Bu Blogda Ara

07 Ekim 2010

Gönlünün Götürdüğü Yere Git, Tabi Gidebiliyorsan

Yaşam üzerine fazla geldiği zaman onu zorlama, biraz duraksa, neler olup bittiğine anlam verme.
Mutlaka yanlış bir şey oldu ve düşüncelerin ile dileklerin aynı orantıda değildi ve varlığın ile buluşamadı.

Sorun yok, sadece bekle.

Güneş doğacaktır, çimler yeşerecektir, çiçekler açacaktır, rüzgar esecektir ve yağmur yağacaktır, zorlamaya gerek yoktur, olması gereken kendiliğinden olur !
İzlemeye devam et, şahitlik güzeldir, hem olayın dışındasındır hem de içinde, o bir dengedir, o anlamlıdır, şahit ol, tanık ol, olan ile bütünleş, güzellik olanların içinden filizlenecektir; zorlamaya gerek yoktur, olması gereken kendiliğinden olur !..

Hayat üçbuçukla dört arasındadır... Ya üçbuçuk atarsın ya da dört dörtlük yaşarsın..."

06 Ekim 2010

Sen Rakı İçince Kazananlar

Bu zıkkım olasıca nesne-i şerifi içersen:
Tekel fabrikası kazanır,
Tekel Bayiileri kazanır,
Meyhaneler kazanır,
Peynirciler kazanır,
Mezeciler kazanır,
Balıkçılar kazanır,
Anason üreticisi çiftçiler kazanır,
Şişe üreticisi kazanır,
Nakliyeci kazanır,
Taksiciler kazanır.

İçtikten sonra kaza yaparsan:
Kaportacı kazanır,
Tamirci kazanır,
Hastahaneler kazanır,
Doktorlar kazanır,
Polisler kazanır.

Kaza yapıp ölürsen;
Mezarcılar kazanır,
Tabutçular kazanır,
İmamlar kazanır,
Çiçekçiler kazanır,
Lokmacılar kazanır.


Velhasıl Tüm Türkiye Kazanır …
Bir Tek Sen Kaybedersin ... Ekonomi kazanır ...

05 Ekim 2010

Sevinç Ve Üzüntü

İyi misin diye sorma bana
Ne değişecek iyiyim desem
Sevinecek misin üzülecek misin
Sorma bana nerdesin diye
Cehennemin  Dibindeyim
Gelicek misin?


Fabrika

Hayatta kalmadıysa gideceğin başka bir yön, Bence daha çok hata vermeden fabrika ayarlarına geri dön.

04 Ekim 2010

İki Dervişin Hikayesi

İki derviş yolda giderlerken, su birikintisinden karşıya geçmek için bekleyen genç bir kadın görürler.
Dervişlerden biri, genç kadını kucakladığı gibi suyun öteki tarafına bırakır.
Ötekisi arkadaşının bu davranışına hayretle bakar. Hoş karşılamaz, farklı yorumlar, hatta içten içe ona kızar, yaklaşık bir kilometre yürüyünce daha fazla dayanamaz ve arkadaşına hışımla döner:
"Sen! Böyle bir şeyi nasıl yaparsın? Biz dervişiz! Bırak bir kadını kucaklayıp karşıya geçirmeyi, onlara bakmamız bile yasaktır!"
Öteki derviş oldukça sakin karşılık verir:
"Ben o genç kadını bir kilometre geride bıraktım. Sen? Sen ise hala onu taşıyorsun ..."

Pazartesi Sendromu Ve Sıcak Çaklıt

Malum hafta başı ... Bunun için size fazlama bir şey yazmasam bile size şu kadarını söyliyebilirim ki koskocaman gün boyunca boş boş oturmaktan ve boş gezenin boş kalfası olmaktan içime fenalıklar geldiler ... Yapmadığım tek şey uyumaktı, ama gün boyu yaşadığım stress ve tedirginlikler buna mani oldu ... Zaten geceleri uykusuzluklar çekiyorum sabahların ilk ışıklarına kadar ...
Sahi, benim bundan sornaki hayatım ne olucak sizce?

Akşam bir bardak Sıcak Çaklıt istedi içim, ama ne yazık ki tadı çok kötü geldi bana, yani koskocaman Mac Domalt'a yakışıyor mu Çaklıttan Sugar'ı esirgemek?

-Walla boile devam ediceklerse bir daha onlardan içmem, giderim Burger King'e, olur biter-
Mac Domalt da havasını alır :-))

03 Ekim 2010

Deprem

Biraz önce küçük çaplı bir sallantı hissettim, sanki oturduğum masa sallanıyor diye fazlama üstelemedim ...
Eve geldiğimde de sağolsun Annem bana sorduğu soruya bakın:
"Akşam nerelerdeydin, Adada falan mı?"
Oysa Adaya gitmeyi bırakın, sadece Cevahir'e kadar ancak gidebilmiştim, canım da orda bir "Sandeviç" çekmiş, onu tıkınıyordum.
Sordum "Neden?" diye.
"Deprem oldu" dedi bana ...
Aklı sıra beni korkutmaktan korkuyor, ama ben bu konularda korkağın tekiyim ...
Kaldı ki depreme denizde mi karada mı evde mi yollarda mı, ya da her nerde yakalanmıyacağımızı Allah'tan başka kim bilebilir?
Belki sallantıyı hissetmemiş olabilirim, iyi ki de hissetmemişim, fakat bu benim kabahatim değil.
Hem madem böyle, işbu vaziyet-i sallantıye dahilinde Japonya'da oturanlar ne yapsınlar? Orda sallantısız bir gün dahi geçmiyor ...

Coşkun Deniz

Bu aralar coşmuşum, dalgalandırıyorum bayrakları sürekli :-))
Yoksa hayatıma birileri mi girecek?
Baksanıza son bir kaç haftadır sürekli gelen ilhamlar, biraz biraz unutmadığım rüyalar, sürekli yazma arzusu, şahsımın bazı sorumluluklar alması, her şeyden önemlisi de içimde aslinda hep var olan ama bazen suskun kalan duygu ve düşüncelerimin tutsaklıklardan kurtulma çabası. Gönlüm susuyor gibi görünüyor dahi olsa bile içinde biriktirdiği cümleleri toparlamaya çalışmakta ... Ara sıra kopya da çekicek tabi, çünkü bir eser meydana getirirken esin kaynağın olmazsa olmaz :-))

Ben Ekim'im


"Sen Hayko olmalısın herhâlde galiba sanırsam?"
Çok tuhaf, benim adımı bildi, sanki beni çok iyi tanıyor gibiydi, ama ben değil onu, ona benzeyen bir kişi dahi tanımıyorum, bu sefer çuvallama sırası bana gelmişti.
Tuhaf bir bakışı vardı kızın, henüz arkadaş olmadığımız hâlde bana güven verecek. Fakat ona beni nasıl tanıdığını soramıyorum cesaretimi toplayıp :-(
Bir anda "Sus" gelmişti bana, kendimi toparlamamı sağlayan onun soğuk nefesi olmuştu:
"Lütfen üfleme böyle, beni üşütüyorsun!" dedim heyecanla.

Birden ayağa kalkıp yanıma geldi:
"Böyle incecik giyinirsen ben seni daha çook üşütürüm ..."
Aslında al başına belayı, çünkü üzerimde incecik bir "Thea Shirt" ve bir de "Short Trouser" haricinde hiçbir şey yoktu ... Kısacası üşümeyi sanırım biraz da ben istiyordum.

Çantasını açtı, elinde korkutucu cinsten bir paket vardı:
"Sana bundan vermek istemiyorum, beni istemediğim şeyleri yapmaya mecbur bırakma!"
Ben bir çığlık attım, fakat beni duymadı bile:
"Çığlıkların beş para etmez, şu sırtına bir şeyler al!"