Bu Blogda Ara

Çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mart 2023

Kara Arslan - 2251

 Yağmur yağdığı bir Cumartesi günüyle benim için çok değeri olan bir eski değerli biriyle karşılaşmanın tarifsiz heyecanını hissediyorum içimde.
Çocukken sayısız hayâller kurduğum ama büyüyünce sanki birbirlerine and içmiş gibi birer birer yıkılmaları yetmiyormuş gibi bir de üstüne taşşak geçen insanların yaşadıkları Dünya adlı alanda birkaç adet güzel nesne-i şerif günümüze ulaşabildi.


Burası hâlk arasında ısrarla Sirkeci denilen ama Devlet Demiryolları kayıtlarında her zaman İstanbul Garı olarak adlandırılan istasyonun hemen yanındaki mıntıka olmakta.
Resm-i şerifini temaşa eylediğiniz nesne-i şerif ise yıllardan beridir Devlet Demiryolları şebekesinin çeşitli mıntıkalarında yaptığı sayısız görevinden emekli edildikten sonra gelecek günlere miras olarak sergilenen Krauss alâmet-i farikalı 2251 filo kodlu buharlı lokomotif.


Ben bu treni ilk gördüğüm dönem benim çocukluk günlerime ait, aradan geçen kırk yılın ardından ne zaman yanından geçsem kendisini seyrederim uzun uzun.
Kim bilir bu doksaniki yıllık çalışma hayatında hangi trenleri çekti götürdü ya da nerelerde vazife gördüğü artık kayıtlardan bile silinmiş gitmiştir ama görünüşe göre her an yeniden bir katarı çekebilecekmiş gibi görünüyor.


O zamanlar bilmezdi ben ama karşıma geçen yıl aşağıdaki haber geliverdi birden:


Yukarıda da yazdığım üzere Bindokuzyüzaltmışaltı yılında Hürriyet gazetesine haber bile olmuşluğu mevcut kendisinin.
Son görevlerini Adana'da yapmış.

16 Ağustos 2021

Kitap Ve Kız

 Bir baba kızına kitap okuma alışkanlığı kazandırabilmek için ödül vermek istemiş:
"Kızım, eğer sana verdiğim şu kitabı bitirirsen Elli Lira vereceğim." demiş.
Bu teklif çocuğun çok hoşuna gitmiş ama bizimkinin kitap okumayla da pek arası yokmuş. O nedenle de "En iyisi ben bu kitabın özetini internetten araştırıp bulayım, iyice bir ezberleyeyim, babam okudun mu diye sorunca da o özeti anlatırım." diye düşünmüş.


Ve çocuk gitmiş babasının okuması için verdiği kitabın özetini bulmuş.
İki sayfalık bu özeti çok iyi bir şekilde öğrenmiş, hâttâ ezberlemiş. Tabi babası anlamasın diye bir hafta da beklemiş.
Bir hafta sonra "Babacığım ben kitabı okudum, artık ödülümü verir misin?" diye sormuş.
Babası kızından kitapta geçen konuyu anlatmasını istemiş.
Genç kız güzel bir şekilde konuyu anlatmış.
Ardından tekrar ödülünü istemiş babasından.
Ama babası hiç beklemediği bir tepki vermiş ve kızına "Sen bu kitabı okumamışsın, beni kandırıyorsun. Çünkü eğer okusaydın kitabın içine koyduğum Elli Lira'yı bulurdun." demiş.

21 Temmuz 2021

Bayramı Bilememek

 Biz bayramları bilemedik. Onu deniz kenarında bir tatil sandık.
Hele bir de aradaki günler de eklendiyse tatile ve uzadıysa uzaklara gittik, hem de çok uzaklara.
Bizi dört gözle bekleyen büyükleri unuttuk.
Mendillere konan harçlık nedir bilmeden büyüdü çocuklarımız, yeni elbiseleri başucuna koyup uyumanın ne olduğunu kendi çocuklugumuzda bıraktık.
Bayramların birlik ve beraberlik olduğunu unuttuk. Çekirdek ailemizle arabaya atlayıp kalabalık akraba toplantılarından kaçtık.
Kartpostalları ve tebrik kartlarını mazide bıraktık. Taslaklardaki hazır bayram mesajlarını aynı anda birçok kişiye atarak bayramlarını kutladığımızı sandık.
Arefe gecesinde kına yaktığımız ellerimiz yetim şimdi.
Özenle açılan ev yapımı baklavalar yerini hazır yufkalarla yapılan tatlılara bıraktılar.
Kapı kapı dolaşıp yapılan bayram ziyaretlerini de çoktan rafa kaldırdık.
Biz ne çok şeyi bıraktık bilsen, ne çok şeyi.
Büyüğe saygıyı, küçüğe sevgiyi, dostça sarılmayı, ahde vefayı, binbir telâşla hazırlandığımız arefeyi ve bayramı.


Her neyse ne diyeceğim, yine de bir bayrama daha eriştik çok şükür.
İnşallah bu seferki bayram bizlerin bazı değerlerimizi anımsayacağımız ve önümüzdeki dönemde hiç umudum olmasa bile uygulayacağımız ve anacağımız güzel günlere erişmek istiyorum, söyleyin çok mu şey istiyorum?
Bayramımız Kutlu Olsun.

24 Mart 2021

Biz Eski Toprağız

Elli Altmış Yetmiş ve Seksenli yıllarda mı büyüdün? Sahi nasıl oldu da hayatta kalmayı başardın?


Arabaların emniyet kemeri kafalıkları ve kesinlikle hava yastıkları yoktu.
Arka koltuk tehlikeli değil de eğlenceliydi.
Ön koltuğa da on yaşımızın üzerindeysek oturabiliyorduk ve emniyet kemeri takmak zorunda değildik.


Bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi ya da en azından kurşunlu ve muhtelif zehirli maddeler ile boyanmamıştı.
Prizlerin araba kapılarının ilâç şişelerinin ve kimyasal ev temizleyicilerinin üzerinde çocuk kilitleri yoktu.
Kasksız bisiklete biniliyordu.
Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan yada muhtelif başka kaynaklardan su içiliyordu.
Oyun oynamağa çıkmanın tek şartı hava kararmadan önce eve dönmekti.
Cep telefonu yoktu ve hiç kimse nerelerde gezdiğimizi bilmiyordu. İnanılmaz.


Okul öğle vaktinde bitiyordu ve öğle yemeği için evimize geliyorduk.
Bir sürü yaramız kırılmış kemiğimiz ve kırılmış dişimiz vardı, fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyordu. Kendimizden başka hiç kimse sorumlu değildi.
Bolca tatlılar ve tereyağlı ekmekler yiyorduk ve gerçek şekerli içecekler içiyorduk ve hiç kilo sorunumuz olmazdı, çünkü hep dışarıda oynardık hem de aktif olarak.
Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk, aynı bardaktan içebiliyorduk ve hiç kimse bu yüzden ölmüyordu.


Playstation Nintendo 64 X boxes Vídeo oyunlarımız doksandokuz kablolu kanalımız Dolby surround Cep telefonumuz Bilgisayarımız Internet de Chat odalarımız da yoktu. Onların yerine gerçek arkadaşlarımız vardı hem de bolca.
Yürüyerek veya bisikletle uzakta oturan arkadaşlarımızı ziyaret edebiliyorduk, kapılarını çalıp hâttâ çalmayarak içeri girip onları oyun oynamaya çağırabiliyorduk.
Evet dışarıda o acımasız korkunç dünyada korumamız olmadan nasıl mümkün oluyordu bu? Çünkü büyük ağabeylerimiz bizlere kol kanat gererlerdi ve gelecek bir tehlikeden hepimizi bir şekilde korurlardı.


Tek kale üzerine maç yapardık ve birisi takıma alınmadığında psikolojik travma oluşmuyordu ya da dünyanın sonu gelmiyordu.
Bazı öğrenciler diğer öğrenciler gibi başarılı değildi ve sınıfta kalabiliyordu. Fakat bu yüzden hiç kimse psikoloğa ya da pedagoğa gönderilmiyordu. Hiç kimsede Dislexia gibi odaklanma sorunu gibi veya hiperaktivite yoktu, sadece basitçe o okul yılını tekrarlıyordu.
Özgürlüğümüz üzüntülerimiz başarılarımız görevlerimiz vardı ve bunlarla yaşamağı öğreniyorduk.
Soru şu: Nasıl oldu da bütün bunlara rağmen hayatta kalmayı başardık ve daha da önemlisi kendi kişiliğimizi bu şartlar altında nasıl oldu da geliştirebildik?


Sevgili okuyucum sen de bu nesilden mısın? Şimdiki çocuklar büyük bir olasılıkla bizim yaşama şeklimizi sıkıcı bulacaklar fakat bizler çok güzel ve mutlu yaşadık.
Sınırlı sayıda üretildik ve her geçen gün sayımız daha da azalıyor, çünkü yaşlarımız kemâle ermeğe başladı.

19 Mart 2021

Çiğ Süt

 İnsanoğlu çiğ süt emmiş, kimse bilmez fendini, her kime iyilik yaptıysan ondan kolla kendini.
İnsanoğlu çiğ süt emmiş derler ya çiğliği ondandır. Pişmeden de ölür gider çoğu zaman.


Doğduğumuzda ilk tanıştığımız gıda anne sütüdür ve edindiğimiz ilk bilgilerdir. Hiçbir süzgeçten geçmeden edinilen bu bilgiler biyolojik düzeyden gelir. Anne bile nasıl ürettiğinden haberi olmadan ve kendisine sorulmadan bu maddeyi biyolojik yapısıyla üretir. Bu nedenle çiğ süt emmiş olan insanoğlu içinde bir hayvanın duygularını barındıran muhtemel bir vahşidir.


Dostuma gülümsedim, daha arkamı döndüğümde onu bana gülerken gördüm.
İşte insanın zavallılığı burada başlıyor. Sevmek istiyorsun, güvenmek istiyorsun, bu defa oldu diyorsun, ama her defasında tuhaf bir şekilde başa sarıyorsun. Kısır bir döngü bütün hayatını etkiliyor kapsıyor.
Oysa hayata ve insanlara bu kadar da anlam yüklememek gerekir. Koskoca Nietzsche bile "İnsan düpedüz konuşan hayvandır" dememiş mi? Bizse mükemmelin peşinde koşar dururuz. Sanki kendimiz mükemmelmişiz gibi. Bu hayatta en çok insan ilişkileri yorar insanı. Eğer bu enerjiyi daha faydalı işlere verse insan kim bilir ne başarılara imza atar?


Ama yok olmaz çünkü didişmek bir şekilde gizli bir keyif verir, istemem yan cebime koy misali. Öyle komplike bir yapısı vardır ki insanın çoğu insan özeleştiri yapmadan kendini tanımadan öylece geçer gider bu hayattan. Hep karşıya bakar kendinden bîhaberdir.
Kaçak güreşenler, ikili üçlü oynayanlar, dalkavuklar, sevmediği halde miş gibi yapanlar, eli maşalı olup da masumu oynayanlar, sinsiler, tatlı su kurnazları, saflar, zekiler, aptallar, onların bir suçu yok ki.
Tevellüdü ne olursa olsun insanoğlu çiğ süt emmiştir çünkü.

17 Ekim 2019

İstikbâl

İstikbâl ne olursa olsun bugün yemek yiyebilirsen, güneş ışınlarından zevk alabilirsen, arkadaşlarınla neşelenebilirsen memnun ol ve Allah-u Te'âlâ'ya şükret.
Mazinin veya istikbâlin saadeti seni düşündürmesin.
Yalnız bugününden emin olabileceğini hatırından çıkartma.

Happy Börthdey To Me

İşbu yazıyı yazmak aslında benim için hiç ama hiç kolay değil.
Çünkü kafa kâğıdım eskimeye başladı demektir.
Aslında her geçen saniye eskiyor ama özellikle bugün geldiğinde eskimiş kafa kâğıdı yüzüme okkalı bir Osmanlı İmparatorluğu Tokadı gibi vuruyor beni.
Gençlik günlerimi geride bırakıp orta yaş günleri daha da yaklaşıyor, üstelik ölüm de yaklaşıyor.
Evet belki hiçbirimiz yaşadığımız Dünyadan sağ olarak kurtulacak değiliz ama ölüm her ne kadar Allah-u Te'âlâ'nın emri olsa bile keşke ayrılmak olmasaydı.


Bugün ben bir Doğum Günü Çocuğu'yum. Biraz şımarmayı hakkım olduğunu düşünüyor ben. Bütün yıl ağladım, biraz gülmeyeyim mi? Birileri parayla saadetin olmadığını söylüyorlar ama bunu diyenler ikisini de tanımıyorlar demektir.


Dünyanın hamuru zaten Paçavradan ibarettir. Paçavradan kâğıt yapılır, Kâğıttan para, Paradan banka olur, Bankalar borç verir, Borç beni sefâlete sürükler, Sefil olursam da Paçavralar giyerim.
Tanıdık biri kendisinden borç isteyebileceğimiz kadar tanıdığımız ama borcumuzu vermeyeceğimiz kadar tanımadığımız biridir.


Nasıl olsa bu yıl da Börthdey Kutlamama hiç kimse gelmeyeceği cihetle davet bile etmediğim için hiçbiriniz kusuruma bakmayın sakın. Kötü günlerinizde benden tavsiye almak dışında beni aramak zahmetinde bile bulunmadığınız birini mutlu olması gereken günde neden arayasınız ki?
Kısaca iyi ki doğdum iyi ki varım iyi ki hayatınızdayım, ama size karşı hiçbir şey hissetmiyorum.

19 Ağustos 2012

Rolleri Değişen Çift

Sonunda bu kadarına pes dedirten bir haber çıktı gündemin üst sıralarına. Sizden ricam okurken şaşırmayın ama tamam mı?
Kadın Erkek ilişkilerinde bambaşka bir nokta meydana geldi, Çinli bir karıkoca olacak size kocakarı.

Chen Li ve Jian Ling geçen yıl evlenmişler fakat bu yıl ikisi de cinsiyetlerinin emrettiği rolleri red edip kendi istedikleri role değiştirmeye karar vermişler. Bu kararı alırken çok zorlandıklarını söyleyen çiftimiz yine de en doğru kararı verdiklerini düşünüyor.

Chen kararını verirken "Liseye başlayana kadar hep ailemin sözünü dinledim. Daha sonraları kendi ayaklarımın üzerinde durmaya çalıştım. Fakat artık bir erkek olarak çok zorlanıyorum, korunmaya ihtiyacım var" diyor.
 Jiang ise "Kaynanamın baskısından bıktım. Gerek fiziksel gerekse ruhsal olarak Chen'den daha güçlü biriyim. Artık bunu kanıtlamam gerekiyor" diye fikrini beyan etmiş.

Yani görüyorsunuz, her yerde kaynana dırdırı var ve Çin'deki dırdır kadını erkek yaptırmaya karar verdirmiş. Sadece bize Özge bir şey değilmiş bu.

Ameliyat öncesinde bebek sahibi olmaya da karar verdiklerini söyleyen Chen ve Jiang hayatlarının kalan bölümünde de mutlu evliliklerinin devam edeceğini düşünüyor ..
Eh ne diyelim, darısı bizim buradaki sürekli çatırdayan evliliklerin başlarına.