Geçen ay içinde yazdığım robotlarla alakalı yazımı hatırladınız mı bilmiyor ben ama yine de birer bağlantı vereyim, çünkü işbu yazım da o iki yazıyla bağlantılı.
Önce her iki yazıyı bağlantıları tıklayarak biraz kıraat edelim ve özet geçelim.
İşbu
yazımda İngilizler robotlardan çekinmekteydiler. Pek haksız da sayılmazlardı.
Çünkü ikinci yazımda da birinin aynen ikizi gibi bir
robot imâl ettiler ve birlikte gittikleri mekânda robotla insanı ayıramadılar.
Ancak aradan geçen sekiz günlük zaman zarfında Amerikan hâlkının İngilizler kadar korkak olmadıkları ortaya çıktı.
İngiltere'deki araştırmadan sonra çalışkan Amerikalı bazı bilim adamları da işbu mevzuat-ı umumiyeyi araştırmışlar ve aslında insanlığın hangi boyutlara eriştiğini ortaya çıkartmışlar.
İmdı sizlerle de paylaşacak ben bu sonuçları ama şunu da eklemeden geçemeyecek ben.
Hayat sanal değildir, şahsen bir robotla yaşayacaksam hiç yaşamam daha iyi.
İşbu düşünce-i şahsiden sonra önce neticeyi görelim ve sonra tartışalım.
Her on kişiden dördü bir robotla sevişmeyi norminâl olağan ve sıradan buluyor.
Bunlardan yüzde onaltısı ulaşılabilir olduğu sürece bir robotla düzenli olarak sevişebileceğini söylemiş.
Yine onda dörtlük bir kesim konuşabilen hafızası ve sezgileri olan robotları arzulayabileceğini söylemiş.
Bunların yüzde onüçü duygusal ve cinsel ilişkilerinde robotları insanlara tercih etmeye hazırmış.
Yüzde dördü de sevişeceği robotta insana benzeme şartını gözetmeyeceğini belirtmiş.
Ve imdı avdet eyledik zurnanın zartladığı yere: Çoğunluk bir robotla sevişebilmek için onbin lira ödemeyi göze alıyormuş.
İmdı bütün bunları kıraat eyledikten sonra nereden bilinmez aklıma yıllar önce Yeşilçam'da çevrilmiş olan Erdoğan Tünaş'ın yazdığı, Kartal Tibet'in yönettiği, Kemâl Sunal'ın çalıştığı mekânın assolistine plâtonik olarak aşık olan esas oğlana, Fatma Girik'in de o assoliste hayat verdiği "Japon İşi" adlı film avdet eyledi.
Filmde bir akşam evine giderken mekândaki Japon misafiri yolda soyup soğana çevirenlerden sonra yanında kendi evine götüren esas oğlan Veysel misafirinin illâ yardımına karşılık vermek için ettiği ısrarlara dayanamayıp mekânın assolisti olan Başak'a olan aşkını itiraf eder.
Japon misafiri ertesi akşam yeniden gelir ve Başak'ın programını kameraya çeker, Japonya'ya döndükten iki hafta kadar sonra ona bir paket yollar, pakette de aynen Başak'a benzeyen bir robot çıkar ve hadiseler gelişir.
Sizler de benim gibi temaşa etmeyi arzu ederseniz
Youtube'den paylaşayım.
Otuz yıl önceden Erdoğan Bey acaba bugünü mü görmüş? Karar sizin, düşüncelerinizi yorumlarınızda paylaşabilirsiniz.