Bu Blogda Ara

Tipitip etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tipitip etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Eylül 2023

Unutulanların Buluşması

 Hani sizlere birkaç zaman önce 2008 eteketli bir öykü anlatmıştı ben.
Duydum ve okudum ki hikâyenin sonunu merak etmişsiniz. Korkmayın hadiseyi yaşayan şahıs filmin sonunu da anlattı bana.
Bana kalsa bu hikâyeyi hiç ortaya çıkartmazdım ve yayınlamamı isteyen kişiye kapumu sonsuza kadar kapatırdım ancak dünyada öyle fettan ve şeytana pabuçlarını tersten giydirmiş karşı cinsler var ki benim söylemeğe dilim varmıyor.


Bir ay bile sürmeyen ve başladığı gibi çabucak biten sevdalıklı ilişkilerinin üzerinden yaklaşık üç yıl geçmişti.
Kadın aralarındaki her şeyi unutmuş ama birbirlerini görünce yine de heyecan yapmıştı.
Delikanlı ise her ne kadar bir başkasını bulmuşsa da bulduğu kadın ona çok daha fazla acı çektiriyordu.
Önce oturup aradan geçen zamanlar zarfında başlarından geçenlerden bahsettiler.


Kadın yurt dışında iyi bir ünüversütede yüksek ehliyet eğitimine başlamıştı, özel hayatında da ailevi sorunlar vardı.
Delikanlı da ne yapsındı? Kızın arkasından yas tutacak değildi, sonuçta o yaşa onunla birlikte gelmemişti. Alt tarafı kadının yalan aşkına karşılık vermişti ve birkaç günlüğüne bile olsa sevgililiğin tadını almıştı.
Pişman mıydı? Arsla pişman değildi. Hem de kadının onu yara bandı mı diyelim yoksa kâğıt mendil mi bilmem ama birkaç günlük oyuncak gibi kullanıp köşeye atmasına ve delikanlının da bunu ezbere bilmesine rağmen.


Artık ayrılık saati geliyordu, vapora çok az zaman vardı.
Birlikte geçirdikleri son dakikaların daha da kötüleşmemesi ve ilerideki zamanlarda birbirlerini kötü hatırlamamaları için ikisi de bağzı sırlarını içlerine gömmüşlerdi.
O güzel ve Güneşli Pazar gününden sonra ne kadın delikanlıyı ne de delikanlı kadını aradı ve sordu, tıpkı Gülben Ergen'in bir şarkısında geçen şekilde birbirlerinin hayatlarından sade ve sadece geçip gittiler.
Tıpkı bir zamanlar Funda Arar'ın başka bir şarkıda bahsettiği şekilde sevdaları bir mektupla başlamış, zamanla günler geceden kurtulamaz olmuştu. 
Artık o yoktu, dolayısıyla delikanlı yalnız kalmağı öğrenecekti, kaybolmuş bir dilin sözcükleri gibi köksüz bağsız durabilmeği de öğrenmeliydi.
Ayrılırken sadece kuru bir el sıkışmayla vedalaşmak istedi bizimki, eğer daha ileri gitseler belki de bambaşka şeyler de yaşanabilirdi ama sadece Türkçe Lügat'te bulunan bir kelime-i şerif olan "Onur"a gölge düşürmemeliydi.


Ancak bindiği vapordan inene kadar gözlerinden akan yaşların miktarı o güne kadarki toplamından çok daha fazlaydı.
Ne kadar ağlarsa ağlasın bir türlü içindeki sevdayı sonlandıramamıştı.
Artık dünyevi ve cismâni hayatının sonuna kadar içinde yalnız başına taşıyacaktı, tıpkı Ajda Pekkan'ın yıllar yıllar önceki seslendirdiği şekilde onsuz yaşayacaktı yasak aşkını ve hiçbir zaman kapısını çalmayacaktı.


İmdı delikanlıya kaybolan yıllarını verseler ya da onunla bir ömür vaad etseler belki peşinden giderdi, ancak bağzı şeyhlerin dönüşü yoktu çünkü birkaç yıl önce beraberce ayrılmağa ve arkadaşça yollarını ayırmağa beraberce karar vermişlerdi.
Esasında ikisinin de birbirlerine pek hayırları yoktu ama bir hata yapmışlardı bir kez.
Gerçekleri görmeleri mutlaka lâzımdı çünkü ikisinin de başkaca çareleri yoktu.


Yarım kalmış hikâyeler genellikle güzel gelir insanlara, çünkü hem Adem oğlu hem de Havva kızı beşbin yıldır birbirlerinin huylarına uygun karşı cinsini arar durur.
Bazen tam da istediğini bulur ama o bulduğunun da bir başkasıyla madigudiliği mevcuttur.
Ya da bazen bir yeni heyecan aramak için başının bağlı olduğu kişiden biraz kurtulmak amaçlı bir başka karşı cinse sadece taşak geçmek için yazan bazı tipitipler de mevcuttur.
Ve bahsettiğim tipitiplerin sahte aşk masallarını gerçek sanan denyolar da mevcuttur.
Sonuçta ne olursa olsun ayrılık da sevdaya dâhildir, her seven sonunda derde düşecektir ve kaçınılmaz bir son olarak ayrılık kapılarını çalacaktır.
Ayrılık sonrası ise önce sigarayla başlar, sigara kesmezse nargileye kadar götürür.
Çünkü bu acıyı giden değil kalan çeker, unutmak için de bağzı oyalayıcı bir şeyhler arar.


Ancak eğer vaziyet bu noktalara kadar geldiyse bir sorun var demektir.
Çünkü bu noktadan sonrası için bir tedavi yöntemi henüz bulunamadı, sadece bazı büyüklerimiz çivinin çiviyi sökebileceğini iddia ederler ama o içeride bir kırıntı muhakkak kalmıştır ve günün birinde bir şekilde ortaya çıkacaktır.


Bu okuduğunuz ve tefrikaya dönüşen ilişkide iki taraf birbirine kavuşsaydı ne olurdu?
Gerçekten mutlu olabilirler miydi, yoksa bir süre sonra daha da fena ayrılık çanları mı çalardı?

21 Eylül 2019

Tipitip

Bugün aşağıda paylaşacağım resmi Facebok'ta görünce aklıma bir zamanların unutulmaz sakızı Tipitip geldi nedense.
Ben de o zamanın çocuklarından sayılırım. Kolay değil dört onluğu bitirdim iki yıl önce. Kafa kâğıdımız artık eskimeye başladı sevgili genç ve kendilerini genç hisseden okuyucularım.
Her ne kadar Tipitip benden üç yaş daha büyük de olsa benim çocukluğumun kahramanlarındandı.


Önce sizlere Tipitip Sakızından veya Çikletinden biraz bahsedeyim:
Görselde de görüldüğü üzere Bindokuzyüzyetmişdört yılında Kent Gıda Sanayi bünyesinde üretilen sakızı daha cazip kılmak için Sayın Bülent Arabacıoğlu'nun çizmeye başladığı karakter.
Büyük gözlüklü uzun burunlu her zaman papyonlu yuvarlak şapkalı kahramanımız.
Sakızın tadı ve kokusu ise söylenenlere göre günümüzün yetişkinlerinin çocukluk dönemlerine ait geçmişten gelen tadı günümüze taşıyor.
Önceleri İstanbul'un Şişli ilçesinin Bomonti mahâllesinde faaliyet gösteren fabrika gelişen zaman içinde Tuzla'ya taşınmıştır.


Kahramanımız tabi ki evlidir, oldukça hoş ve kendisiyle kafa dengi bir eşi vardır.
O kadar kafa dengidir ki kendisiyle aynı kulaklıktan aynı müziği dinleyebilecek kadar, gerisini siz hesap edin.
Hani yeri gelmişken ben pek evlilik kurumuna pek inanmam ama öyle kafa dengi birini bulsam belki bazı kurallarımdan esneklik gösterebilirim hani.


Bugün günlerden belki Bir Nisan değil ama kahramanımızın sevgili eşi eve gelen kocasına güzel bir sürprüz hazırlamış.


İlk çıktığı zaman televizyonlarımız tek kanallı Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'ydu, televizyon bize ne sunarsa onu izleyebilirdik veya akşamları sinemaya veya tiyatroya gitmekten başka çaremiz yoktu.
Ancak gelişen zaman zarfında birçok yeni televizyon çıktı, her televizyon kanalı da kendine göre program yapmak zorundaydı.
Hâliyle de eve her program için yeni televizyon almış bizimki, eşi de şaşkınlıklar içinde kalmış.


Kahramanımızın bir hobisi de balık tutmak, ancak bu konuda pek başarılı olamadığı görülmekte, o da ne yapsın kendine göre bir çözüm bulmuş.


İş inada binince tuttuğu balıkları cetvelle ölçmeye kadar vardırmış.
Günümüzde de belli bir uzunluğa erişmemiş olan balıkların avlanmaması balık neslinin devamı açısından önemli olduğu için yasaklanmıştır.


Yukarıdaki paragrafta inatçı olduğunu söyledim ya, arkadaşlarıyla basketbol oynarken illâ topu sepete atacak.
Aslında bu karikatür gerçekten vukua avdet etmiş bir hadise-i şeriftir, çünkü bir zamanlar Beşiktaş ile Karagücü arasında o zamanlardaki adı Spor Sergi Sarayı sonradan da Lütfü Kırdar Spor Salonu'nda oynanmış olan Beşiktaş'ın 110 - 56 kazandığı basketbol müsabakasında sahanın en kısa boylu sporcusu olan Hüdai Budanur'un kırdığı rekorları simgeler.
O müsabakada Hüdai Bey o zamana kadar bir müsabakada en fazla sayıyı rakip potaya bırakma rekoru her ne kadar sonradan Erman Kunter tarafından kırılmış da olsa bir müsabakada takımının kaydettiği bütün sayıları tek başına kaydetme rekorunu günümüze kadar kıran başka bir sporcu ne Türkiye'de ne de Dünya'da bir kez daha vaki olmamıştır.
Kendisi hakkında bilgiye erişmek için lütfen Hüdai Budanur yazısına tıklayınız.


Tipitip'in pratik zekâsı bazen başına olmadık işler de açmış, çünkü evine aldığı elmalar biraz ağır gelip de taşıyamayınca bulduğu elmaları mideye indirme çözümü bu sefer kendisinin üzerine ağırlık çökmesine sebep olmuş.


Geçmişler olsun sevgili Tipitip.
Kışın kar veya buz üzerinde paten kaymak da güzel spordur ancak kayarken dikkât etmek gerekir.


İmdı da sizlere kahramanımızın ailesini takdim etmek istiyor ben:
Oğlu Tipican, eşi Tipitoş, Tipitip'in kendisi, kızı Tipicik ve köpekleri Tipitop.
Bu seri zamanında o kadar çok sevildi ki gelişmeleri sizin gözlerinizi yormamak adına fazla yazamayacağım ancak bir bağlantı bırakayım buraya, aşağıdaki resme tıklayabilirsiniz:


Her ne kadar o zamanlar çizgi filmi de yapılmış olsa bunlardan bir örnek bulamadım.
Tipitip konusunda şimdilik bu kadar, belki bir gün yeniden bu konuda yazım olur, yeter ki siz okumak isteyin.