Bu Blogda Ara

Hayvan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hayvan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Haziran 2023

Kurban Bayramı

 Bugün uzun zamandan beridir beklediğimiz dört kocaman günlük Kurban Bayramı olmak var.
İçinde bulunduğumuz İkibinyirmiüç yılında hafta arasında olduğu cihetle dokuz kocaman günlük bir tatilin ortasındayız.
Kimimiz tatile kimimiz köylerimize kimilerimiz de tuvalete gittik.


Her nereye gidersek gidelim veya homelerimizde kalalım Kurban Bayramımızın kutlu mutlu olmasını Allah-u Te'âlâ'dan niyaz eylerim.

10 Ocak 2022

İnsansız Bir Dünya

İnsanoğlu belki de dünyaya ve doğaya en fazla zarar veren varlığıdır, ama insanlar aynı zamanda dünyanın dengesini de sağlamaktadırlar. Kısacası ilişkilerin konusu olduğu gibi insanların toplu olarak dünyadaki varlığı bir dert, yokluğu bambaşka bir dert.
İşbu yazımda sizlere insan ırkının dünya üzerinden tamamen silindiği zaman olacaklardan biraz bahsetmek istiyor ben.


Öncelikle elektrik ve diğer saklı güçleri işleyecek bir canlı olmadığı için çok ama çok kısa bir zaman zarfında karanlığa ve soğuklara teslim olacak bir dünya. Her ne kadar gökyüzünde Güneş de olsa Güneşin varlığı mâlesef günlerin en fazla yarısında etkili olabiliyor, üstelik Yaz ve Kış dönemlerinde bu süre biraz uzayıp kısalabilse bile etkisiz kaldığı zaman zarfı mevcut.
Biz insanların dünyadan neslimiz tükendikten tam bir yıl sonrasında tüm uydular ve uzay istasyonları Dünyaya geri düşer ve atmosferde büyük delikler oluştururdu.


Sadece bir hafta içinde milyarlarca ev ve çiftlik hayvanı açlık ve susuzluktan Hakk'ın rahmetine kavuşurlardı. Ne de olsa artık onlar evcil hayvan, her ne kadar fıtratlarında avcılık gibi hamurlar katılmış bile olsa o hamurun miktarı sanıldığı kadar çok değil, üstelik aradan geçen yıllar boyunca o hamurun varlığı bile tartışma konusu olmuştur.
Evcilleştirilmiş atlar tekrardan özgürlüklerine kavuşur ve doğada dörtnala koşmağa başlarlardı.
Nesilleri tükenmek üzere olan hayvanlar yavaş yavaş tekrardan çiftleşerek çoğalmağa başlarlardı.
Yaşamak için insan vücûduna ihtiyacı olan birçok parazit de yok olurdu. Mâlum-u âliniz ki insan vücûdunda önemli bir oranda gözle görülmeyen varlıklar da yaşıyorlar.
Evlerdeki haşeratın da soyları tükenmeğe başlardı.


Barajlar yıkılıp dev sel felâketlerine sebep olurdu. Sonradan tüm bu alanlar bataklığa dönüşürdü.
Büyükşehirlerde bugüne kadar yapılmış ve işletilmekte olan Metro hatlarını koruyan su pompaları çalışmayacağı için her tarafı sel götürürdü.
Soğutma sistemleri durduktan sonra bazı nükleer santrâller patlarlardı.
Sanayi bölgelerindeki emisyonlar sıfıra ineceği için hava sadece bir ay gibi kısacık bir sürede tertemiz olurdu.
Bakım falan yapan birileri olmayınca tüm metâl binalar çürüyüp yıkılırlardı.
Şehir parkları giderek büyür ve şehirleri ele geçirirdi, sadece yirmibeş yıl içerisinde dünyadaki tüm kaldırımlar ve yollar yemyeşil olur ve Doğa kendine ait olan her yeri tekrar geri alırdı. Altıyüz yıl kadar sonrası tüm dünya dev bir ormanlığa dönüşür ve her yerde farklı hayvan nüfûsu oluşurdu.
Okyanuslar eski temizliğine geri döner ve tüm balıklar huzur içinde yaşardı. Tek dertleri artık birbirleri kalırdı, çünkü büyük balıklar her zaman küçük balıkları yerler.
Yüzbin yıl sonra yıl içerisinde havadaki karbondioksit seviyeleri insan ırkının dünyaya ilk ayak bastığı seviyelere dönerdi.


Yazımı ahanda burada sonlandırırken tek bir cümle eklemek istiyorum:
Her ne kadar Dünyanın insanlara ihtiyacı olmasa dâhi İnsanların dünyaya ihtiyaçları vardır.
Her ne kadar insanlara hayvan lâkapları takılıyor bile olsa, ne olduğu konusunda fikir almak için üstteki resm-i şerifi inceleyiniz.

24 Temmuz 2021

Eşek Satışı

 Eski zamanlarda Anadolu’nun tozlu yollarında otomobiller kamyonlar henüz bu kadar yaygın değilken atlar eşekler katırlar çekermiş milletin tüm yükünü.
Şimdilerde arabalar nasıl alınıp satılıyorsa o zamanlarda da bu hayvanlar alınıp satılırmış kasabaların muayyen yerlerinde. O pazarlarda alıcı ile satıcıyı birbirinden ayırmak oldukça kolaymış. Kim elinde ucu biraz sivriltilmiş kırkelli santimlik bir tahta kazıkla geziyorsa herkes bilirmiş ki o kendine eşek almağa niyetli bir alıcı.
Ancak kasabalarda kurulan hayvan pazarındaki hayvanlar şehirlerde kurulan amele pazarındaki amelelerden daha fazla bir itibar görürler.
Peki bu kazık ne için kullanılırmış?
Kendine eşek arayan kişi bir eşek ilgisini çekince hayvanın genel durumunu kontrol ettikten sonra elindeki kazığı eşeğin ağzına sokup kanırtarak eşeğin dişlerine bakarmış. Çünkü eşek bile olsan ağız ve diş sağlığı önemli azîzim.
Sizler de biliyorsunuz ki dişleri tastamam olan hayvanlar genel olarak sağlıklı hayvanlardır.


Şimdi gelelim hikâyenin bizi ilgilendiren kısmına. Eğer bir eşek çokca pazara çekilip satılmamışsa artık tecrübeli olduğu için birinin elinde kazıkla kendisine yaklaştığını görür görmez gülümser ve ona dişlerini gösterirmiş. Böylece ağzına o koca şeyin sokulup canının yanmasına mani olurmuş.
Teşbihte hata olmasın ama hayat da bazen elinde türlü kazıklarla gelir üzerimize. Bizi öldürmeyen her tecrübenin bizi daha güçlü kıldığı bilinciyle acının yaklaştığını hissettiğimiz an ona gülümseyebiliyorsak ne hayat ne de başkaları canımızı yakmağa cür'et edemeyecektir.

20 Mayıs 2021

Yakamoz

Genellikle yanlış bilinir çünkü Yakamoz Ay ışığının suya ve denize vuran şavkı değildir. Onun adı ayın şavkıdır. Yakamoz aksine Ay olan gecelerde olmaz.
Yakamoz bir canlıdır.
Lâtince ismi "Noctiluca Milliaris" olan bu canlı aynı bir ateşböceğinin denizde yaşayan versiyonudur. Limunisans maddesini vücudunda barındıran bu canlıya dokunulduğunda bir ışık saçar. Bu canlı bir planktondur, yani milimetrik boyutlarda bir canlıdır. Bunlardan milyonlarcası bir araya geldiğinde geceleri bir kayık geçerken veya bir balık sürüsü geçtiğinde bu canlılara çarparak ışık çıkartmalarını sağlarlar. O yüzden balıkçı sandallarında yüksek bir direk ve bu direğin ucunda oturulacak bir yer vardır. Balıkçılardan biri buraya oturarak Ay olmayan gecelerde balıkların yakamoz yaparak geçtikleri yolları görüp dümenciyi oraya yönlendirirler. O yüzden lüfer avlarken lüks ışığı kullanılır.
Işık balık gelsin diye değil, misinanın değdiği yakamozların çıkardığı ışıktan lüfer korkmasın diyedir.


Esasında Yakamoz (eğer göreniniz varsa bilir) olağanüstü bir şeydir. Yakamoz olduğunda denizde uzun floresan lambalar yanıyormuş gibi olur. Ama bunun için Ayışığı olmaması gerekir. Ayışığı daha baskın olduğu için göremezsiniz. O kadar muhteşemdir ki o anda tüm romantizm biter sanki uzaylılar gelmiş gibi denize yönelirsiniz. Bir de Yakamozlu ve Ay ışıksız gecelerde denize girince pırıl pırıl uzaylı gibi olursunuz.
Ekli resim sözkonusu canlının büyütülmüş bir resm-i şerifidir.
 

15 Mayıs 2021

Karıncalardan Mektup Var

 Sevgili Evsahipleri,
Mâlum-u âliniz Yaz geliyor ve yiyeceğimiz bittiği için yuvalarımızdan çıkmaya başlıyoruz. Biliyoruz ki siz bizi evinizde istemiyorsunuz. Rica ediyoruz lütfen bizi öldürmeyin.


Eğer evinize gelmemizi istemiyorsanız biz Salatalık Kabuğundan nefret ederiz. Girdiğimz yerleri takip ederek Hıyar kabuğu koyarsanız biz anlarız ki bizi istemiyorsunuz ve evinize girmeyiz. Sıradan bir tebeşirle o yolu çizerseniz biz o çizgiyi asla geçmeyiz. Gireceğimiz yerlere Limon parçası koyarsanız biz anlarız ve girmeyiz.
Ama lütfen bebek pudrası dökmeyin. Onlar bizi öldürür. Çünkü pudra nefes yollarımızı tıkar. Eğer bunları yaparsanız biz sizi hiç rahatsız etmeyiz.

10 Mart 2021

İnek Öküz Gözüyle

 Akşam vakti aslında bazı konularda helâlleşme isteği işitti ben. Örneğin bizler için etlerini sütlerini derilerini bir avuç saman karşılığında seve seve feda eden Öküzler ve İnekler hakkında onların gözünden dünya konusu karikâtürlerle işlenecek.
Yazıma tam manâsıyla başlamadan önce hatırlatmak istediğim bir konu var ki bir İnsan'a Öküz veya İnek diyerek aslında İnek ve Öküz'e hakaret etmekteyiz ve hakaret etmek kul hakkına girer.
Allah-u Te'âlâ'nın asla ve asla bağışlamayacağı tek günâh kul hakkı yemektir, meğer ki hak sahibi bağışlarsa ancak o zaman bağışlar.
Üstelik kul hakkı konusunda İnekler ve Öküzler de dâhildir, çünkü İnekler ve Öküzler de Allah-u Te'âlâ'nın kuludur.


Her şey aslında Buzağı ve Dana iken Boğaziçi kenarındaki tepelerde otlamağa gittiklerinde başlar, otladıkça Tosun ve İnek ve de Öküz ya da Boğa sınıfına erişirler.


Mâlum-u âliniz Öküzün Trene Bakması gibi bir deyimimiz vardır, aslında Trenler İneklere güzel birer ilhâm kaynağı sağlamıştır.
Ancak bu aralar sadece Yük Trenlerine bakabilirler ve izleyebilirler, çünkü Padişah Efendi Hazretlerimiz Yolcu Trenlerinin işleyebilmesine dair herhangi bir irade buyurmadı.


İnek tayfası da ne yapsın ancak Hızlı Trenlerimizi izleyebiliyor ama Hızlı Trenler de belirli yerlerde çalışıyor, Ankara - İstanbul ve Konya - İstanbul gibi.
Her ne kadar Ankara tarafı Sivas'a ve Konya tarafı Karaman'a uzatılacaksa da henüz hangi gün işlemeğe başlayacağı da muamma.


Aslına bakarsanız bizim büyükbaş hayvanlarımız da aynen bizim gibi yaşantıya sahipler.
Hele bazılarının Facebok'ta sayfaları bile mevcut olduğu aşikâr.


Çimen de yeseler ot da yeseler kitap okumak onların da hakkı, hele de İneklerin, çünkü ne de olsa İnekler kadındır ve kadın da her zaman kendini entel dântel göstermek zorundadır.


Zaman geçtikçe İnek de Öküzünün huylarını öğrenmek niyetini ortaya çıkartır, öyle ki birçok Öküzler kırmızıya karşı siniri tepelerine çıkarken içlerinden bazıları farklı olmak adına maviyi seçebilirler.


Günü gelir Danalar Öküz olmadan önce anneleri tarafından bir İnekle evlendirilmeğe çalışılması da apayrı bir konudur, çünkü bizim Dana aslında bir Buzağı ile çevrede dolaşmağa başlamasından Tavuklar Kediler Köpekler falan dedikodu etmeğe başlamışlardır.


Artık günü gelmiştir, Dana Buzağısına evlenme teklif eder ve evlendiklerinde Dana Öküz, Buzağı da İnekliğe terfi ederler.
Böylece hayatın dikenli yolları onlar için de başlamış olur.


Gel zaman git zaman bizim İnek ve Öküz bir Dana ya da Buzağı dünyaya getirdikleri vakit Öküzlükleri ve İneklikleri daha da bir pekişir.
Örneğin buradaki ağılda İneğimiz yavrusunu biberonla besliyor çünkü çiftliğin sahibi İneğimizi sağarken memelerini oldukça fazla ellemiş.


Derken bizim İnek bir gün "Kim Birmilyon İster"e katılmış ve karşısına ahanda altın soru çıkıvermiş:
Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan çıkar?
Bu soruyu ben de size soruyorum, doğru cevabı yorumlara ekleyiverin sevgili okuyucularım.

06 Mart 2021

Domuz

Memleketin birine genç ve çalışkan bir ziraat müdürü atanır. Hemen kolları sıvar ve ilin ziraat faaliyetleri ile ilgili dosyaları taramaya başlar. Baktıkça ve kurcaladıkça yaban domuzları ile ilgili dosya ilgisini çeker.
Her yıl yaban domuzlarının sayımının yapıldığını ve her seferinde yüzelli adet kayıtlı domuz olduğunu görür ve hayret eder. Çünkü domuzlar hızla artan, bir defada altı ilâ oniki adet arası yavru yapan hayvanlardır. Nasıl olmuştur da bunların sayısı her yıl aynı kalmıştır?
Müdür bu sayının uydurma olduğunu hemen anlar ve yardımcısını çağırarak hemen bir takım kurulmasını ve arazide tespit yapılmasını ister.
Yardımcısı oldukça deneyimli bir memurdur ve müdürüne: "Müdür Bey başınıza iş açacaksınız. Bırakın aynı sayıyı istatistik belgesine yazalım gitsin. Hepimizin başını ağrıtırlar sonra." der.
Müdür dürüst ve çalışkan dosdoğru bir insandır: "Olmaz, gerçek domuz sayısı bulunacak ve Ankara'ya bildirilecek.” der ve kesip atar.


Emir bilirsiniz demiri keser, hemen bir takım kurulur, dağ bayır dolaşılır, aylarca sayım yapılır ve domuz sayısının bu sene beşyüz olduğu tespit edilip Ankara’ya bildirilir.
Karşılık olarak ivedi bir emir birkaç gün sonra müdürün önündedir:
"Aradaki fazlalık üçyüzelli domuz sayısının ivedilikle nedeninin bildirilmesi ve derhâl ideal sayı olan yüzelli adede düşürülmesi için çalışmaların başlatılması ve sonucunun bildirilmesi."


Müdür çok güç durumda kalmıştır. O kadar iş güç arasında bir de bu ortaya çıkmıştır.
Kara kara düşünürken bıyık altından gülen yardımcısı yardım elini uzatmaya karar vererek müdürüne kolay çözümü söyler.
Domuzlar kurulan başka takımlarla en yakın komşu ilin sınırlarına kadar kovalanacak ve fazladan olan üçyüzelli adedi komşu ile sürülecektir. Tabii kâğıt üzerinde Ankara’ya böyle yazılır. Şimdi komşu il bu sorunu düşünecektir.


Ama onlar çözüm için zaten deneyimlidirler, domuzları daha doğudaki ile sürerler, doğudaki il daha doğudakine, daha doğudaki il daha da doğudakine derken böylece domuzları kovalarlar. En sonunda da en doğudaki il üçyüzelli domuzu komşu devletin sınırlarından dışarıya kovar ve üçyüzelli yaban domuzundan böylelikle Türkiye kurtulmuş olur.

01 Şubat 2020

Belgesellerden Anılar

Bazı akşamlar gittiğim mekânda sabaha karşı izlediğim belgeseller bendenizi işbu mevzuat-ı umumiye hakkında bazı araştırmalara yöneltti.
Hepimizin mâlum-u âliniz Türkiye Cümhûriyeti sınırları dâhilinde karikâtürler inanılmaz nesne-i şerifler anlatırlar, ancak bunların dilinde yazılan yazıları herkes okuyabilme, okuduysa da anlayabilme yeteneğine sahip değildir.
Yine hepimizce mâlum olan ve bizim zamanımızda ilkokulda şimdiki zamane gençliğin ortaokul veya lisede hep birlikte öğrendiğimiz mâlumatfuruşa göre ormanlarda yaşayan hayvanlar her zaman birbirleriyle avlanırlar, ancak onların dünyası bizim dünyamızdan çok ama çok farklı olduğunu da öğrenmek gerek.
Bu arada hatırlatayım ki dünya üzerinde daha gerçek olup olmayacağı tartışma konusuyken bile bir robotun duygusal zekâyla donatılmasının ne gibi sonuçlara yol açabileceği konusunda film yapabilmeyi başarmış bir Yeşilçam'a sahibiz, hani bir Türk'e bir işin inkânının olmadığını söyle ve kenara çekilip olacakları izle gibi kocaman tankın karşısında aslanlar gibi durabilen ve o duruşuyla o tankı durdurabilen bir irademiz mevcuttur bizde.
Ben kafanızı bulandırmadan başlıyorum yeniden yazıma konu olan resimlere.


Ah şu kadınlar, aslan bile olsalar kadın her zaman kadındır.
Bir türküde bile biz erkeklerin günâhının siz kızlardan sorulacağı söylenir.
Buna rağmen erkeklerin kılıbık olduklarından bahsederler, oysa kadın erkeğe yaklaşma şansı vermezse biz erkeklerin yapacağı her hamle ters teper Tanrı korusun.


Bizim karikâtürcülere göre aslında orman hâlkı dosttur arkadaştır, sadece belgeselciler geldiklerinde insanlara kendilerinin yırtıcı olduklarını göstermek için şakacıktan birbirlerine saldırırlar.


Bazen dost görünümlü insanlar bizleri sadece kandırmakta ve bizim açıklarımızı kollamakla meşgûller, zaten bir atasözü bizim düşmanlardan değil de dostlarımızdan korkmamız gerektiğini söyler.
Buna rağmen hiç dertleşmeyecek miyiz? Gerekirse dertleşmeyeceğiz, tüm sıkıntılarımızı içlerimize atacağız, patlarsak da bundan patlarız.


İkili ilişkilerde de genelde kendi kusurlarımızı ve fazlalıklarımızı görmez de karşımızdakinin eksikliğini görürüz, daha doğrusu yaşadıklarımız bize böyle algılatır hayatlarımızı.
Sorun ise sende değil bendeymiş, ben daha iyisine lâyıkmışım. Hangi kitaptan ezber bu?
Örneğin kirpinin üstündeki dikenlerden atlarda yoktur ya da başka hayvanlarda yoktur, bildiğim kadarıyla gülde vardır ama gülün dikenleri kirpinin derisine karşı daha güçlüdür.
Sarmaşıklardaki dikenler ise kirpinin dikenlerine hiçbir sur'ette mukavemet edemezler.


Avlanma faslı aslında doğar doğmaz hayata karşı mücadeleyle içgüdüsel olarak başlar, eceliyle Hakk'ın rahmetine kavuşuncaya veya bir başka acıkmış olan hayvana av olana kadar devam eder.
İnsan da oyun çağından çıkıp da okul çağına gelince mücadeleye başlar, ama insanın mücadelesini barış ve bilim ile de ilerletebilse bile bazıları kavga ve savaşı ve de adam öldürmeyi öğrenir.
Bu yolda devam etmekte ısrar eden şahıs ise günün birinde yakayı ele verir.


Dün akşam aslında güzel ve beni benden alan bir belgeselde Piton Yılanı çeşitli hayvanları mideye indiriyordu. Hele o tavuklar kümeslerine baskına gelen yılan karşısında hiçbir şey yapmadan gıt gıt gıdaklamaları resmen tavuk milletinin aptallığına sevk etti beni.
Demek bu belgesel bir karikâtürcümüz tarafından da izlenmiş ki av olan farenin aklına tam mideye indirilirken sıçının geldiğini söylemeyi akıl ettirmiş.
Çıkan sonucu da görmektesiniz.


Ya da başka bir açıdan bakalım biz işbu hayat-ı vahşiye.
Sizler hiç keçileri bilir misiniz sevgililer?
Keçiler aşırı derecede inatçı ve intikamcıdırlar, öyle ki miyav diyen bir aslan eğer keçi avlamışsa yerken iki katı dikkât etmesi gerek, çünkü arkadan bir büyüğü gelip aslanı avlayabilir.


Ancak bütün hayvan milleti keçiler kadar şanslı olamıyor ne yazık ki.
Örneğin aslanın biri bir ceylanı mideye indirirse ve o ceylanın yavrusu annesini aramaya çıkarsa aslında gerçekte başına gelecek olan belli ama karikâtürcülerin kitabında aslanın midesi bulanıveriyor.
Ne yazık ki dünya bizim bildiğimiz ve de hayal ettiğimiz tozpembe bir yer değil, ormanın ortasında bütün canlılar diğer canlılara karşı amansız bir savaş içinde.
Üstelik bu geçenlerde Sovyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasında yaşanan bir soğuk savaş da değil.
Günümüzde her ne kadar insanlar birbiriyle sıcak savaşa gimemişlerse de hayvanlara ve doğaya karşı açtıkları savaşta inanılmaz bir tahribatın sorumlusu olarak Yüce Divan'a hesap verecekler.



Bu amansız savaştan geriye ne mi kaldı?
Timsahın annesi çanta babası da ayakkabı olmuş, insanların hizmetine ve kullanımlarına sunulmuş.

01 Ekim 2019

Karga Boku

Köy yerinde ikindi vaktiydi, sesler kesilmiş çıt bile çıkmıyordu. Herkes susmuş sessizlik konuşuyordu. Zaman ise sanki durmuştu.
Birden bir damlama sesi: "Şıp ... Şıp ..."
Alt mahâlledeki çeşmenin sesiydi bu, tamir edilmesi gereken bir musluğu vardı.


İkindinin artık alacakaranlığında yandaki boşluğa bir karga kondu, tedirgindi belki ama ürkek değildi:
"Gak!"
Biraz etrafı kolaçan etti, sağa sola baktı ki kimsecikler yok, hemen medeni ihtiyacını giderdi, sonra da kanatlanıp uçarak gitti.


Aynı yerde saatler geçip de gece olunca bir domuz geldi bu kez. Karganın biraz önce medeni ihtiyacını giderdiği yeri eşeledi.
Domuz eşeledikçe toprağın üzerindekiler alta iniverdiler.


Günler birbirini kovaladılar, kovalanan günler haftaları getirdi, haftaların götürdüğü günler de ayları.
Aradan aylar geçmişti, derken karganın sıçtığı yerde bir fidan yeşermeye başlamıştı.
Yavaş yavaş büyüdü, dal oldu, yaprak açtı, en sonunda kocaman bir incir ağacı olup çıktı.


Önce karıncalar sardı ağacı, sonra sinekler, sonra da börtü böcekler, en son da kuşlar.
Böcekler ağacın filizlerini ve meyvelerini yediler, kuşlar da böcekleri yediler.
Alakargalar da incirleri yediler, bu devran bir süre böyle devam etti.
Hayvanlar âlemi o ağacın çevresinde kendilerince bir dünya kurmuşlardı.
Karganın sıçmasıyla harcı karılan ve domuzun eşelemesiyle temeli atılan bir dünya.


O arsada yaşam böylece sürerken bir insan çıktı ortaya, meğersenem arsayı satın almış.
Önce duvarlarla çevirdi dört bir yanını, sonra da üzerini tel örgülerle sardı.
Böylece domuzlar gelemez oldular.
Sonra börtü böcekten şikâyet etti, etrafını zehire boğdu.
Karıncalar sinekler böcekler arılar birer birer rahmetli oldu.
Ardından da onları yiyen kuşlar gittiler.


Sadece bir ağaç kaldı ayakta, hayvan mezarlığında tek başına incir ağacı.
İnsanın gözü doymuyordu, o incir ağacını da kesti.
Oradaki güzel güzel devam eden hayatı bitirdi, kısaca bir çuval inciri bok etti.


İnsan denilen yaşam türünün bilimde verilen adı Homo Sapiens'tir.
Anlamı da "Düşündüğünün üstüne düşünebilen insan" demektir.
O zaman düşünelim.


Hadi herkes kendi kendine sorsun, bulduğu cevabı da aşağıya yazsın:
Çevreye ve Doğaya bir Karga Boku kadar katkım var mı?

25 Eylül 2019

Sahiplerini Seviyormuş

Günümüze dek her önüne gelen kediler hakkında yazdı çizdi ama doğrusunu bir türlü bulamadı.
Herkes kediler hakkında bağımsızlığından tutun da nankörlüğüne kadar neler neler yazdı çizdiler?
Evet kedilerin bağımsız ve özgür ruhlu oldukları doğrudur, ama kendi özgür iradeleriyle bir insana bağlanırlarsa da onların bağını koparmak hiç de o kadar kolay değildir.


Geçenlerde sıradan bir gün boyunca çalışkan Amerikalı bilim adamları sırf boş durmamak için araştırma yapmışlar, sonucunda da kedilerin de en az köpekler kadar sahipleriyle duygusal bağlar kurabildiklerini ortaya çıkartmışlar.
İnşallah işbu araştırma bazı kedi hakkında konuşan insancıklara karşı bir kapak olur.