8Q-82 ile Trabzon olacak.


İşbu Kırmızı Kuyruklumuz bir göz yanılması neticesinde sanki vince konacak gibi.


Neyse vinci geçti ama plâkasını biraz da açıdan dolayı yakalayamadım.


Bu da tescili yakalanamayan olarak bir yerde dursun.


Sanki okunacak gibi ama kuyruk hizası çok bulanık olan tayyare-i şerifimiz yere konuyor.


İşbu Kırmızı Kuyruklumuzun da plâkası okunamadı.


Gerçekten artık geniş açılı çeksem daha iyi mi olacak?


İşte yere konarken resm-i şerife sığmadı.


Bu da başka bir Kırmızı Kuyruklumuz.


Yine kuyruk tescil yeri bulanık çıktı.


Bu da bugün altıncı olan TC-JVB plâkalı Kırmızı Kuyruklumuz TK-2825 seferiyle Trabzon'dan gelirken.


 Yere konduktan sonra TK-1037 seferiyle Budapeşte'ye gönderildi.


İşbu tayyare-i şerifimiz bugünkü yedinci olan plâkasını TC-JJH olarak yakaladığım Kırmızı Kuyruklumuz.


Ağaçların arasından süzülen bir kuş misâli. TK-80 seferiyle dünyanın bir ucu olan San Fransisko'dan geliyor.


Şimdi de damlara konacak gibi görülüyor.


Yine yere konarken resm-i şerifime sığamadı. Bugün dinlenmede ama yazı yazılırken TK-972 seferiyle Dubai'ye gönderildi.


Bu da çok zor oldu ama plâkasını TC-LKB olarak okumayı başardığım sekizinci tayyare-i şerif Kırmızı Kuyruklumuz.


Evlerin arkasında damlara konmuş gibi görünüyor ama TK-1980 seferiyle Londra'dan geliyor.


Yere konduktan sonra TK-720 seferiyle Bombay'a gönderildi.


İşbu tayyare-i şerif de bugün dokuzuncu plâkasını VQ-BSU olarak yakaladığım Rus uçağı SU-2132 seferiyle Moskova'dan geldi.


İşte kadrolu yük uçağımız olan Serdar adlı TC-SGM plâkalı tayyare-i şerifimiz TK-6575 seferiyle Belgrad'dan geldi.


Tele konmuş bir kuş misâli geliyor.


Bugünlük son seferiydi yere konduğunda.


İşbu tayyare-i şerifimiz de bugün onbirinci plâkalı olan Kırmızı Kuyruklumuz TC-JPL olanı TK-2327 seferiyle İzmir'den biraz erken avdet eylemekte.


Yere konduktan sonra TK-467 seferiyle Odesa'ya gönderildi.

İşbu tayyare-i şerifimiz de bugün plâkasını onikinci ve son olarak TC-JHP diye yakaladığım Kırmızı Kuyruklumuz TK-687 seferiyle gecikmeli olarak Cibuti'den gelirken.


Yere konduktan sonra TK-1077 seferiyle Tiran'a gönderildi.


Bu da yine tescilini yakalayamadığım başka bir Kırmızı Kuyruklumuz. Filtreden dolayı bulanık görülüyor.


Bu da ondan sonra gelen ve bugün son görüntülediğim tayyare-i şerifimiz, tabi yine kuyruk tescili okunamadığı yüzünden nereden geldiğini bilmiyorum.
Atatürk Havalimanından bugünlük bu kadar. Uçak meraklılarına ve tüm okuyucularıma bir dahakinde yazışmak üzere şen kalın esen kalın.