Bu Blogda Ara

26 Kasım 2011

Bedelli Askerlik Ironisi

Geçenlerde "Bedelli Askerlik" adlı tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalaştı, tartışmalar da hemen patlak verdi ...
Ben size yasanın kapsamından söz edeyim birazcık önce:
Otuz yaşından büyük olmak ve Otuzbin Türk Lirasını devlete bayılmak :-((
Bir şey daha eklemem gerekirse, ki bu da çok önemli:
Bu yazdığım bu konudaki tek yazıdır, büyük ihtimalle başka yazı yazmayacağım böyle hassas bir konuda ...
Beşyüzelli gün şerefle yaptığım askerliğimi helal etmiyorum bu şartlar dahilinde. Sebebini de anlatacağım tek tek, yazının sonuna kadar okursanız ne demek istediğimi anlayabilirsiniz.

Gelelim bu konudaki çeşitli yorumlara, önce reklamla başlıyoruz, malum devir Ekomoni Devri, Para kazanmak da lazım, değil mi? Biz bu işi bedavaya yapmıyoruz:


Askerliğinizi bedelli olarak yapmış sayılmak istiyorsunuz ama 30.000 Türk Liranız yok mu?
Siz de onun gibi 10.000 TL'ye kestirin, hem 20.000 TL'niz cebinizde kalsın, hem de sizi hiç kimse bir daha askerlik için rahatsız etmesin ve aramasın :-))
Kafanız da hayatınızın sonuna kadar rahat olsun :-)))


Bu kadar para bayıldık, ben farkımı versem acaba "Hürgeneral" olabilir miyim?


Bedellinin gelişi bedelinden belli olur, az değil tabi, Otuz Bin Türk Lirası, az geldi, bozdur bozdur harca, belki bir işine yarar :-)) Vurun paraları askerlerin kafalarına, nasıl olsa onlarda yok bu paralar, olsaydı eşşek değillerdi ya, gelip asker olmazlardı ...

Bankalar da malum ki Bedelli Askerlik yapabilmek için gençlere kredi yolunu da açtı, ama taksidinin bir tanesini bile geciktiren bedellinin avantasından yararlanamayacak, ayrıca bu krediyi alabilmek için aylık gelirinin bedelli taksidinin en az üç katı olması lazımmış :-))


Şimdi ben son taksidimi yatıramamıştım, benim durumum ne oldu?
Dörtyüzaltmış gün baştan mı askerlik yapacağım, yoksa ödediğim taksitler kadar bu dörtyüzaltmış günden düşülecek mi?

Ayrıca bir konu daha var, bu yasa kapsamındakiler "Yeşil Kurbağa Elbisesi" giymek için "Kışla"ya kadar gitmelerine dahi gerek kalmayacak, çünkü komutanlar öyle emir vermişler :-))
Müjdeye bakın da müjde görün :-))


Postal dahi giymeden askerlik yapmış sayılmak isteyen bizim memlekete gelsin, zira parayı bastırıyorsun ve bir saat dahi olsa kışlaya yolun düşmüyor :-))

İsterseniz dükkandan içeri girelim:



Bastır parayı, "Yeşil Kurbağa Elbisesi"ni giyme :-))
Bari askerliğin ne olduğunu anlamaları için 21 gün "Temel Askerlik" yaptırsaydınız, çok mu zordu?
Bizim zamanımızda bedensel engelliler bile üç saatliğine temsili de olsa askerlik yapıyorlardı, en azından o elbiseyi giymenin şerefini taşıyorlardı :-((
 Bu memlekette 18 veya 24 ay askerlik yapanların günahları neydi, paralarının olmaması mıydı?


Yaşayanlar kimbilir neler görecekler?
Sonunda deyimi de değiştirdiler ya, olacağı buydu ...
Ah askerlik, sen bu durumlara düşecek vazife miydin?




Ünüversütelere bile "Bankamatik Kartı"yla girilmeye başlandığı bugünlerde hazır Bedelli Askerlik çıkartılmışken bu da çıkartılırsa hiç şaşmam !!!
Son olarak da bu sonuncusu da herkese kapak olsun:




Askerlik yapmamak için binbir türlü mazeret gösteren YAVŞAKLAR!
Siz rahat edesiniz diye cepheden cepheye mermi taşıyan ve silah kuşanan Anneleri, Neneleri ve Bacıları ne çabuk unuttunuz?

Filmlerden Film Beğenin

Biraz da sinemadan bahsedeyim size bu akşam ...
Her ne kadar tek başıma sinemaya gitmekten hoşlanmıyorsam ve arkadaşlarımı ikna dahi edemiyorsam ben sinemaya da en az tiyatro kadar alaka işitirim :-))
Sözüm ona bu akşam sinemaya gidecektik :-((
Şöyle bir geçmişime baktım da "Issız Adam"dan beri sinemada bir arkadaşımla yan yana koltuklara oturup film seyretmemişim ...


Ama konumuz bu değil bu akşam ... Kültür ve Turizm Bakanlığı Türkiye'nin Vitrini olacak kalitede On Tane Film seçmiş:

Sonbahar (Özcan Alper)
Mommo - Kız Kardeşim (Atalay Taşdiken)
Uzak İhtimal (Mahmut Fazıl Coşkun)
Pandora'nın Kukusu (Yeşim Ustaoğlu)
İki Dil Bir Bavul (Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan)
Aşk Tesadüfleri Sever (Ömer Faruk Sorak)
Beynelminel (Sırrı Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez)
Babam Ve Oğlum (Çağan Irmak)
120 (Özhan Eren)
Selvi Boylum Al Yazmalım (Atıf Yılmaz)

Bu filmler İngilizce, Rusça, Çince ve Arapça alt yazılı DVD formatında hazırlanıp yurt dışı temsilciliklerde gözterilecek ve bakanlık konuklarına armağan edilecek :-))

Saçlarım

Az önce "Berber"den geldim ... Bir rahatladım bir rahatladım ki sormayın ...
Önce bir haftadır dinlendirilip uzatılan sakallar ustura karşısına geçince bir süreliğine dahi olsa tatile girdiler ... Ne yapayım, bir haftalık sakal "Gilette Blue Mach 3"le çok zor traş olur :-((

Sonra bir baktım aynaya, saçlarımın aralarında beyazlanmalar başlamış :-((
Dedim ki berberime, bir ustura da kafama vur, zaten tepelemelerim kelleşmiş, aradaki çölleşmiş arazi kabak gibi görünmesin :-))
Ama tek korkum havanın soğukluğu ve mevsimin Kış olması ... Hade Yaz olsa o sıcaklığa saç bile fazla gelir ama Kışın bana içi yünlü cinsinden bir şapka lazım :-)) Yazın da sıcacık Güneşin beynimi sulandırmaması için bir Lengerli Fötür Şapka lazım :-))
Kısacası, şapkasız çıkmam abi :-))

Saçım uzayınca hemen dökülüveriyor, her gün yüzlercesi hem de :-((
Bende bir tezat vardır, kazıtmama rağmen Barış Manço gibi uzun saç severim, fakat kader Hasan Şaş gibi kel bıraktı beni :-((
Ama üzülmüyorum artık, çünkü alıştım böyle kel dolaşmaya ...
En azından saçım varken döküldüğünü görüp üzüleceğime yok olduğunu bilirim içim rahat olur ...
Uzun saçlı halimi özlersem de eski resimlerim bana o güzel günleri hatırlatır nasıl olsa ...

24 Kasım 2011

Öğretmenler Gününün Hikayesi

Bakanlar kurulu 11.11.1928 günü yaptığı toplantıda Ata'ya Ulus Okullar Başöğretmenliği sanını verdi.
24 Kasım Atatürk'ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür.

Öğrencileri, öğretmenleri, okulu çok seven Atatürk yurt gezilerinde okullara uğrardı. Sınıflara girer, sıralara oturur, ders dinlerdi. Öğrencilere sorular sorardı. Öğretmenlerle konuşur, her yerde öğretmenliğin üstün bir meslek olduğunu anlatırdı.


Atatürk, öğretmenlerin Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda nasıl canla başla çalıştıklarını yakından izlemiştir. Yurdumuzun düşman tarafından paylaşıldığı sırada öğretmenler Öğüt Kurulları oluşturarak halka ulusal bağımsızlık, Ulusal Kurtuluş Savaşı düşüncelerini yayıyordu. Öğüt Kurulları dışında öğretmenler 14 eğitim kuruluşu ile birlikte Milli Kongre Cephesini kurdular. Milli Kongre Cephesi, düşmanların İzmir'i işgal ettikleri günlerde Sultanahmet Mitingi'ni hazırladı. Bu mitingin konuşmacılarından çoğu öğretmenlerdi.

Başöğretmen Atatürk, öğretmenlerin Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda gösterdikleri etkinliği hep övmüştür. Atatürk yeni Türkiye'nin yaratılmasında öğretmenlere büyük görevler düştüğü inancındaydı. Çağdaş bir ulus olmamız için eğitimin yaygınlaşması gereğine inanıyordu. Bu nedenle Atatürk "Milletleri kurtaracak olan yalnız ve ancak öğretmenlerdir." sözleriyle öğretmene verdiği önemi ve duyduğu saygıyı en güzel biçimde belirtmiştir. Atatürk'ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981 yılında, 24 Kasımın her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanması kararlaştırıldı.

Öğretmenler Günü

Bugün 24 Kasım 2011 Perşembe ...
Bir Öğretmenler Günü daha geldi :-))

Öncelikle beni bugüne getiren, şu anda okuduklarınızı yazabilmemi sağlayan, hayatta olsun olmasın tüm öğretmenlerimin Öğretmenler Günü'nü kutluyorum.


Muallimler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır!

Belki ben de bir öğretmenimdir, birilerine bir şeyler öğreten ... Ama öğrencilerim kim, onu hiç bilmiyorum işte :-(( Olsun, sanal dahi olsa, uzaklarda da olsa, hatta hiç bile olmasa, eğer ben bir şeyleri öğretebiliyorsam ne mutlu bana :-))


Bugün Facebok'ta dolaşırken bir yerde işte bu resmi gördüm, hayatımda aldığım en güzel Öğretmenler Günü resmiydi, sizle de paylaşmadan yapamadım tabi ... Beğeneceğinizi umarım :-))

23 Kasım 2011

Çalışmak

Ben esas olarak çalışmaya karşı değilim.
Ama çalışınca karşılığını almak istemem bir hak değil midir?
Atalarımız bir laf söylemiştir, çalışanın haklarını alın terleri kurumadan tam olarak teslim etmenin gerekliliğiyle ilgili.
Ama günümüzde özellikle Çarşı denen yerde bir çok patron bu kadar basit bir yasayı uygulayamıyor.
Ama bu seferki konumuz bu değil. Yine bir araştırma yapılmış, aslında belki boşuna yazıyorum ama maksat yazıyor olmak tabi. Ki bu araştırmanın çıkardığı sonuç yüzyıllar önce doğruluğu kanıtlanmış.


Çok çalışan ve disiplinli olan kişiler daha uzun, daha mutlu, daha istikrarlı ve daha başarılı bir hayat sürüyor, genelde daha sağlıklı alışkanlıkları oluyor ve daha az riske giriyorlar. Başarılarının getirdiği mutlulukla hayata daha da sıkı sarılıyorlar ve daha sıkı tutuyorlar hayatı.
E mâlum-u âliniz ki işleyen demirin ışıldadığını boşuna söylememişler, işlemezse pas tutacağını da eklemişler.


Çalışmak çok iyi bir şeydir, bir şeyi resmen yapıyorsun, bir eser meydana getiriyorsun, bunun keyfini sonuna kadar sürmek de sonuna kadar hakkındır.
Sen çalışınca patronun kazanır, toptancı kazanır, müşteri kazanır, maliye kazanır, devlet kazanır ama sen kazanamazsın, sadece kazandığını zannedersin.
Oysa gerçekte sadece ustana bir dolar daha kazandırmışsındır.


Onun için sevgili okuyucum, çalışacak olursan kazanabileceğin ve kafanı gönül rahatlığıyla emanet edebileceğin bir işte çalış. Önce yaptığın işi sev. Sonra bu işin nasıl yapıldığını iyice bir öğren. Bir işi bozmadan asla doğrusunu öğrenemezsin, gerekirse Beşbin sefer bile olsa baştan yapacaksın. Ama her seferinde daha iyisini yapmalısın.
Sonuçta çalış çalış nereye kadar? Mezara kadar, emeklilik ancak mezarda. Başka yerde emeklilik yok, bunu da sakın unutma.