Bir zamanlar birilerinin yaşamış oldukları bir öykü anlatmıştı sizlere ben.
Hani sevdiğini söyleyerek arslinda aşkla oyun oynayan bir dişinin ne yazık ki kendisine arslinda hiç istememesine rağmen dişinin kurdığu sahte aşk tuzağına düşen bir erkekle oynadığı oyunun sonuçlarını hiç düşünmeyen ve hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam eden hikâyedeki dişi kahramanın doğmaz olasıca günü bugün.
Ama erkek tarafı günümüzdeki bugünü arsla kutlayamayacak, çünkü ayrılmalarının arasından çok uzun yıllar geçti, ama delikanlının kâlbi hâlâ kırık o dişiye karşı.
Arslinda kendisi o zamandan beridir hayatına karşı cinsten hiç kimseyi kabûl edemiyor çünkü zaten incecik bir camdan olan kâlbinin yeniden kırılmasından fena derecede korkuyor.
Aşkın ömrü üç yıldır derler, sevgi ise belirsizdir.
Gün gelir sevginin yerini nefret alabilir, ama kâlpleri camdan imâl edilmiş olanlar zaten zor toparlayabildikleri parçaların bir daha dağılmalarını dilemezler.
Hele de ilk sevdalarına otuzlu yaşlarında karşılık bulmuşlarsa, ya da karşı cinstekinin kendisini sevdiğini sanırlarsa.
Ha meraklısına söyleyeyim, bizim delikanlı o günü sevdiğini sandığı kadına doğum günü iletisini yollayıp kendi payına düşen vazifesini ifa eylemişti, ama hikâyenin kadın kahramanı baştan savma bir şekilde neredeyse hiçbir şey yazmamış, sadece yarım ağızla bir şeyler gevelemişti.
Altı ay önceki o aşk dolu güzel sözlerinden eser bile yoktu.
Delikanlı pişman mıydı sizce o günü?
Değildi tabi, çünkü yaşananlardan veya yaşanmayanlardan her şey için hiçbir şey istemeğe hakkı yoktu.
Bunları yazmamı bu güzel sevda hikâyesinin erkek kahramanı yazmamı istedi, belki bir gün kadın kahramanı da Biz Üç Muz'dan birine ulaşır ve yayınlamamızı istediği şeyler anlatırsa onları da yayınlarız.
Okuduğunuz için teşekkürler.