Bu Blogda Ara

Sayfalar

28 Nisan 2018

Kalıbını Şişeletti

Demin size biraz içinizi bulandıracak bir haber-i şerif paylaştım ama bu sefer sizleri biraz o karamsar havadan kurtarmam gerektiğini düşündü ben.
Norminâl şerait dâhilinde işbu tarz-ı şerifleri belki pek bulamazsınız buralarda ama bazen koyunun olmadığı yerlerde keçilere Abdurrahman Çelebi derler.


Ancak bazı zat-ı muhteremler ürettikleri ürünlerini pazarlamak için çok değişik ve sıradışı fikr-i şerifler icât etmekteler, bu zat-ı muhteremlerden biri de kendisinin gösteri yıldızı olduğunu sanan Kim Kardeşyan.
Kendisi ürettiği parfümleri içine koyacak bir şişe tasarlamış ancak şişeyi görenler altta yazılan cümleyi tekrar edecek hâle gelmişler:


Kim bilir şişeyi kalıplaştırırken vücuduna dolandırdığı alçı kendisine ne kadar acı çektirmiştir vah zavallım benim.
Gök Tanrı Tengri hepimizi vücudumuzu alçıya almak zorunda kalmaktan korusun.

Türkler Kâlpten Ölüyor

Hayatın hakikât-i şeriflerinden biri de dünya hayatımızın nihâyete erişip ahirette Hakk'ın rahmetine kavuşmaktır. Gece gece sizleri böyle üzücü haberlerle rahatsız etmek istemezdi ben ama sonuçta bir yazar ve haberci ile karşı karşıya olduğunuzu bilmem anlatmama hâcet var mıdır?
İşbu seferki yazımda ne çalışkan Amerikalıları ne de ünlü İsviçelileri ve gecelerini gündüzlerine katan İngiliz bilim adamlarını değil, bizim hâlis Türkiye İstatistik Kurumunun bir araştırmasından bahsedecek ben.


Efenim geçtiğimiz günlerde bizim kurum adı bile soğutan ölüm nedenleri hakkında bir rapor paylaşmış ve işbu rapor-u şerifte hâlkımızın yüzde kırka yakın bir kesimin kâlp hastalıkları gibi dolaşım sistemi rahatsızlıkları yüzünden ruhunu Gök Tanrı Tengri'ye teslim ettiklerini ortaya çıkartmış.
İşbu oranın sayısal boyutu da geçen yıl yüzaltmışbeşbinüçyüzyirmiüç kişi olarak kayda geçmiş.
Listenin ikinci sırasında bir başka kötü hastalık olan tümörler nedeniyle rahmetli olanların oranı binde yüzdoksanaltı.
Solunum sistemi hastalıkları yüzünden rahmetli olanlar da yüzde onikilik oranla üçüncü sırada.

Ölümün yukarıdakinin katında fazlama bir bahanesi yoktur, kaç yaşımızda olursak olalım öldüysek Allah yanına çağırdığı için gitmişizdir.
Yüce Mevlâm bizlere ölümün de hayırlısını ihsân eylesin.

Bulmaca Seks Kadar Etkili

Hayatta her şey seks değildir. Evet seks de çoğalmak için gereklidir ama sürekli seksi düşünmek insana yarar getirmez. Çoğalacağız ama nereye kadar çoğalacağız?
Hem çoğalsak dâhi dünyamız bizlere yetecek mi bakalım?
Yoksa ileride Merih'te falan mı yaşamayı düşünüyoruz?
(Kafamda deli sorular)
Bizlerin hayatlarımızda seksten daha önemli sorunlarımız ve sorumluluklarımız var, örneğin çalışmak ve para kazanmak gibi. Para olmadı mıydı seks de olmaz.
Başka bir sorumluluğumuz da önce yummilenip sonra da çeşitli idman hareketleri yaparak biraz olsun güç kazanmak. Çünkü gücümüz yokken seks de yapamayız.
Bendeniz işbu akşam-ı şerife neden acaba bu kadar sekse kafayı taktım? İmdı reklâmları bir tarafa bırakıyor ve haber-i şerifimize geçiveriyoruz.


Mâlum-u aliniz çalışkan İngiliz bilim adamları araştırma yaparlarken genellikle gecelerini gündüzlerine katarlar ve adam gibi seks yapamazlar.
Bu sefer de seks ile bulmaca arasında bir bağlantı için kafalarını yormuşlar ve araştırmalarının sonunda bulmaca çözmeden bırakmayan insanların beyinlerinin mutluluk hormonu sayesinde sanki orgazm olmuş gibi bir hâlet-i ruhiyeye eriştiğini ortaya çıkartmışlar.
Demek ki İngiliz hâlkı seks gibi yarı yararlı bir iş yerine bulmaca çözmek gibi beyni işleten bir faaliyete giriştikleri cihetle çok çocuk sahibi olmamayı tercih ediyorlar.

Kabile Modası

Spor dostluktur ve kardeşliktir, en büyük yarışmalardan bir tanesi de olimpiyatlardır.
Dünyada genel olimpiyatlar dört yılda bir kez yapılır ama bazı özel olimpiyatlar da yok değildir.
Gerek olimpiyatlar olsun gerekse başka spor dalları hakkında müsabakalar olsun birçok insanı bir araya toplar, buna maraton koşuları da dâhildir.
Bunlardan birisi geçenlerde Kenya'da düzenlendi. Ancak bu etkinlik sıradan alışılagelmiş bir maraton değil, yıllardan beridir Kenya'daki henüz medeniyet görmemiş kabileler arasında zaman zaman çıkan savaşları durdurmak adınaydı.
Afrika'nın henüz medeniyet gelmemiş işbu bölge-i şerifinde yapılan işbu etkinlik-i şerife geleneksel kıyafetleriyle katılanlar kendi modalarını da yarıştırdılar.


İşbu etkinlik kapsamında koşulan maratonu kimin kazandığı konusunda fazlama bir mâlumatfuruşumuz namevcud ancak Samburu kabilesinin kadınları el işi boncuklu bilezik ve kolyeleri sayesinde en renkli ve en beğenilen simaları oldular.
İşbu el emeği göz nuru takı-ı şerifler günümüzde pek çok moda devinin koleksiyonlarına ilhâm veren renk ve modelleri taşıyor.

Açlık Sınırı Binaltıyüzseksen Lira

Ekomoni ısrarla tıkırında seyretmeye devam etmekte ama asgari ücretin bundan pek bir haberi olduğunu sanmıyor ben.
Neteki asgari ücretle devam etsek ay sonunda yaklaşık seksen lira bir şekilde fazladan kazanmamız gerek, yoksa tasarruflarımızdan yiyeceğiz.
Şunun şurasında bayrama iki güncük kaldı zaten, biz işçi sınıfının da gerçek anlamda bir bayrama erişmesi nedense pek mümkün olmamakta.
Bu yazıda tıkırında olan ekomoninin boyutlarını anlatmaya çabalayacak ben sizlere.


Bizim bir sendikamız var, ama Kibar Feyzo filmindeki gibi değil.
İşbu bizim sendika-i şerifimiz her ay bizlerin aylık mâliyetlerimizi hesaplar. Ben bugüne kadar bunu açık olarak yayınlamadım ama bu sefer işbu mevzuat-ı ekomoniyenin de takipçisi olacağım.
İçinde bulunduğumuz İkibinonsekiz yılının Nisan ayına ait açlık sınırı Binaltıyüzseksen Türk Lirası, yoksulluk sınırı da Beşbindörtyüzyetmişüç Türk Lirası'na eriştiğini siz sevgili okuyucularıma nâkletmekten onör işitir ben.
Her zaman söylüyorum, Ekomoni Tıkırında.

Uçan Yerli Baz İstasyonu

En sonunda bu da oldu. Artıkım bazı mıntıka-i şeriflerde akıllı veya aptal telefonlarımızın çekmemesi yüzünden birilerini arayamamamız veya birbirimizle iletişemememiz gibi bazı sıkıntılar belki de birkaç ay sonra tarihe karışacak.
Çünkü her ne kadar benim pek içime sinmeyen ama kullanmaktan da çekinmediğim sevgili Türksel havada uçan karada kaçan bir baz istasyonu yapmış ve adını da "Dronecell" koyup vaftiz etmiş.
Öyle bir aletmiş ki bu istenilen herhangi bir yerde yüzyirmi metreye kadar havalanabilip kara ile herhangi bir bağlantısı olmadan beş kilometrekarelik bir alanda "DörtbuçukGe" olarak ses ve yazı iletişimini sağlayabiliyormuş.


Üstelik otomatik pilot özelliğine de sahip olan işbu aygıt-ı şerif herhangi bir yere koordinatlarını girmek şartıyla rahatça gidebiliyormuş.
Türksel'in müdür yardımcısı olan Gediz Sezgin'in söylediğine göre ihtiyaç olan noktalarla çok daha hızlı iletişim sağlayabilmek için tamamen yerli teknolojiyle geliştirdiklerini ayrıca konser maç miting gibi insanların yoğun olarak toplandıkları alanlarda veya sel deprem gibi doğal afetlerde çok işe yarayacakmış.
Bize de hayırlı olsun demek düşer.

Afiyet Bal Olsun

Hayat bazen tatlıdır ama çoğu zaman acıdır, ne kadar tuhaftır ki acı tarafı bazen ağır bassa dâhi o acılık tatlıya dönüşebiliyor.
Düşünebiliyor musunuz annesiz kalan küçücük çocukları?
Sadece insanlardan bahsetmiyor ben, ayılar da buna dâhil.
Çünkü ayı da olsa anne annedir ve insanların yaptıkları birçok nesne-i fenasiyi ayılar yapmazlar. Yaşanmış ve görülmüştür.


İmdı sizlerle Artvin'de annelerinin Hakk'ın rahmetine erken kavuşması yüzünden öksüz kalan üç adet çocuk ayının Bursa'nın Karacabey ilçesindeki Yaban Hayatı Koruma Merkezi'nde koruma altına alındıklarını ve gelişimlerini doğal olarak sürdürebilmeleri için bal süt ve kefirli bir karışım-ı şerifle bakıcılar tarafıından beslendiğinin haberini paylaşmak istiyor ben.
Ne kadar mutlu ki Gök Tanrı Tengri'nin sessiz kullarını sahiplenen insanların var olması.

Mutluluk Ev İşinde Gizli

Hayatta hiçbir iş gereksiz değildir. Uyumak da gereklidir, evlilik de gereklidir, seks de gereklidir, ev işleri de gereklidir, işe gitmek de gereklidir, yürümek de gereklidir.
Velhasıl işler kutsaldır ve gerekli oğlu gereklidir.
Üstelik işbu iş-i şeriflerin hepsi de birbirleriyle bir şekilde bağlantılıdır, biri olmazsa diğeri de olmaz gibisinden hem de.
İlerideki yazılarımda daha çok okuyacaksınız bunu.


İmdı sizlere hangi çalışkan milletin bilim adamlarının yaptığı bilinmeyen bir araştırmaya göre ev işlerini birlikte yapan çiftlerin birliktelikleri daha uzun ve cinsel doyumlarının daha yüksek olduğunu ve de araştırmayı yapan bilim adamlarının basına yaptıkları açıklamayla norminâl şeraitte seks hayatları biraz nanemolla olan çiftlerin ev işlerini birlikte yapmaları gerektiğini tavsiyesini verdiklerini aktarıyor ben.
Birlikte paylaşılan zaman birçok nesne-i şeriften daha güzeldir.

27 Nisan 2018

Hiç Kimse Anlamadı

On saat kadar önce yazmış olduğum robotlarla alakalı yazımı okudunuz mu bilmiyorum ama eğer henüz okumadıysanız işbu yazımdaki hadise-i endişeyi anlamanız pek de mümkün değil.
O yazımda bahsettiğimin devamı olmak üzere İngiliz bilim adamları Londra'da yaşayan Tedroy Newell adındaki bir vatandaşın robot olan ikizini tasarladı ve adını Fred olarak vaftiz ettiler.


Bu ikisi geçen gün bir kahvehâneye gittiler ama oradakilerin hiçbiri Fred'in aslında robot olduğunu anlamadı.
Gerçekte sadece bir sosyâl deney olan işbu buluşmada yaşananlar on saat önceki yazımda bahsettiğim korkuların çok da yersiz olmadığı konusunda kanıt olarak gösterilebilir.
Gök Tanrı Tengri hepimizi yapay zekânın şerrinden korusun.

Teşekkürler.

Yaz Keyfi

Yaz mevsimi sadece Kuzey yarımküredeki insanlar için değil diğer canlı varlıklar için de avdet eylemekte. Son iki haftadan beri havalar iyiden iyiye ısınmaya başladığı cihetle millet deniz bile giriyor artıkım.


Baksanıza hasat fareleri bile ortalığa çıkmış ve bir tanesi karahindibanın dalında keyif bile yapıyor.
Her ne kadar Yazın gerçek anlamda başlaması için iki aylık bir zaman var önümüzde ama şimdiden herkese Hayırlı Yazlar ve Güney yarımküredekilere de Güzel Kışlar diler ben.

Terminatör Korkusu

Günümüzde her milletten bilim adamları sürekli robot yapımına ağırlık verdiler.
Önceleri bizim yazımızı sizlerle paylaştığımız bilgisayarlarla başladılar, sonra bilgisayarların işlevlerini telefonlara eklediler, şimdi de gerçekten çok başarılı robotlar da yaptılar.
Hâttâ bilgisayar destekli yapay zekâlı robot satrançta doğal zekâlı insanı yendi.
Buraya kadar robotlar hakkında yaşananlar fazlama bir şey değil ama bundan sonrası için ben de endişeliyim.
Önce sizlere günümüzdeki vaziyet-i robotiyeyi anlatayım.
Bugün dünya üzerinde elliyedimilyon adet robot mevcut ama bunların tamamı teknik donanımlara sahipler, genel olarak insanlara yardımcı olmaktalar.
On yıl kadar sonra işbu robotlar yapay duygusal zekâya kavuşacaklar.
Otuz yıl kadar sonra da dokuzmilyardörtyüzmilyon adede erişerek insan nüfusundan daha fazla olacaklar.
Bunu bendeniz değil İan Peterson söylüyor, kendisi İngiliz gelecek bilimci, yani bir kâhin.


İşbu hakikât-i şeriflerin ışığında çalışkan İngiliz bilim adamları hâlkın üzerinde bir araştırma yapmışlar ve netice-i endişenin resm-i şerifini çizivermişler.
1. Hâlkın yüzde yetmişbirlik oranı yapay zekânın yükselmesinden korkuyor.
2. Yüzde altmışı robotların çoğalmasını insanlık için tehlikeli olarak görüyor.
3. Yüzde ellisi robotların gelecekte kendi başlarına buyruk olacaklarını yani uzmanların kontrolünden çıkacağına inanıyor.
4. Yüzde otuzyedisi işbu yapay zekânın insanlardan daha akıllı olmasından korkuyor.
5. Yüzde yirmibeşi makine olan robotları canlı kanlı insanlardan ayıramayacağından korkuyor.
6. Yüzde onaltısı da robotlarla insanlar arasında duygusal ilişkiler yaşanmasından korkuyor.

Ne dersiniz sevgili okuyucularım, İngiliz hâlkı işbu korkularında haklı mı haksız mı?
Değerlendirmeyi yaparken günümüzdeki akıllı telefonların da birer robot olduğunu düşünerek birer karar verin.

26 Nisan 2018

Yeni Yoga - Kundak Terapisi

Hayatlarımız boyunca belki de en sakin olduğumuz zaman-ı şerifler bebekken kundaklanmış vaziyette geçirdiğimiz zamanlardır.
Ya da daha önceki vakt-i şerife bakarsak da annelerimizin rahimlerinde bulunduğumuz ve henüz dünyaya avdet eylemediğimiz dönem de olabilir.
İşbu mevzuat-ı mutlulukiye hakkında ikisi arasında hangisinin daha çok mutlu olduğumuza dair fazlama bir malumatfuruşa sahip değil ben.
Ancak büyüdükçe annelerimizin kucaklarını aradığımız yıllardan beri bilinen bir hakikât-i şeriftir.


Artık günümüzde yetişkinler arasında da birer kundaklanma modası başladığını söylersem şaşırmayınız, zira Japonya'da yapılmakta olan terapide günlük hayatın sıkıntılarından biraz olsun uzaklaşmak isteyenler bu iş için uzmanlaşmış ebelerin çalıştıkları mekânlarda kendilerini yirmi dakikalığına da olsa bebekler gibi uzanıyorlar.
Darısı bizim buralara da olsun.

İşte Aşk

Aslına bakarsanız sevgili okuyucularım işbu yazı günümüz dünyasının bize dayattığı ve benim en fazla nefret ettiğim gün olan Ondört Şubat'lık bir yazı.
Çoklarımıza göre aşk dünyadaki en güzel duygudur ama benim aşktan yana şansım günümüze dek hiç olmadı.


Kaldı ki artık dünya üzerinde aşk da kalmadı. İlişkilerin çok büyük bir çoğunluğu menfaat üzerine kurulmuş, herkes artık paraya bakıyor.
Yani lâf-ı güzâfın kısası paran işin evin araban yazlığın falan gibi nesne-i şerifler varsa sevgilin olurum, para yoksa hadi sana güle güle, tak sepeti koluna herkes kendi yoluna, kapı açık arkanı dön ve çık, istenmiyorsun artık.


Başta da yazdığım gibi Sevgililer Günü konulu bir yazı bu, ama leylekler o tarihlerde buralarda olmazlar.
İmdı sizlere Malena ve Kleptan çiftini tanıtmak istiyor ben. İnsanlar arasındaki menfaate dayalı ilişkilere ve yanlarındaki erkekleri kredi kartı gibi gören ve külotlu çorap değiştirir gibi erkek arkadaş değiştiren kadınlara ve beraber gezdirdikleri kadınları erkeklik göstergesi timsâli ona buna peşkeş çekip anlatan ve her gün bir başka kadınla gezen erkeklere inat.
Yine de yanlış anlaşılmaları önlemek adına bir parantez açalım burada çünkü insan ırkının hepsi az önce anlattığım gibi değil, sevdiklerine sadık olanlar ve sevdalarına sahip çıkanlar günümüzde az da olsa mevcut.

Efenim hikâyemiz aslında güzel başlamıyor, bundan yaklaşık yirmi yıl kadar önce Malena Leylek'in kanadı kırılıvermiş, Hırvatistan'da yaşayan ve adı bilinmeyen biri evinin çatısında gönüllü olarak Malena için güzel bir Home yapmış.
Gel zaman git zaman bizim Malena yine kendisinin bir zamanlar olduğu gibi göçmen olan Kleptan Leylek'le tanışmış ve her ikisi de birbirlerine ilk görüşte aşık olmuşlar.
Sonbahar gelip de leyleklerin göç vakt-i şerifi avdet eyleyince Kleptan ertesi Bahar yeniden geleceğine söz vermiş.
Ve inanabiliyor musunuz sözünü de tutmuş, üstelik onaltı yıldan beri her yıl aynı şeyleri yaşamışlar.
En sonunda işbu sevda-i şerif bu yıl meyvesini vermiş ve bizim leylekler dört çocuk sahibi olmuşlar.
Bizlere de işbu hikâye-i sevdayı sizlere anlatmak düştü.

Gök Tanrı Tengri hepimize gerçekten sevdiğimiz ve sevildiğimiz birer hayat bahşetmesini diler ben, çünkü hayatta sevgi kadar önemli başkaca bir nesne-i şerif yoktur.

Kurdele Bölgesi

Bazılarımız nedense erken yaşlarda kırışıklıklarla tanışırlar, geri kalanlarımız ne kadar büyüseler dâhi gencecik gösterirler kendilerini. Bazılarının gamzeleri ilerlemiş yaşlarına rağmen hâlâ dipdiridir.
Hani tanımasanız yetmişlik tanıdıklarınızı otuzluk kırklık falan sanırsınız.
Bilim dünyasında pek sesleri solukları çıkmayan ve aynı bizimkiler gibi tembel olarak düşünebileceğimiz Güney Koreli bilim adamları geçenlerde gençliğin sırrını yaptıkları araştırmalarda buluvermişler. İmdı sizlere işbu sır-ı şerifi açıklıyor ben.


Efenim yüzlerimizde oluşan kırışıklıklar sayesinde yaşlılığımızı ele güne gösteren yüzlerimizdeki gamzeler ya da onların deyimleriyle kurdele adlı otuz yaşımızdan sonra elâstikiyetlerini yavaş yavaş kaybeden alanı korumanın gençlik sırrı olduğunu işbu bilim adamlarının basına yaptıkları bildiride açıklanmış.
İşbu gamze-i şerifler ne kadar pürüzsüz olurlarsa o kadar genç görünürmüşüz.
Ancak yine de Ajda Hanım'ın (Pekkan) bir şarkısında dediği gibi yüzümüzdeki çizgiler ve saçlarımızdaki beyazlarla yine de güzeliz. Çünkü yıllar ne kadar zalımca ve de ne kadar hızla geçerse geçsin her yaşın ayrı birer güzellikleri var.
Ya da Nilüfer Hanım'ın (Yumlu) başka bir şarkısında dediği gibi dünya siz ne derseniz deyin dönmeye devam ediyor ve biz fark etmesek bile yıllar geçiyor.
Her gelen Yaz mevsimi ya da Kış mevsimi bunlara birer örnek değil midir?

Merhaba - Ben Merkel

Hayat her ne kadar başvekillere güzel de gözükse aslına bakarsanız başvekillerin işleri hiç ama hiç kolay değildir.
Birkaç hafta sonra yapılacak olan seçimin sonrası memleketimizde başvekillik makamı da olmayacağına göre başvekilin vazifeleri artık cumhurbaşkanımıza kalacak.
Ancak işbu yazımda sizlere mevzuat-ı siyasetten bahsetmeyecek ben, o konuları işbu iş-i şerifin uzmanları tartışsınlar.


Efenim mâlum-u aliniz olmak üzere Almanya'da yıllardır başvekillik makamında Angela Merkel var.
Geçenlerde kızlara özel etkinlikler çerçevesinde Berlin'de katıldığı bir davette öncelikle engelli çocukların eğitimlerine yardımcı olmak amacıyla tasarlanan Nao Robot ile tanıştı.
İkilinin tanışırken el sıkışmaları oldukça renkli anılara sahne oldu.

Maraton Enerjisi

Oturdukları yerde uslu olarak durmayarak sürekli koşuşturan çocukları bilirsiniz.
İşin aslına bakarsanız yaramazlık yapmayan çocuğa çocuk demez ben.
Kendim bunlar kadar yaramaz değildim ufaklıkken ama yine de az yaramazlık yapmadım. Yine de beni gençliğimde görecektiniz, öğle vakti başladığım top oynama günümde akşam güneş batarken tüm arkadaşlarımın pestilleri çıktığı hâlde ben sahada hâlâ ayakta kalırdım.
Kaldı ki çocukken haşarı ve fırlama olan çocukların büyüdüklerinde daha girişken oldukları bazı araştırmalarda ortaya çıkmıştır.
Geçenlerde çok uzun zamandır sessiz kalan Fransız bilim adamları bir araştırma yapmışlar.


İşbu haber-i şerifin bulunduğu resmi temaşa eylediniz. Ben de şimdi dilimin döndüğü kadarıyla biraz açıklamayı yapayım.
Hani uzun mesafe maraton koşucuları vardır ki genellikle de koşmayı çok iyi becerirler.
İşbu bilim adamları yaramaz çocuklar üzerinde yaptıkları araştırmalarda çocukların kaslarının da tam olarak gelişmediğinden ya da daha doğru bir ifade ile gelişmekte olduğundan dolayı maratoncu atletlerden daha fazla oksijen tükettiklerini ortaya çıkarmışlar.
Nerede hareket orada bereket demiş atalarımız.

25 Nisan 2018

Çarşafla Yakalandı

Hayatta bakalım daha neler göreceğiz?
Şu adına "Çarşaf" denilen giysi-i şerif hayatlarımıza girdi gireli ve de serbest oldu olalı artıkım çarşafın içindekileri seçemez olduk. Kadın mı erkek mi belli olmuyor.
Üstelik çarşafın içindeki şahıs hırlı mıdır hırsız mıdır terörist midir o bile belli olmuyor.
Hâttâ aslında çarşaflar kadınlar için üretiliyorsa dâhi zaman zaman erkekler de giyebiliyor.
İşbu yazımda bahsettiğim ve Niğde'de geçen hadise-i tuhafiye essahtan aklımı durdurdu, siz ne tepki verirdiniz bilmiyor ben.


Niğde'de yaşayan ve adı Yahya olan bir vatandaşımız zamanında bir kadınla evlenmiş ancak evliliğini yürütememiş ve mâlum sonuç olarak boşanmışlar. Bunda ne var diyeceksiniz ama peşrevden sonra gelen zurnanın zartladığı nokta-i şerife gelelim.
Adam uzun zamandır boşandığı eşine nafakasını vermiyormuş.
Eski eşi de şikâyet etmiş ve hakkında yakalama kararı çıkarttırmış.
Bizimki de çareyi çarşafa saklanmakta bulmuş.
Derken geçenlerde yolda yürürken emniyet görevlileri çarşaflı vatandaştan şüphelenmişler ve yakalamışlar. Üstelik çarşafı açınca içeriden bir de pompalı tüfek de çıkmış.
Tabi bu kadar ziyâdesiyle vukuatlı zat-ı muhteremi yakalayıp karakola götüren emniyet görevlileri bizimkini tutuklamış, sonrası bilinmiyor şimdilik.


Çünkü çarşafların bilmiyorsunuzdur müslüman geleneği falan olmadığı çıktı ortaya.
Aman sevgili okuyucularım siz siz olun çarşaf giymeyin, çarşaflı birini de görürseniz en yakın emniyet görevlilerine haber verin, çünkü çarşafın içinden ne çıkacağı haber-i şerifte bahsettiğim örneğimizdeki gibi belli olamayabiliyor.

Türklerin İlk Görüntüsü

Resim çekme modası her ne kadar eski sayılabiliyorsa eğer insanlık tarihini baz alacak olursak sadece miniminnacık bir anlık bir hadise-i şerife eşdeğer olduğunu söyleyebilir ben.
Çünkü insanlık tarihi beşbin yıldır, resim çekmek ise sadece ikiyüz yıllıktır.
Yani işbu beşbin yıllık zaman zarfında resim çekebildiğimiz zamandan tam yirmibeş adet vardır, yani daha anlaşılacak bir ifade ile insanlığın toplam tarihini bir gün gibi düşünürsek sadece son bir saatini resim çekerek değerlendirebilmişiz.
Ancak işbu toplam zaman zarfında mağara duvarlarına çizilen resimler ve figürler bu son saatin muhteviyatına dâhil değiller.


Efenim imdı sizleri günümüzde İran topraklarında bulunan Persepolis antik vilâyetinde olan Apadana Sarayı'ndaki ikibinaltıyüz yıllık taş duvarlarda çizilmiş olan seyrek sakallı hafif yuvarlak suratlı çekik gözlü insan figürleri mevcuttu.
İşbu figür-ü şeriflerin biz Türklere ait tarihteki ilk görüntüleri olabilecekleri İstanbul Ünüversütesi Arkeoloji bölümü uzmanlarından Profesör Doktor Şevket Dönmez tarafından açıklandı.

Oturmak Beyni İnceltiyor

Hareket etmeden yaşanılan günler gerçek anlamda sıkıntı verirler.
Gün boyu sürekli oturmanın insanları şişkolaştırdığını ve kâlp rahatsızlıklarına yakalanma riskinin arttığını daha önceki yazılarımda anlatmıştı ben.
Ancak çalışkan Amerikalı bilim adamları yine gece gündüz çalışarak araştırmalarını yapmışlar ve bu sefer de sürekli oturmanın ve masa başı iş yapanların beyinlerinin zayıfladığını ortaya çıkartmışlar.


İşbu vaziyet-i hastalıkiye sayesinde akıllarını da kaybetmeye başladıkları ve erken bunamayla karşı karşıya kaldıklarını da bulmuşlar.
Yani hamiş dersek eğer nasıl hareket edersek ve yürürsek göbeklerimiz erimeye başlıyor ve zayıflıyorsak oturduğumuz sürece zayıflayan organ-ı şerifimiz bu sefer beyinlerimiz oluyor.

Turist Rekoru

Turizm aslında çok ama çok güzel bir tanıtım fırsatıdır, ancak bizim azınlıkta da olsa bazı millet turistlere konuk gözüyle bakmayıp yolunacak kaz gibi görürler.
Aslında memleketimiz dünyada gerçek anlamda bir cennettir, hiçbir şey olmasa dâhi dört mevsimi bir günde yaşayabilirsiniz.
İnsanlarımız genellikle yardımsever ve konukseverdirler, açıkta kalsanız bile bir şekilde size geceyi güvenli bir yerde geçirtirler.
Ancak gelen misafirlerimizin sayısında henüz Yunanistan kadar olamadığımız doğrudur, gelgelelim bu yıl biraz işler değişti gibi.


Bugün bizzat kültür ve turizm bakanımız Numan Kurtulmuş içinde bulunduğumuz İkibinonsekiz yılının ilk üç ayı olan Ocak Şubat ve Mart'ta beşmilyonyüzotuzsekizbin turist misafirimizin memleketimize avdet eylediğini açıkladı.
İlk üç aylık dönemde geçtiğimiz yılın aynı dönemine oranla yüzde otuzaltılık bir artış söz konusu olduğunu da beyan etti.
Bu yıl boyunca toplam olarak kırkmilyon misafirimizi beklediğimizi de ekledi.
Hayırlısı inşallah, dilerim memleketimizden güzel anılarla vatanınıza dönesiniz sayın misafirlerimiz.

24 Nisan 2018

Dilek İzdihamı

Dün idrak ettiğimiz bayram-ı şerifte memleketin içinde bulunduğu vaziyet-i umumiyeden en fazla akılda kalan hadise-i şeriflerden biri de Büyükada'daki Aya Yorgi'nin her yıl Yirmiüç Nisan günkü aşırı mahşeri kalabalığıydı.
Dün bir de hava da güzel olduğu cihetle onbinlerce şahıs Aya Yorgi'ye akın etti, haber-i şerife göre o kadar mahşeri bir kalabalık vardı ki aynasızlar bile yol boyunca vazifedelerdi.
Kiliseye girerek dua etmek isteyenler kapıda saatlerce beklediler.


İmdı avdet eyleyelim fasulyenin faide-i şeriflerine.
Aslına bakarsanız ben bu sahneleri daha önceleri yaşamış gibiyim, çünkü bir zamanlar birkaç sefer bendenizin de gitmişliğim vardır, hem de tam güününde.
Ancak ne yalan söyleyeyim o kadar kalabalığın arasına girmeyi beceremem.
Çünkü Aya Yorgi her gün açık, gidebilmek için illâ Yirmiüç Nisan'ı beklemek zorunda değilim.
Kafama esti miydi bir vapora atlayıp gidebilirim.
Yani günler çuvala girmediler.

Güneş Keyfi

Bugünlerde aslına bakarsanız hava bayağı bir ısınıverdi, ısınması bir yana beni ceketsiz sokağa çıkartmayı başardı.
Essahtan da Yaz biraz erken geliverdi, iyi ki de geldi hoş geldi.
Hani Yaz zamanı bana "Kışı özlediğini" söyleyen biri olursa ağzının orta yerine kürekle vurmayı plânlıyor ben.
Belki geçen kış kar yağmadı ama kar yağsaydı o kadar soğuk olmayacaktı. Bırakın da biraz kemiklerimiz ısınsın, kocaman kış mevsiminde donduk.


İşbu avdet eyleyen ilk yaz mevsim-i şerifinde deniz girmeye de başladı İstanbul vatandaşları.
Hazır dün de tâtildi ve bayramdı, Bebek Sâhili'nde bazılarımız deniz girmişler.
Hani artık günümüzde parkların dışında pek bulunamayan kırlarda bayırlarda sere serpe uzanan vatandaşları mı isterdiniz yoksa Cadde-i İstiklâl'i dolduran mahşeri kalabalığa mı karışmak istersiniz?
Şaka bir yana da Yaz mevsimi essahtan çok güzeldir. Biraz sıcaktır ve terletip bunaltabilir ama tüm bunlara rağmen çok güzeldir.
Yeter ki bu Yaz ayvalar çok fazla mahsûl vermesinler, zira ayva bol olunca kış çetin geçer derler.

Yola Bak Yola

Şu hayatta cep telefonunuz akıllı modellerinden ise hayatlarınızı krallar ve kraliçeler gibi yaşayabilirsiniz.
Çok şükür ki artık aptal telefonlar kalmadı, olsa bile günümüz kartlarıyla çalışmazlar.
Hele bir de yollarda yürürken ellerde telefonla oynamak gibi bir davranışımız yok mu?
Birkaç yıl önce işbu zat-ı muhteremler için memleketin birinde özel yol yapılmıştı ve o yola sadece yürürken cep telefonuyla oynayanlar yürüyebilecekti.
Günümüzde ise Türkiye Cümhûriyeti'nde yolda yürürken telefonlarına odaklanarak bir kazaya uğramaları olası olan vatandaşlarımıza karşı ilk icraat Kayseri'de icra edildi.


Yolda giderken önüne değil de telefonuna bakanlar için Kayseri Büyükşehir Belediyesi yollarına "Telefona değil yola bakınız" diye yazan ihtar-ı şerifler yapıştırdı.
Ancak işbu ihtar-ı şeriflere rağmen telefonuyla oynayanlar da yok değillerdi.
Artık hadise-i şerif şehremininin mecliste aldırtacağı ceza kararı ve zabıtaların da bu kararı uygulamasına kaldı.
Darısı bütün Türkiye Cümhûriyeti'nin başına, özellikle de araba kullanırken telefonlarıyla oynayanların başlarına.

23 Nisan 2018

Evlilikte Zirve Yirmi Yıldan Sonra

Belki hiçbir zaman evlenmeyecek ben ama yine de sizlere bazı mevzuat-ı umumiyeler hakkında bir şeyler söylemek ister ben.
Evlilik aslında mukaddes bir nesne-i şeriftir ancak bendenizin bazı korkularım ve alışkanlıklarımdan dolayı çok ama çok da sıcak bakamadığım için o kadar da matah bir kurum olduğuna inanmıyorum, ki işbu mevzuat-ı umumiye hakkında daha önceleri de yazmıştım.
 Ama yine de bu konuyu bir tarafa bırakıp yazıma döneyim en iyisi.
Geçenlerde bazı çalışkan Amerikalı bilim adamları çeşitli yaşlardaki ikibinotuzdört adet evli çift üzerinde bir araştırma yapmışlar.
Neticesinde de pek tahmin edemedikleri bir sonuca ulaşmışlar.


İşbu netice-i şerife göre de yirmi yıldan daha uzun süre boyunca evli kalmayı başarabilenlerin henüz balayında olan çiftlerden bile daha mutlu oldukları ortaya çıkıvermiş.
Çünkü işbu yirmi yıllık dönem-i şerifte evlilik kurumu gerek maddi olarak gerekse mânevi olarak iniş çıkışlarla dolu olduğu, ama yirminci yıldan sonra istikrarı yakalayıp birbirlerine hiç olmadıkları kadar âşık oluyorlarmış.
İmdı işbu evre-i şerifleri şöyle bir anımsayalım.


Diyelim biriyle tanıştınız, ondan karşılıklı olarak hoşlaştınız ve nişanlandınız ve de evlendiniz.
İşbu süreç-i şerifte ailelerin birbirleriyle kaynaşması ve anlaşabilmeleri çok önemli.
Zaman gelecek hem damat hem de gelin için kaynanalar sorun olabilecek.
Ayrıca evlenince çevreniz sizden çocuk bekleyecek.


Bir şekilde gebelik ve annelik babalık zamanı çocukların büyümesi okula başlaması ve okulda karşılaşılan hayatlar.


Bu dönemde tıkırında olsa da olmasa da ekomonik sıkıntılar baş gösterecek.
Yeri gelecek işbu Mor Binlik bile yeterli olmayacağı vaziyet-i umumiyeler yaşanacak.


Bir zaman gelecek ve ayrılmayı bile düşünebilirsiniz.
Çünkü evlilik kurumunun belirli bazı yılları ayrılma tehlikesi taşıdığını daha önce de yazmıştım.


Eğer bu evreleri boşanmadan atlatabilirseniz ve yirmi yılı tamamlayabildiyseniz bundan sonrası hem çocuklar kendi hayatlarını kendileri çizmeye başladığı ve kaynana baskısı da artık sona erdiği için ve de en önemlisi artık birbirinizin huyunu suyunu ezberlediğinize göre artık sizlere kalmış.
Bu kadar lâf-ı güzâftan sonra Gök Tanrı Tengri'nin hepinize bir yastıkta kocayacağınız ve mutlulukla yaşayacağınız birer hayat bahşetmesini diler ben.

Ergenlikte Lâvanta Tehlikesi

Dünyanın en güzel kokan çiçeklerinden birisi aslında.
Bir yandan kötü bakterilere karşı savaşımızda bize yardımcı olmakta diğer yandan bulunduğu ortam-ı şerifi varlığıyla şereflendirmekte.
Sadece işbu sebep-i şeriften dolayı en güzel parfümler olsun şampuanlar olsun hâttâ kolonyalar olsun tüm kozmetik ürünlerde bolca kullanılır.


Ancak işbu haber-i şerifimizde kıraat eylediğimize göre nereli oldukları açıklanmayan bazı bilim adamları yaptıkları araştırma sonucunda lâvantanın hem kadınların hem de erkeklerin zamanlarından önce ergenliğe erişmelerini sağladığı için çocukların fazlama koklamaması gerektiğini söylemişler.
Sözün kısası lâvanta afacanlar için biraz zararlı.
Eğer çocuklarınızın "Büyümüş de küçülmüş" olarak değerlendirilmelerini istemiyorsanız onların yanlarında lâvantayı kısıtlı miktarda kullanın.

Dövmede Yeni Trend

Bir zamanlar dövme yaptırmak çok modaydı, gerçi bazılarımız hâlâ yaptırmaktan çekinmiyorlar.
Ancak vücûdumuzun çeşitli gizli yerlerine yaptırdığımız dövmeleri Facebok ve İnstegram gibi kanal-ı şeriflerden paylaşmazsak olmaz.


İşbu haber-i şerifimizde son zaman-ı şeriflerde özellikle meme altı ve çevresinde yaptırılan çiçekli dövmeleri paylaşmanın insanlar tarafından ilgi uyandırdığı anlatılmakta.
Hade dövme yaptırmanızı anlarız ama memelere zarar vermek de ne olmakta bir zahmet söyleyeblir misiniz?
Yani bir hayranınız dövmelerinizi görmek istese size "Keep Calm And Open Your Meme" mi diyecek?


Doğrusu mu haksız da sayılmazsınız, dövmelerinizi memelerinizden başka saklayabilecek başka güzel yer bulamazdınız açıkçası.

Kartpostallarda Gezinti - Volüm Dört

Bugün Yirmiüç Nisan, neş'e doluyor insan, çocuk bayramı bugün, yurtta düğün var düğün.
Her ne kadar ebedi başkomutanımız bugünü yarınlarımızın teminâtı olan çocuklara armağan etmiş de olsa günün anlam ve önemi aslında çok daha başka.
Bugün aslında memleketimizde kendimiz olarak yaşayabiliyorsak bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne borçluyuz. Ancak bu yazımdaki konu bu değil.


Bugünün başkaca anlam ve önemlerinden biri de Büyükada'da bütün adaların en yüksek tepesinde bulunan Aya Yorgi Kilise ve Manastırının günü olması.
İlk olarak bugün sırtımızı Aksaray'a değil de Galata Köprüsü'ne verdiğimizde doksansekiz yıl öncesine kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetim merkezi olan Topkapu Sarayı'nı görmekteyiz.
Ancak onun da ön plânında hiçbiri günümüze erişememiş olan iskeledeki dışta Vaniköy içte Göztepe adlı vaporlar ve de iki iskele arasında makasta olan Camialtı mopuru bizi selâmlıyor.


Diyelim ki bu gördüğümüz vaporlardan birine bindik ve ilk iskele olarak Kadıköy'e eriştik.
Bu kadar kalabalığa bu iki vapordan biri yetebilir mi diye düşünüyor olabilirsiniz. Bu konuda haklı da olabilirsiniz, ancak kendi kartpostallarımın arasında henüz büyük vaporlu bir tane yoktu.
Bir gün bakarsınız başka bir yazıda bu eksikliğimi telâfi de edebilir ben.
Kadıköy'de karşımıza çıkan işbu manzara-i nefisede resmi büyütünce fark edilebilen otobüslerin haricinde fazlama bir değişiklik olmadığını söyleyebilir ben sizlere.
Tabi Köprü'den kalkan ve adaya giden vaporun Kadıköy'e uğradığında bir o kadar daha vatandaşın bineceğini anlamamak olanak dışı olduğunu da belirtmeli ben.


Kınalıada konulu bir kartpostalım belki var ama karma olarak bulunduğu cihetle Kınalıada'yı başka bir sergimde anlatacak ben.
Buna mukâbil uçaktan çekildiği çok belirgin olan Burgazada'nın ön kesimi, karşısında Heybeliada'nın arka bölümü, ikisinin ortasında hâlâ bâkir olan Kaşıkadası, en arkada da Büyükada'nın bulunduğu kartpostalı bizi karşılasın. En arkada da Maltepe Kartal Tuzla sâhilleri de belirli belirsiz gözükmemezlik etmiyor hani.
Bu yazıdaki hedefimiz arkada bulunan Büyükada'nın sağ tarafındaki tepe olacak.


Biz şimdilik adaların arasında en sessizi olan Burgazada iskelesi kartpostalıyla yolumuza devam edelim. Burgazada günümüzde de hemen hemen aynı, sadece arkadaki yeşillik orman alanı biraz yandıktan sonra kızıllaştı.


Büyükada'ya geldiğimizde aslında bizi saat kulesinin karşılamasını isterdi ben, çünkü ikinci tepeye çıkmak için sırtımızı kulenin olduğu yere dayayacaktık.
Kule bu kartpostalda da gözükmesine rağmen ana plân dikilitaşın olduğu meydan.
Dikilitaşın sol tarafta arkasındaki hotelde İstanbul'un en güzel Starbaks'larından biri mevcut son birkaç yıldan beri.
Resmin sağ tarafındaki tahta binanın arkasında Araba Durağı var. Büyükada'ya gelen çoğu kişi bu duraktan faytonlara binerler.
Saat Kulesiyle Fay reklâmının bulunduğu binanın arasındaki yol ise Büyükada'nın çarşısıdır. Burada sağdaki üçüncü dükkânda yapılan patates köftesinin İstanbul'da başkaca eşi benzeri yoktur.


Büyükada'ya vaporlardan ve motorlardan başka 1990 yılının yaz döneminde deniz otobüsü de gelmeye başladı, ancak bu deniz otobüsünün diğer adalara da uğraması 1998'i bulduğunu da eklemeliyim.
O zamanlar İstanbul Deniz Otobüsleri'nin yüzde seksenbeşlik hissesinin İstanbul Büyükşehir Belediyesinde yüzde ondörtlük hissesinin İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmesi'nde yüzde yarımlık hissenin Hamidiye Suları'nda ve geri kalan yüzde yarımlık hissenin de geriye kalan İstanbul Belediyesi iştirâklerinin elinde olduğunu günümüzde söylesem hiç kimse inanmaz. Çünkü 2011 yılında hisselerin tamamı Sekizyüzaltmışbirbin Dolar'a Tepe Akfen Souer Sera ortaklığına otuz yıllığına kullanım hakkı olarak satıldı ve günümüzdeki çağdışılığın önü açıldı.


Biz yine konumuzu dağıtmadan o günlere dönersek ve sırtımızı Batı yönünde saat kulesine verirsek yürümeye başladığımızda yaklaşık bir saat sonra Yörükâli'ye erişiriz.
Bir zamanlar Yörükâli'de vaporların yanaşabileceği kadar büyük iskele vardı, üstelik de essahtan Büyükada iskelesinden Yörükâli'ye kartpostalda görülen Beşiktaş gibi küçük vaporlar sefer yaparlardı.
Sabahki ilk sefer Bostancı'dan gelir, gün boyu Büyükada'ya çalışır, akşam gün batarken de son seferi Bostancı'ya geri dönerek bu küçük vaporlar günü tamamlarlardı.


İşbu kartpostal-ı şerifimizde Yücetepe'ye tırmanırken karşımıza çıkan manzara-i nefâseti bizlere temaşa eyletmekte. Tek tek bakalım şimdi:
Sol üstte Rum din adamlarının yetiştirildiği dünyanın en büyük ahşap binası ağaçların arasından mantar gibi bitiveriyor.
Sol altta Nizam Placı, ki bir zamanlar sâhip olduğum bir ada haritasında iskeleden buraya da vapor işletildiğini yazmaktaydı.
Sağ üstte Sedefadası, her zaman sadece yazları kullanılır, pek meskûn değildir. Netekim vaporlar bile yaz tarifesinin başlangıcı ile bitişi arasında Sedefadası'na gelirler ve tüm seferleri Bostancı'ya yaparlar. Sadece bir yaz mevsiminde işletilen Büyükada - Kartal seferleri Pazar günleri Sedefadası'ya uğratıldı. Günümüzde ise sadece iki adet mopur Büyükada'dan hareketle sefer yapmakta, tabi yine sadece yaz mevsiminde.
Sağ altta ise Yörükâli ve Dilburnu tarafları temaşa edilmekte.


Ve o zamanlar tamamen toprak olan ama 1988'de parke taşlarla döşenen Toprak Çile Yolu'nu tıngır mıngır tırmanıp Yücetepe'ye eriştiğimizde sol üstte temaşa eylediğimiz gibi bizleri Aya Yorgi'nin güzelliği karşılar.
Sol altta papaz okulunun resmi işbu kartpostal-ı şerifte de tekrarlanmış.
Sağ üstte günümüzde alanı biraz genişleyen Yücetepe Kır Kazinosu'nun duvarı arkasından manastır görülüyor.
Sağ altta da Aya Yorgi Kilise ve Manastırı'nın arka tarafını temaşa eylemektesiniz sayın okuyucularım.


İşbu yazı-ı şerifimde Bostancı'nın adını ziyadesiyle zikrettiğim cihetle dönerken sırtımızı manastıra verdiğimizde ön plânda Bostancı Deniz Otobüsü ve arka plânda Vapor İskelelerinin olduğu 1990 sonrası bir kartpostalla kapatalım istedi ben.
Deniz otobüsü iskelesinin de mimarisi günümüzde değişip çok daha güzel bir bina olarak geçtiğimiz yıllarda yeniden yapıldığını bilmem söylememe hacet var mıdır?
Geçenlerde bahsettiğim Cadde-i Bağdad'ın tek yönlü trafiğe haiz olmasını sağlayan sâhil yolunun da mevcut olması da o bâkir güzelliğin bitmesini de sağlaması da cabası.
İşbu bayram-ı şerifimizde bendenizin kişisel ve tarihsel yazılarımı okuduğunuz ve de yorumlarınızla destek olduğunuz için şükranlarımı arz eder ben siz sevgili okuyucularıma.

Yirmiüç Nisan'n Anlam Ve Önemi

Türkiye Cümhûriyeti'nde yaşamış olan, Türk vatandaşı olan, bu yazdıklarımı okuyabilme yeteneği ve öğrenimi olan, kısaca Tük olan herkes bugünün ne olduğu konusunda küçük veya büyük bir mâlumatfuruşa sâhiptir.

Efenim takvimler içinde bulunduğumuz Pazartesi gününün Nisan ayının yirmiüçüncü gününü göstermekte bugün.

Bindokuzyüzyirmi yılının Nisan ayının yirmiüçüncü gününde eğer bugün kendi vatanımızda hür olarak yaşayabiliyorsak kendilerine çok şey borçlu olduğumuz milletvekilleri Ankara'da dualarla açtıkları Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde toplandılar.


O gün ulusal kurtuluş mücadelemizde önemli bir kilometre taşıdır, bugün bakıyorum da üzerinden doksansekiz yıl geçmiş.


Cümhûriyet kurulduktan sonra ebedi başkomutanımz, başöğretmenimiz, ilk cumhurbaşkanımız, ilk başbakanımız, ilk meclis başkanımız olan Gazi Mustafa Kemâl Atatürk Yirmiüç Nisan'ın bayram olmasına karar vermiştir.

Beş yıl sonra da Atatürk Hâkimiyet-i Milliye Bayramı'nı yarınlarımızın teminatı olan çocuklarımıza armağan etmiştir.
Nihâyetinde de Bindokuzyüzyirmidokuz yılından beri Yirmiüç Nisan'lar "Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı" olarak kutlanmaktadır.

Bütün cihân bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır o da milli egemenliktir. Yalnız bir makam vardır o da milletin kâlbi vicdânı ve mevcûdiyetidir.
Yirmiüç Nisan kutlu olsun, sevinin küçükler övünün büyükler, çok büyük bayram bu bayram herkese kutlu mutlu olsun.