Bu Blogda Ara

24 Temmuz 2021

Eşek Satışı

 Eski zamanlarda Anadolu’nun tozlu yollarında otomobiller kamyonlar henüz bu kadar yaygın değilken atlar eşekler katırlar çekermiş milletin tüm yükünü.
Şimdilerde arabalar nasıl alınıp satılıyorsa o zamanlarda da bu hayvanlar alınıp satılırmış kasabaların muayyen yerlerinde. O pazarlarda alıcı ile satıcıyı birbirinden ayırmak oldukça kolaymış. Kim elinde ucu biraz sivriltilmiş kırkelli santimlik bir tahta kazıkla geziyorsa herkes bilirmiş ki o kendine eşek almağa niyetli bir alıcı.
Ancak kasabalarda kurulan hayvan pazarındaki hayvanlar şehirlerde kurulan amele pazarındaki amelelerden daha fazla bir itibar görürler.
Peki bu kazık ne için kullanılırmış?
Kendine eşek arayan kişi bir eşek ilgisini çekince hayvanın genel durumunu kontrol ettikten sonra elindeki kazığı eşeğin ağzına sokup kanırtarak eşeğin dişlerine bakarmış. Çünkü eşek bile olsan ağız ve diş sağlığı önemli azîzim.
Sizler de biliyorsunuz ki dişleri tastamam olan hayvanlar genel olarak sağlıklı hayvanlardır.


Şimdi gelelim hikâyenin bizi ilgilendiren kısmına. Eğer bir eşek çokca pazara çekilip satılmamışsa artık tecrübeli olduğu için birinin elinde kazıkla kendisine yaklaştığını görür görmez gülümser ve ona dişlerini gösterirmiş. Böylece ağzına o koca şeyin sokulup canının yanmasına mani olurmuş.
Teşbihte hata olmasın ama hayat da bazen elinde türlü kazıklarla gelir üzerimize. Bizi öldürmeyen her tecrübenin bizi daha güçlü kıldığı bilinciyle acının yaklaştığını hissettiğimiz an ona gülümseyebiliyorsak ne hayat ne de başkaları canımızı yakmağa cür'et edemeyecektir.

21 Temmuz 2021

Martı Bağlama

Başlığa bakıp da bildiğimiz kuş olan Martı'dan bahsedeceğimi sanmaktaysanız çok büyük bir yanılgı içinde olduğunuzu hatırlatarak yazıma başlamak isyiuor ben.
Akşam akşam Cadde-i Bağdad'ın arka tarafında kalan Bilim Sokak burası, ki sokağın ism-i şerifi de biraz mânidar.
Mâlum-u âliniz Bilim Sokak, yani bilgililerin gelip geçmesi gereken bir yol.
Ancak buradaki temaşa ettiğimiz bir manzara hiç de bilimsel değil.


Sokak lâmbasının direğinde de yazdığına göre sıkutır bağlanmaması buyurulmasına rağmen inadına sıkutırı bağlamış bir züppe.
Oldum olası Cadde-i Bağdad'ın zengin züppelerinden hiçbiri adam olamamıştır, hele de Bilim Sokak gibi bilimin olması gereken bir semtte.
Hani ben imdı bunu yapana "Öküz" diyeceğim ama Öküz'ün günâhını almaktan çekiniyorum, çünkü siz de biliyorsunuz Öküz bizlere bir avuç saman karşılığında etini derisini ve İnek olanları da Öküze ek olarak sütlerini bağışlıyor bizlere.
Zaten gerçek Öküz böyle şey yapmaz.

Hardal Yalatılan Köpek

 Uzun uzun yıllar önce uzak bir memlekette anlatılmış bir hikâyeye göre bir Alman bir İtalyan bir Fransız ve bir İngiliz aralarında köpeğe hardal yedirmek konusunda iddiaya tutuşurlar.
Alman önceliği alır, hardalı topak yapar ve köpeğin ensesinden tutarak zorla ağzına tıkar. Hayvanın ağzı yandığı için hardalı yemez ve çıkarır.
İtalyan alır sırayı: "Öyle olmaz" der ve hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halinde bölerek köpeğe yedirmeğe çalışırsa da hayvanın ağzı gene yandığından o da başaramaz.
Fransız da konuya zaten Fransız olduğu için kendi açısından yaklaşarak hardalı önce sulandırıp sos olarak köpeğe yedirmek için uğraşsa da bu uygulama ile de herhangi bir sonuç alamaz.


Sıra dünyanın kocası olan burnu havadaki İngilize geldiğinde önce köpeği okşayarak yanına çeker, sırtını sıvazlar, sonra hardalı topak yaparak hayvanın poposuna yapıştırır. Köpek ardı yandıkça başlar hardalı yani arkasını yalamağa, canı yandıkça yalar yaladıkça da canı yanar. Aynı ünlü Coca Cola gibi, hani yandıkça içiyorsun içtikçe yanıyorsun ya aynen öyle. Ama sonuçta yalaya yalaya hardalı bitirir.


Akıllı ülkeler hedef ülkeleri istedikleri çizgide tutabilmek için onlara hardalı öyle yedirirler ki o ülkeler neyi yediklerinin farkına vardıklarında iş işten çoktan geçmiş olur.
Kısacası eğer akıllı olmazsan hem hardalı yedirirler hem kıçını yalatırlar, hem de dönüşü olmayan yola sokarlar.
Bu işi de senin insanlarını kullanarak yaparlar.

Bayramı Bilememek

 Biz bayramları bilemedik. Onu deniz kenarında bir tatil sandık.
Hele bir de aradaki günler de eklendiyse tatile ve uzadıysa uzaklara gittik, hem de çok uzaklara.
Bizi dört gözle bekleyen büyükleri unuttuk.
Mendillere konan harçlık nedir bilmeden büyüdü çocuklarımız, yeni elbiseleri başucuna koyup uyumanın ne olduğunu kendi çocuklugumuzda bıraktık.
Bayramların birlik ve beraberlik olduğunu unuttuk. Çekirdek ailemizle arabaya atlayıp kalabalık akraba toplantılarından kaçtık.
Kartpostalları ve tebrik kartlarını mazide bıraktık. Taslaklardaki hazır bayram mesajlarını aynı anda birçok kişiye atarak bayramlarını kutladığımızı sandık.
Arefe gecesinde kına yaktığımız ellerimiz yetim şimdi.
Özenle açılan ev yapımı baklavalar yerini hazır yufkalarla yapılan tatlılara bıraktılar.
Kapı kapı dolaşıp yapılan bayram ziyaretlerini de çoktan rafa kaldırdık.
Biz ne çok şeyi bıraktık bilsen, ne çok şeyi.
Büyüğe saygıyı, küçüğe sevgiyi, dostça sarılmayı, ahde vefayı, binbir telâşla hazırlandığımız arefeyi ve bayramı.


Her neyse ne diyeceğim, yine de bir bayrama daha eriştik çok şükür.
İnşallah bu seferki bayram bizlerin bazı değerlerimizi anımsayacağımız ve önümüzdeki dönemde hiç umudum olmasa bile uygulayacağımız ve anacağımız güzel günlere erişmek istiyorum, söyleyin çok mu şey istiyorum?
Bayramımız Kutlu Olsun.

18 Temmuz 2021

Vaporlarımızın Sür'ati

 Facebok'ta her ne kadar bazı konuları onaylamasam bile bazen doğru bilgi kullanıldığı zamanlar gerçekten faydalıdır ve bilgilerin paylaşıldıkça çoğalmasını sağlarlar.
Bugüne kadar gerek İstanbul'da gerek İzmir'de gerek Çanakkâle'de gerek Kocaeli'de Şehir Hatları benzeri işletmeler yerel olarak vapor işletmişlerdir, ayrıca vakt-i zamanında vaporlar önemli birer ulaşım araçlarıydılar, gerek yerel gerekse şehirler arası olarak.
İlk görselimizde adı efsahaneleşen Gülcemâl Vaporumuz huzurlarınızda:


Ancak vaporlarımızın hızları bize biraz yabancı olan deniz mili üzerinden sür'atlendirilir, yani hız göstergeleri deniz milini ya da bazılarımızın anladığı şekilde "Knot" olarak kaydedilir.
Vapurlarımızın hızları konusunda küçük bir çevirme cetvelini Facebok'aki gruplarda kalmaması için burada da paylaşmak istedim ki eminim fazla bilgi göz de çıkartmaz:
10x1,852=18.5
11x1,852=20.37
12x1,852=22.2
13x1.852=24
14x1,852=25.92, yani 26 diyebiliriz.
15x1,852=27.78, biraz zorlasa 28
16x1,852=29.63
17x1,852=31.48, biraz gayretle 32
18x1,852=33.3
19x1,852=35.2
20x1,852=37.04
21x1,852=38.89, zorlasa 39
22x1,852=40,7
23x1,852=42.59
24x1,852=44,44
25 deniz mili sür'at yapan deniz taşıtı var mıdır bilmiyorum ama 25 deniz mili sür'at 46.3 kilometre yapar.
Bir Knot ya da Deniz Mili = Bir kilometre sekizyüzelliiki metre, yani 1,852 metredir.
Bu cetvele göre vaporlarımızın ve mopurlarımızın ortalama hızı saatte 25 ilâ 26 kilometre kadardır.


İkinci görsel olarak Halâs Vaporumuzun 2008 yılından kalma görüntüsünü kullandım. Fotoğrafı bendenize aittir, o tarihte İstinye'de görüntülendi.
Konuyu biraz dağıtacağım ama imdı başka bir şey daha geldi aklıma.


Aynı şekilde uçakların da hızları deniz mili üzerinden yazılır, kilometreye çevirmek için deniz mili olan değeri 1.852 ile çarpmak gerekir ki kilometre olarak değerini bulalım.
Resimde görmüş olduğunuz Airbus 380'in azami sür'âti ise 640 deniz mili yani 1.185 kilometredir.
Menzili de 15.000 kilometre kadar olup İstanbul'dan hareket etse Melbourne'ye kadar gidebilir, çünkü iki havalimanı arasındaki kuş uçuşu mesafesi 14.620 kilometredir.

Kenevir

 Bir dönümlük kenevir yirmibeş dönümlük orman kadar oksijen üretir. Yine bir dönümlük kenevirden dört dönüm ağaca eş kâğıt üretilebilir. Kenevir tam sekiz kez kâğıda dönüştürülebilirken ağaç sadece üç kez kâğıda dönüştürebilir.
Kenevir sadece dört ayda yetişir ama bir ağaç ise en az yirmi yılda ancak verimli olur.
Kenevir gerçek bir radyasyon temizleyicidir. Dünyanın her yerinde yetiştirilebilir ve çok az suya ihtiyaç duyar. Ayrıca kendisini böceklerden koruyabildiği için tarım ilâcına da ihtiyaç duymaz.
Kenevir ile yapılan tekstil ürünleri yaygınlaşırsa tarım ilâcı sektörü tamamen ortadan kalkabilir.
İlk kot pantolon kenevirden yapılmıştır hatta Kanvas" kelime-i şerifi kenevir ürünlerine verilen isimdir.
Kenevir ayrıca ip halat çanta ayakkabı şapka yapımı için de ideal bir bitkidir.
Kenevir kanser tedavisinde kemoterapi ve radyasyon etkisini azaltma, romatizma kâlp sara astım mide uykusuzluk omurga rahatsızlıkları ve ruhsal çöküntüler gibi en az ikiyüzelli hastalıkta kullanılmaktadır.
Kenevir tohumunun protein değeri çok yüksektir ve içindeki iki yağ asidi de doğada başka hiçbir yerde bulunmamaktadır. Üstelik kenevirin üretimi soyadan bile daha ucuzdur.
Kenevirle beslenen hayvanlar hormon takviyesine ihtiyaç duymazlar.
Pilâstik ürünlerin tamamı kenevirden üretilebilir ve kenevir pilâstiğinin doğaya dönüşmesi oldukça kolaydır.
Bir arabanın gövdesi kenevirden yapılırsa dayanıklılığı çelikten tam on kat fazla olur.
Binaların yalıtımı için de kullanılabilir çünkü dayanıklı ucuz ve esnektir.
Kenevirle yapılan sabunlar ve kozmetik ürünler suyu kirletmez, yani tamamen doğa dostudur.


Amerika’da onsekizinci yüzyılda üretimi zorunluydu ve üretmeyen çiftçiler hapse atılıyordu. Ancak durum şimdi tam tersi. Neden?
Çünkü zamanın kodamanı W. R. Hearst 1900'lü yıllarda Amerika'da gazete ve dergilerin yani medyanın ya da kısaca inokta basının sahibiydi. Ormanları vardı ve kâğıt üretiyordu. Eğer kenevirden kâğıt yapılırsa milyonlarını kaybedebilirdi.
Rockefeller denilen küresel güç dünyanın en zengin adamıydı. Petrol şirketi vardı. Bio yakıt olan kenevir yağı da elbette onun en büyük düşmanıydı.
Mellon denilen bir küreselci Dupont şirketinin ana hissedarıydı ve petrol ürünlerinden pilâstik üretmek için patente sahipti. Kenevir endüstrisi onun pazarını da tehdit ediyordu.
Dupont ise biliyorsunuz kadınların bir numaralı giysilerinden naylon külotlu çorabın mucididir.
Sonra ise Mellon oştamerika başkanı Hoover'in hazine bakanı oldu. Bu bahsettiğimiz büyük ama şereften yoksun isimler yaptıkları toplantılarda kenevirin bir düşman olduğuna karar verdiler.


Ve onu ortadan kaldırdılar. Medya aracılığıyla marihuana sözcüğüyle birlikte keneviri insanların beynine zehirli bir uyuşturucu olarak kazıdılar.
Kenevir ilâçları piyasadan çekildi, bunun yerini bugün kullanılan kimyasal ilâçlar aldı.
Kâğıt üretimi için ormanlar katledildi. Tarım ilâçları ile zehirlenme ve kanser arttı.
Derken dünyamızı pilâstik çöplerle ve zararlı atıklarla donattık.
Şimdilerde aynı küresel güçler korona morona korkusu sayesinde aşı adı altında bilmediğimiz bir sıvıyı insanlara uygulamaktalar.