Bu Blogda Ara

01 Mayıs 2013

Bir Mayıs

Tüm herkesin 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlu olsun.
İstanbul'da seyahat ve işe gidiş hakkının elimizden alındığı bir gün bugün.
Taksim'e çıkılmaması için vapor, otobüs, tramvay, ve bilumum toplu taşıma araçlarının işletilmemesi kararı alınmış.
Ne diyelim, eğer işe gidemez ve işimizden kovulursak bu bayram hakikaten büyük bir bayram olacağı kesin.
Fakat siz gelin de bunu camı açtığında yüzüne biber gazını yiyene, yarın sabah dükkânına geldiğinde kaldırım taşlarıyla kırılmış vitrin camlarına bakan esnafa, "Aman bayramdır, bir yerlere gidebilir miyiz" diyerek evden çıkıp yolda yaralanan masum garibana, günlük rızkını göz göre göre kaçıran Taksim ve Beyoğlu esnafına sorun.
Adamlar bir şey biliyor da engelliyorlar. Kışkırtmak isteyenler ve kışkırtmacıları destekleyenlere bu işin mantığını sormak isterdim. Sen bayramı kutla, sonra da kutlamak için işçinin yaptığı yolun içine et ...
Yok arkadaş, benim umudum tükeniyor, kimse görmüyor, üstelik de görmek istemiyor.
Herkese hayırlı uğurlu ve bereketli olsun.

29 Nisan 2013

Aşkın Mesajlaşmaları

Bu dünyada en güzel duygudur aşk.
Hele aşıkken karşılıklı gidip gelen mektuplar, veya günümüzde bu mektupların yerini alan telefon mesajları, asla paha biçilemez.
Hele de sevdiğiniz insandan gelen "Seni Seviyorum" başlıklı mesajların yeri asla tutulamaz.


Biraz önce bir Tweet gördüm yine, mesajların istatistiği yazılmış.
Bu arada ilk kez ekran görüntüsü aldım, inşallah başarabilmişimdir ...
Önce bir mesajla başlar her şey, sonra zaman geçtikçe sabah akşam sıra sıra gelir mesajlar, biri gider biri gelir, fakat aşkın büyüsü bozulunca mesajların sayısı da azalmaya başlar, gün gelir zaman geçer, eski mesajları okumaya başlarsınız.
Bu her aşkta geçerlidir ve yaşanmıştır da.
Onun için ben aşka fazlama yaklaşmıyorum.

Sonlara Yaklaşıyoruz

Yavaş yavaş son günlerim geliyor artıkım.
Yakın zamanda inşallah şu ibne çarşıdan kurtuluyorum, neden bilmiyorum içime doğdu.
Ama aynı nedenini bilmediğim bu duygu şu anda beni korkutmaya başladı.
Hayatımda yapmayı beceremediğim bazı şeylere geç kalmış olmanın verdiği bir korku.

Fakat şu ibne çarşıdan kurtulur kurtulmaz kocaman bir parti vereceğim.
After Work Party'lerinden daha hararetli, daha eğlenceli, o gece tüm kurtlarımızı dökeceğiz.

Ya sonra?
Dilerim bazı şeyler için geç kalmış sayılmam.
Çünkü hayatıma gerçek anlamda devam edebilmem için ilk olarak kendi ayaklarımın üzerinde durmam gerek.
Olmuyor, yürümüyor bazı şeyler.
Hani vaporu karada yürütemezsin ya, aha burada deniz bitmiştir.
Ben Fatih Sultan Mehmet değilim, gemiyi karadan yürütebilecek kudret bende yok.

Kendi Kendine Yetmek

Bunca yıldır yaşadığım hayatta ben asıl bir tek şeyi öğrendim.
Her insanın yalnız olduğu. Ne kadar kalabalık içinde yaşasa dahi hatta bunca arkadaşları sevgilileri eşleri dostları olsa bile bunların hepsinin bir gün yok olup hayatın kahramanını bir köşede yapayalnız tek başına bırakacaklarını.
Evet, her koyun kendi bacağından asılır, ama bir şey daha vardır ki bu askıya götüren yolda tek başımıza değiliz işte.
Yani aslında insan çoğu zaman kendi kendine yetemiyor. Neden mi? Resme bakın:


Sağdaki kapı neyse de soldaki kapıdan girmek için mutlaka yanınızda birisi olması gerek, özellikle de biz erkekler için geçerli bir kural.
Ama eminim ki bir gün gelecek, yalnız insanların da yüzleri o günü gülecek, bu satırların yazarı buna candan yürekten kalpten inanıyor.
Ne dersiniz, yakın mıdır öylesi?

28 Nisan 2013

Londra'da Sanki Zaman Durmuş

Bu gün size atarlanmayacağım.

Biraz önce Facebok'ta dolaşırken sağ olsun National Geographic dergisi bu resmi paylaşmış, ben çok beğendim, sizin de görüşlerinize sunmak istedim.


Beğenip beğenmemek size kalmış.

Sosyal Medyaya Veryansın

Şimdi biraz önce yazdığım yazıya tamamlayıcı niteliklere sahip bir Tweet geldi.
Eskiden ne Facebok vardı, ne de Twitter, hatta bilgisayarımız bile yoktu, ama mutluyduk.
Ne zaman İnternet, Mirc, Msn Messenger, Yahoo Messenger, Yonja, Facebok, Twitter geldi, hatta bunlardan sonra İnstagram, Whats App, Tumblr, Myspace, Skype gibi haberleşme teknikleri çıktı, ama karşımızda konuşabileceğimiz insan kalmadı.
Tüm bu saydıklarım bizi arkadaşlıklarımızdan ayırdı.
Eskiden bir telefonla mutluyduk, şimdi ise tüm bu kanallarda hüzün dizi geçtim artık boğaz boyu.


Ne oldu bizim arkadaşlıklarımıza?
Paylaştıklarımıza, konuşmalarımıza, oyun oynadıklarımıza, gülmemize ve ağlamamıza?
Tüm bu güzellikleri sanal ve duygusuz makinelere mi feda ettik?
El yazısıyla yazdığımız mektuplarımızdaki yaz karakterleri bile hâlet-i ruhiyemizi yansıtmayı başarırken şimdi kitap harfleriyle telefonda veya bilgisayarda yazdıklarımız hiç anlaşılamıyor.

Kısacası, hayat ve arkadaşlıklar çok banelleşti.
Şimdi bile bir kaç arkadaş bir yerde yüz yüze buluşmaya kalkacak olsak bazılarımızın ellerinde telefon, oraya buraya çaktırmadan yazışıyor olmuşuz.
Hayat çok tuhaf değil mi?

Sevgililer Arasındaki Telefon Trafiği

Günümüzde bir çok şey değişti .. Şu hayatımıza biz istesek de istemesek de giren telefonlu teknoloji yüzünden bazen dertlerimizi bile adam gibi anlatamayabiliyoruz.

Bu yazımda size günümüzün artıkım olağan sayılabilecek iki sevgilinin temsili olarak telefonlarında yazdıklarından bahsedeceğim.


Sabah saat dokuz falan, birbirlerine "Günaydın aşkım" gibi başlayan telgraflaşma sonrası kuşluk zamanları günün ilk hâl hatır sormalarıyla güzel başlayan gün, öğleye doğru biraz birbirlerine karşı nazlanmalarıyla devam ediyor.
Sonra aradan bir zaman geçiyor ikindi vakti barışma vakti giriyor. Ne güzel, değil mi?
Bitti mi? Bitmedi.
İkindi vakti gibi yeniden birbirleriyle küçük de olsa bir barış anlaşması imzalayan sevgililer akşama yaklaşırken tekrardan birbirlerine kızıyorlar, bu küskünlük gece yarılarına yaklaşırken tartışmaya dönüşüyor.

Tabi bu tartışma konuları genelde Facebok'ta veya Twitter'de ya da Foursquare'de bir başkasının sevgililer hakkında yazdığı bir yazı veya beğenme yüzünden olduğunu söylememe gerek yok herhâlde galiba sanırsam.


Oysa bizim zamanımızda aşk hiç böyle değildi.
Bakın deniz bile aşık oluvermiş. Bu resim de Twitter'den geldi bana az önce.
Ben burada sosyal medyaya yükleniyorum ama sosyal medya olmazsa biz nasıl anlaşabileceğiz?
Çünkü benim şu andaki vaziyet-i umumiyem dahilinde gazete veya fanzin çıkartabilecek maddi durumum yok.