Bu Blogda Ara

Sayfalar

27 Eylül 2018

Okyanus'un Afrodit'i

Dünyada keşfedilecek bir sürü balık mevcut, üstelik keşfedildikçe adlandırılacaklar.
Ben doğa resimlerini çok severim, hele de nâdir çekilebilen bazı resimleri daha da fazla severim, tıpkı Suriyelilerin Suriye'de yaşayanlarını sevdiğim gibi.


Bu akşam da sizlerle paylaştığım haber-i şerifte Atlantik Okyanusu ortalarında ve deviz seviyesinden yüzyirmi metre derinliklerde yepyeni bir balık türünü bazı dalgıçlar keşfedivermişler.
Resimlerini çekerken kullandıkları ışık mâkinesinin ışıklarının altında çizgileri parlayan balığa göz alıcı neon renkleri nedeniyle Afrodit'in adını verdiler.

Yüzdörtmilyon Türk Lirasılık Yürüyen Mücevher

Eskilerde bir tiyatro kasedi vardı, o kasedin bir yerinde "Şimdiki kaçakçılar jön gibi jön, seninkiler ise biraz bön. Biri yürüyen koltuk biri yürüyen perde, hani püskülleriniz nerede?" replikleri vardı.
Şimdiki gençlik bunu hatırlamazlar, ne de olsa adları üstünde genç, adları altlarında olup da yaşlı olacak değillerdi ya?
Yaşlılık şimdilik şöyle dursun çünkü zamanı gelince ve Gök Tanrı Tengri bizlere ömür verirse yaşlanacağımız muhakkak, ancak günümüzde genç Üçhârfliler genelde kendilerini böyle yüksek topuklu ayakkaplarının içlerinde yolda paytak paytak yürümeleriyle meşhurdurlar.
Ancak işbu yazıda sizlere tanıtacağım bu yüksek topuklu ve giyildiğinde yeni doğmuş zürafa yavruları gibi yollarda paytak paytak yürütmeye yarayan ayakkabıya sıkı durun tam Onyedimilyon Emmarigan Doları fiyat biçilmiş.

Bunun mâliyetinin nedeni olarak Birleşik Arap Emirlikleri'nde bulunan Dubai merkezli Jada Dubai adlı bir ayakkabı firması adını açıklatmayı bir türlü başaramadığımız başka bir mücevher firmasıyla yaptığı işbirliği sonrasında her bir tekinde onbeş kırat toplamında otuz kırat ağırlığındaki elmasların mıhlanması sayesinde dünyanın en pahlı ayakkabısı oluverdi.
Hemen sevinmeyin sefkilı Üçhârfliler, çünkü bu ayakkabı dünya üzerinde sadece bir çift üretildiği ve devamı getrilmeyeceği için sadece bir kişiye nâsip olacak.
Belki bu ayakkabı bu kadar çok tâlipliyi bir arada görünce açık arttırmaya bile çıkartılabilir, sıpansırlarınıza söyleyin paraları hazırlasınlar ki sizlerden biriniz bunları giyip görgüsüz bir şekilde Cadde-i Bağdad'da yeni doğmuş zürafa yavruları gibi paytak paytak yürüyebilin diye.

Kuşlar Erken Kışı Haber Veriyor

İçinde bulunduğumuz İkibinonsekiz Yıl-ı şerifi soğuklarını çok erken yolladı İstanbul'umuza.
Son birkaç günden beridir ne bıcıbıcı yapabiliyorum ne de dışarıdaki açık mekânlarda zaman geçirebiliyorum.
Homumda akşam uyurken bile üşüyorum. Doğalgaz mevsimi henüz gelmedi, eğer şimdiden yakmaya kalksam partomanımda büyük kavgalar çıkar çünkü partoman yöneticimiz Kasım ayının Onbeşinci gününe kadar Doğalgaz yakmamızı yasaklamıştır.


Gerçi daha önceleri ben yazmamıştım ama Ankara'da bulunan Eymir Kuş Halkalama İstasyonu altı yıllığına verilen bir aradan sonra bu yıl yeniden faliyete geçivermiş.
Son iki haftalık zaman zarfında trenin gelmediği ve gelmeyeceği işbu istasyonda görev yapan görevliler otuzbeş farklı türden sekizyüzkırküç adet kuşu deftere kaydederek halkalamışlar.
Buraya kadar tuhafınıza gidebilecek herhangi bir nesne-i şerif yok.
Ancak istasyonun komutanı olan Can Bilgin çevrede genellikle Eylül sonlarında rastlanan Kızılgerdan ve Çıvgının adlı kuş türlerinin Eylül'ün ortasında görüldüğünü belirtmiştir.
Açıklamasının devamında bu yıl Kışın erken geleceğini ve kuş göçlerini izlemenin küresel iklim değişikliklerini gözlemleyebilmek için en akıllı yöntem olduğunu da belirtmiştir.

Yataktaki Telefon Antidepresanın Etkisini Azaltıyor

Eskiden büyükler yatağa telefon sokulmaması gerektiğinden bahsederlerdi.
Yeryüzünde hepimizin mâlumu bir sürü araştırmacı var, bunlardan bazıları tembel ama çoğunluğu çalışkan sıfatına sâhipler.
İşte bu çalışkan sıfatına sahip olan Avustralyalı bazı bilim adamları Monaş Ünüversütesü'nde görevli olan öğretmenlerle birlikte bir araştırmaya katılıvermişler.
Yaptıkları araştırmada telefonla birlikte uyumanın antidepresan adı verilen ilâçların vücût üzerindeki etkisini azalttığını keşfetmişler.


Ancak araştırmanın henüz sonucunun gelmediğini ve çalışkan Avustralyalıların harıl harıl gecelerini gündüzlerine katarak tam gaz devam ettiklerini de eklemem gerekiyor ahanda burada.
Yapmakta oldukları araştırmadan gelen ilk haberlerine göre geceleri telefonların ekranlarından gelen yapay mavi renkli ışık gibi veya telefonun köşelerinden çıkan sinyâl ışıklarının vücûdun içinde eritilmekte olan ilâçların görevlerini yapamamasına neden olduğunu keşfetmişler.
Bütün bunlara neden olarak da aslında uyuyor olsaymışız bile ışık olduğu sürece beynin hâlâ kendisini gündüz vaktinde olduğunu sanması.

Nevyork Tayms'tan Kadıköy'e Övgü

Geçenlerde hatırlar mısınız bilmem İstanbul'un Kadıköy ilçe-i şerifi Dünya genelinde önemli bir derece elde ettiğini yazmıştı ben.
Bulmayanlara bağlantı vermeyecek ben bu sefer, siz kendiniz araştırarak bulacaksınız, yok öyle beş köfte üç para. Biraz bilgiye erişmek istiyorsanız yani köfte yemek istiyorsanız kusura bakmayın dolar yükselince beş köfteyi üç paraya satmaktan ben zarar ediyorum, biraz ellerinizi ceplerinize atmak ve beş köfte için altı parayı bana yollamak zorundasınız örneği veya her şeyi devletten beklemeyerek sizin de elinizi kaldırılacak taşın altına sokmanız gerektiğinde olduğu cihetle biraz zahmete girip blogumda araştıracaksınız. Kapiş?


Neyse efenim işbu yukarıdaki fasl-ı fırçadan sonra İncilaz bir dergi hani İlçe-i Kadıköy'ümüzü dünyanın en havalı elli semtinin içine yerleştirmişti ya, bu sefer de Nevyork Tayms adlı bir gazete bizim İlçe-i Kadıköy için "İstanbul'un Öbür Tarafı" başlıklı bir yazı çıktı.
Yazının içeriğini bilmeyiz çünkü biz İncilazca bilmeyiz ama bizim dilimizin döndüğünce Türkçe'ye çevirmeye çalışınca özet olarak "Mükemmel yiyecek renkli sokaklar için yarım milyondan fazla insanın akın ettiği Kadıköy'ü keşfedin" demiş.
Ayrıca "Asgari bütçeyle azami eğlence" ifadesinin de eklendiği adı geçen yazıda Kadıköy'deki kültür ve sanat hayatının hayranlık verici olduğu da belirtildi.


Çok şükür Gök Tanrı Tengri'ye ki köklerimde İlçe-i Kadıköy'ü yerleştiriverdiği için.

Yaşayan Ölüler

Bu yazıyı hazırlarken aslında hangi cümlelerle başlamam gerektiğini bir türlü bulmayı başaramadı ben Gök Tanrı Tengri sizleri inandırsın.
Ancak yine de sizleri benim hangi sözlerle başlamam gerektiğini bulmayı başaramadığıma inandırmasını istediğim aynı Gök Tanrı Tengri'nin tüm yanına çağırdıklarına rahmetini esirgememesini dilerim öncelikle.
İşbu yazımızda dünyadaki ömürlerini tamamladıkları için artık aramızda olmayan vatandaşların sanal dünya sayesinde sanki hiç gitmemişler gibi aramızda olmalarından bahsedecek ben.
Essahtan iki ucu boklu değnek, bir tarafından tutsam diğer tarafını nasıl bırakacağım?


Siz sevgili okuyucularım şimdi bu yazdıklarımı okuyorsunuz değil mi?
Okuyun tabi helbette okumamazlık etmeyin.
Çoğunuz Facebok da kullanıyor değil mi?
Facebok'u olmayanı Emmariga Gonsolosu adamdan saymıyor bile, inoktaların vize vermek için Facebokunuz olup olmadığı ve bunun şifresini kendilerine vermeniz vize alabilmeniz için önemli bir şart.
Kısacası sevgili okuyucularım eğer Facebok'unuz yoksa Emmariga'ya girişinize vize verilmiyor.


Facebok biliyorsunuz bizim hayatlarımızı da arşivliyor bir yandan. Yazdığınız izlediğiniz resimleriniz sayelerinde.
Günümüz gençliği ise her şeyini Facebok'a göre düzenlemeye başladı yıllar yıllar önce.
Ben burada Facebok'u kötülemiyorum, sadece eleştiriyorum.
Facebok kuurulduğu İkibindört yılından beri kullanıcılarının yaklaşık altmışmilyon adedi günümüzde Gök Tanrı Tengri'nin rahmetine kavuşmuş durumda. Üstelik dünyada yaşam devam ettiği müddetçe de bu döngü devam edecek.
Birçoklarımız hayata veda eden arkadaşlarımızı unutmayız, ancak Facebok'taki arkadaş listemizden de silmeyiz, silmek elimizden gelmez.
Onların Facebok veri tabanında profilleri öylece durur, üstelik özel günleri geldiklerinde bizlere kendilerini de hatırlatırlar.
Bu durumda yas mı tutmamız gerektiğini yoksa o anın sevinçlerini yeniden mi yaşamamız gerektiğini inanın ben de bilmiyorum.
Ayrıca aynı haber-i şerife göre otuz yıl içinde Facebok'u bir zamanlar sağken kullanan rahmetlilerin sayısı o gün hayatta olarak kullananların sayısından fazla olacak.

Giden Bir Arkadaşın Ardından

İşte bu tarz hadise-i şeriflere bir mis'âl-i şerif geldi önümüze.



Amerikalı sanatçı Nathan Wright geçenlerde yazdığı bir yazısında İkibinon Yılında Omaha'da bir konferansta tanıştığı ve o günü sadece ayak üstü sohbet ettikleri Kim'i neredeyse unutmak üzereyken Facebok bir anda karşısına çıkartmış, bunun üzerine ara sıra buluşup birer kahve içerek gerçek arkadaşlığa dönüştüğünü anlatıyor.
Ancak yazının bundan sonraki bölümü gerçekten hüzünlü bir yaşanmışlık barındırıyor.
"Son gördüğümde İsrail'deki erkek arkadaşıyla Skaypi üzerinden kavga ediyordu ki Facebok'ta kolay kolay rastlanamayacak bir haberdi. Facebok'a göre mükemmel bir hayatı vardı.
Ancak bu Facebok Kim'in profilini bir kez daha karşıma çıkarttığında aradan üç yıl geçmiş ve Kim malesef Hakk'ın rahmetine çooktan kavuşmuştu."

Herkese Ait Ama Sizin Değil

Başka bir örnek de bu sefer İngiltere'den geldi.


İngiltere'de bir zamanlar yaşayan henüz ondokuz yaşındaki Becky Palmer adlı bir genç kız diğer yaşıtları ve başkaları gibi gittiği her yerin resmini Facebok'ta paylaşırdı.
Ancak bir gün beyin kanseri sebebiyle kendisini Hakk'ın yanına yolcu etmek zorunda kaldık.
Annesi Louise ise rahmetli kızının anılarına dört elle sarıldı ancak hayatının arşivi olan Facebok hesabına bir türlü giremedi.
Bu konuyu Facebok'a yazdığında da Mark Zukerberg denilen zat-ı muhteremden şu yanıtı aldı:
"Malesef gizlilik nedeniyle hesaba giriş bilgilerini veremeyiz."

Facebok'un Miras Hukuku

Facebok'un miras hukuku ise bizim gerçek dünyada bildiğimiz düzenden başka bir türlü çalışıyor. Ne de olsa sanal dünya olduğu ve sanal dünyanın bazı kuralları gerçek dünyaya uygun olmadığı için bazı konular farklı.


Facebok hesap sâhipleri Gök Tanrı Tengri'nin rahmetine kavuşunca hesaplarına ne olmasını istediklerini seçebilme hakkı sunuyor.
Bir sevdiğinize bırakılmasını ya da kapatılmasını vasiyet edebiliyorsunuz.
Vasiyet edilen kişi anıtlaştırılan ve birçok canlı hesabına göre özellikleri kısıtlanan bu hesabın varlığını sürdürebiliyor.
Ayrıca birinci derecede akrabaların (Annesi babası çocukları eşi kardeşleri) Facebok'a gönderecekleri yazılı tâlepleriyle rahmetlilerin hesapları kapatılabiliyor.
Ancak rahmetli olduğu Facebok'a bildirilmeyen milyonlarca kişinin hesapları oldukları gibi duruyor.

26 Eylül 2018

Yüz Yüze

Bugünü şöyle güzel bir resimle bitirelim istedi ben.
Arı ve Kartal karşı karşıya birbirlerinin gözlerine bakıyorlar.


Memleketimizden yine kilometre uzakta bulunan Galler'de sayın Adam Hobbs çekmiş bu resmi geçenlerde.
Kim bilir bu bakışma esnasında birbirlerinin akıllarından neler geçiriyorlar?

Kopartana Kırksekizbin Lira Ceza

Doğal yaşam son yıllarda gerçek anlamda tehlike altında olduğu hepimizin mâlumu.
Bu sefer de nesli tükenme tehlikesine maruz kalan bir bitki olan kum zambakları Hatay'ın Arsuz ilçesi sâhillerinde de görülüyor.
Güzellikleriyle insanları büyüleyen bu güzel çiçekler placa gelenler tarafından dikkâtsiz davranışlar sayesinde zarar görmekteler ne yazık ki.


Kum Zambakları iki yıl önce Uluslararası Doğa Koruma Birliği tarafından koruma altına alındı.
Bu karar uyarınca çiçeği bilerek ve isteyerek kopartmanın cezası ise Kırksekizbin Türk Lirası olduğu Arsuz Belediyesi tarafından açıklandı.

Sen Evde Robotun İşte

Biraz önce bugün iki mekân tanıtacağımdan bahsetmişti ben. İşte ikincisi de yine Uzakdoğu'nun başkaca güzel bir yeri olan Japonya'nın başkenti Tokyo'da bulunmakta.
Ancak bunun güzel bir işlevi olacağından bahsediyor gazete.
Her ne kadar geçmiş yazılarımda bahsettiğim robotların önlenemeyen yükselişine belki de olumlu bir katkıda bulunacak olan bu restoranda çalışacak robotları çevremizde bulunan fiziksel engelli Japon vatandaşlar bilgisayardan idare edecekler.
Şimdilerde robotların test aşamasında olduklarını ve restorantın 26 Kasım 2018 günü ilk müşterilerini kabûl edeceklerini de haberimizde kıraat eyleyebilirsiniz.
Eğer bu düşünce olumlu olarak hayata geçerse, yani işletmede bir sıkıntı çıkmazsa sayısının arttırılacağından da bahsediyor.


 Daha önceki yazılarımdan birinde insanlığın robotlara hazır olduğundan sanırım bahsetmişti ben, ahanda işbu yazıyı buraya ekleyeyim, tıklayın okuyun karşılaştırın:
https://haykosazan.blogspot.com/2018/05/insanlk-robotlara-hazr.html

Sırada Hangi Meslek Var

O günden bugüne dek Çalışkan Amerikalılar yine hiç durmadan dinlenmeden bir araştırma daha yapmışlar, bu sefer de yakın gelecekte mesleklerini robotlara kaptıracak olan çalışanların hangileri olduklarını ortaya çıkartmışlar. Ben de gazete de bu konuyu burada masaya yatırmak ve paylaşmak niyetindeyiz.


Listenin ilk sırasında fabrika işçileri var. Yani ileride açılacak olan fabrikalara işçi olarak yazılmak bir hayal olacak.
Ondan sonra genellikle öğrencilerin yarı zamanlı olarak çalıştıkları hızlı yemek restorantlarında robotlar kullanılmaya başlanacak.
Kısa vadede buralarda çalışanlar işlerini kaybetme riski altında, çünkü araştırmaya göre robotlar şimdilik buralarda insanlardan daha iyi çalışıyorlarmış.
İleride de robotlar muhasebecilik danışmanlık sekreterlik gibi işleri de yapabilecekleri için buralarda çalışanlar da işsizlik tehdidi altında bulunmakta.
Ancak her şeye rağmen bazı işler için robotlara kısa vadede şans verilmiyor, bunlar da tamircilik bebek bakıcılığı ve bahçevanlık olacağı söyleniyor.

Yine de her şeyi Gök Tanrı Tengri bize ömür verdikçe göreceğiz.

Çizim Değil Gerçek

Dünya üzerinde değişik türlü mekânlar açılıyor her gün.
Bugün sizlere iki adet mekân tanıtacak ben, ancak bunların ikisi de Türkiye Cümhûriyeti hududları hâricinde ne yazık ki.
Bu konuda ilk mekânımız Kore Cumhuriyeti'nin başkenti Seul'de bulunan Yennam - Dong adındaki kahvehâne.


Hem gazetedeki haberden hem de resm-i şeriften de temaşa eyleyebileceğimiz gibi mekânda bulunan tüm eşya resmen elle çizilmiş birer tabloyu andırmakta.
Ne yazık ki Foursquare'de bu güzel mekânı henüz bulamadı ben.
Bir de önemli açıklama daha yapmalı ben, Kore Cumhuriyeti'ni sizler Güney Kore olarak biliyorsunuz.
Diğeri Kore Demokratik Hâlk Cumhuriyeti olan ise Kuzey Kore olarak kamuoyunda bilinir.

23 Eylül 2018

Sonbahar Gündönümü

Hoşça kal sevgili Yaz.
Bugün biraz önceki mevsimimiz olan İkibinonsekiz Yılına ait Yaz'ı tarihin tozlu sergenlerine ekleyeceğiz, tıpkı her geçen günümüzü eklediğimiz gibi.
Bu yıl benim için Yaz biraz kötü geçti, koskocaman üç ay boyunca tek büyük zevkim uçakların arkalarından bakakalmak olduğunu söylemeliyim.


Bugüne dek binlerce uçak resmi çektim, bunların arasından mülkiyeti her ne kadar şahsıma ait olmasa bile en çok beğendiğim Törkiş Eyirlayns'ın TC-JRG plâkalı olan ve Antalya'nın portakallarıyla ünlenmiş olan Finike ilçesinin adını taşıyan uçağını sizlere takdim etmek istiyorum.
Ancak bu konu biraz hususiye giriyor, ben kendi sıkıntılarımla sizi bunaltmamalıyım.

İmdı portakallardan bahsetti ya ben, portakal mevsimi de geldi geliyor, hani neredeyse kapumuzda sayılır.
Demin eklediğim TC-JRG sağ olsun bizlere Finike Portakallarının hem tanıtımını hem de nakliyesini sağlamakta, yeter ki bir gün Antalya Havalimanında veya İstanbul'dan Antalya alakalı bir uçuşunda yakalayayım bana daha fazla yeter.
Sonbahar tek başına portakal demek değil tabi ki.


Bu harita biraz erken bir paylaşım oldu ama şurada birkaç gün içinde doğalgaz da beş aylık bir aralıktan sonra yeniden hayatımıza dühûl eyleyecek.
Gerek Rusya'dan gerekse İran'dan bizim kapumuza gelen doğalgaz aşağıdaki sayaç sayesinde evlerimize giriyor.


Bu yılki ısrarla tıkırında olan ekomonimiz sayesinde güzel bir kazıkla bizi ısıtacağını şimdiden müjdelemeliyim.


Bugün bu konuları şimdilik bir kenara bırakalım ve şimdilik Sonbahar'ın tadını çıkartmaya bakalım.
Bugün gündüz ve gece aynen İlkbahar Gündönümü gibi onikişer saatlik eşitlenmiş bir gündür.


Sonbaharın en güzel taraflarından biri de Ihlamur'dur. Bazıları pek sevmese bile Ihlamur oldukça yararlı ve besin değeri yüksek bir içecektir.
Güzelce demlenmiş bir ıhlamura her kim hayır diyorsa kesin tadını bilmiyordur ya da midesi istemiyordur.


Ben kendim Çay sevmesem bile çay içenlere saygım sonsuzdur.
Hele de o Çay "Ajda Bardak" içinde olursa değmeyin keyfine.
Ajda Bardakları tasarlayan ise hepimizin tanıdığı gerek müziğimizde gerekse Yeşilçam'da "Süperstar" olan sayın Ajda Pekkan'dan başkası değil.
Madem konu açıldı ben de biraz eskilere gidip Ajda Bardak'ın öyküsünü sizlere anlatayım.


Yıl 1984 - 1985 falan. O dönemler Ajda Hanım Çengelköy'de ikâmet eder, haftada iki gün de Beykoz Korusu'nda yürüyüşe gider.
Yürüyüş dönüşü Paşabahçe Şişe Cam Fabrikasına uğrar, orada hem dinlenir hem de ara sıra eve alışveriş de yapar.
Ancak o dönemlerde sadece küçük boy olan ince belli çay bardakları vardır, gerek üretimde gerekse piyasada, ki aradan bunca zaman geçmesine rağmen hâlâ da böyledir.
Bu küçük boyutlu olanları Ajda Hanım'ı kesmez, bir gün Paşabahçe'nin müdürüne gidip ince belli bardakların daha büyüğünün mevcut olup olmadığını sorar.
Müdür de bulunmadığını söyler, Ajda Hanım da üretme imkânı olup olmadığını sorar tabi.
Müdür kaç adet istediğini sorar, on oniki tane cevabını alınca önce reddeder, en az beş koli yani yüz adet üretebileceklerini söyler.
Gerçekten de üretirler ve bir gün Ajda Pekkan'ın evine yollarlar bunları.
Ajda Hanım ise bulardan arkadaşlarına dağıtır, ama baştan düşünemediği bir şey vardır, bu bardaklar arkadaşlarının sayelerinde "Ajda Bardak" olarak adlandırılır ve Paşabahçe Fabrikası yeni bir model kazanır.
Bir zaman sonra Paşabahçe bunun adını "Aida" olarak değiştirmek zorunda kalır.


Ajda Hanım bu konuyu Hürriyet Gazetesi'ndeki köşesinde de belirtmiştir, ben sadece mevzuat-ı umumiyenin özetini dilimin döndüğü kadarıyla anlatmaya çalıştım.
Herkese mutlu sağlıklı nevazilsiz güzel Sonbaharlar dilerim.