Bu Blogda Ara

17 Eylül 2011

Gün Batımı

Paydos saati ... Can sıkıntısı başlamış :-((
Bütün gün telefonum çalmadı bile :-((
Zaten işimden bıkmamın nedenlerinden birisi de bu, bazen isyan ediyorum ama elimden şu an için fazlama bir şey gelmiyor ... Bakıcaz artıkım :-))
Saldım kendimi yine yollara, kafa nereye ben de oralara :-))


Yolda giderken turistler çıkıyor karşıma ... Hepsi o kadar sakin ve sempatik ki, E nasıl olmasınlar, titilin kötüsü olur mu hiç?


Başka kültür, başka memleket, başka hayat tarzı, hem zaten Evliya Çelebi zamanından beri çok yaşayan bilmeyebilir, ama çok gezen, Mustafa Kemal'den beri de çok okuyan bilir :-))
Bazı okuyanlar da yazmaya başlarlar, bu yazanlar da öğretmenliğe doğru birer adım atarlar ...


Yol üstünde Tren Köprüsünden geçiyorum, kafa dalmış gitmiş :-(( Gülhane Parkının sessizliğinden Sahilyoluna gürültülere çıkış ...
Artıkım akşamüstü olmuş, İkindi vakti geçmiş, Güneş batmakta ... Geçenlerde Dolunayın doğuşunu gördüm, resimlerini de çektim, sanırım okudunuz veya gördünüz :-)) Ama bende Güneş Batışının bir sürüyle resmi var, çeşitli yerlerden çeşitli zamanlardan :-)) Bir gün inşallah Güneşin Doğuşunun da resmini çekmek kısmet olur, ama o kadar saat nerde ve kimle sabahlayabilirim onu bilmiyorum ...


Kadıköy'e giden Vapordan Güneşe doğru bir bakış ... Nasıl da sararmış değil mi?


Büyük ihtimalle az önceki misafirlerimizin indikleri Vapor bu olmalı sanırım ...
Havada serin bir rüzgar var, insanı üşütüyor, hele de akşamları :-((


Sararan Güneş öyle bir batıyor ki İstabnulun üstüne, sanki son kez dünyaya gösteriyor kendisini ...
Aman son olmasın ...


Öndeki Vapor Köprü'ye doğru giderken arkasından öyle bir burgaç bırakıverdi ki, resmen denizde Tusnami yaratıcaktı, sanki pervanesi çok büyüktü :-))


Tüm bunların yanında Kadıköy'e yanaşıyoruz :-)) Toprağım sayılır ...
Malum-u aliniz artıkım Sonbahar avdet eyledi dünyaya :-(( Öyle ya, haftaya Cuma günü Yaz bitiyor :-((
 Koskoca Yaz boyunca adam gibi ne Ada'ya gidebildim ne de Deniz girebildim :-((


İşte resimdeki Vapor Kınalıada ve Burgazada'ya gidiyor ...
Ama bu yaz Deniz girmememin mazereti var ... Sadece asabiyim ben :-(( Bazı şeylere ... Derinlerdedir bunların sırrı, kaşımayın kanımca ...
Kaşınmak isteyene kaşıma bedava ... Bugün bedava, yarından sonra Yüzonsekiz Seksen Parayla ... Akıllı ol sakın ola şaşırma :-))


Güneşin kızıllığı en sevdiğim renk ... Ama bu rengin arkası ertesi güne Yağmur getirir, Güneşi iki gün göremeyebiliriz derler :-(( Bakalım görücez, hem üstelik bir ihtimal daha var, sizce ölmek mi yoksa, söyleyin canlarım siz ne dersiniz?
Takalar geçiyor allı yeşilli dümenleri yazlı, hep nazlı yar gel bana ne güzel :-))


Bu akşam kahvem de aslinda çok tadsız, normalde kahveyi çok severim ama nedense ya bana ters geliyor, ya da "Tamamen Duygusal" sebepler var ... -Cem Yılmaz'ın rahmetli Telsim Reklamlarındaki duygusallık-
Off yahnie, şu sahilin Kurbağalıdere tarafını Yap(a)madılar bir türlü ... Ayakkaplarım çamur içinde kaldı, etraf da çok karanlık ve ıssız, bu gece de hiç Yıldız yok :-((
Ben de tam "Issız Adam" gibi takıldım, ama haksız mıyım ki bunca yaşanmışlıklardan sonra hiç kızma, bakar kalırsın böyle giden Metrobüslerin arkalarından ... Bu batan Güneş sanki beni benden alıp da bambaşka diyarlara sürükleyecek gibi batıyor bana ...

Balık

Eskiden Balık Festivali Samatia Meydanında yapılırdı ...
Fakat artıkım Eminönü İlçesi bitirilip Fatih İlçesine katılınca festivalin yeri değişti ...
Aslinda belki de doğrusu böyle, çünkü Balık Hali Kumkapı'da :-)) Festivali de halin hemen karşısında olmasından daha mantıklı bir düşünce olabilir mi?


Düşünün, balıklar Kumkapı'da, festival Samatya'da ... Yolda gelirken bayatlamazlar mı? Sonra koskocaman Fatih Belediyesi insanlara bayatlamış balık mı yediricek? Hem de televizyonların gözleri önünde ...


Resimde de görüldüğü gibi Fatih Şehremini (Belediye Başkanı) Sayın Mustafa Demir kendi elleriyle vatandaşlarına balıkları pişiriyor :-))
Açıkçası ellerinize sağlık Başkanım, teşekür ederim, çok lezzetli görünüyordu :-))

Balık dediğiniz aslinda denizin insanlara sunduğu güzel bir armağandır ...
Belki o anda balıklar lezzetliydi, ama benim iş durumum dolayısıyla kalmama olanak yoktu malesef :-((
Başkanımızın ellerinden balık yeme hayalleri bir başka bahara kalıverdi :-((
Hem bakalım gelecek yıl festivali görebilecek miyim?
Yoksa çarşıyı bırakmış olacağım için bir daha o mıntıka-i istiklaliyeden geçebilecek miyim?
Açıkçası hiç istemiyorum o kurtarılmış bölgeye bir daha girmek, ama malesef ki gidiş yolumun üstünde ...
Zaten yakında Marmaray yapıldığında Kumkapı İstasyonu da hizmet dışı kalacak :-(( Aynı şekilde Samatia (Kocamustafapaşa) İstasyonu da gidiyor :-((
Neyse, balık sezonu tüm avcılara hayırlı olsun, Rastgele Efenim, aman sizden ricam dikkatli avlayın, zira hatalı avcılık balıkların sonunu getirir ... Gerçi siz bunu benden daha iyi bilirsiniz, işinize karışmak asla istemem ...

E 14

Hafta içleri pek değil ama Cumartesi Sabahları işe Devletimin Treniyle giderim ...
Her ne kadar sefer adetleri azaltılmış veya yollarda gerekli gereksiz bekliyor da olsa bendeniz gözlerimi Trende açmış olduğum cihetle Trenlerden vaz geçemiyorum ...
İster Anahat olsun, ister Hızlı olsun, isterse de Banliyo olsun, isterse de Ekspres, Tren bir yaşam biçimidir.
Zaten bir gün Trenler hakkında bir Web-Site yapıcam, hedefimde bu da var, alt yapısı hazır aslinda :-))

Gündemi takip edenler bilirler, Ankara Banliyosunda trem çalışmıyor bir süredir :-(( Ankara'lılar perişandırlar şimdik, ama yol yapılıyor ... Malum-u aliniz ki Tren de yolsuz bir yere gidemez.

Bugün bizim istasyona Ankara Modeli E 14047 Sefer sayılı Tren Dö Banli geldi ... Kapı sistemi bize göre biraz değişik ... Malum ki biz E 8 Serisiyle büyüdük ... Pencere ve kapıları kapatmaya çalıştığımızda kapanmayan, kapalı olanları da açılmak bilmeyen ... Yazın sıcakta kalorifer yakıp kışın karda kıyamette de camı kapısı açık buz gibi gidip geldiğimiz çoktur ...
Ama E 8 Serisinin Tren Dö Banlilerine çok iyi bakmışlar, kolay değil ellibeş yıl çalıştılar, bir çokları hurdaya çıkmalarına rağmen ... Yine de iyi dayandılar :-))

Aslinda bugünkü Tren Dö Banlinin kapı sistemi normalde ilk başta yapılması gereken sistem, kapı kapanmadı mı trenin tekerlekleri dönmüyor, dönmeyince de yürümüyor ... Zavallı TCDD'nin bu konuda aklı başına çok geç geldi, bunca sakatlık ve rahmetliklerden sonra :-(( Şu kapı sistemini ilk baştan böyle yapsaydınız da bunca insan mağdur olmasaydı olmaz mıydı?

Tabi tren eski model ya, kapı açık gidebilir hesabı, kapı arasına giren üç adet aklı başında görünümlü insan vardı ... Sırf bu yüzden Tren Dö Banlinin hareket etmesini gereksiz yere bekledik :-(( Çünkü kapılar kapan(a)mayınca ötüyor :-)) Ötünce de Devletimin Ankara Modeli Tren Dö Banlisinin Tekerlekleri Bedavaya Dönmüyor.

Dilek

Normal şartlarda bu saatta ayakta değilimdir ...
Eğer yanlışlıkla ayaktaysam uykum tutmamış demektir ... Cumartesiyi Pazara bağlayan bazı geceler müstesna tabi ...
Zaten hafta içleri böyle şeyler yapar mıyım? Yapmam tabi, sabaha iş var, her ne kadar mevcud işimden hoşlanmıyorsam dahi diğer kişilere saygısızlık olmasın ... Çünkü içlerinden bazıları hala benim gözümde adamdır.
Yakın zamanda bu sıkıcı işimden ve patronumdan ebediyen kurtulmayı diledim az önce :-)) Gerçekleşir mi bilmem ama Yılbaşına dek gittiği kadar devam ...

Uzun zamandır hayalimdi Lise Diploması :-))
Zamanında yapmış bulunduğum bazı cahillikler, tembellikler, çevremdekilerin sağlık durumları ve benim kendi o zamanki (1988) duygusallıklarım ve o zamanlar sınıftaki arkadaşlarımla yaşadığım bazı sorunlar yüzünden Beşinci Sınıf'a kadar dehle çüşle zar zor bitirebilmiştim ilkokulu ... Zamanın eğitim şartları da beni okuldan soğutmuştu :-((
O zamanlar her şeye sünger çekip devam etseydim başarılı olur muydum ben de bilmiyorum ... O karar o zamanlar vermiş olduğum ve uyguladığım bir karardı ... Uzun yıllar da pişmanlık hissetmedim ... Ama şimdi çok pişmanım yaşadıklarımdan ... Özellikle son dört yıldaki bazı olumsuzlukları toplarsanız ve tüm Blog'u okumaya çalışırsanız ne demek istediğimi anlayabilirsiniz ancak ... Merak etmeyin, sıkıcı yazılar yok içinde, sadece biraz dertlenmeler, sevdalanmalar, hüzünler, kızgınlıklar, az biraz da sevinçler falan filan feşmekan :-)

İşte böyle düşünürken karşıma bir Web-Site çıktı, daha doğrusu ben aradım :-)) Milli Eğitim Bakanlığı'nın Açık İlköğretim Okulu'nun tüm ayrıntılarıyla anlatan Resmi Web-Sitesi !!
O anda karar verdim, ne pahasına olursa olsun çalışıp sınava girip o Diplom'u almak !!

Şimdiki nefrete ettiğim işimden de ayrılacağım, ama bu ihtilalin kansız olmasını istiyorum, ama kanlı da olsa ihtilal gerçekleşecek !!

Her neyse, sabaha fazlama bir şey kalmadı, Cumartesi Günleri çalışmaktan da pek hoşlanmıyorum, ama patron Cumartesileri gelemediği cihetle patronun yerine gitmem lazım, ne de olsa bana emanet dükkan, ve ben emanete hıyanet etmeyi sevmem !!

Günaydın Herkese

16 Eylül 2011

Aşka Kalmayan İnanç

Hayatımıza kadınlar giriyor erkekler giriyor. Bir tür umumi helayız. İçimize önce işeyip sonra da sıçıp gidiyorlar. Hatıralarımiz yüzünden pis kokuyoruz.
 Her ne kadar insan anılarıyla var olsa da bazı hatıraları insan hatırlamak bile istemez, çünkü aşka inanmayanlara bir bak, geçmişinde yarım kalmış bir aşk göreceksin mutlaka, yaşadıkları şeye inanmamaları ne perhiz ne lahana turşusu ...
Yarın bizi beraber görenler "Kimdi o yanındaki?" diye sorarlarsa beni detaylı anlatma, kısaca "Ömrümün geri kalanı" de yeter :-))
İşte sorun da o geri kalan ömrü bulabilmekte zaten, ben bunca zamandır arıyorum, hala bulamadım :-((
Senin sigaramızı sardığın, benim ise sütlerimizi doldurduğum bir yaşamı tükettiğimizi varsayalım.
Keşke ama nerde? Günümüzde öyle bir sevgi var mı ki?

Biri kurbağa öper, biri yüzyıllarca uyur, biri yedi cüceyle yaşar, biri kuleye kapatılır. Bir masal prensesi olsan bile kadınlık zor zenaat.
Gerçekten aşık olduğunuzda hissettiğiniz şey kalbinizin sökülüp bir kafese koyulduğudur, anahtarı onda saklı olan. Fakat ben herkesin birinin eski sevgilisi olduğu bir dünyaya yeni bir sevgili getirmek istemiyorum. Çünkü bazı insanların dünyası sadece ilişkiler, sorunları ve çözümlerinden ibaret. Oh ne rahat kafa, ama ona sorsan dünyanın yükünü sadece kendisi taşıyor. İşte bunun için ben artıkım aşk denilen şeye inanmıyorum ... Beni bir öküz sanma sakın sevgili, çünkü sen o kadar hülyalı bir tren değilsin ...
 
Aşk, gülü dikeniyle avuçlamaya benzer. Ellerin kan içinde kalır ama dikenlerin hesabını gülden soramazsın ... Evet aşk varmış. Çocukluğumda bir masalda duymuştum. Hatta bir varmış bir yokmuş :-((
Aşk Adem ve Havva'dan kalan eski bir yalan, günümüzde insan kullanmanın adına "Aşk" demişler :-((
Biz aşkı böyle bilmezdik, bize böyle öğretilmedi.
Biz aşkın kendini sevdiğin insanın yerine koymayı, üzülünce üzülündüğünü, sevincinde sevinildiğini, sıkıntısı olduğunda teselli edilmesini, kısaca sevdiğinin yerine yaşamasını olduğunu öğrendik.
Ama görüyorum ki günümüzde böyle şeyler hiç ama hiç yok :-((

15 Eylül 2011

Özlem

Tercümesi yok sensizliğimin hiç bir aşk sözlüğünde ... Oysa devrik cümleler kurmama sebep kaç tane yalnız geçen günlerim olduğunu bilemezsin ... Hiç bir zaman sevemedim bu kırık dökük aşk oyunlarını ... Çünkü her seferinde ben tamamladım göz yaşlarımla bulmacaların eksik kalan parçalarını :-(( Aşk kırıntılarıyla tok gibi yaşamaktansa tüm hayatımı tek başıma aç kalarak harcamayı her zaman tercih etmişimdir ... Çünkü hayatımda sadece sevgi için yaşamışım, sevgi ve aşk her şeyin üstünde olduğunu düşünürüm ... Fakat yine de bazen hayatı sil baştan başlatmak lazım ... Anlıyorum ki sadece nefes almak değil yaşamak ... Ama ben artık yoruldum, ben bir iskele istiyorum, yeter :-((

13 Eylül 2011

Dolunay

Bu akşam gerçekten güzel bir akşam olacağı kesin.
Elimde kamerayla Dolunay'ın resmini çekmeye gidiyorum.
Aslinda romantik olmam lâzım belki ama hayatımda aşk bulunmadığı, daha doğrusu kahve falımda çıkmadığı için olmağı başaramıyorum nedense.
Evliliği bilemem ama hayatımda bir aşk olsun isterdim aslinda.
Kısacası size bir şey itiraf edeyim mi aşksız hayat hiç ama hiç çekilmiyor.
Neyse biz şimdi aşkı bir kenara bırakalım da zamanın tadını çıkartalım, belki aşk gelir bizi buluverir, belli mi olur?


İşte Dolunay doğuyor, şu anda da içimden sevdiğim kişi geçiyor, ama o beni duyuyor mudur bilmem.
Duyamaz da, çünkü şu an benden kilometrelerce uzakta.
Az sonra önümden geçecek olan vaporun içinde olmalı.


Açıklarda bir denizi ortasında olsam belki onu düşünebilirdim ama zor bu şartlar altında.
Sabah işe git, tüm gün patron dırdırı dinle, o kargaşada işinde başarılı ol, ölme eşeğim ölme beni bu dağlarda yalın koma böyle.


Beklenen an aslinda şu an, ama resim sırası benim aşk hayatım gibi karmakarışık bir sırada.
Gerçekten, sizce ben aşkı bulabilicek miyim?


Ben Dolunaya giderken sahil yolundaki trafik şekilde görüldüğü gibi tıklım tıklım doluydu, ama bu kadar yoğun trafik de adamı kâlp krizinden gerçekten götürür Allah göstermesin.
Ne cankurtaran geçebilir, ne de itfaiye arabası.
Maşallah belediye de uyuyor, trafik arap saçına dönmüş, bir müdahâle eden bile yok.


Şehir kararmış, Güneş iyice batmış, hava aslinda azcık aydınlık ama benim çakaralmaz makinem kapkaranlık çekivermiş resmi.
Fakat işin tuhafı bu resmim Facebok'ta da var ve en çok beğenilen resim de bu.
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Perhizde lahana turşusu mu yenir?


Gece mi oldu?
Yok canım, saat sadece akşam ezanını okutacak kadar kapalı hava.
Anlaşıldı, doğum sancılı olacak.
Keşke şu lahzada yanımda olsa da şu manzara-i nefaseti birlikte temaşa eylesek ama nerde?


Şimdi aklınıza gündüzlerin çuvala mı girdiği gelecek ama siz de bilirsiniz ki Ay geceleri doğar gündüzleri batar.
Ne kadar çabalarsanız çabalayın, gündüzleri Ayı göremezsiniz.


Batan güneşin hüznü vururken kumsallara
Bir aşkın masalına hazırlanır genç kızlar
Dalgaların sesleri vururken şarkılara
Gökyüzünü bölüşür küme küme yıldızlar

Hüzün katar geceye ıslak bir yağmur sesi
Hissederim içimde aşkın nefesini
Gökyüzünden iner ay denizin ortasına
Birlikte takılırız sevdanın oltasına

(Son yazdığım şiir Hakkı Yalçın'a aittir, ama sanırım bazı kelimelerini sallamak zorunda kaldım, düzelten olursa sevinirim)

İşte size bir Dolunay Macerası, belki aynı andaki hislerim değiller ama bazıları gerçekten doğru, hayatımda yenilikler istiyorum, bakalım gerçekleştirebilecek miyim?

Eğer başarabilirsem sizden bunu da saklamayacağımı bilin sevgili okuyucularım.
Yarın sabah patron geliyor dükkana sonunda. Anlayacağınız yine stress başladı.
En azından Pazartesileri yaşadığım sendromlar bu haftalığına Çarşambaya taşındı.
Bir kurtulabilsem şu geri zekalı işimden, çarşıdan, çevremdeki bazı kendilerini insan zanneden kişilerden, üzerimden o kadar büyük bir yük kalkacak ki anlatamaz ben.

Hade balakım şimdilik herkese mutlu günler.
Neşemizi bozmayalım, hem gün doğmadan neler doğar?
Aklımda mıydı bugün Dolunay'ın doğum resimlerini çekmek?
Değildi ama başardım işte.