Bu Blogda Ara

Gezi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gezi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Haziran 2024

Kurban Bayramı Kutlaması

Ara sıra izinli olmak da lâzımdır bizim gibi Asgari Ücret ile çalışanların.
Hayat her gün çalışmakla yaşanmaz ve yakalanamaz.
Bir eski resimde bir otobüs vardı, bu otobüsün içinde iki kişi vardı.
Biri sağ pencerede oturuyordu ve pencereden gördüğü sadece dik bir duvardı.
Diğeri sol pencerede oturuyordu ve gördükleri inanılmazdı.
Sonuçta ikisi de otobüsle birlikte aynı yere gidiyorlardı.


Neyse ki bugün Kurban Bayramımızın ilk sabahı olmak var.
Namazlar kılındı, koyunlar kesildi, etleri paylaştırıldı, kurban kesen kurban etlerinden yemedi ve fakire kurda kuşa dağıttı.
Büyüklerin elleri öpüldü ve bayram harçlıkları başta olmak üzere kendilerinin de elinin öpeceklerinin çok olmalarına dair dualar alındı.
Çocuklar da gelip bizlerin ellerini öpünce bizler de büyüklerimizin bizler için dilediklerini biz de çocuklarımız için diledik ve ceplerine güzel ve hatırları sayılır birer Sipâli koduk.


Tabi ki bizden daha büyüklerimiz de biz vatandaşlarla bayramlaşmağı ihmâl etmediler.
Kimisi kendini hâlktan üstün görüp BAYRAMINIZ yazarak, kimisi de hepimizi kucaklayacak şekilde vatandaşlık bilinciyle BAYRAMIMIZ yazarak işbu güzel dört günü ihyâ ettiler.
Sonuçta bayram hepimizin bayramı. Hangisi doğru siz karar verin.

06 Mayıs 2023

Türkiye'den Eski Görünümler

 Bizim memleketimizin her bir karış toprağında çeşitli güzellikler saklıdır.
Her ne kadar İstanbul'u süsleyip püsleyerek çok öen çıkardılarsa dâhi Türkiye Cümhûriyeti sadece İstanbul'dan ibaret değildir.
Her bir köşesi cennetten gelmiş olan memleketimizde İstanbul'dan çok daha güzel yerler bulunmaktadır.
Şimdiye kadar bunu yazmadığım için özür dilerim.


Bugün bir sanal uçağa binip Türkiye'deki doğal güzelliklerimizi size biraz anlatmak istiyorum, ilk durağımız Kocaeli'nin Karamürsel iskelesi olacak.


Eski günleri bilenler bilirler ki Şehir Hatları İşletmesi bir zamanlar Türkiye Denizcilik İşletmelerine bağlıydı, şimdiki gibi İstanbul Belediyesi'ne değil.
Yani anlam olarak İstanbul'a ait bir vapor Kocaeli'de Çanakkâle'de Erdek'te ve İzmir'de çalışabiliyordu.
Görselimizde bulunan Ortaköy veya Çengelköy vaporumuz Karamürsel iskelesinde görüntülenmiş.


Devletimiz sağ olsun Trenleri sadece Şehr-İstanbul için işletmiyor, Anadolu içlerinde yüzlerce istasyonumuz mevcut.
Konmağa niyetlendiğim yerdeki istasyonda Çatalağzı yazıyordu, Zonguldak'ın güzel bir ilçesi olmaktadır kendileri.


Tabi bu esnada vilâyet değiştirerek Çankırı'ya geldik, pasaportlarımızı gümrükte kontirol ettirdik, ne de olsa kendi memleketimiz içinde iller arası seyahât etmek için bile bulunduğumuz ilin valiliğinden ve gideceğimiz ilin valiliğinden izin alınması gerekiyor, korona morona sağ olsun.
Ama işte sanal dünyada böyle saçma sınırlar bulunmamakta olduğundan size biraz tuhaf gelebilir, ancak İkibinyirmi yılında böyle saçma bir uygulama yürürlüğe konulduğunu ileride okuyanlar bilsinler.


İstasyondan çıkıp karşı tepelere bakınca ahanda işbu manzara gözükür, Çankırı'nın semtlerini bilmediğim için fazlama ayrıntıya giremeyeceğim ama izlemesi de çekmesi de çok güzel bir manzara olmak var işbu resm-i şerifte.


Çankırı'nın bir başka köşesinden bir görünümle karşınızda ben yeniden.
Her ne kadar torpakları bozkırlık da olsa benim memleketimin her bir tarafı çok güzeldir çünkü benimdir.


 Benim olduğu kadar da hepimizindir.
Burada görülen yer ise br dizide yaylası olmadığı iddia edilen Çorum vilâyetimiz görülmektedir.
Tabi ben aynen Çankırı gibi Çorum'un da semtlerini bilmediğimden buranın tam olarak nokta atışını veremeyeceğim.


Çorum'dan zıplayarak Elâzığ'ın Palu ilçesine Devletimin Treniyle geçiveriyoruz, şu güzelim trene öküzler ve inekler gibi bakmak istiyoruz.
Tren yolculuğu bazen değil çok zaman çok uzun sürse bile en güzel yollar trenle aşılır, uçak ise zenginlerin ve kapitâlist güçlerin işidir.


Tamam anladık ben de uçağa bindim uçtum ama benim gönlüm her zaman trenden yana.
Kaldı ki şimdiye kadar içinde bulunduğum hiçbir uçakta bu sahneyi yaşamadım ama ileri günün birinde yaşamayacağım anlamına gelmez.


Bu uçak tantanasını sonlandırarak Elâzığ'ın içine gelelim, burada İzzet Paşa Cami-i Şerifi görülmekte ve Hürriyet Caddesi gibi Elâzığ'ın anne caddesinde alışveriş yapılabilmekte.
Ne demişti bir ünlü böyüğümüz?
Al ver, Ekomoniye can ver.
Ekomoniye can ver ki Ekomonimiz Tıkırında olmağa ısrar edebilsin.
Yoksa bu kadar gezinin masrafı nasıl çıkartılacak söyleyin?


Burası da bir başka güzel ilimiz olan Gaziantep, gitmişiliğim görmüşlüğüm vardır ama çok ayrıntısını bilemeyeceğim.
Olasılıkla burası Gaziantep Belediyesi binası olmalı ki o yıllarda Büyükşehir değildi.


Gaziantep'in bir başka köşesinde ise Balıklı Parkı görülmekte.


Sırada o yıllarda Gaziantep'in ilçesi günümüzde ise ayr bir vilâyet olan Kilis var, tabi Atamızın karizmasını da eklemek gerekiyor bu güzel resm-i şerife.
Tarihimizi bilenler bilirler ki Atamız ilk meclis kurulduğunda Gaziantep milletvekili olarak mecliste bulunuyordu.


Gaziantep'teki resimlerimizi tamamladıktan sonra yolumuz Çukurova'nın pamuk tarlalarından ürettiği ipliklerle ve kumaşlarla ünlenmiş Adana'ya geliyor, tabi bir filimde günlük Yüz Türk Lirası verdiklerinden bahsediliyordu.
Konumuz burada bir Hanımın Çiftliği veya Kibar Feyzo filimleri değil, biz bugün coğrafi ve tarihi birkaç resim paylaşmakla sınırlı tutacağız.


Burası da Adana'nın başka bir caddesi, ama emin olun Adana hakkında uzun bir yazıyı hak edecek kadar çok şey barındırıyor kendi içinde.


Adana'nın bir özelliği de şehrin içinde sinemalara ayrılmış kocaman bir semtin olmasıdır, kaldı ki Adana'nın adına kebap bile vardır, şişe takılmış uzuncanam bir köftedir, acılı olanına Adana acısız olanına Urfa derler.


Örnek olarak Ceyhan ilçesi, ki hem Ceyhan hem de Seyhan ırmakları Adana'nın önemli akarsuları olmaktadır.
Bir zamanlar Adana vilâyetimizin ism-i şerifinin Seyhan olduğunu söylersem şaşırmayın.


Buradaki resm-i şerif ise kolayca bulunabilecek bir resim değil, Adana'nın günümüzde caddeleri arasında sıkışmış olan eski tren istasyonunu gösteriyor.
Kaldı ki Adana'nın Şakirpaşa Havalimanı bile Adana'ya yürüme mesafesinde olduğu söylenir.
Ben gitmedim bilmiyorum ama Şakirpaşa adlı bir tren istasyonu bile mevcut.


Yine geldik zamanında yanlışlıkla İçel olarak isimlendirilen Mersin vilâyetimize.
Çoğu insan bilmez ama Mersin vilâyetimiz Gaziantep ve Adana'nın yazlık sayfiyeleridir.
Tıpkı bugüne kadar dışına pek çıkartmadığım Şehr-İstanbul'un hem içinde hem dışında olan Adalar ilçesi gibi düşünün.


Mersin aynı zamanda bir liman kentidir.
Daha da önemlisi esasında özbeöz bizim toprağımız olan Kıbrıs bile posta adresi bakımından Mersin'e bağlıdır.
Bugün eğer Kuzey Kıbrıs Türk Cümhûriyeti'ne mektup gönderecekseniz posta kodu kısmına "Girne 10 - Mersin" yazmalısınız, yoksa o mektup sahibine iade edilir.


Bir zamanlar İstanbul'dan Mersin'e kadar Vapor işlediği günler vardı, tabi başka bir vapor da Rize'ye işletiliyordu.
Ne zaman ki Türkiye Denizcilik İşletmeleri tarihin tozlu sergenleri arasındaki yeri aldırıldı, Vaporlar da tarihe karıştı.


Mersin'in en önemli yerlerinden biri de Erdemli ilçesinde bulunan Kız Kâlesi'dir, tıpkı Üsküdar açıklarında bulunan Kız Kulesi gibi bir yer olmaktadır.


Mersin'i de geride bırakarak gerek Türkiye'nin gerekse Dünya'nın en güzel yerlerinden biri olan Vardaha Köprüsü'ne geliyoruz.
Burası için daha önceki yıllarda birkaç mâlumatfuruş çızıktırmıştım, meraklısı için bağlantıyı bırakıveriyorum şuraya, tıklayabilirsiniz efenim.


Görünümümüz sırasında yol Konya'ya geiyor, çünkü ne de olsa eteketlerin adedi dolmağa başladı artık.
Ben isterdim ki hazır Adana'ya kadar gelmişken sizi bir Antalya'ya götüreyim, ya da Karadeniz vilâyetlerini gezdireyim, veya dağları kıyısına dik indiği için kıyı uzunluğu çok fazla olan Ege kıyılarını gezdireyim, tüm bunlar başka bir yazımda gerçek olacak.


Burası da Konya'nın başka bir köşesi, arkada Mevlâna Celâlettin-i Rumi Cami-i Şerifi görülüyor.


Burası da Konya'nın başka bir köşesi ve Atamız buradan Konya'ya bakıyor, biz de karşısında selâm duruyoruz.


Essahtan da Konya dünyanın merkezi gibi bir şeydir, Biraz önce paylaştığım resmin altında bir de böylesini paylaşalım dedim.


Derken efenim bizim Ankara yolculuğumuz başlıyor, yaklaşık olarak eskilerin tabiriyle altı saatçiklik yol olan Ankara yolunun çok çetin geçeceğinden emin ben.


Gerçekten de çok çetin geçtiği cihetle Hızlı Tren gerçekten de hızlı şekilde çabukçacık Ankara'ya getirdi ki yol boyunca doğru düzgün istasyon bile olmadığından tren bir tek Polatlı'da duruyor.


Polatlı da böyle bir yer işte, ne tuhaf ki yazıya sonradan eklendi.


Trenden çıkınca ilk vazifemiz Kızılay Genel Müdürlüğü önüne gelmekti, günümüzde bu mıntıkada kocaman bir alışveriş merkezi bulunmakta.


Nasıl ki bizim İstanbul'da iki adet kocaman Tahsisli Yol'umuz varsa Ankara'da da bir adet yapılmıştı bir zamanlar.
Görselimizde temaşa ettiğimiz yer Kızılay durağı, durakta da tam altı adet aslında İett'nin olması gerekirken bakanlar kurulu kararıyla Ego'nun mülkiyetine geçen İkarus otobüsler görülmekte.
Günümüzde ise bu güzergâhta Ankaray işletiliyor, ama yerin en az otuz metre aşağısından geçiyor.


Ankara'nın bir başka güzel tarafı da bizim Gülhâne Parkı gibi kocaman olan Gençlik Parkı sahibi olması.
Asıl giriş kapusu ise Ankara Garından çıkınca hemen karşınıza gelen yerde.


Ankara'nın en önemli yeri ise hiç kimenin en ufak bir kuşku bile duymayacağı Anıtkabir'dir.
Anıtkabir esas olarak her Türk Vatandaşının hayatında en az bir defa görmesi gereken bir yerdir.
İçerisinde aramızdan ne yazık ki çok erken zamanda ayrılan Atamız yatmaktadır.
Atatürk eğer bir on yıl daha yaşamış olsaydı ya da daha açık yazayım dış güçler tarafından zehirlenmeseydi emin olun İkinci Dünya Savaşı çıkmazdı, çünkü bir şekilde aralarına girerek arabuluculuk vazifesi görürdü.


Anadolu'nun her tarafında bulunan kâlelerden bir adet de Ankara'da vardır ama Ankara'daki diğerlerinden biraz daha fazla öne çıkar.


Neyse biz Üç Muz olarak bugünkü gezimizin son durağını Esenboğa Havalimanı olarak tamamlayalım ve Homumuza geri dönelim, bir gün bir kış masalında bizleri yitirtelim.


İşte sonunda dolduruluşunu bir türlü kabûllenemediğim Caddebostan sahili ve evimizin olduğu yerlere geri döndük.
Gerçekten de bir başkadır benim memleketim, havasına suyuna taşına torpağına bin can feda bir tek dostuma, kuzusuna kurduna bütün âlem kurban benim yurduma.

21 Ocak 2020

Martı

Geçen akşam oturmuşum bilgisayarda filim izliyorum bir anda aklıma martılar geldi.
İstanbul nasıl kedisiz olmazsa martısız da olmaz.
Martılar ve Kediler İstanbul'un olmazlarsa olmazlarındandır.
Bazen bir vaporun çevresinde simit atanları takip ederler, bazen de karaya çıkarak otomobillerin üstlerinde dinelirler.


Kemik yiyor bizim ihtiyar
Dört nala gidiyor martılar
Hani nerede tutturanlar
Beşte kalıp fıttıranlar
Sürprüzle aklını kaçıranlar


Aybaşı geldi çattı memurda şafak attı
Nasıl geçeriz çarşıdan kasaba manava yakalanmadan
Gökte uçuyor martılar
Denizde kum gibi balıklar
Bir kilo istavrite üçyüz lira diyorlar


Denizde yüzüyor boy boy odun
Evde ne şeker kaldı ne de un
Denizde balıklar gibi yatıyor Dolunay
Şinanay yavrum şinanay
Böyle giderse pahalılık vay vay vay
Kafada ne tahta kalacak ne de yay


Şiki şiki baba
Hayni hayni yama
Helik melik duni
Gel fakir-i yaba

Gözlerinin umruna ben canımı adadım
Senden başka kimseye inan aşık olmadım
Gel de söyle aşkını sorma sakın yaşımı
Ne olursun sevgilim darda koyma başımı

Şiki şiki baba
Hayni hayni yama
Helik melik duni
Gel fakir-i yaba


Şiki şiki baba
Hayni hayni yama
Helik melik duni
Gel fakir-i yaba

Aşkımı anlatmaya varmıyor benim dilim
Ne kadar da güzelsin benim canım sevgilim
Utanma sakın benden ben de hoşlandım senden
Gel beraber olalım bize ne el-âlemden

Şiki şiki baba
Hayni hayni yama
Helik melik duni
Gel fakir-i yaba


Şiki şiki baba
Hayni hayni yama
Helik melik duni
Gel fakir-i yaba

Deli ediyor aşkın olmuşum inan şaşkın
Allah'a yemin olsun sen herkesten başkasın
Bir kelebek misâli havalarda uçarım
Karşı çıkan olursa ben seninle kaçarım

Şiki şiki baba
Hayni hayni yama
Helik melik duni
Gel fakir-i yaba


Not: Dinlemek isteyenler için şarkının videosunu da iliştirdim şuraya, yalnız altı dakikanızı götürür ama şarkıyı dinlerken İddia kuponu veya Altılı Genyan kuponu yaparsanız ilhâm da getiriyor.
Ancak tek başına şarkı yetmez, kalabalık bir minibüs, dedikoducu bir kadın, kokan adam, bir de muavin de bulunmalı, yoksa ilhâm gelmezmiş.
Ben size martıları anlatıyordum bakın konu nerelere geldi?
Başka bir yazımda size martıların genel özelliklerinden ve resm-i şeriflerinden bahsederim inşatanrı siz sevgili okuyucularıma.
Çünkü martı ile başladığım yazım bir anda Atla Gel Şaban filmine dönüştü, daha doğrusu içindeki şarkı ve beyitlere. Bari konusundan da bahsedeyim de tam olsun:


Bir karamela fabrikasında karamelaların içinden çıkan beyitlerin yazarı olarak çalışan Niyazi'nin maaşı oldukça düşüktür, mahâlle esnafının tamamına borcu vardır herkes gibi.
Borçları yüzünden her gece kâbuslar görür, son gördüğü kâbusunda kasap eline satırı almış kafasını kesiyordur.
Bu yokluklarda gerek çocuklarının bisiklet istemeleri, gerek kaynananın dırdırı, gerek eşinin vurdumduymazlığı işine de yansır ve yazdığı beyitlerin hiçbiri patronunun hoşuna gitmez.
Bir Pazar günü evde yaşanan her zamanki bir tartışma sonrası soluğu kıraathânede alan Niyazi arkadaşı Hâlil sayesinde Altılı Genyan ile tanışır.
Sonra da at yarışlarına dadanan Niyazi'nin başı dertten bir türlü kurtulamayacaktır, ta ki gizli yeteneğini kullanana kadar.
Filmin sonunda kendisini kaçıran Kâzım'dan ve adamlarından öyle bir intikam alır ki böyle intikamı tarih bir türlü yazamamıştır.

27 Eylül 2019

Dünya Turizim Günü

Bugün Yirmiyedi Eylül İkibinondokuz Cuma.
Swarm Genel Müdürlüğü'nden öğrendiğimize göre bugün Dünya Turizim Günü'ymüş.
Zaten hayat dediğiniz şey her gün yeni bir yolculuğa çıkartmıyor mu bizi? Sadece evde oturmakla olmaz, hayat aslında sokaklarda. Emin olun her gördüğünüz insan birer hikâyedir kendi içinde, ancak çokları yazmasını bilmedikleri için bizler okuyamıyoruz.


Hem madem bugün Turizim Günü, ben de sizi yeniden bir sanal yolculuğa çıkartayım.
Bu seferki resimler öyle ayrıntılar değil şöyle geneli birkaç resim olacak sayfada.


Aslında böyle birden çok ulaştırma aracını aynı resimde gördüğümüz resimleri daha çok seviyor ben. Ne de olsa her bir noktaya uçak gitmez, uçağın gittiği çok yere de otobüs yolculuğu çekilmez.


Bir gezginin en önemli belgesi gideceği yerin haritasıdır, çünkü harita olmazsa bilmediği bir yerde kaybolur ve dilini de bilmediği için kendisine yardım edecek hiç kimseyi kolay kolay bulamaz.
Demek ki neymiş? Haritamız her türlü olacakmış ama bunun üzerine gittiğimiz memleketin dilinden biraz öğrenmemiz lâzımmış.


Uçak korkusu bazı insanlara neler neler yaptırıyor? Baksanıza adam kalkmış uçağın tavanında gitmekten bir an bile imtina etmiyor.


Tabi kendi kendine uçan kazların kazanması gereken uçak milleri kartlarına ne yazık ki işlenemiyor. Çünkü Kırmızı Kuyruk'la değil, kendi imkânlarıyla uçtu.


Son zamanlarda Gezen Tavuk modası başladı, gerçi fabrikaya kapatılan tavukların verdiği yumurtalar ne kadar sağlıklı olduğunu bilmem hatırlatmama gerek var mı?
Gezen Tavuk Yumurtası diğerlerine göre daha sağlıklı ve gıdalı beslenmemizi sağlamakta.


Ancak olay biraz büyüyerek Uçan Tavuk olunca işin boyutu biraz değişiyor.


Neyse biz daha fazla dallandırıp budaklamadan ve Gezen Tavuk'lar daha fazla Gıt Gıt Gıdak'lamadan ve de Karga'lar Gak'lamadan mevzuat-ı umumiyemizi toparlayarak Dünya Turizim Günümüzü kutlayalım.


Dünya yuvarlaktır, bizler ise sadece üzerinde günlük olarak yaşayan varlıklarız sadece.
Hayat gezince güzeldir.
Sadece evden işe işten eve evden okula okuldan eve gidip gelerek hayat olmaz, boş günlerde ara sıra yolu değiştirmek de şarttır.


Yazımı Swarm'daki işbu sözle tamamlamak istiyor ben:

Travel the world! Just leave your third suitcase home this time #WorldTourismDay

Dünya Turizim Günümüz Kutlu Olsun.