Bu Blogda Ara

03 Haziran 2011

Çarşıyla Cum'a Mı, Cim'a Mı?

Çarşının GÖT'lüğü ısrarla devam ediyor ... Hem de tüm ihtarlarıma rağmen ... Olsun, devam etsin, bana da yazacak malzemat-ı alaka-i rezilliye çıkar bol bol :-)) Hani bir fıstık ki kreması bol, fıstığı bol, bol bol yedim :-))

Bizim dükkan "Hanımın Çiftliği" değil. Malum-u aliniz ki normal şerait dahilinde dükkana para kazanmak için gelinir. Bir de -bu kısmı gelenlere söylüyorum- bir dükkandan herhangi bir mal ahz-u kabz eylersen işbu mal-ı zimmetiyenin ücret-i taalasını tediye etmek mecburiyetindesin.

Bir kişi düşünün, o kadar GÖT ki, götlüğü dünyaları aşmış vaziyette ... İşi görülsün diye bir adet taşla yardım ediyoruz, fakat iş adamın para vermesine gelince hiç ama hiç orada oturmuyor ... Soruyorum ki 'Az sonra veya yarın geleyim mi?', bu zat-ı az muhterem çok gökveren 'Çok çok teşekürlerimi söyle'den başka bir şey demiyor ... Hani baştan söylese ki 'Para vermeyeceğim, angaryadır' gibisinden bir tatlı dilli söz, anlarım da, insanın bu kadar kahpe veya şerrefsiz olacağı hiç aklıma gelmezdi ... Bir de esnafım diye geçiniyor.
Şimdi kendinizi benim yerime yerleştirin ... Bu kişiyle "Cim'a" eylemek müstehab mıdır, yoksa artıkım farz mı olmuştur?

Demek ki neymiş?
Çarşılı değil misiniz, tümeniniz götsünüz!
Günün birinde sizi "Tümgeneraliniz" dahi kurtaramayacak!

Yalnız burada bir parantez açmam lazım gerekir, bu laflarım 'Çürük Elma' olarak tabir ettiğimiz bir kesimi kapsıyor, çarşıda çalışan gerçekten dürüst insanları tenzih ederim, bunu da özellikle belirtmeliyim.
Fakat bu görüntüyü değiştirmek ve aslinda hiç dürüst olmayan çarşının dürüstlükle anılmasını sağlamak istiyorsak bu adları henüz açık açık yazılmayan çürük elmaları ortalarda ipliklerini pazara çıkartmak lazım.
Aksi takdirde olası bir yangın vukua avdet eylediğinde kuruların yanlarında ıslaklar da yanmaktan kurtulamayacak, benden söylemesi.

Ayağını Denk Al İBNE ÇARŞI, zaten senden bıkmışım, gerisini anladın onu sen!!!

29 Mayıs 2011

Sorumluluk

Bunca zamandır evlilikle alâkalı düşüncelerimi mutlaka biliyorsunuzdur, çünkü bu mevzuat-ı umumiye hakkında bir çok yazı bilgisayara kaydettim ... Günümüzdeki şartlarda evlenmek gibi bir işe girişen kişilerin pek de iyi bir iş yaptıklarını söyleyemeyeceğim :-((
Hayır kınamak değil bu sözümün anlamı, sakın yanlış anlaşılmasın!
Konumuz geçim sıkıntısı, ekonomik sorunlar, gelecek korkusu falan filan feşmekân ...
Kendi penceremden hadise-i şerifi biraz derinlemesine inceleyelim:
Günümüzde bir kız arkadaşın hayatınızda bulunması hayata yüzde yirmibeş sorumluluk ekliyor.
Biraz ileri gittik, bir süre çıkıldı sıra geldi nişanlanmaya ... Bu da yüzde elli ekliyor, yani var olan sorumlulukların biraz daha fazlası her şeyi etkiliyor.
Nişan fazla uzatılmaz, sıra evlenmeye gelecek. Ola ki bu "Kutsal Ayva"yı yemeye, yani evlenmeye karar verdin, bu aşamada da hem maddi hem de manevi sorumluluklar yüzde yüz, ya da daha anlaşılır bir ifadeyle iki katı artıyor, yani bekârken var olan sorumluluklarının tamı tamına iki katı oldu ... Hade maddiyatı biraz geçtim, asıl olan maneviyattır. Çünkü artıkım özgürlükler kısıtlanmıştır, "Ben" değil, "Biz" vardır. Hayatınızın sonuna kadar aynı kişiyle bir ömür geçecek.
-Bana sakın "Anlaşamazsam boşanırım" gibi salak ve aptal bir laf etmeyin, çünkü hepimizin ezbere bildiği gibi "Söz Vermek Göt Vermeye Benzemez". Hem eşinize söz veriyorsunuz, hem de Allah'a.-
Etraf baskı yapacak aradan bir yıl geçince, neden çocuk olmuyor diye ... Netekim bu baskıları savuşturmak için yapılan ve dünyaya getirilen her bir çocuk tüm sorumlulukları tam yüzde ikiyüz arttırıyor.
Gelelim zurnanın zırt dediği yere .... Asıl bomba burda, çocuk büyüyecek, okul çağı gelecek, günümüzde anaokulunun yıllığı Otuzbeşbin Türk Lirası :-(( Bu bir de anaokulu, ilkokul falan değil, zaten ilkokula başlarsa sorumluluklar bekârlığa oranla hesabını yaptım tamı tamına on katı oluyor.

Gözünüz mü korktu sevgili nişanlı çiftler?
Ben sadece ilerde başınıza gelebilecek muhtemel hadise-i şerifi biraz gözünüzde canlandırmaya çalıştım.
Hepiniz de bilirsiniz ki aslında evliliğe karşı değilim, ama evlenince başınıza gelecekleri biraz bilmenizi istedim. Dünyada göz var nizam var.
Bu ekonomik krizde evlenmeye kalkmak ne kadar akıl kârı?
İş yok, para yok, tatil yok, huzur hiç yok :-((
Dünyada pislik, götlük, orospuluk boğaz boyu, dürüstlüğe dalyaraklık diyorlar.

Sonuç olarak sözüm şudur:
"Ben hiç kimsenin babası değilim, ben kendimin babasıyım!"
---
Günün Şarkısı
---
Şimdi aslinda uzun zamandır şarkı paylaşmıyordum ama bugün canım İstabnul'un Fethinden esinlenerek ve fetih de Osmanlı İmparatorluğu ve Bizans İmparatorluğu arasında geçen mücadele aklıma gelerek ki eğer Fatih Sultan Mehmet eğer o zamanlardan günümüze İstabnul'un bu şekilde berbatlaşacağını ve günümüzde yaşanmaz bir "Megaköy" olacağını bilse fethetmek için kılını dahi kıpırdatır mıydı bilemem ama size eskilerden sayılabilecek bir şarkı yolluyorum efendim:
---
---
İmparator olmayı canım kolay mı sandın?
Dünyaya kazık çaktım duyulsun adım.
Doğada hiç değişmeyen bir kanun var.
Güçlüler yaşasın diye ölür zayıflar.

Kral da benim sultan da benim bin kere ölsem yine gelirim.
Zayıfı da ezerim rüşvet de yerim tüm sofralarda hazır yerim.

Ne demek sevgi ne demek dostluk, benim kendimden başka dostum yok.
Ne halkı takarım, ne fakire bakarım, keyfimi bozanın anasını satarım!

Kral da benim sultan da benim bin kere ölsem yine gelirim.
Zayıfı da ezerim rüşvet de yerim tüm sofralarda hazır yerim.

İmparator olmayı canım kolay mı sandın?
Dünyaya kazık çaktım duyulsun adım.
Doğada hiç değişmeyen bir kanun var.
Güçlüler yaşasın diye ölür zayıflar.

Kral da benim padişah da benim bin kere ölsem yine gelirim.
Yağmur olur yağar, rüzgar olur eserim, küçük zelzeleler benim eserim.

Kadınları severim, bütün kızlar benim, ne bağlılık takarım, ne sözümü tutarım.
Asarım, keserim, çok kızarsam yakarım, ne istersem yaparım keyif benim.

Kral da benim sultan da benim bin kere ölsem yine gelirim.
Zayıfı da ezerim rüşvet de yerim tüm sofralarda hazır yerim.

---
Mehmet Ali Erbil
1999
---




Bu arada, gerçi bu konu beni aşar, hatta başka bir gün konu yaparız ama şunu unutmayın sakın ki Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük yıldızı Mehmet Ali Erbil'dir.
Zaten Cem Yılmaz olsun, Beyazıt Öztürk olsun, Okan Bayülgen olsun hepsi de bunun böyle olduğunu kabul ederler.

Fetih

Günümüzden tam beşyüzellisekiz yıl önce yaşadığımız şehir Fatih Sultan Mehmet tarafından Bizans İmparatorluğunun elinden alınıp Osmanlı İmparatorluğuna yeni başkent yapıldı.
Buraya kadar güzel, hatta 1950'li yıllara kadar da gayet güzel bir şehrimiz vardı. Her tarafında ayrı bir tad, ayrı bir heyecan ve başka bir güzellik.
Ne olduysa bu tarihten sonra oldu.
Size sadece iki adet örnek vereceğim, gerisini eğer İstanbul'da yaşıyorsanız biliyorsunuzdur.
Önce Fatih'in vasiyetinde bizzat "Üzerine asla bina tesis olunmaya" diye yazdığı ve o günden sonra tüm padişahların ok atma talimleri yaptığı ve bu talimler sırasında günümüzde bile kırılamayan dünya rekorlarının kırıldığı Okmeydanı'nda yapılaşma giderek arttı, bugün ok atacak bir metrelik bile mesafe kalmadı :-((
İstanbul ilk alındığı zaman sadece surlarla çevrili bölgele sınırlıydı, zaten Fatih içeri girer girmez surları eskisinden daha sağlam bir şekilde yeniden yaptırttı. Fakat günümüzde bu surlardan kara tarafındakiler dışında nerdeyse hiç bir şey kalmadı :-((
İstanbul'un sınırları mı?
Batıda Şarköy, doğuda Adapazar :-)) Bu iki yer arasında bir karış bile boş arazi bulabilmek çok zor.
Şimdilerde ise kuzey ormanlarının arasında kalan bölgede biri Rumeli Yakasında, diğeri Anadolu Yakasında olmak üzere iki adet yeni şehir kurulacakmış ...
Zaten Üçüncü Boğaz Köprüsü mahvedecek buraları, sanırım bu köprü de o yeni şehirleri besleyecek ...
Nüfus artmayacak diyorlar ama sizce bu ne kadar hakikat?
Sorunları bitmez, çukuru hiç bitmez, yedi düvel bir araya gelse yine bu sorunları çözemez.
Biz en iyisi Fatih'e teşekkür edelim, ya bu fetih sırasında başarılı olamasaydı ne olacaktı?