Zaman aslında hiç biz farkına varmadan geçiverip gidiveriyor ve bizler sadece arkalarından el sallamakla yetinebiliyoruz.
Hepimizin içlerine işleyen bazı eski şarkılar vardır ki ilk kez dinleyicilerin beğenilerine sunuldukları sanki birkaç saat öncedir gibi gelir insanlara. Ancak o günden günümüze aslında çok uzun zaman geçivermiştir.
Her ne kadar her gün yeni bir şarkı piyasaya çıkıyorsa dâhi bunlardan hele de özgünlüğü ve tadları bozulup yeniden yorumlanan eskileri başta olmak üzere çok büyük çoğunluğu o eski tadı vermeyi başaramıyor.
Hepimizin içlerine işleyen bazı eski şarkılar vardır ki ilk kez dinleyicilerin beğenilerine sunuldukları sanki birkaç saat öncedir gibi gelir insanlara. Ancak o günden günümüze aslında çok uzun zaman geçivermiştir.
Her ne kadar her gün yeni bir şarkı piyasaya çıkıyorsa dâhi bunlardan hele de özgünlüğü ve tadları bozulup yeniden yorumlanan eskileri başta olmak üzere çok büyük çoğunluğu o eski tadı vermeyi başaramıyor.
Herkes kendi gençliğinin şarkılarıyla yaşar. Çünkü o şarkılarda hayatlarının ilk heyecanlarını hissetmişler, o şarkılarla aşık olmuşlar, o şarkılarla ayrılmanın acısını yaşamışlardır.
Nereli oldukları açıklanmayan bazı bilim adamları bizler için işbu mevzuat-ı musıkiye hakkında da bir araştırma yapmışlar ve tuhaf değil mi bilmem ama gençlik dönemlerinin şarkılarını dinleyen büyüklerimizin yaşlarının getirdiği bunama hastalığını yavaşlattığını ortaya çıkartmışlar.
Yani bir misâl-i şerif takdim edecek olursam sizlere günümüzde yetmiş yaşının üstündeki büyüklerimizin gençlik dönemleri olan bindokuzyüzaltmış ve yetmişli yıllardan şarkılar dinlemeleri tavsiye edilmiş.
İmdı yüksek müsadelerinizle peşrev sonrası zurnanın zart diye zırtladığı nokta-i şerifi kaldırıldığı tarihin tozlu sergenlerinden çıkartarak vitrine dizelim.
O yıllarda Türkiye'de genellikle originâl besteleri yabancılara ait ve kendi dillerinde olan gerçekten güzel şarkılara Türkçe güfte yazılması modaydı. Türk Pop Müziği yavaş yavaş Sanat Müziğinden ve Türkülerimizden sıyrılarak kendisine yeni yeni bir yerler arıyordu.
O yıllarda Zeki Müren, Ajda Pekkan, İlham Gencer, Tanju Okan, Ayla Dikmen, Barış Manço gibi sanatçılar damgalarını vurmuşlardı.
İmdı deminki zurnayı daha fazla zartlatacak ve ayının çıkabilip taşın düşebildiği nokta-i şerife getirecek ben.
Günümüzde kendilerini sanatçı zannedip müzük yaptığını sanan bazı şarkıcılar o dinlemeye doyamadığımız güzelim şarkıları alıp günümüzün çıstaklarına uydurarak söylerken şarkının içine sıçtıklarını söylesem Türk Müziği'nin nerelere düştüğünü zaten temaşa eyleyebilirsiniz.
Yeni yapılan şarkılardan bahsedecek olursak eğer günümüzde gerçek anlamda müzeden çıkarak birkaç adet kalmış müzisyenin yaptığı birkaç adet şarkı hâriç olmak üzere geri kalan hepsini toplarsanız o eskilerin sadece bir adedinin bir mısrası bile etmeyecek olan bakkal müziğinden bahsetmemi arzu etmezsiniz herhâlde galiba sanırsam.
Her şeyimizle olduğu gibi müzikte de tüketim toplumu olduk vesselâm.
Bu arada unutmadan ikinci resimde solda Ajda Pekkan sağda Zeki Müren bir filmin bir sahnesindeler.
Bizim sinemamız da müziğimiz de tiyatromuz da kendimize özgedir, Yeşilçam'ımız ise hepinizin methettiği ama aslında üç para edebilecek Holivut gibi çakma değil sinemanın hasıdır.