Bu Blogda Ara

01 Şubat 2020

Belgesellerden Anılar

Bazı akşamlar gittiğim mekânda sabaha karşı izlediğim belgeseller bendenizi işbu mevzuat-ı umumiye hakkında bazı araştırmalara yöneltti.
Hepimizin mâlum-u âliniz Türkiye Cümhûriyeti sınırları dâhilinde karikâtürler inanılmaz nesne-i şerifler anlatırlar, ancak bunların dilinde yazılan yazıları herkes okuyabilme, okuduysa da anlayabilme yeteneğine sahip değildir.
Yine hepimizce mâlum olan ve bizim zamanımızda ilkokulda şimdiki zamane gençliğin ortaokul veya lisede hep birlikte öğrendiğimiz mâlumatfuruşa göre ormanlarda yaşayan hayvanlar her zaman birbirleriyle avlanırlar, ancak onların dünyası bizim dünyamızdan çok ama çok farklı olduğunu da öğrenmek gerek.
Bu arada hatırlatayım ki dünya üzerinde daha gerçek olup olmayacağı tartışma konusuyken bile bir robotun duygusal zekâyla donatılmasının ne gibi sonuçlara yol açabileceği konusunda film yapabilmeyi başarmış bir Yeşilçam'a sahibiz, hani bir Türk'e bir işin inkânının olmadığını söyle ve kenara çekilip olacakları izle gibi kocaman tankın karşısında aslanlar gibi durabilen ve o duruşuyla o tankı durdurabilen bir irademiz mevcuttur bizde.
Ben kafanızı bulandırmadan başlıyorum yeniden yazıma konu olan resimlere.


Ah şu kadınlar, aslan bile olsalar kadın her zaman kadındır.
Bir türküde bile biz erkeklerin günâhının siz kızlardan sorulacağı söylenir.
Buna rağmen erkeklerin kılıbık olduklarından bahsederler, oysa kadın erkeğe yaklaşma şansı vermezse biz erkeklerin yapacağı her hamle ters teper Tanrı korusun.


Bizim karikâtürcülere göre aslında orman hâlkı dosttur arkadaştır, sadece belgeselciler geldiklerinde insanlara kendilerinin yırtıcı olduklarını göstermek için şakacıktan birbirlerine saldırırlar.


Bazen dost görünümlü insanlar bizleri sadece kandırmakta ve bizim açıklarımızı kollamakla meşgûller, zaten bir atasözü bizim düşmanlardan değil de dostlarımızdan korkmamız gerektiğini söyler.
Buna rağmen hiç dertleşmeyecek miyiz? Gerekirse dertleşmeyeceğiz, tüm sıkıntılarımızı içlerimize atacağız, patlarsak da bundan patlarız.


İkili ilişkilerde de genelde kendi kusurlarımızı ve fazlalıklarımızı görmez de karşımızdakinin eksikliğini görürüz, daha doğrusu yaşadıklarımız bize böyle algılatır hayatlarımızı.
Sorun ise sende değil bendeymiş, ben daha iyisine lâyıkmışım. Hangi kitaptan ezber bu?
Örneğin kirpinin üstündeki dikenlerden atlarda yoktur ya da başka hayvanlarda yoktur, bildiğim kadarıyla gülde vardır ama gülün dikenleri kirpinin derisine karşı daha güçlüdür.
Sarmaşıklardaki dikenler ise kirpinin dikenlerine hiçbir sur'ette mukavemet edemezler.


Avlanma faslı aslında doğar doğmaz hayata karşı mücadeleyle içgüdüsel olarak başlar, eceliyle Hakk'ın rahmetine kavuşuncaya veya bir başka acıkmış olan hayvana av olana kadar devam eder.
İnsan da oyun çağından çıkıp da okul çağına gelince mücadeleye başlar, ama insanın mücadelesini barış ve bilim ile de ilerletebilse bile bazıları kavga ve savaşı ve de adam öldürmeyi öğrenir.
Bu yolda devam etmekte ısrar eden şahıs ise günün birinde yakayı ele verir.


Dün akşam aslında güzel ve beni benden alan bir belgeselde Piton Yılanı çeşitli hayvanları mideye indiriyordu. Hele o tavuklar kümeslerine baskına gelen yılan karşısında hiçbir şey yapmadan gıt gıt gıdaklamaları resmen tavuk milletinin aptallığına sevk etti beni.
Demek bu belgesel bir karikâtürcümüz tarafından da izlenmiş ki av olan farenin aklına tam mideye indirilirken sıçının geldiğini söylemeyi akıl ettirmiş.
Çıkan sonucu da görmektesiniz.


Ya da başka bir açıdan bakalım biz işbu hayat-ı vahşiye.
Sizler hiç keçileri bilir misiniz sevgililer?
Keçiler aşırı derecede inatçı ve intikamcıdırlar, öyle ki miyav diyen bir aslan eğer keçi avlamışsa yerken iki katı dikkât etmesi gerek, çünkü arkadan bir büyüğü gelip aslanı avlayabilir.


Ancak bütün hayvan milleti keçiler kadar şanslı olamıyor ne yazık ki.
Örneğin aslanın biri bir ceylanı mideye indirirse ve o ceylanın yavrusu annesini aramaya çıkarsa aslında gerçekte başına gelecek olan belli ama karikâtürcülerin kitabında aslanın midesi bulanıveriyor.
Ne yazık ki dünya bizim bildiğimiz ve de hayal ettiğimiz tozpembe bir yer değil, ormanın ortasında bütün canlılar diğer canlılara karşı amansız bir savaş içinde.
Üstelik bu geçenlerde Sovyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasında yaşanan bir soğuk savaş da değil.
Günümüzde her ne kadar insanlar birbiriyle sıcak savaşa gimemişlerse de hayvanlara ve doğaya karşı açtıkları savaşta inanılmaz bir tahribatın sorumlusu olarak Yüce Divan'a hesap verecekler.



Bu amansız savaştan geriye ne mi kaldı?
Timsahın annesi çanta babası da ayakkabı olmuş, insanların hizmetine ve kullanımlarına sunulmuş.