Bu Blogda Ara

26 Temmuz 2024

Yazın Yağmuru

Bazı zamanlar Güneş ve Yaz her ne kadar Biz Üç Muz olarak sıcakları çok seviyor da olsak bizlere fazla gelebiliyor.
Birkaç günden beridir ortalıklarda dolaşan bir Yağmur tantanası mevcuttu.
İşbu mevcut olan tantanadaki Yağmur en sonunda bugün birkaç haftadır evli olduğu Bardak'tan nafakasını çatır çutur tahsil ederek Şehr-İstanbul'un içinde üstlerimize boşandı.


Üç damlacık sudan korkacak değiliz, üstelik şeker değiliz ki eriyelim.
Kaldı ki şarkılarda da söylenir Yaz Yağmuru ile Kış Yağmuru bambaşka şeylerdir.
Yağmurun bu ilk boşanması değil, birkaç saata kalmaz Bardak'la yeniden evlenerek Bulut yapmağa devam edecektir, bir de utanmadan düğününe de çağırır bizleri.


Bakalım bizler kaçıncı milyon kere Yağmur ve Bardak düğününe çağırılacağız?
Daha doğrusu çağırılacak mıyız?
Yoksa bilmem kaçıncı milyon kere olduğu gibi aile arasında mı evlenecekler?

24 Temmuz 2024

Kural Ne İçindir?

 İçinde yaşamakta olduğumuz bu Dünya kurulalı beri hayatlarımızda çeşitli kurallar mevcuttur.
Günümüze kadar konulmuş ve gelecekte de konulacak olan kurallara Dünyada yaşayan herkesin uymak zorunluluğu mevcuttur.
Örnek olarak devletimiz insanlara otomobil kullanırken saatte en fazla elli kilometre hızla gidebilirsin demiş, ellibir kilometre hızla gitmeyeceksin demiş. Ama sen devletin koduğu sınırıın dışına çıkarsan yine devletin koduğu cezayı paşa paşa seve seve ödeyeceksin de demiş.
Aynı devlet sana kırmızı ışıkta geçmeyeceksin de demiş ama ben günümüze kadar kırmızı ışıkta geçenin ceza ödediğini ne gördüm ne de duydum.
İmdı avdet eyleyelim günümüzün konusuna:


İşbu temaşa ettiğiniz resm-i şerif Şehr-İstanbul'un ulaşımının ana omurgası olan Marmaray'ın bir istasyonunda çekildi.
Görüldüğü üzere iki adet embesil genç şahıs istasyondaki sarı çizgiyi geçmeme kuralını çiğnedikleri yetmiyormuş gibi bir de bacaklarını Devletimin Tekerlekleri Bedavaya Dönmeyen Elektrikli Banliyö Treninin geçeceği ve geçerken de yapısı ve fıtratı gereği önünde ne varsa alıp parçaladığı yere doğru sarkıtarak oturmuşlar.
Tren bir gelse ve bacaklarını alıp götürse ömürleri boyunca yürüyemeyeceklerinden haberleri bile yok.
İstanbul banliyösünün geçmişi bu türlü hazin ve üzücü hadiselerle dolu, geçmişimizden ders de almağı unuttuk, salmışız çayıra mevlâmm kayıra bir nesli embesil olarak yetiştiriyoruz.
Dahası da var: Tren gelse ve çocuklara çarpsa suçlu makinist yani tren sürücüsü olur bizim hukuklarımızda.

Festeggiare Uno Compleanno

Bir zamanlar birilerinin yaşamış oldukları bir öykü anlatmıştı sizlere ben.
Hani sevdiğini söyleyerek arslinda aşkla oyun oynayan bir dişinin ne yazık ki kendisine arslinda hiç istememesine rağmen dişinin kurdığu sahte aşk tuzağına düşen bir erkekle oynadığı oyunun sonuçlarını hiç düşünmeyen ve hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam eden hikâyedeki dişi kahramanın doğmaz olasıca günü bugün.
Ama erkek tarafı günümüzdeki bugünü arsla kutlayamayacak, çünkü ayrılmalarının arasından çok uzun yıllar geçti, ama delikanlının kâlbi hâlâ kırık o dişiye karşı.
Arslinda kendisi o zamandan beridir hayatına karşı cinsten hiç kimseyi kabûl edemiyor çünkü zaten incecik bir camdan olan kâlbinin yeniden kırılmasından fena derecede korkuyor.


Aşkın ömrü üç yıldır derler, sevgi ise belirsizdir.
Gün gelir sevginin yerini nefret alabilir, ama kâlpleri camdan imâl edilmiş olanlar zaten zor toparlayabildikleri parçaların bir daha dağılmalarını dilemezler.
Hele de ilk sevdalarına otuzlu yaşlarında karşılık bulmuşlarsa, ya da karşı cinstekinin kendisini sevdiğini sanırlarsa.


Ha meraklısına söyleyeyim, bizim delikanlı o günü sevdiğini sandığı kadına doğum günü iletisini yollayıp kendi payına düşen vazifesini ifa eylemişti, ama hikâyenin kadın kahramanı baştan savma bir şekilde neredeyse hiçbir şey yazmamış, sadece yarım ağızla bir şeyler gevelemişti.
Altı ay önceki o aşk dolu güzel sözlerinden eser bile yoktu.
Delikanlı pişman mıydı sizce o günü?
Değildi tabi, çünkü yaşananlardan veya yaşanmayanlardan her şey için hiçbir şey istemeğe hakkı yoktu.


Bunları yazmamı bu güzel sevda hikâyesinin erkek kahramanı yazmamı istedi, belki bir gün kadın kahramanı da Biz Üç Muz'dan birine ulaşır ve yayınlamamızı istediği şeyler anlatırsa onları da yayınlarız.
Okuduğunuz için teşekkürler.

21 Temmuz 2024

Muharrem-i Şerif Dolunayı

Gün gelir yazı konusu edilecek nesne-i şerif bulamazsın ama Dolunay gelir senin baş köşene kurularak oturuverir.
Bazen de öyle güzel poz verir ki anlatılmaz yaşanması gerekir.
Yine de o verdiği güzel pozu resimlemek şarttır.
Tıpkı bu gece yapabilmeğe çalıştığım gibi.


Dolunay mâlum-u âliniz ayda sadece bir gece gözükür, o da hicri takvime göre hicri ayların ortalarında oluşur.
Nasıl ki Ramezân-ı Şerif ayının başlarında Hilâl'in görülmesini heyecanla beklerdiysek imdı da aylık Dolunayı bekliyoruz.
İşbu resm-i şerifte de temaşa edebildiğinize göre burası Şehr-İstanbul'un bir zamanlar güzel bir denizi olan ama günümüzde deniz konusunda biraz burnu kıvrılan Suadiye semti olmak var.
Çünkü burada tatilin olmazsa olmaz üçlüsü Deniz Kum Güneşten sadece ikisi mevcut, şöyle ki Deniz eski temiz mavi pek değil ama girilebilir, Güneş için gündüz vaktini beklemek gerekir, ama ne yazık ki artıkım Kum yoktur çünkü Bindokuzyüzseksenaltı yılında sahile yol yapılırken eski pilâcın o mükemmel kumları dolgu toprağın altında kaldı.


Dolunayı düzgün çekebilmek mâlesef mümkün değil, on tane resimden ancak bir tanesi bir şeye benzeyebiliyor.
Ancak gerek ikinci gerek üstteki resimlerde Yakamoz yine de fena çıkmamış.
Hani bir zamanlar ism-i şerifine şarkı yazılan Yakamoz, hani Ay gittiğinde kendi de giden ama şarkıyı yazan tarafından gitmesi istenmeyen Yakamoz.
Oysa kendisi bir ışık yansımasından başka bir şey olmayan bir Yakamozdan bahsetti ben.

Vaporlarda İkinci Mevki

 Günümüz insanları bir zamanlar vaporlarımızda "İkinci Mevki" olduğunu bilmezler.
Eski zamanlarda yaşayan ve birçokları artıkım cismâni hayatta olmayan vatandaşlarımızın genç oldukları zamanlarda tıpkı trenler ve tramvaylar gibi vaporlar da üç mevkiye ayrılmıştı ve bu mevkilere biniş ücretleri farklıydı.
Mevki farkının olmadığı tek toplu ulaşım aracı İett otobüsleriydi, bir de o zamanlar yeni yeni türemeğe başlayan Dolmuşalarda mevki yoktu.
Aklınıza gelecek bütün toplu taşıma araçlarında mevki farkı mevcuttu, Özgün Tramvaylarda kırmızı renkli birinci yeşil renkli ikinci mevkiydi, buharlı tren zamanında her banliyö treninde üç adet birinci üç adet ikinci üç adet de üçüncü mevki vagon bulunurdu, sonraları banliyö trenlerimiz elektriklendirilince bir dizide ön ve arkadaki lokomotifli vagonlar üçüncü ortadaki vagon ise ikinci mevkiydi. 
 

Facebok'ta birçok insan bir zamanlar vaporlarımızın arka taraflarında bulunan ve içeride fark ödeyerek ayrı biletle girilebilen "Lüks Mevli"den her zaman bahsederler, ama aynı vaporun ön tarafının üst ve alt katının "İkinci Mevki" olduğundan haberleri bile yoktur.
Günümüzde artıkım kullanılmıyor ama Şehir Hatları vaporlarımızn dört adet giriş ve öıkışı mevcut, önde bulunan girişler İkinci Mevkiye aitti.
O yıllarda öndeki güverteye ve altındaki salona geçiş kapuları bile kilitliydi, ancak vapordaki biletçi o kapıyı açabilirdi.
İşbu üstteki resm-i şerifimizde günümüzde de mevcut olan İlker Karter vaporumuzun, altta da ism-i şerifini bizzat Atamızın koyduğu ama Şehr-İstanbul'a gelişini görebilmeğe ömrünün yetmediği Ülev vaporumuzun ön bölümü temaşa edilebilmekte.
İşte alt kattaki giriş kapısı, alt kat kapalı bölüm -ki bir vaporun en sıcak yeridir- ve üst kattaki filikanın olduğu kısım daha ucuza yolculuk yapılabilinen "İkinci Mevki" kısmıydı.


Genel olarak Vaporlarda ve Tramvaylarda ve de Trenlerde mevki farkının uygulandığı yıllarda bilet ücretlerinin arasındaki farkın yüzde oyuz civarında olduğunu söylesem sanırım şaşırırsınız.
Günümüzde yani Bindokuzyüzseksen yılından beridir Şehr-İstanbul'daki toplu taşıma araçlarında mevki farkı kaldırıldı, ama günümüzde uçaklarda mevki farkı uygulaması devam ediyor.