Bu Blogda Ara

Köy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Köy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

07 Nisan 2023

Ramezân-ı Şerif Dolunayı

Yine yeni yeniden bir Dolunay ile karşınızda ben.
Şehr-İstanbul'un en güzel yanlarından biri fe hem gece hem de gündüz güzel resimler çekebilmeğe olanak vermesi.
İşte bu akşam da bir başka güzel resm-i ierif ile karşınızda ben.
Bu güzel olmayabilecek Dolunay resmi Kabataş Martı İskelesinden çekilmiş bulunmakta.


Biliyorum ben bunun bulanık olduğunu, ne yapayım ki kameram geceleri pek güzel resim çekemez.
Kameram nasıl resim çekerse çeksin bir kocaman gerçek var bu dünyada.
Geçen her bir saniye bizim hayatlarımızdan eksilerek ölüme doğru sürekli yaklaştırıyor.
Ölümden öteye köy olmadığı ve her canlının ölümü tadacağı doğru ama bu gerçek hayattan zevk almamıza engel teşkil etmiyor.

06 Haziran 2021

Çakmak

 Köyün birine eski zamanda bir çakmak getirmişler.
Çakmak o kadar kıymetliymiş ki sağı solu yakmaması ve yanlış işlerde kullanmaması için güvenilir birine teslim etmek gerekiyormuş. Köylüleri toplayıp bu ateş aletini kime verelim diye sormuşlar, köylüler de muhtarı salık vermişler.
"İhtiyaç duydukça alır ateşimizi yakarız" demişler.
Muhtar çakmağı alınca ateşin sahibi olarak hâliyle giderek saygınlığı artmış, etrafında dalkavuklar yağcılar toplanmağa başlamış. Saygı arttıkça muhtarın kibiri de büyümüş.
Etrafından daha çok saygı daha çok korku beklemeğe başlamış. Ateşi kendine verenin köylüler olduğunu unutmuş. Dalkavukların da tahrikleri ile ateşi baskı ve korkutmak için kullanmağa başlamış, kiminin evini kiminin de tarlasını yakmış.
Tarlalar sürülemez evler de yaşanamaz hâle gelmiş. Muhtarın baskısından köylüler yavaş yavaş köyden ayrılmağa bile başlamışlar. Ticaret durmuş, köye gelen çerçicilerin ayağı kesilmiş, çevre köyler gelişirken bizim muhtarın köyü giderek gerilemiş.


Muhtarın köylülerinden biri kendileri gerilerken çevre köylerin niçin geliştiğini merak edip çevre köylerden birine gitmiş.
Oradaki zenginliği bağı bahçeyi görünce sormuş tabi:
"Sizde çakmak yok mu?"
Köylüler "Var" demişler.
"Peki sizin köy böyle nasıl gelişti, bağınız bahçeniz yanmadan nasıl böyle kaldı? Bizim köyde her şey tar-u mar oldu."
Köylüler ne olduğunu hemen anlamışlar:
"Yoksa siz çakmağı bir kişiye mi verdiniz?"
"Evet, muhtara verdik."
"Eyvah! Büyük yanlış yapmışsınız, hiç çakmak bir kişiye verilir mi?"
"Siz öyle yapmadınız mı?"
Köylüler başlamışlar anlatmağa:
"Hayır biz öyle yapmadık. Biz çakmağı bir kişiye verdik, çakmak taşını başka bir kişiye, benzinini de bir başkasına verdik. Ateş yakmak için üçünün bir araya gelmesi gerekiyor. Biri yanlış bir şey yapmağa kalksa ötekiler izin vermiyor."
Bizim misafir köylüyü almış bir düşünce:
"Desenize biz hepsini bir kişiye vermekle kendi kendimizi yakmışız."

Topraklı Sac

 Bir zamanlar Anadolu'nun bağrındaki köylerde kasabalarda ve şehirlerde odun ateşinde pişirilen yufka katmer ve bazlama çörek yapımında sacayağı üzerine ters kapanmış saclar kullanılırdı.
Geçmiş yıllarda ev ahâlisi kalabalık olduğundan ekmek ihtiyacını karşılayabilmek için iki veya üç günde bir ekmek teknelerinde hamurlar yoğrulur, ocaklarda ateşler yakılıp üzerlerine saclar yerleştirilirdi.
Sacların altı kırmızı beyaz görünen bir toprakla kaplanırdı ki kuvvetli ateş üzerinde kızaran saca temas eden yufkanın hızlıca kavrulması ve yanması önlensin.
Sacın altına yapıştırılmış bu karışım fırınlardaki tuğlanın görevini görür, sıcaklığı uzun süre koruduğu gibi sacın ısı dengesini de sağlardı.
Sıvama işleminde genellikle pekmeze katılan beyaz toprak ve kuvvetli yapışkan özelliği olan Karacasu seramikciliğinde de kullanılan kızıl toprak karışımı kullanılırdı.


Daha eski yıllarda hayvan sırtındaki tahta kasalar içinde sac toprağı getiren satıcılar olurmuş. Topraklar elenip karıştırılarak çamur hâline getirdikten sonra sacın altına el ile sıvanırmış. 
Satmak için muhtemelen kırmızı kerne toprağı ile beyaz kireçli Dandalas toprağı getiriyorlardı ki karışım saca daha iyi yapışıp dökülmeyi geciktiriyordu.
Satıcıların getirdiği toprakları bulamayanlar bahçe toprağı ile elde ettikleri bolca bulunan külü karıştırıp sacın altına iki üç santimetre kalınlığında sıvarlardı.
Bazen sacın altındaki toprağın döküldüğü olur, parçalanmış kırmızı beyaz bir görüntü ortaya çıkardı.
Sıvanmış saclarda ağır ağır pişen yufkalar kıstırmalar çörekler katmerler ortalığı misler gibi kokutur, o hoş rayiha dalga dalga bütün mahâlleye yayılırdı.

21 Mayıs 2021

Sineksavar

Köylerde kara sinekler için ilâç kullanmıyorlar. Şeffaf poşetlere normâl suyu koyup oturdukları alanda farklı yerlere asıyorlar.
Görünce şaşırdık ve "Sinekleri uzaklaştıran nedir?" diye sorduk.
Seksenaltı yaşındaki ninemiz anlatıyor: "Naylonun içindeki su sallanıp durdukça sinekler etrafında döner, kendilerini suyun yüzünde canavar gibi görürler ve korkudan uzaklaşırlar." Gülümsüyor: "Onların da canı var" diyor.


Doğayı yok etmek değil amacımız, her canlının yaşama hakkı vardır.
Zararlıları yok etmiyoruz, sadece uzaklaştırıyoruz.
Bilinçli üreticiler iyi ki var.
Köylülük bitmesin.
Toprak bitmesin. 

01 Ekim 2019

Karga Boku

Köy yerinde ikindi vaktiydi, sesler kesilmiş çıt bile çıkmıyordu. Herkes susmuş sessizlik konuşuyordu. Zaman ise sanki durmuştu.
Birden bir damlama sesi: "Şıp ... Şıp ..."
Alt mahâlledeki çeşmenin sesiydi bu, tamir edilmesi gereken bir musluğu vardı.


İkindinin artık alacakaranlığında yandaki boşluğa bir karga kondu, tedirgindi belki ama ürkek değildi:
"Gak!"
Biraz etrafı kolaçan etti, sağa sola baktı ki kimsecikler yok, hemen medeni ihtiyacını giderdi, sonra da kanatlanıp uçarak gitti.


Aynı yerde saatler geçip de gece olunca bir domuz geldi bu kez. Karganın biraz önce medeni ihtiyacını giderdiği yeri eşeledi.
Domuz eşeledikçe toprağın üzerindekiler alta iniverdiler.


Günler birbirini kovaladılar, kovalanan günler haftaları getirdi, haftaların götürdüğü günler de ayları.
Aradan aylar geçmişti, derken karganın sıçtığı yerde bir fidan yeşermeye başlamıştı.
Yavaş yavaş büyüdü, dal oldu, yaprak açtı, en sonunda kocaman bir incir ağacı olup çıktı.


Önce karıncalar sardı ağacı, sonra sinekler, sonra da börtü böcekler, en son da kuşlar.
Böcekler ağacın filizlerini ve meyvelerini yediler, kuşlar da böcekleri yediler.
Alakargalar da incirleri yediler, bu devran bir süre böyle devam etti.
Hayvanlar âlemi o ağacın çevresinde kendilerince bir dünya kurmuşlardı.
Karganın sıçmasıyla harcı karılan ve domuzun eşelemesiyle temeli atılan bir dünya.


O arsada yaşam böylece sürerken bir insan çıktı ortaya, meğersenem arsayı satın almış.
Önce duvarlarla çevirdi dört bir yanını, sonra da üzerini tel örgülerle sardı.
Böylece domuzlar gelemez oldular.
Sonra börtü böcekten şikâyet etti, etrafını zehire boğdu.
Karıncalar sinekler böcekler arılar birer birer rahmetli oldu.
Ardından da onları yiyen kuşlar gittiler.


Sadece bir ağaç kaldı ayakta, hayvan mezarlığında tek başına incir ağacı.
İnsanın gözü doymuyordu, o incir ağacını da kesti.
Oradaki güzel güzel devam eden hayatı bitirdi, kısaca bir çuval inciri bok etti.


İnsan denilen yaşam türünün bilimde verilen adı Homo Sapiens'tir.
Anlamı da "Düşündüğünün üstüne düşünebilen insan" demektir.
O zaman düşünelim.


Hadi herkes kendi kendine sorsun, bulduğu cevabı da aşağıya yazsın:
Çevreye ve Doğaya bir Karga Boku kadar katkım var mı?