Bu Blogda Ara

Erkek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Erkek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Eylül 2024

Evlilik Evcilik Değildir

 Dünya üzerinde yaşamakta olan bağzı Erkek cinsiyetinde insanlar vardır. Genel olarak Kırk yaşlarına kadar annelerinin eteklerinin ve babalarının dizlerinin diplerinden ayrılabilmeğe pek muvaffak olamamışlardır.
Bu kişiler evlenmek fiilini anne baba baskısından kurtulmak olarak görürler, en azından kendi evlerinde kafalarına göre televizyon oyunu oynayabileceklerini veya istedikleri filimi hiç kimseye hesap vermeden seyredebileceklerini sanırlar.


Ancak bilinmeyen başka bir şey vardır, Atalarımızın dediği gibi Yağmurdan kaçarken Doluya tutuluverir hayatını bu tarzda yaşamakta olan bir Erkek evlenince.
Çünkü daha önceki hayatı boyunca hiç tanımadığı ve huyunu suyunu bilmediği bir "Karşı Cins" ile aynı çatının altına girecektir.
O güne kadar anne ve babasıyla oturmuş olduğu evin tek bir faturasını bile ödememiş ve eve herhangi bir şey de almamış olabileceğini de nazar-ı itibariyeye ahz-u kabz eyleyelim.


Dahası bahsettiğim karşı cins Kal-u Bela zamanında Yaradan tarafından açıkça emir verilmesine rağmen emre itaatsizlik ederek İnsana secde etmeği reddeden ve Allah-u Te'âlâ'nın huzurundan kovulan Şeytan'a bile pabucunu ters giydirebilmeği başarmış bir mahlûktur.


Sözün kısası o erkeği gerçekten çok zor günler bekliyor. Bir yılı bile doldurmadan mahkeme kapılarında ve Türkiye Cümhûriyeti'nin herhangi bir Vilâyetindeki herhangi bir Adliye Sarayının koridorlarında toplumun en küçük kurumunun dağıtılması ve paylaşılması esnasında çekilen bir sürü çileler de cabası.


Bu konudaki sorunlar daha evlenildiği gün başlar, çünkü ortada başka bir ayrılmak var.
Erkek ailesi arslan gibi oğlundan ayrılıp bir başka kadına teslim ve emanet ediyor.
E zaten kırk kocaman yıl boyunca adam edemediğin oğlunu başka bir genç kız nasıl adam edecek?

23 Eylül 2024

İğrenç Bir Evlenme Teklifi

 Bundan yıllar önce sizlerle bir evlenmek teklifinden bahsetmişti ben.
İsteyen ve merak eden kim varsa o yazımı ahanda buradan okuyabilir: İğrenç Bir Evlenme Teklifi.
Löküs bir lokantada o zamanki nişanlısı olan erkekten öküzce bir evlilik teklifi alan kadın bu teklifi kabûl etti, ama bakın başına neler geldi?


Müstâkbel kocişkosu nikâh defterine imzalar atıldıktan sonra eşiyle gidecekleri yeni evlerine İneklik Etme Taksi Tut otobüsüyle götürüyor.

Yazıları okuyamayanlar için tercüme yine mevcut:

Kadın :
Araba tutmadın mı be?
Erkek :
Dur kızım ya gelir şimdi otobüs.
Kadın:
(Allahım ne yaptım ben yaa?)

24 Temmuz 2024

Festeggiare Uno Compleanno

Bir zamanlar birilerinin yaşamış oldukları bir öykü anlatmıştı sizlere ben.
Hani sevdiğini söyleyerek arslinda aşkla oyun oynayan bir dişinin ne yazık ki kendisine arslinda hiç istememesine rağmen dişinin kurdığu sahte aşk tuzağına düşen bir erkekle oynadığı oyunun sonuçlarını hiç düşünmeyen ve hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam eden hikâyedeki dişi kahramanın doğmaz olasıca günü bugün.
Ama erkek tarafı günümüzdeki bugünü arsla kutlayamayacak, çünkü ayrılmalarının arasından çok uzun yıllar geçti, ama delikanlının kâlbi hâlâ kırık o dişiye karşı.
Arslinda kendisi o zamandan beridir hayatına karşı cinsten hiç kimseyi kabûl edemiyor çünkü zaten incecik bir camdan olan kâlbinin yeniden kırılmasından fena derecede korkuyor.


Aşkın ömrü üç yıldır derler, sevgi ise belirsizdir.
Gün gelir sevginin yerini nefret alabilir, ama kâlpleri camdan imâl edilmiş olanlar zaten zor toparlayabildikleri parçaların bir daha dağılmalarını dilemezler.
Hele de ilk sevdalarına otuzlu yaşlarında karşılık bulmuşlarsa, ya da karşı cinstekinin kendisini sevdiğini sanırlarsa.


Ha meraklısına söyleyeyim, bizim delikanlı o günü sevdiğini sandığı kadına doğum günü iletisini yollayıp kendi payına düşen vazifesini ifa eylemişti, ama hikâyenin kadın kahramanı baştan savma bir şekilde neredeyse hiçbir şey yazmamış, sadece yarım ağızla bir şeyler gevelemişti.
Altı ay önceki o aşk dolu güzel sözlerinden eser bile yoktu.
Delikanlı pişman mıydı sizce o günü?
Değildi tabi, çünkü yaşananlardan veya yaşanmayanlardan her şey için hiçbir şey istemeğe hakkı yoktu.


Bunları yazmamı bu güzel sevda hikâyesinin erkek kahramanı yazmamı istedi, belki bir gün kadın kahramanı da Biz Üç Muz'dan birine ulaşır ve yayınlamamızı istediği şeyler anlatırsa onları da yayınlarız.
Okuduğunuz için teşekkürler.

14 Eylül 2023

Unutulanların Buluşması

 Hani sizlere birkaç zaman önce 2008 eteketli bir öykü anlatmıştı ben.
Duydum ve okudum ki hikâyenin sonunu merak etmişsiniz. Korkmayın hadiseyi yaşayan şahıs filmin sonunu da anlattı bana.
Bana kalsa bu hikâyeyi hiç ortaya çıkartmazdım ve yayınlamamı isteyen kişiye kapumu sonsuza kadar kapatırdım ancak dünyada öyle fettan ve şeytana pabuçlarını tersten giydirmiş karşı cinsler var ki benim söylemeğe dilim varmıyor.


Bir ay bile sürmeyen ve başladığı gibi çabucak biten sevdalıklı ilişkilerinin üzerinden yaklaşık üç yıl geçmişti.
Kadın aralarındaki her şeyi unutmuş ama birbirlerini görünce yine de heyecan yapmıştı.
Delikanlı ise her ne kadar bir başkasını bulmuşsa da bulduğu kadın ona çok daha fazla acı çektiriyordu.
Önce oturup aradan geçen zamanlar zarfında başlarından geçenlerden bahsettiler.


Kadın yurt dışında iyi bir ünüversütede yüksek ehliyet eğitimine başlamıştı, özel hayatında da ailevi sorunlar vardı.
Delikanlı da ne yapsındı? Kızın arkasından yas tutacak değildi, sonuçta o yaşa onunla birlikte gelmemişti. Alt tarafı kadının yalan aşkına karşılık vermişti ve birkaç günlüğüne bile olsa sevgililiğin tadını almıştı.
Pişman mıydı? Arsla pişman değildi. Hem de kadının onu yara bandı mı diyelim yoksa kâğıt mendil mi bilmem ama birkaç günlük oyuncak gibi kullanıp köşeye atmasına ve delikanlının da bunu ezbere bilmesine rağmen.


Artık ayrılık saati geliyordu, vapora çok az zaman vardı.
Birlikte geçirdikleri son dakikaların daha da kötüleşmemesi ve ilerideki zamanlarda birbirlerini kötü hatırlamamaları için ikisi de bağzı sırlarını içlerine gömmüşlerdi.
O güzel ve Güneşli Pazar gününden sonra ne kadın delikanlıyı ne de delikanlı kadını aradı ve sordu, tıpkı Gülben Ergen'in bir şarkısında geçen şekilde birbirlerinin hayatlarından sade ve sadece geçip gittiler.
Tıpkı bir zamanlar Funda Arar'ın başka bir şarkıda bahsettiği şekilde sevdaları bir mektupla başlamış, zamanla günler geceden kurtulamaz olmuştu. 
Artık o yoktu, dolayısıyla delikanlı yalnız kalmağı öğrenecekti, kaybolmuş bir dilin sözcükleri gibi köksüz bağsız durabilmeği de öğrenmeliydi.
Ayrılırken sadece kuru bir el sıkışmayla vedalaşmak istedi bizimki, eğer daha ileri gitseler belki de bambaşka şeyler de yaşanabilirdi ama sadece Türkçe Lügat'te bulunan bir kelime-i şerif olan "Onur"a gölge düşürmemeliydi.


Ancak bindiği vapordan inene kadar gözlerinden akan yaşların miktarı o güne kadarki toplamından çok daha fazlaydı.
Ne kadar ağlarsa ağlasın bir türlü içindeki sevdayı sonlandıramamıştı.
Artık dünyevi ve cismâni hayatının sonuna kadar içinde yalnız başına taşıyacaktı, tıpkı Ajda Pekkan'ın yıllar yıllar önceki seslendirdiği şekilde onsuz yaşayacaktı yasak aşkını ve hiçbir zaman kapısını çalmayacaktı.


İmdı delikanlıya kaybolan yıllarını verseler ya da onunla bir ömür vaad etseler belki peşinden giderdi, ancak bağzı şeyhlerin dönüşü yoktu çünkü birkaç yıl önce beraberce ayrılmağa ve arkadaşça yollarını ayırmağa beraberce karar vermişlerdi.
Esasında ikisinin de birbirlerine pek hayırları yoktu ama bir hata yapmışlardı bir kez.
Gerçekleri görmeleri mutlaka lâzımdı çünkü ikisinin de başkaca çareleri yoktu.


Yarım kalmış hikâyeler genellikle güzel gelir insanlara, çünkü hem Adem oğlu hem de Havva kızı beşbin yıldır birbirlerinin huylarına uygun karşı cinsini arar durur.
Bazen tam da istediğini bulur ama o bulduğunun da bir başkasıyla madigudiliği mevcuttur.
Ya da bazen bir yeni heyecan aramak için başının bağlı olduğu kişiden biraz kurtulmak amaçlı bir başka karşı cinse sadece taşak geçmek için yazan bazı tipitipler de mevcuttur.
Ve bahsettiğim tipitiplerin sahte aşk masallarını gerçek sanan denyolar da mevcuttur.
Sonuçta ne olursa olsun ayrılık da sevdaya dâhildir, her seven sonunda derde düşecektir ve kaçınılmaz bir son olarak ayrılık kapılarını çalacaktır.
Ayrılık sonrası ise önce sigarayla başlar, sigara kesmezse nargileye kadar götürür.
Çünkü bu acıyı giden değil kalan çeker, unutmak için de bağzı oyalayıcı bir şeyhler arar.


Ancak eğer vaziyet bu noktalara kadar geldiyse bir sorun var demektir.
Çünkü bu noktadan sonrası için bir tedavi yöntemi henüz bulunamadı, sadece bazı büyüklerimiz çivinin çiviyi sökebileceğini iddia ederler ama o içeride bir kırıntı muhakkak kalmıştır ve günün birinde bir şekilde ortaya çıkacaktır.


Bu okuduğunuz ve tefrikaya dönüşen ilişkide iki taraf birbirine kavuşsaydı ne olurdu?
Gerçekten mutlu olabilirler miydi, yoksa bir süre sonra daha da fena ayrılık çanları mı çalardı?

09 Mart 2022

Kar Geliyor

 Dokuz günden beridir içinde bulunduğumuz Mart-ı Şerif Ayı mâlum-u âliniz önce kapıdan baktırır sonra da kazma kürek yaktırır.
Mart belki İlkbahar ayıdır ama Mart'ın baharlığı yalancı bahardır. Mart'ın baharının yalancılığına aldanan ve çatılarda sabahlara kadar miyavlayarak çiftleşmeğe çalışan kedileri bir başka yazımızda işleyeceğiz.


Mart'ın en önemli özelliği sürekli düşen Cemre'lerin tepelerinin d'amına kar yağdırmaktır.
Biraz önce tarafıma arz edilen habere göre İstanbul'un Beylikdüzü İlçesinde lâpa lâpa kar yağmağa başlamış olduğundan her an İstanbul Valiliği okulları tatil edebilme ihtimâli doğdu.

08 Mart 2022

Dünya Emekçi Kadınlar Günü

 Geçen yıl tam da bugün hatırlarsanız bir yazı yazmıştı ben, tabi ki aradan geçen kocaman bir yıl boyunca fikrim değişmeği başaramadı tabi, zaten bu yüzden aynı yazımın arkasında ve sözümün askeri ben.


Evet bugün Dünya Kadınlar Günü ama esası Dünya Emekçi Kadınlar Günü, yani kısacası öğretmen, hemşire, uçuş görevlisi, pilot, market kasa görevlisi, overlokçu, dikişçi, doktor, avukat, emlâkçı, kâtibe, temizlik görevlisi, hizmetçi, çaycı, hemşire, garson, aktris, bankacı, mâliyeci, çiftçi, ev kadını, diş doktoru gibi bir emek harcayan ve kapitâlizmin hüküm sürdüğü günümüz dünyasında verdiği emeğin karşılığını doğru düzgün almağı başaramayan kadınlarımızın günü.
Hani ünlü şairimiz rahmetli Nazım Hikmet Ran'ın dizelerinde ahırdaki öküzlerimizden sonra sıra gelen, sırtından sopası karnından sıpası eksik edilmemesi gerekenlerin günü.


Esasında üzerinde yaşadığımız dünya bile kadın kavramı üzerine kurulmuştur, çünkü bir canlının dünyaya gelmesi ancak kadınlar sayesindedir.
Buna kediler köpekler kuşlar ve bilumumu hayvanatın tamamı dâhildir.
Kadınlar için Erkeklerin varlık nedeni sadece kadını hâmile bırakıp anne olmak vazifesini yerine getirmesini sağlamaktan ibarettir, ama bu konuda en belirgin davranan Kadın Örümcek'tir, çünkü vuslat ve hâlvet sonrası kadın erkeğini öldürür, yani Erkek Örümcek bir anlık zevkinin doruğundaki başarısının bedelini ne yazık ki hayatını kaybedip şehitlik mertebesine erişerek öder, yine de tek tesellisi sevdiği kadın tarafından işbu mertebeye eriştirilmiştir.


Tüm okuyucularımdan özür dilerim ama hayatın gerçeklerinden biridir bu konu.
Yani bugün yirmi santim topuklu ayakkabısını giyince boy gompileksinden kurtulabilen, bu boy gompileksi yüzünden giydiği yüksek topuklu ayakkaplarıyla ancak yeni doğmuş ördekler gibi paytak paytak yürüyebilen, doğru düzgün yürümeği beceremediği üç adımlık yola taksi veya tomofilden başka türlü gidebilmeği beceremeyen, arkadaşlarıyla gittiği mekânda elinden telefonu bir türlü düşmeyen ve telefonun içindekilerden kafasını kaldırmağı başaramayan ve de iki kelimeyi bir türlü bir araya getiremeyen, getirdiğinde de sürekli külotlu çorabını değiştirir gibi değiştirdiği sevgililerinden bahseden, yüzünde bir kova dolusu boya sürülmüş saçı uzun memeleri büyük beyni belden aşağıdan kafasına gelmeği başaramayan ve her şeyden önemlisi dünyanın kendi çevrelerinde döndüğünü sananların günü değil.


Hele bir de çıkarlarına uymayınca ister sevgilisi veya tokmakçısı olsun isterse sadece arkadaşı ya da kankisi olsun anında hemen peşin peşin satan ve bu satıştan elde ettiği ödülü hemen içlerinde hissedenlerin de değil.


Ancak her şeye rağmen herkes ikinci bir şansı hak eder, Şımarık tipitipinde hayatlarımıza giren Üçhârfliler bile.
Eminim ki kadınlar gününü kutlama hakkına bugüne kadar sahip olmağı başaramayanların bugünden sonra da başaramayacakları konusunda herhangi bir kanun veya günümüze kadar yazılmış bütün kanunların muhteviyatında herhangi bir madde bulunmamaktadır.


Hayat işte bir şekilde öyle ya da böyle geçip giderken kadınlarla olmuyor ama kadınlar olmadan hiç olmuyor.
Bu arada kapitâlizmin bize yanlış olarak emrettiği şekilde kadınlar melek değillerdir, çünkü melekler hâmile kalamazlar.
Gerçekten dünyaya emek vermeğe gelen tüm kadınlarımızın günü kutlu olsun, geri kalan içten yanmalıların da en kısa zamanda yaşadıkları kokuşmuş hayattan kurtularak adam sırasına geçmeleri nâsip olsun.

14 Şubat 2022

Aşkın Anlamı Yatak Odası

Bir zamanlar, yani bundan uzun uzun yıllar önce dünya üzerinde Aşk adı verilen, gözünün kör olduğu, çeşitli çılgınlıklar yaptırabilen, uğruna da en olmadık şeyleri bile oldurtan bir duygu vardı.
 Aşkın üzerine sayfalar dolusu yazılar ve kitaplar yazıldı, filmler çekildi, tiyatrolar sahnelendi.


Gün geldi zaman geçti, artık sıra verme zamanı geldi, verilince de kâlp kırıklıkları yaşandı.
Hâttâ en acısı sevilen kişi seveniyle sırf sevildiği için dalga bile geçti, sonra da sümüklü bir mendil gibi bir köşeye fırlattı.
Öyle ki seven kişi sırf onu sevdiği için pişmân bile ettirilerek özür dilemek zorunda bile bırakıldı. Çünkü ne de olsa sevenin sevmeğe hakkı yoktu.


Bugünün aslında tek kazanan kesimi sadece kuyumcular ve çiçekçiler.
Kaldı ki aşkın ateşi yakarsa altını eritir, eriyen altın kadını eritir, kadın da erirse erkeği eritir.
Bu erimelerin tek karşıt gücü tabi ki sadece Sipâli'dir, yani sizin anlayacağınız dilde de yazayım Para'dır.


Anlayacağınız sipâli olmazsa aşkın varlığından söz edilemez bile.
Kısaca yazayım ki bu akşam kırılacak cevizleri içine almak için bile sipâli lâzımdır.
Mâlum-u âliniz aşk veresiye değildir, ya peşin verilir, ya da hiç verilmez terk edip gidilinir.

15 Ağustos 2021

Burka

Ey Türk Kadını!
Böyle giyinmek istiyorsan devam et benden yana hiçbir sıkıntı yok.
Nasıl olsa bu din ve erkeklerden yana ezilecek olan sensin.


Ama yok ben böyle giyinmek istemem dersen seni o burkadan ve çarşaftan kurtaran Atatürk'e ve Cümhûriyete sahip çık o zaman.

10 Ağustos 2021

Şairlik

 Bir zaamnlar adam gibi adamın biri çok sevdiği bir kadına şiirler yazıyordu.
Derken bir gün kadın ansızın onu terk etti.
Adam kadının ardından şiirler yazmaya devam etti. Daha da çok yazdı.
Günün biri geldiğinde çok ama çok ünlü bir şair oldu.
Derken yıllar sonra kadının yaşadığı kente gitti ve büyük bir şiir dinletisi sundu.


Dinleti bittiğinde kadın kolunda kocası ile çıkışa geldi ve adama "Merhaba" dedi.
Adam ona sıradan bir insana bakar gibi baktı. Kadın "Beni tanıdın mı?" dedi.
Adam da "Hayır tanıyamadım, tanımam mı gerekiyordu?" dedi.
"Nasıl tanımazsın beni sen? Uğruna şiirler yazdığın kadınım ben, seni şair yapan kadın" diye çemkirdi kadın.
Adam kadına şöyle bir baktı ve şöyle dedi:
"Keramet sende olsaydı kolundaki adam da şair olurdu."

15 Haziran 2021

Angut'un Sadakâti

 Herkesin haksız bir şekilde kullandığı bir ifadedir "Angut" kelime-i şerifi.
Biri lâftan anlamayınca boş boş bakınca ya da aptallık edince hemen "Angut musun?" der günümüzün insanı. Angut’un aslında bir kuş olduğunu bilmeyen bir sürü insan var ülkemizde.
Peki ya özelliği nedir bilir misiniz?


Angut kuşunun eşi öldüğü zaman yanına o anda başka bir yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dâhi gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar onun başucunda bekler.
İşte bu canlının yaptığı en büyük "Angut"luk budur.
Ayrıca bu olay bütün Angut kuşları için geçerlidir, arada bir görülen bir şey değildir. Kadın olsun erkek olsun bütün Angut kuşlarının çok ürkek bir hayvan olmalarına rağmen eşlerinin ölüsünün başlarında bekleyen Angut kuşuna elinizi uzatsanız dâhi oradan kaçmaz.
Hani derler ya "Angut gibi bakmasana" diye, keşke herkes Angut gibi bakabilse değer verdiklerine.
Bir "Angut" bile olamayan o kadar çok insan var ki artık günümüzde.

16 Mayıs 2021

İncir

Bütün meyve ağaçları çiçek açarken İncir ağacı neden çiçek açmaz? Açıklayalım:
İncirler teknik olarak meyve değil, ters yüz edilmiş çiçeklerdir. Çiçekleri armut şekilli bir kozanın içinde açar ve daha sonra olgunlaşıp yediğimiz meyvelere dönüşür.
Daha sonra her bir çiçek bir adet bir tohumlu aken adı verilen sert kabuklu bir meyve oluşturur.
Her incir birkaç adet akenden oluşur. Yani incir yediğimizde aslında birden çok meyve yemiş  oluruz. 
Ama inciri sıradışı yapan şey sadece bu değil. İncir çiçekleri içeride büyüdüğü için özel bir polenleşme sürecine ihtiyaç duyarlar. Polenleri yayması için rüzgara veya arılara bel bağlayamazlar.
İşte bu noktada incir arısı devreye girer. İncirler genetik malzemesini yayacak incir arısı olmadan türlerini devam ettiremezler. İncir arısı da incir olmadan yaşayamaz çünkü larvalarını buraya bırakır. Bu ilişkiye mutualizm adı verilir. Kadın incir arısı yumurtalarını bırakmak için erkek incire girer. Erkek incir arı yumurtalarını ikâme edecek bir şekle sahiptir. Kadın arının kanatları ve anteni incirin küçük aralığından içeri girerken kopar bu yüzden arı içeri girdiğinde dışarı çıkamaz. Buradan sonra yaşam döngüsünü sürdürme görevi yavru arılardadır.


Erkek yavru arılar kanatsız doğarlar çünkü yegâne görevleri kadınlarla çiftleşmek ve incirin dışına doğru bir tünel kazmaktır. Kadın yavru bu tünelden dışarı çıkarak poleni de beraberinde götürür.
Eğer incir arısı yanlışlıkla erkek incir yerine yediğimiz kadın incirlerin içine girerse içeride üremesi için gerekli koşulları bulamaz ve geri dışarı da çıkamaz, çünkü kanatları ve anteni kopmuştur.
Bu yüzden ne yazık ki arı içeride ölür ama bu gereklidir. Çünkü çok sevdiğimiz bu meyvenin polenleri bu şekilde dağıtılır.
Endişelenmeyin bu demek değil ki incirin içindeki çıtır çıtırlık arı kadavrası. İncir arıyı proteine parçalamak için fisin incir enzimi adı verilen bir enzim kullanır.
Ancak yine de bu enzim hayvanın dış iskeletini tümüyle parçalamaz. İnciri ısırdığınızda aslında incir arılarını veya diğer bir deyişle zamanında incir arısı olan bir şeyi de yiyorsunuz.

23 Mart 2021

Sümsük

Dünyada nedense masum kuşlar kötü kâlpli erkek insanlar için sıfat olarak kullanılmakta.
Hareketlerini beğenmediğimiz tiplere "Sümsük" diyoruz ya, aslında gerçek Sümsüklerin günâhlarını alıyoruz.
Ben yine işbu yazımda sizlere Sümsüklerin ne olduklarına dair bir şeyler paylaşacağım, umulur ki ders alasınız ve biraz daha dikkâtlı olasınız.
Sümsük bir kuştur, üstelik sizin tanımlarınıza hiç ama hiç uymayan bir kuştur.
Her şeyden önce Allah-u Te'âlâ'nın yarattığı bir varlıktır, yaradılanı yaradandan ötürü sevmek de bir büyüğümüzün emridir.


Deniz kuşlarından olan Sümsükler aslında iyi birer dalıcı kuşlardır.
Yükseklerden uçarken denizin içinde gözlerine kestirdikleri balıkları avlamak için kanatlarını kapatırlar ve ok gibi hedeflerine kilitlenirler.
Ilıman ve sıcak bölgelerde yaşayan Sümsükler zamanlarının çok büyük kesimini denizlerde geçirip kalan zamanlarında deniz kıyısında veya adalarda koloniler hâlinde ürüyorlar.


Kuzey yarımkürede yaşayan Sümsükler bir Güney yarımkürede yaşayan Sümsükler iki adet yumurta bırakıyorlar, yavrular yumurtadan çıkıp iki aylık olduklarında erişkinler tarafından yalnız bırakılıyorlar.
İçgüdüleri gereği avlanmak ihtiyacını hisseden yavrular hemen yuvalarından uçmağa başlıyorlar.
İnsanların aşk için ne yaptıklarını sanırım görmektesiniz, ama hayvanlarınki biz insanlardan çok ama çok gelişmiş vaziyette.
Örneğin resm-i şerifini paylaştığım Mavi Ayaklı erkek Sümsük karşısına çıkabilecek kadın Sümsüğü etkilemek için mavi ayaklarını öne çıkartıyor. Aynen insanlardaki para mal mülk gibi eğer erkeğin ayakları ne kadar maviyse kadınını etkileyebilmesi o kadar yüksek bir ihtimâl.


Ve dahası da var, açıklarsam bazı kavram ve terimlerimizi gerçekten değiştirmemiz gerek.
Erkek Sümsükler aşık oldukları Kadın Sümsüklere hayatlarının sonuna kadar sadık kalırlar ve İkiyüzbin kişinin birden aynı anda bağırmalarının arasından bile eşlerinin seslerini tanırlar.


Mavinin yanında ayakları Kırmızı olan Sümsük Kuşları da vardır.
Her ne kadar maviler kadar olmasalar dâhi karakter olarak benzer özellikler taşırlar.
İmdı Sümsüklerin bu kadar güzel yönlerini gördünüz, hâlâ hoşlanmadığınız tiplere sümsük diyecek misiniz?

22 Mart 2021

Gelin Çiçeği

Hepimiz merak ederiz ki kadınlar evlenirlerken neden bir demet çiçek taşırlar diye.
Öğrenmek için günümüzden yıllar yıllar öncelerine gitmemiz gerekmekte, hani şöyle bir Ortaçağ'a falan yani, öyle üçbeş yıl değil.
Mâlum-u âliniz o dönemlerde Avrupa hâlkı yıkanmanın ne demek olduğunu bilmezdi.
Yıkanmağı bilmedikleri için de her necis işlemden sonra farz-ı ayn kılınan "Gusül Abdesti" olayını hiç ama hiç bilmezlerdi.
Hani bardaktan boşanırcasına yağan yağmuru ifade ederken "Gökten Kedi Köpek Yağıyor" gibi alakasız bir deyime sahip olan İngilizlerden bahsediyorum.


Binbeşyüzlü senelerde İngiltere'de evlenmek konusundaki işler şöyle yapılıyormuş:
İnsanların çoğu Haziran'da evleniyordu. Çünkü senelik banyolarını genellkle Mayıs ayında yapıyorlar, Haziran'da henüz çok kötü kokmuyorlardı. Ama yine de bir şekilde kokmağa başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir demet çiçek taşıyorlardı.
Daha sonra bu uygulama dünya ülkelerinde yerleşik âdet hâline geldi.

20 Mart 2021

Yeşil Pantolon

 Bazı zamanlarda sizlere biraz modadan ve giyimden bahsetmek güzel bir derecelendirme olurdu, işte onlardan biri daha huzurlarınızda.
Birkaç saat sonra İkibinyirmibir Yılının İlkbahar Mevsimine gireceğiz, Baharda Yeşil renk gerçekten güzel gider. Ancak asıl soru şudur:
Yeşilin üzerine ne giyilebilir?
Sorunun cevapları ahanda işbu yazımda bulunacak, biraz moda dergilerinden bir şeyler ortaya karışık salata niyetine sunayım sizlere.


Aslına bakarsanız Beyaz renk gerek Yeşil gerekse Kırmızı ve hâttâ gerekse Siyah için bile güzel bir kombin oluşturur, ancak fazladan bir Yeşil atkı sizleri daha çekici yapacaktır.


Hele bir de hava güneşli ve gökyüzü mavi ise beyaz bir gömlek tarzınıza tarz katacaktır.


Beyazın cazibesi güzeldir, hele yüksek belli bir pantolonla beyaz inanılmaz güzel gidecektir. Tamamlayıcı olarak kırmızı ya da bordo bir çanta tüm dikkâtleri size doğrultur.


Yeşille birlikte güzel gidebilecek bir öğe de Polka Dotlu Bluzlardır, hem sizi sade ve sadeliğine rağmen şık gösterecektir.


Yeşil pantolona Kırmızı kazak da bir şekilde gider, ama her ikisi de baskın renk olduğundan kemeriniz veya ayakkabınız ya da çantanız farklı bir ara renk olmalı.


Yeşil pantolona Siyah büstiyer uygun da olsa Yeşil çantanın banelliğini kurtaran Siyah ayakkabılar olmuş bu resimde, bir de koldaki sarı bilezik asortiliği düzeltmiş gibi.


Örnek olarak az önce Yeşil pantolon ve Kırmızı kazaktan bahsetmişti ben, ama eğer kazak böyle Polka Dotlu olursa vaziyeti daha da bir kurtarıyor.


Yeşil pantolonun üzerine Yeşil gömlek de gider, ama burada olduğu gibi Yeşilin başka bir tonundan olursa daha da güzel gider.
Üstelik hem çanta hem kemer hem de ayakkabılar Taba renkli olduğundan güzel bir asortik kıyafet olmuş.


Asorti demişken eklemem gereken şey eğer pantolon Yeşilse ayakkabı Yeşil olmamalı, bluz Maviyse pantolon Mavi olmamalı. Buna mukâbil bluz ve ayakkabı Mavi, pantolon Yeşil olabilir, burayı kurtaran da bilezikler olmuş.


Yeşil pantolona giden bir başka renk de Pembe ile Mor arası bir tona sahip olan Ergûvan rengidir, buna rağmen Pembe de güzel gidecektir.


Hepsi bir tarafa olmak üzere Yeşilin yanına yakıştırdığım en güzel renk ise Turuncudur, örnek olarak Turuncu gömlek bulamadım ama Turuncu ayakkabı Yeşil pantolon ve Beyaz gömlek güzel bir tasarım çıkartmış ortaya.


Tüm bunlardan sonra sizlere tek bir tavsiyem var: Kendinizi asla tek bir rengin içine hapsetmeyin, bırakın ruhunuz güzel ve canlı renklere erişsin.
Pantolonlarınızın boyları ve ceketlerinizin kol uzunluğu bilek hizanızı geçmesin, çünkü sokakların pisliğinden pantolon paçalarınız kirlenir ve yolda yürürken yere sürtüne sürtüne aşınır.

19 Mart 2021

Çiğ Süt

 İnsanoğlu çiğ süt emmiş, kimse bilmez fendini, her kime iyilik yaptıysan ondan kolla kendini.
İnsanoğlu çiğ süt emmiş derler ya çiğliği ondandır. Pişmeden de ölür gider çoğu zaman.


Doğduğumuzda ilk tanıştığımız gıda anne sütüdür ve edindiğimiz ilk bilgilerdir. Hiçbir süzgeçten geçmeden edinilen bu bilgiler biyolojik düzeyden gelir. Anne bile nasıl ürettiğinden haberi olmadan ve kendisine sorulmadan bu maddeyi biyolojik yapısıyla üretir. Bu nedenle çiğ süt emmiş olan insanoğlu içinde bir hayvanın duygularını barındıran muhtemel bir vahşidir.


Dostuma gülümsedim, daha arkamı döndüğümde onu bana gülerken gördüm.
İşte insanın zavallılığı burada başlıyor. Sevmek istiyorsun, güvenmek istiyorsun, bu defa oldu diyorsun, ama her defasında tuhaf bir şekilde başa sarıyorsun. Kısır bir döngü bütün hayatını etkiliyor kapsıyor.
Oysa hayata ve insanlara bu kadar da anlam yüklememek gerekir. Koskoca Nietzsche bile "İnsan düpedüz konuşan hayvandır" dememiş mi? Bizse mükemmelin peşinde koşar dururuz. Sanki kendimiz mükemmelmişiz gibi. Bu hayatta en çok insan ilişkileri yorar insanı. Eğer bu enerjiyi daha faydalı işlere verse insan kim bilir ne başarılara imza atar?


Ama yok olmaz çünkü didişmek bir şekilde gizli bir keyif verir, istemem yan cebime koy misali. Öyle komplike bir yapısı vardır ki insanın çoğu insan özeleştiri yapmadan kendini tanımadan öylece geçer gider bu hayattan. Hep karşıya bakar kendinden bîhaberdir.
Kaçak güreşenler, ikili üçlü oynayanlar, dalkavuklar, sevmediği halde miş gibi yapanlar, eli maşalı olup da masumu oynayanlar, sinsiler, tatlı su kurnazları, saflar, zekiler, aptallar, onların bir suçu yok ki.
Tevellüdü ne olursa olsun insanoğlu çiğ süt emmiştir çünkü.