Bu Blogda Ara

06 Mart 2021

Domuz

Memleketin birine genç ve çalışkan bir ziraat müdürü atanır. Hemen kolları sıvar ve ilin ziraat faaliyetleri ile ilgili dosyaları taramaya başlar. Baktıkça ve kurcaladıkça yaban domuzları ile ilgili dosya ilgisini çeker.
Her yıl yaban domuzlarının sayımının yapıldığını ve her seferinde yüzelli adet kayıtlı domuz olduğunu görür ve hayret eder. Çünkü domuzlar hızla artan, bir defada altı ilâ oniki adet arası yavru yapan hayvanlardır. Nasıl olmuştur da bunların sayısı her yıl aynı kalmıştır?
Müdür bu sayının uydurma olduğunu hemen anlar ve yardımcısını çağırarak hemen bir takım kurulmasını ve arazide tespit yapılmasını ister.
Yardımcısı oldukça deneyimli bir memurdur ve müdürüne: "Müdür Bey başınıza iş açacaksınız. Bırakın aynı sayıyı istatistik belgesine yazalım gitsin. Hepimizin başını ağrıtırlar sonra." der.
Müdür dürüst ve çalışkan dosdoğru bir insandır: "Olmaz, gerçek domuz sayısı bulunacak ve Ankara'ya bildirilecek.” der ve kesip atar.


Emir bilirsiniz demiri keser, hemen bir takım kurulur, dağ bayır dolaşılır, aylarca sayım yapılır ve domuz sayısının bu sene beşyüz olduğu tespit edilip Ankara’ya bildirilir.
Karşılık olarak ivedi bir emir birkaç gün sonra müdürün önündedir:
"Aradaki fazlalık üçyüzelli domuz sayısının ivedilikle nedeninin bildirilmesi ve derhâl ideal sayı olan yüzelli adede düşürülmesi için çalışmaların başlatılması ve sonucunun bildirilmesi."


Müdür çok güç durumda kalmıştır. O kadar iş güç arasında bir de bu ortaya çıkmıştır.
Kara kara düşünürken bıyık altından gülen yardımcısı yardım elini uzatmaya karar vererek müdürüne kolay çözümü söyler.
Domuzlar kurulan başka takımlarla en yakın komşu ilin sınırlarına kadar kovalanacak ve fazladan olan üçyüzelli adedi komşu ile sürülecektir. Tabii kâğıt üzerinde Ankara’ya böyle yazılır. Şimdi komşu il bu sorunu düşünecektir.


Ama onlar çözüm için zaten deneyimlidirler, domuzları daha doğudaki ile sürerler, doğudaki il daha doğudakine, daha doğudaki il daha da doğudakine derken böylece domuzları kovalarlar. En sonunda da en doğudaki il üçyüzelli domuzu komşu devletin sınırlarından dışarıya kovar ve üçyüzelli yaban domuzundan böylelikle Türkiye kurtulmuş olur.

04 Mart 2021

Tilbe'nin Mevsimi Açılmıştır

Özlemek güzeldir, ama özlenen nesne-i şerife kavuşma alnınızda yazıldıysa özlemek daha da güzeldir.
Mâlum-u âliniz çok uzun zamandan beridir adam gibi sokağa çıkamıyorduk ve arkadaşlarımızla buluşamıyorduk, çünkü dışarıda oturulabilecek mekân yoktu.
Benim pek yazmak istemediğim ama sizin bildiğiniz komedi nedenleri yüzünden.


Bendeniz de bugün iyice sıkılan canım yüzünden kendimi hemen Tilbe'ye atmak istedim ve o meşhur bardaklarında Türk Kahvemi ısmarladım ve tabi ki yummilendim.
Bir de bilgisayarımı açarak Yıldız Tilbe Ablamızı da Youtube'de bulunca keyfe diyecek kalmamıştı.



Derken ayaklarımın dibine bir de kedi gelmesin mi?
Gerçekten yolunuz Tilbe Cafe'ye düşerse sandalyeye oturduktan birkaç dakika sonra kediler gelir ve sizlere hoş karşılamağa çalışırlar, en azından oldum olası buranın âdeti böyledir.
Eğer buranın nerede olduğunu bilmiyorsanız adının yazılı olduğu sözcüğe tıklayınız.

02 Mart 2021

Sarı Ekin'de Resmi Oturma Açılışı

 Sonunda padişah efendi hazretlerimiz müsadeyi onaylayarak irade buyurdu ki artık gündüz 19:00 saatine kadar dışarıda oturmağa çıkabilirmişiz çünkü Turuncuya kadar işaretlenen vilâyetlerimizde bazı hususlar serbestleşerek gevşetilmeğe başlandı.
Benim yolum da özellikle geçen yıl kötü günlerimde bana her zaman destek olan ve gerektiğinde beleş simit bile ikram etmekten çekinmeyen Sarı Ekin Simit Evi'ye yolum düşmüştür.
Eskisi de güzeldi ama geçenlerde yeni taşındığı dükkânı eskisinden çok ama çok daha güzel olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.



İstanbul'un çeşitli semtlerinde böyle İkiz Evler çok vardır, birkaç adedi de Yeşilköy semtindedir. Ancak ben bu yazımda Sarı Ekin'in güzel ürünlerinden bahsedecektim, konu fazlama dağılmasın isterim.
İkiz Evler'e ait yazım bir başka gün sizlerle birlikte olacak.


Bir de bugün bir acıkmışım bir acıkmışım ki sormayın. Padişah efendi hazretlerimizden müsademizi alır almaz hemen içeri girdi ve bir adet Pizza ile biraz da Börek ısmarladı ben kendıme.


Tabi o kadar yumminin yanında bir de kahve mutlaka olması gerek, lâf aramızda Sarı Ekin'in kahvesi de harikadır. Hele yanındaki kurabiyesinin tadına doyum olmaz.
Belki bazılarınız işbu yummilendiğim menü ile Çay daha iyi gittiğini iddia edebilir, haksız da sayılmazlar. Ancak bilmedikleri bir şey varsa benim Çay'a karşı alerjim olduğudur. Ne zaman Çay içsem midem bulanır, hani mecburiyetten içeyim dedim bir daha Çay içmek ancak kırk yıl sonra aklıma gelir.
Hani bundan yıllar önce Sovyetler Birliği'nde bir Çernobil vardı, Bindokuzyüzseksenaltı yılında patladı ve ne kadar kanser yapan madde varsa ortalığa yayıldı ve aradan Otuzbeş yıl geçmesine rağmen hâlâ temizlenemedi, sanırım tam anlamıyla temizlenebilmesi için Altmışbeş yıla daha ihtiyaç var.
Ama buna karşılık Ihlamur olsun Yeşılçay olsun Melisa olsun bunlar başka oldukları için afiyetle içerim.
Afiyet şeker bal eçel lokum olsun bana, sizi de Sarı Ekin'e beklerim. Nerede olduğunu merak ediyorsanız Sarı Ekin yazılarına tıklayın.