Bu Blogda Ara

28 Ocak 2023

Kahve Dünyasında Yeni Zamcık

 Bugün günlerden Cumartesi ve bazı zevat kalkmış "Bitmeyen Cumartesi" yapmağa çalışmış, ancak başlayan her şeyin günün birinde bitecek olduğu kanununu mâlesef unutmuş.
Günün mesai saatleri ne kadar uzun sürerse sürsün helbette bitecektir, ömür bile doğumla başlıyor ölümle bitiyor.
Tabi bu doğumla ölüm arasındaki zaman zarfında yaşananlar arasında zamcık adı verilen bağzı şeyhler de mevcut.
Örnek olarak bizim Kahve Dünyası'nın yapmış olduğu "İkimilyon Türk Lirası"lık Zamcık.
Gerçi günümüzde İkimilyon Türk Lirası ya da size daha açık anlatayım İki Türk Lirası belki hiçbir şey gibi görünebilir ama atalarımız akmasa da damlayan çeşmenin suyunun damlaya damlaya kurnasında göl olacağını söylerler. İşbu sebepten ötürü suyu boşluğa akan çeşmenin musluğu önüne bidon konulur ki o bidonda biriken suyu kullanabilelim.


Kahve her zaman olduğu gibi aynı kahve, bizim bildiğimiz Türk Kahvemsinden bahsediyorum.
Son zamanlarda ne Dolar da öyle ahım şahım artmadı, ama alttaki fişte de gördüğünüz üzere zamcıklı ücret uygulanmağa başlandı.
Daha ilgi çekici bir şey daha söyleyeyim: Yeni belirlenen Asgari Ücret (Askeri Ücret değil) henüz ceplerimize girmedi, Ocak-ı Şerif Ayı bittiğinde alabileceğiz.
Ama bir kahveye "Otuzikimilyon Türk Lirasıcık" bayılmağa şimdiden başlayacağız.


Aradaki farkı görebilmeniz için iki hafta önceki aynı ürünleri aynı yazar kasadan alınmış bir harcama belgesini de ahanda aşağıya eklemek istiyorum, buyurun işbu mevzuat-ı zammiye hakkında siz karar verin.


Aklıma uzun yıllar önce televizyonde gördüğüm bir sahne geldi, hayali bir memleketin birinde bir bakan zamcığı açıklayabilmeğe çabalıyordu, üstelik zammımıza zam koymağa yeltenerek anlatıyordu.
Anladık eğer çalışanların haftalıkları çıkacaksa zam iyidir de şunu bir hafta sonra yapsalardı olmaz mıydı sanki?

26 Ocak 2023

Sinemadaki Unutulmuşluk

 Geçen gün anlatmağa devam ettiğim onbeş yıl önce yaşanmış hikâyenin devamı ve belki de son kısmı geliyor bu yazımda. Çünkü bugünden sonra hikâyemizin kahramanları bir daha asla yalnız buluşamadılar.
Her ne kadar sonraları ortak arkadaşları sayesinde bazı yerlerde bir araya gelmek gibi başlarından tuhaf hadiseler geçmişse bile küllenen ateş bir daha yanmadı, üstelik de yanamazdı.
İşte onbeş yıl önce bugün Cumartesi'ydi, hani dünya üzerinde ne kadar sevgili olmuş çift varsa neredeyse hepsinin buluşup dışarı çıktıkları gün olan Cumartesi böyle bir akşamdı.
Bizim kahramanlarımızınsa rahmetli Ernest Hemingway'in bir romanına adını veren çanların çaldığı Cumartesi.
Kadın aslında o akşam delikanlıyla çıkmağı pek istememişti ama o kadar zaman boyunca yazdıkları ve söyledikleri o kadar güzel şeyler vardı ki en azından o yazılanlara karşı bir vefa olması gerekiyordu.
Erkek ise kızın çevresinde o kadar insan varken neden kendisini seçtiğini ve yanlış olduğunu bile bile neden yaşanmışlıkları buraya getirdiğini sormak istemişti, aslında yaşananlar ve yazılanlar belki unutulurdu ama nedenlerinin soruları hayatı boyunca içini kemirecekti.


Buluştuklarında her ikisinin de tavrı aşırı derecede resmi ve soğukkanlılardı, sanki bir hafta önce o özel şeyleri yaşamamış gibiydiler, özellikle de kadının konuyu oraya getirmemeğe çalıştığı çok belirgindi.
Delikanlı ise sırf sevdiği kadını daha fazla üzmemek için o altın soruyu sanki cevabını biliyormuş gibi sormamağı tercih etmişti.
Esasına bakarsanız bilmiyor da değildi, ama bugün hâlâ içini kemirip kemirmediğini inanın ben de bilmiyorum çünkü bana fazla derinlemesini anlatmadı. Bu yazdıklarım da sadece yazmamı istediği kısımlar, ancak ben bu söylediklerini de sansürlemek zorunda kaldım çünkü daha fazlasının o ikisinin arasında yaşanan ilişkinin özel kâlemleri olduğunu bilmenizi isterim.
Biz yine o günkü sahnemize dönecek olursak böreklerini yummilenirlerken kadın belki de her ayrılıkta duyduğumuz kılâsik cümleleri söylüyordu, hani erkeğin esasında çok iyi adam olduğunu ve evleneceği kadını gerçekten mutlu edeceğini, sorunun ise kendisinde olduğunu ve bilmeden istemeden bir hata yaptığını, şimdi ise yaptıklarından pişman olduğunu falan söylemişti.
Delikanlı ise aralarında ne yaşandıysa yaşanmış olsun yaşananlardan asla pişmanlık duymayacağını ve o güne kadar aşkına karşılık veren tek kadının kendisi olduğunu, eğer elinde sihirli bir değnek olsaydı yine onu seçeceğini söylemiişti.


Sonra birlikte hemen karşı kaldırımdaki sinemaya gitmeği teklif etmişti kadın, o günlerde yeni gösterime giren bir filmi birlikte izleyeceklerdi.
Film çok acıklıydı veya delikanlıya aşırı acıklı gelmişti, imdı o sahneleri hatırlamıyor belki de. Ben ise o filmi izlemedim, belki bir gün fırsatım olursa izler sizlere hikâyesini anlatırım, böylece acıklı mı acıksız mı komedi mi drama mı anlarsınız.


Sinema çıkışı kadının baş ağrısı tutunca erkek hemen bir taksi çevirdi, o zamanın taksileri şimdikiler gibi kısa mesafe tantanaları pek yapmazlardı veya Suudi Arabistan vatandaşlarına öncelik tanımazlardı, her ne kadar yolları çok kısa sürmüş de olsa ve kadının ısrarla hayır demiş de olsa delikanlı kadına karşı son defa olsun vazifesini yapmalıydı, her ne kadar artık onlar sevgili değildilerse bile kahramanlarımızın birinin kâlbinin içinde sakladığı bir sevda ateşi hâlâ mevcuttu.
Kadının evinin kapısına yüz metre kala taksiden indiler, kadın onunla inmemesini ve devam etmesini söylemişse de delikanlı buna şiddetle karşı çıkmıştı, belki de biraz yürümesi ona da iyi gelecekti.
Ayrılırlarken birbirlerine mutlu olmalarını dilemişlerdi ama hikâyemizin erkek kahramanı hâlâ mutluluğu bulamadığını söyledi bana.
Kadın kahramanının günümüzde ne yaptığını bilmiyorum bile, çünkü ne varlığı varlık ne de yokluğu yokluk, erkek kahramanımızın başına ördüğü çoraptan sonra kimler hayatına girdi ve kimleri hayatından çıkardı asla bilinmiyor.


Kâlp kırıklığıyla biten bir sevda hikâyesiydi bu okuduğunuz, kahramanlarının kim olduğu bilinmeyen ve mahşere kadar da bilinmeyecek olan.
Yaşananları bir şarkıya sığdırabilmek bile imkânsız, hani yıldızlara baktırılınca fallarda çıkmayan ve pencereden bakmayarak yollara çıkmayan imkânsızlıklardan, dahası yazılanlar olmasa yaşananlara ve ayrılmışlıklara inanılmayacak ve anlatılmaması istenen imkânsız aşklardan biriydi, daha da fazlasını vereyim ölümsüz aşkların olması ama ölmeyen aşıkların olmaması gibi çünkü gençliğe güvenmemeli ölenlerin tamamı ihtiyar mı hepsi?
Caddelerde rüzgâr da olsa şarkı söyleyen özlenenlerin hepsi şimdi çok uzaklarda, belki özlüyorlarsa bile yalnızlıklar ömür boyudur.
Dilerim sizlerin başlarından böyle acıklı sevdalar geçmez ve sevdiklerinize kavuşarak mutlu olursunuz.

24 Ocak 2023

Bitirimlilik Unutulmuşluğu

 Bazı duygular ne kadar güzel olurlarsa olsunlar ve bazı hikâyeler birer Peri Masalını andırırlarsa andırsınlar, tıpkı biz yaşayan canlı varlıkların ömürleri gibi günü gelince sonlanmağa mahkûm olduğunun hakikâti hepimizce mâlumdur.
Ancak bazıları gerçekten çok kısa sürüyordu, tıpkı onbeş yıl önce yaşanan ve bir kısmını sizlere anlattığım yaşanmışlık gibi.
Onbeş yıl önceki bugünün öncesindeki gece delikanlı bir türlü uyuyamamıştı ve sabaha kadar kâbus görmekten bıkmıştı, sabah olsun Afyonu patlasın da sevgilisine anlatsın diye içi içine sığmıyordu.
Ancak aksi gibi delikanlının telefonunda o sabah kontörü kalmamıştı, alması da öğleyi ancak bulacaktı. Kendi şahsi bilgisayarı o zamanlar yoktu, İnternet Kafenin açılması da delikanlının mesaisiyle eş zamanlıydı.


Derken vakit Öğle Yemeği saatine geldiğinde sevgilisinden o uğursuz ileti yani aralarındaki sadece dört günlük süren sevgililik ilişkisinin bitmesi gerektiğini yazan ve delikanlıya Osmanlı İmparatorluğu Tokadı gibi yüzüne acı bir biçimde çarpan iletisi delikanlının telefonuna gelivermişti.
Delikanlı ise bu iletiyi okuyunca en az iki saat boyunca suspus olmuştu ve hiçbir şeye herhangi bir tepki vermiyordu, her ne kadar mantığı sevdiği kadının doğru ve haklı olduğunu söylüyorduysa bile duyguları tüm gücüyle hâlâ olayların nedenlerini sorgulamaktaydı.
Çünkü ilişkilerinin başından beri işbu hikâyedeki kadın kahramanı erkek kahramanının tüm karşı koymalarına rağmen ağzından girmiş burnundan çıkmış, olmadık sözlerle aklını çelmiş, bir şekilde delikanlının zayıf noktasını bulmuştu. Ve şimdi hiçbir şey olmamış ve aralarından hiçbir şey geçmemiş gibi davranıyordu.


Bizim delikanlı ise iletinin üzerinden üç saat geçtikten ve biraz sakinleştikten sonra kadına haklı olduğunu ve kendisi nasıl isterse öyle olmasını onun da istediğini yazan bir cevap yollamıştı. Ancak bir şartı vardı:
Cumartesi akşamı son bir defa buluşmak.
Ondan sonra hiçbir zaman o konuyu açmayacak ve aralarında son bir haftada geçen her şeyi unutacaktı. Her ne kadar sakindiyse bile cevabını yazarken hüngür hüngür ağlıyordu.
O akşamleyin her gün gittiği İnternet Kafe'ye bile gitmeden doğruca Homuna dönmüştü, gelir gelmez de hemen yatağına girip kendi kendine hayâller kurmak istemişti. Belki de sanki o günü yaşanmamış ve öyküleri Mutlu Son'la bitmiş gibi yaşanabilecekleri düşünüyordu.
O kısacık bir ay bile sürmeyen zaman zarfında birlikte yaşadıkları ve birbirleriyle yazıştıkları ve birlikte gittikleri her bir şey ve her bir yer o gece boyunca gözlerinin önünden bir türlü gitmemiş ve kadın kahramanı sanki odanın içindeymiş gibi hayâli olarak konuşuyor ve bir çözüm bulabilmeğe çalışıyordu.
Ama tüm bunlar nâfileydi, çünkü ortada bir gerçek vardı ve o gerçekten ikisi de kaçamazlardı.

22 Ocak 2023

Baylan Kahvemsi Gummi

 Last week I have told a story that a male person was broken hearted from a female person, I think his revenge will last forever.


Today he had been the same place and the same table, he ordered the same thing but Chocolate was different because the other one didn't exist.
Let me explain something that he drinked both of them, because he was lonely.