Bu Blogda Ara

27 Mart 2021

Berât Kândili

Bu akşam ayrıca Berât Gecesi.
Hani kimin rızıklanacağına kimin rızkının kesleceğine kimin hayatı biteceğine kimin dünyaya gönderileceğine karar verildiğine inanılan ve önümüzdeki bir yılın yeniden yazılacağı kutsal gece.
Şaban-ı Şerif Ayı'nın ondördüncü gecesini onbeşinci sabahına bağlayan gece aynı zamanda Ramézân-ı Şerif Ayı'nı da müjdeliyor bizlere.


Bu kutlu geceyi ibadetle geçirmenin pek çok sevabı ve feyzi olduğuna inanılır.
Allah-u Te'âlâ'dan hepimizin kaderini güzel çizmesini istemek için bol bol dua etmeli bu gece.
Hepimizin Berât Kandil-i Şerifi Mübâréek Olsun.

Şaban-ı Şerif Dolunay Mehtabı

Uzun zaman sonra Mehtap Dolunay yeniden kamerama yakalandı.
Ben kendımi her Dolunay zamanı diğer günlerden daha şık ve güvenli hissederim.
Yine de Mehtabı bu kadar yakınından çekmeği pek beceremem.
Bugün hariç. Buyurun size çektiğim resm-i şerifi göstereyim.


Aslında bizim Mehtap Dolunay benim aklıma eskiden şiir yazmağı getirirdi ama bu aralar nedense ilhâm perim ortalarda gözükmüyor, acaba bir cinle mi evlendi de gitti diye de merak etmiyor değilim hani?
Sonuçta kendisi mutlu olsun da ben yıllarca şiir yazmayayım ve üretken olmayayım sorun değil benim için, böyle de çok mutlu ben.

Dünya Tiyatro Günü

Konu tiyatro olunca yazılacak bir sürü nesne-i şerif bulunabilir, çünkü hepiniz tiyatronun hayatın aynası olduğunu bilirsiniz.
Bir hayâlden yola çıkılır, sonra metn-i şerif yazılır, sonra metindeki sözlere hayat verecek kişiler çıkar ortaya, provalarını yaparlar ve en sonunda da metindeki anlatılan olayı sahneye koyarlar.
Bizler de bunları izleriz.


Davulun sesi uzaktan insana hoş gelir, ama işin içinde olanlara bakarsak veya iki çift lâf edebilsek olayın sandığımız kadar kolay olmadığını ve binbir emekle bir eserin ortaya çıkartıldığını kolaylıkla anlarız.
Sadece tiyatroyla sınırlı değil, sinema filmleri ve televizyon dizilerinde de benzer durumlar vukua avdet eyler.
Yine de bütün bu zorluklara rağmen sahnenin tozunu bir defa yutan şanslı azınlık için her yeni eser ve her yeni temsil yepyeni bir başlangıçtır.


Aslında tiyatro sadece sevgi işidir. Sevmeyen kişi sadece tiyatroda değil hangi işte olursa olsun sevmediği işi yapmakta olduğu sürece başarılı olamaz.
Tiyatro ister güldürü olsun isterse piyes hüzün versin isterse de seyirciyi olabildiğince gersin, her bir temsil için sarf edilen emek birbirinin aynıdır.
Ben bunu bir tiyatro emekçisi sıfatıyla yazıyorum, her bir temsilde yeni heyecanlar yeni umutlar yaşadım, sahnenin içinde de arkasında da.
Sizler belki sahnedekileri görüyorsunuz ama sahnenin arkasında da en az sahnedekiler kadar belki de sahnedekilerden daha çok vazifesi olan insanlar var.


Bu yıl da geçen yıl olduğu gibi Tiyatro sahnelerimiz küresel kapitâlist güçlerin büyük oyunu olan korona morona bakara makara yüzünden kapalı, ama demek değil ki sonsuza kadar kapalı olacak.
Şunu unutmayın ki her karanlık gecenin bir aydınlık sabahı vardır.
Dünya Tiyatrolar Günümüz Hepimize Kutlu Olsun.

25 Mart 2021

Dilencilik Şerefi

Hayatta en ama en uyuz olduğum ve cinlerimi tepeme çıkartan şey bir şeye "Yok" dediğimde istemek için ısrar edilmesidir.
Artık öyle bir hâle gelmiş ki memleketimiz dilencileri bile şerefsizleşmeğe başladılar ve bokunu çıkartıyorlar.
Emin olun dağdaki eşkiya bile bazı dilencilerden daha insaflı, olmadı mıydı ısrar etmiyorlar yollarına bakıyorlar ve gidiyorlar.
Akşam akşam çıkmışım bir dükkândan üç tanesi geldi para istiyorlar. Ayol bende para ne gezer?


Paramın olmadığını söylüyorum insanca, daha da yapışıyor, sağır mıdır nedir?
Hani diyorum ki kurban olduğum ve hikmetinden sual olunmayan Allah-u Te'âlâ Hazretleri hepimizde işitmeğe yarayan "Kulak" adlı organ-ı şerifi acaba sıçmağa yarayan "Göt" adlı bölgelerine mi taktı?
Hani bir sefer istersiniz ama olmadığı söyleniyorsa yapışılmaz, üstelik sadece dilenciliğe değil adap-ı muhaşeret kanunlarına da sığmaz.
Bu da böyle biline.

Hes Kodlu Türk Kahvemsi Yummi

Yaşayanlar biliyorlar ki birkaç aydan beridir artıkım bize Şengen Vizesi gibi dayatılan Hes Kodu olmadan hiçbir yere girememekteyiz.
Bugün ise ilk kez bir mekân yani Kahve Dünyası bana içeri girerken Hes Kodu sordu.

 
Bendeniz de hazır Bilgisayarım bir videoyu uzuzun uzun ayıklarken Home'mde yalnız bırakıp sanki Şengen'e girmişçesine güzel bir büyük fincanlı Damla Sakızlı Türk Kahvemsi ve yanında da Lâvi Çikolatalarının her bir renginden birer adet yummilendim, sizleri de beklerim Hes Kodlu Kahve içmeğe ve birer de Barış Çubuğu tüttürmeğe.
Heskodu demişkene ahanda işbu belgeyi buldu ben Facebok'ta bir yerde yukarıdaki resm-i şerifte paylaştığım kahvemi yummilenirken.



Sözün özü kendi memleketimizden sanki yabancı bir memlekete gidiyormuşuz gibi geliyor bana, kısaca Atatürk'ün sayesinde aldığımız özgürlüğümüz Rotschild tarafından kısıtlandı, Cümhûriyet öncesi İstanbul'dan Ankara'ya giderken bile vize almak zorundaydık ama o kötü günleri şimdiki gençlik bilmez. Yaşamalarını da istemem, zaten o günleri yaşayanlar da günümüzde çoktan Ahiret Hayatına intikâl etmişlerdir, aradan yüz yıldan fazla zaman geçti.
Afiyet olsun bana.

24 Mart 2021

Biz Eski Toprağız

Elli Altmış Yetmiş ve Seksenli yıllarda mı büyüdün? Sahi nasıl oldu da hayatta kalmayı başardın?


Arabaların emniyet kemeri kafalıkları ve kesinlikle hava yastıkları yoktu.
Arka koltuk tehlikeli değil de eğlenceliydi.
Ön koltuğa da on yaşımızın üzerindeysek oturabiliyorduk ve emniyet kemeri takmak zorunda değildik.


Bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi ya da en azından kurşunlu ve muhtelif zehirli maddeler ile boyanmamıştı.
Prizlerin araba kapılarının ilâç şişelerinin ve kimyasal ev temizleyicilerinin üzerinde çocuk kilitleri yoktu.
Kasksız bisiklete biniliyordu.
Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan yada muhtelif başka kaynaklardan su içiliyordu.
Oyun oynamağa çıkmanın tek şartı hava kararmadan önce eve dönmekti.
Cep telefonu yoktu ve hiç kimse nerelerde gezdiğimizi bilmiyordu. İnanılmaz.


Okul öğle vaktinde bitiyordu ve öğle yemeği için evimize geliyorduk.
Bir sürü yaramız kırılmış kemiğimiz ve kırılmış dişimiz vardı, fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyordu. Kendimizden başka hiç kimse sorumlu değildi.
Bolca tatlılar ve tereyağlı ekmekler yiyorduk ve gerçek şekerli içecekler içiyorduk ve hiç kilo sorunumuz olmazdı, çünkü hep dışarıda oynardık hem de aktif olarak.
Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk, aynı bardaktan içebiliyorduk ve hiç kimse bu yüzden ölmüyordu.


Playstation Nintendo 64 X boxes Vídeo oyunlarımız doksandokuz kablolu kanalımız Dolby surround Cep telefonumuz Bilgisayarımız Internet de Chat odalarımız da yoktu. Onların yerine gerçek arkadaşlarımız vardı hem de bolca.
Yürüyerek veya bisikletle uzakta oturan arkadaşlarımızı ziyaret edebiliyorduk, kapılarını çalıp hâttâ çalmayarak içeri girip onları oyun oynamaya çağırabiliyorduk.
Evet dışarıda o acımasız korkunç dünyada korumamız olmadan nasıl mümkün oluyordu bu? Çünkü büyük ağabeylerimiz bizlere kol kanat gererlerdi ve gelecek bir tehlikeden hepimizi bir şekilde korurlardı.


Tek kale üzerine maç yapardık ve birisi takıma alınmadığında psikolojik travma oluşmuyordu ya da dünyanın sonu gelmiyordu.
Bazı öğrenciler diğer öğrenciler gibi başarılı değildi ve sınıfta kalabiliyordu. Fakat bu yüzden hiç kimse psikoloğa ya da pedagoğa gönderilmiyordu. Hiç kimsede Dislexia gibi odaklanma sorunu gibi veya hiperaktivite yoktu, sadece basitçe o okul yılını tekrarlıyordu.
Özgürlüğümüz üzüntülerimiz başarılarımız görevlerimiz vardı ve bunlarla yaşamağı öğreniyorduk.
Soru şu: Nasıl oldu da bütün bunlara rağmen hayatta kalmayı başardık ve daha da önemlisi kendi kişiliğimizi bu şartlar altında nasıl oldu da geliştirebildik?


Sevgili okuyucum sen de bu nesilden mısın? Şimdiki çocuklar büyük bir olasılıkla bizim yaşama şeklimizi sıkıcı bulacaklar fakat bizler çok güzel ve mutlu yaşadık.
Sınırlı sayıda üretildik ve her geçen gün sayımız daha da azalıyor, çünkü yaşlarımız kemâle ermeğe başladı.

Dünya Şiir Günü

Swarm bu sefer kafayı yemiş ama gerçekten de henüz pişirmeden hem de peynirsiz ekmeksiz afiyetle yemiş bitirmiş.
Koskocaman biz şairler için olan "Dünya Şiir Günü"nü daha bu sabah hatırlamış.
İnanmayan baksın ahanda buraya.
Bugün yaptığımız ve yapacağımız yer billdirimlerimizin altına "A poet can survive anything but a misprint. - Oscar Wilde. #WorldPoetryDay" diye yazacak ve fazladan onar puan daha ekleyecek.


Oysa önce sevgili Google Amca'dan sonra Yandex Teyze'den daha da olmadı Yahoo Abla'dan yetmedi Microsoft Ağabey'den araştırınca üç gün geç kalınmış bir paylaşım olduğunu gördü ben.
Yoksa benim gibi şiiri ve sanatı seven biri nasıl olur da böyle kutlu bir günü unutur anlaşılacak nesne-i şerif olmadığını da söylemek ister ben.
Eski yazılarımda bazı şiirler mevcut, ne yazık ki şimdilik hazırda yazdığım bir şiir namevcut.
Ama olur da günün ilerleyen saatlarında bir adet yazarsam ahanda buraya ekleyecek ben.


Artıkım anakrostiş mi olur kâfiyeli mi olur serbestus mi olur şimdiden bilemez ben.

23 Mart 2021

Sağlıklı Olmanın Öğüdü

Son bir yıldan beridir bu Rotschild denilen bir pisliğin ortaya çıkarttığı korona morona bakara makara adındaki bir virüsle savaşmaktayız, her ne oluyorsa oluyor ve çaresi su ve sabun olan ve tüm dünyadaki ağırlığı sadece ve sadece bir gram kadar ağırlığı olan virüs bir türlü temizlenemiyor.
Öncelikle bu virüsten korunmak için maske adlı bir sektör oluşturdular, herkese de parayla sattılar. Maske takmayınca da yüksek yüksek cezaları yazdılar.
Maske sayesinde biriki yıl sonra karbondioksit soludukları için hasta olacak milyonlarca insan şimdiden hazır, gelsin cukka paralar.
Mâlum-u âliniz dünyayı yöneten o onüç aile yasanın böyle işlemesini istiyor, işin tuhafı Allah-u Te'âlâ da onlara istediklerini veriyor.
Bir zaman sonra aşı diye bir şey çıkartacaklar ve insanları aşılayacaklar, aşılananların bir kısmı da aşının yol açtığı yan etkiler sayesinde öbür dünyaya yolculuğa çıkmak zorunda kalacaklar.
Ama bir zaman daha sonra bu aşının da hiçbir faydasının olmadığı da ortaya çıkacak, zaten aşağıdaki gelişmeleri şöyle bir tartarsanız ne demek istediğimi anlarsınız.
Sizler için bazı belgeler derledim bu yazımda onlardan bahsedeceğim.


Bir zamanlar sigara içmek sağlık demekti çünkü sigara üreten firmalarla ilaç üreten firmaların patronları aynıydı. Sonra zararları kanıtlanınca ve milyonlar bu illet yüzünden süründükten ve öldükten sonra son günlerin kampanyaları başladı.
Uyuşturucu olarak bildiğimiz Eroin ilk çıktığında ilaçtı ve eczahanelerde satılıyordu.
Margarini de sağlık olarak bilirdik. Yıllarca reklâmlarda yer aldı.
Sonra bir gün öğrendik ki kötüledikleri ve tu kaka ettikleri terayağı sağlık margarin hastalıkmış.
Süte sağlık kaynağı dediler Pastörize ettiler, sütün sağlık olmasının sebebi olan faydalı mikropları öldürdükten sonra çocuklarımıza içirdiler. Bir gün diyecekler bunlar da zararlıymış.
Tuz yemeyin diyorlar, Tuz tansiyonu artırır diyorlar. İnsanlar minerâlsiz kalınca kendilerini hâlsiz hissedince ilâç satıyorlar çünkü. Yakın zamanda tuzun tansiyonla alakası yokmuş diyecekler.
Kâlorisiz yiyecek reklamı yapıyorlar. Şekeri çıkarınca sağlıklı oluyormuş.
Şekeri çıkarıp ne koyuyorlar peki? Kanserojen etkisi kanıtlanmış şekerden onlarca yüzlerce kat tatlı olan pankreası daha çok yoran muhtemelen şeker hastalığına yol açan endüstriyel tatlandırıcıları koyuyorlar. Kâlorisiz ama kanser eden yiyecekler.
Zamanında kadınlara menapoz geciksin diye hormon replasman ilâçlarını sattılar. Milyonlarca kadın kullandı bunu. Sonra "Pardon bu kanser yapıyormuş" deyip işin içinden çıktılar.
Talidomid verdiler gebelerin içi bulanmasın diye ama bebekler kolsuz bacaksız doğunca yine pişkince sırıttılar.
Bilim yavaş yavaş gelişiyormuş. Bu uğurda yapılan gayretler de kutsalmış. Cennetleri dünya olduğu için ceplerini doldurdukları paralar da ödülleri oluyor. Ölen ve sakat kalan milyonlarca vatandaş da bilim gazileri ve şehitleri.


Unutmayın ki biri size bilim diyorsa oradan kaçacaksınız. Bakmayın onların kafalarının karışık olduğuna, bal gibi biliyorlar neyin doğru neyin yanlış olduğunu.
Ama size biraz daha zehir satıp bir de güzelcenem ilâçlamak, cehenneme gidene kadar biraz daha ilâhlık taslamak dertleri.
Bizim bildiğimiz "İlim" bilim diye uyduruk bir tanrıya dönüştükten sonra oldu ne olduysa hiçbir şeye yaratmayan ve insanlara hiçbir yararı dokunmayan bir şeyi ilâh edindi insanlar.
Bilim insanı olunca da bu koca çarkları olan sömürü sisteminin sözcüsü oldular.
Siz siz olun ne sağlıkta ne dinde ne eğitimde ne de gıdada hangi sektör olursa olsun aklınızı kâpitâlizmin sözcülerinden olan Rotschild ibnesine kiraya vermeyin. Karşılığı dünyada da ahirette de perişanlık olur vesselam.

Sümsük

Dünyada nedense masum kuşlar kötü kâlpli erkek insanlar için sıfat olarak kullanılmakta.
Hareketlerini beğenmediğimiz tiplere "Sümsük" diyoruz ya, aslında gerçek Sümsüklerin günâhlarını alıyoruz.
Ben yine işbu yazımda sizlere Sümsüklerin ne olduklarına dair bir şeyler paylaşacağım, umulur ki ders alasınız ve biraz daha dikkâtlı olasınız.
Sümsük bir kuştur, üstelik sizin tanımlarınıza hiç ama hiç uymayan bir kuştur.
Her şeyden önce Allah-u Te'âlâ'nın yarattığı bir varlıktır, yaradılanı yaradandan ötürü sevmek de bir büyüğümüzün emridir.


Deniz kuşlarından olan Sümsükler aslında iyi birer dalıcı kuşlardır.
Yükseklerden uçarken denizin içinde gözlerine kestirdikleri balıkları avlamak için kanatlarını kapatırlar ve ok gibi hedeflerine kilitlenirler.
Ilıman ve sıcak bölgelerde yaşayan Sümsükler zamanlarının çok büyük kesimini denizlerde geçirip kalan zamanlarında deniz kıyısında veya adalarda koloniler hâlinde ürüyorlar.


Kuzey yarımkürede yaşayan Sümsükler bir Güney yarımkürede yaşayan Sümsükler iki adet yumurta bırakıyorlar, yavrular yumurtadan çıkıp iki aylık olduklarında erişkinler tarafından yalnız bırakılıyorlar.
İçgüdüleri gereği avlanmak ihtiyacını hisseden yavrular hemen yuvalarından uçmağa başlıyorlar.
İnsanların aşk için ne yaptıklarını sanırım görmektesiniz, ama hayvanlarınki biz insanlardan çok ama çok gelişmiş vaziyette.
Örneğin resm-i şerifini paylaştığım Mavi Ayaklı erkek Sümsük karşısına çıkabilecek kadın Sümsüğü etkilemek için mavi ayaklarını öne çıkartıyor. Aynen insanlardaki para mal mülk gibi eğer erkeğin ayakları ne kadar maviyse kadınını etkileyebilmesi o kadar yüksek bir ihtimâl.


Ve dahası da var, açıklarsam bazı kavram ve terimlerimizi gerçekten değiştirmemiz gerek.
Erkek Sümsükler aşık oldukları Kadın Sümsüklere hayatlarının sonuna kadar sadık kalırlar ve İkiyüzbin kişinin birden aynı anda bağırmalarının arasından bile eşlerinin seslerini tanırlar.


Mavinin yanında ayakları Kırmızı olan Sümsük Kuşları da vardır.
Her ne kadar maviler kadar olmasalar dâhi karakter olarak benzer özellikler taşırlar.
İmdı Sümsüklerin bu kadar güzel yönlerini gördünüz, hâlâ hoşlanmadığınız tiplere sümsük diyecek misiniz?

22 Mart 2021

Gelin Çiçeği

Hepimiz merak ederiz ki kadınlar evlenirlerken neden bir demet çiçek taşırlar diye.
Öğrenmek için günümüzden yıllar yıllar öncelerine gitmemiz gerekmekte, hani şöyle bir Ortaçağ'a falan yani, öyle üçbeş yıl değil.
Mâlum-u âliniz o dönemlerde Avrupa hâlkı yıkanmanın ne demek olduğunu bilmezdi.
Yıkanmağı bilmedikleri için de her necis işlemden sonra farz-ı ayn kılınan "Gusül Abdesti" olayını hiç ama hiç bilmezlerdi.
Hani bardaktan boşanırcasına yağan yağmuru ifade ederken "Gökten Kedi Köpek Yağıyor" gibi alakasız bir deyime sahip olan İngilizlerden bahsediyorum.


Binbeşyüzlü senelerde İngiltere'de evlenmek konusundaki işler şöyle yapılıyormuş:
İnsanların çoğu Haziran'da evleniyordu. Çünkü senelik banyolarını genellkle Mayıs ayında yapıyorlar, Haziran'da henüz çok kötü kokmuyorlardı. Ama yine de bir şekilde kokmağa başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir demet çiçek taşıyorlardı.
Daha sonra bu uygulama dünya ülkelerinde yerleşik âdet hâline geldi.

Dünya Su Günü

Su hayatın kaynağıdır.
Bize ta ilkokulda öğretildiği şekilde iki adet Hidrojen ve bir adet Oksijen atomunun birleşiminden oluşan, İngilizce'de "Water" Fransızca'da "Eau" İspanyolca'da "Agua" Almanca'da "Wasser" İtalyanca'da "Aqua" Ermanice'de "Չուր" (Okunuşu : Çur) olarak adlandırılan, varlığı mevcut olmasa bizlerin de hayatta var olamayacağımız kutsal madde.


Allah-u Te'âlâ tarafından bahşedilmiş işbu su adlı madde hepimizin bildiği gibi sınırsız değildir.
Üstelik dünyamız da oldukça kirli bir yer olduğu için sadece içmede değil temizlikte de kullanılmaktadır.
Ancak bizler ne kadar temizlersek temizleyelim dünyanın pisliği kolay kolay bitmez, örnek isterseniz son bir yıldan beridir başımızda olan korona morona virüsünü daha temizleyemedik.
Oysa korona morona bakara makaranın çözümü oldukça basit ve fasit, maske falan değil sadece su ve sabun.
Sabunun üretiminde de su kullanıldığı için süper ekıstıra bir temizlik maddesi çıkıyor ortaya.


Tabi suyu kirletmemek de yine insanın kendi elinde olan bir şey, eğer bu kadar su temizlenmeğe yetmiyorsa insanoğlunun bizzat kendisi pislik yapıyor demektir.
Yani sizin anlayacağınız bizim şu andaki yaşadıklarımız bizlere müstahak kılındı.
İmdı sizlere bir raporun resm-i şerifini yayınlayacak ben.


Demek ki neymiş?
Öncelikle mevcut suyu temizlememiz gerekmekteymiş. Nasıl temizleneceğini de sanırım ilkokulda öğrendik, burada önce kaynatarak sonra da soğutarak suyun mikroplardan arındırılabileceğini size tekrardan öğretmeme gerek olmadığını düşünüyorum.


Her damlası değerlidir her damlasında hayat vardır. Suyu tasarruflu kullanmak ve su kaynaklarını korumak hepimizin görevi. Su yaşamdır ve artık azdır. Salgınla susuz mücadele edemeyiz. Boşa akıtma, konfora harcama. Sürdürülebilir bir gelecek için suyun değerini biliyoruz. Su varsa hayat var. Geleceğimiz için su kaynaklarımızı koruyalım. Su dünyanın her noktasında yaşamı ifade eden bir değerdir. Su kaynaklarımızı ve geleceğimizi koruyoruz. Yaşamın kaynağında ve her anında su var. Dünyamızın geleceği için ise suyu idareli temiz ve verimli kullanmalıyız.
Küresel su sorununa karşı su kaynaklarımızın iyi yönetimini ve sürdürülebilirliğini sağlamak en öncelikli görevimiz. Gelecekte oluşabilecek risklere karşı bugünden önlemimizi alalım, suyumuzu verimli kullanalım.


Bu kadar öğüt ve nasihâttan sonra gelelim bu kutlu günün tarihine:
İlk kez Bindokuzyüzdoksaniki'de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda önerilen "Dünya Su Günü" gerek Birleşmiş Milletler üyelerinin gerekse diğer dünya ülkelerinin giderek büyüyen temiz su sorununa dikkat çekmek, içilebilir su kaynaklarının korunması ve çoğaltılması konusunda somut adımlar atılmasının sağlanmasında teşvik olması amacıyla bu isme bir gün adamak anlamında oluşturuldu.
Bindokuzyüzdoksanüç yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Yirmiiki Mart tarihini "Dünya Su Günü" olarak ilan etti. Dünya Su Günü artan su krizini sosyal ve ekonomik kalkınmanın sürdürülebilirliğini tehdit eden bir olgu olduğunu vurgular.
Kısacası Dünya Su Günü Kutlu Mutlu Olsun!