Bu Blogda Ara

Ayrılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ayrılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Temmuz 2025

Ayrılıklar Sevdaya Dâhildir

 Hayat her zaman mutlulukla geçmiyor, zorlu yollarında birçok engel de çıkartıyor.
Özellikle ikili ilişkilerde anlaşamamazlık oranları son zamanlarda ziyadesiyle arttı.
Ancak bazı ayrılıklar vardır ki aradan Onyedibuçuk kocaman yıl geçse dâhi gitmesi gereken kişinin görevini büyük bir başarıyla becerebilmesine rağmen kalan kişi için atlatılabilmesi çok zor olmuştur.
Üstelik bir arada olmaması gerektiği her iki kahraman tarafından bilinmesine ve bazı değerlere uygun olmamasına rağmen.


Merak etmeyin bu ilişkiden sonra unutmağı başaramayan kişinin hayatına başkaca karşı cinsten insanlar da girdiler, ancak her biri bir öncekinden daha büyük hasarlar bırakarak gittiler.
Elimizde ise insanlara güveni iyice sarsılmış ve yeni ilişkilere gönlünü kapatmış bir Türk Vatandaşı Kişi kaldı.
Bunca yıldan beridir kırıntılarla kendini doyurabilmeğe çalışıyor.
Giden kişi ne yapıyor derseniz oynadığı sahte sevdalı rolünden sonra hayatını çok mutlu şekillerde yaşıyor olması gerekiyor.

14 Eylül 2023

Unutulanların Buluşması

 Hani sizlere birkaç zaman önce 2008 eteketli bir öykü anlatmıştı ben.
Duydum ve okudum ki hikâyenin sonunu merak etmişsiniz. Korkmayın hadiseyi yaşayan şahıs filmin sonunu da anlattı bana.
Bana kalsa bu hikâyeyi hiç ortaya çıkartmazdım ve yayınlamamı isteyen kişiye kapumu sonsuza kadar kapatırdım ancak dünyada öyle fettan ve şeytana pabuçlarını tersten giydirmiş karşı cinsler var ki benim söylemeğe dilim varmıyor.


Bir ay bile sürmeyen ve başladığı gibi çabucak biten sevdalıklı ilişkilerinin üzerinden yaklaşık üç yıl geçmişti.
Kadın aralarındaki her şeyi unutmuş ama birbirlerini görünce yine de heyecan yapmıştı.
Delikanlı ise her ne kadar bir başkasını bulmuşsa da bulduğu kadın ona çok daha fazla acı çektiriyordu.
Önce oturup aradan geçen zamanlar zarfında başlarından geçenlerden bahsettiler.


Kadın yurt dışında iyi bir ünüversütede yüksek ehliyet eğitimine başlamıştı, özel hayatında da ailevi sorunlar vardı.
Delikanlı da ne yapsındı? Kızın arkasından yas tutacak değildi, sonuçta o yaşa onunla birlikte gelmemişti. Alt tarafı kadının yalan aşkına karşılık vermişti ve birkaç günlüğüne bile olsa sevgililiğin tadını almıştı.
Pişman mıydı? Arsla pişman değildi. Hem de kadının onu yara bandı mı diyelim yoksa kâğıt mendil mi bilmem ama birkaç günlük oyuncak gibi kullanıp köşeye atmasına ve delikanlının da bunu ezbere bilmesine rağmen.


Artık ayrılık saati geliyordu, vapora çok az zaman vardı.
Birlikte geçirdikleri son dakikaların daha da kötüleşmemesi ve ilerideki zamanlarda birbirlerini kötü hatırlamamaları için ikisi de bağzı sırlarını içlerine gömmüşlerdi.
O güzel ve Güneşli Pazar gününden sonra ne kadın delikanlıyı ne de delikanlı kadını aradı ve sordu, tıpkı Gülben Ergen'in bir şarkısında geçen şekilde birbirlerinin hayatlarından sade ve sadece geçip gittiler.
Tıpkı bir zamanlar Funda Arar'ın başka bir şarkıda bahsettiği şekilde sevdaları bir mektupla başlamış, zamanla günler geceden kurtulamaz olmuştu. 
Artık o yoktu, dolayısıyla delikanlı yalnız kalmağı öğrenecekti, kaybolmuş bir dilin sözcükleri gibi köksüz bağsız durabilmeği de öğrenmeliydi.
Ayrılırken sadece kuru bir el sıkışmayla vedalaşmak istedi bizimki, eğer daha ileri gitseler belki de bambaşka şeyler de yaşanabilirdi ama sadece Türkçe Lügat'te bulunan bir kelime-i şerif olan "Onur"a gölge düşürmemeliydi.


Ancak bindiği vapordan inene kadar gözlerinden akan yaşların miktarı o güne kadarki toplamından çok daha fazlaydı.
Ne kadar ağlarsa ağlasın bir türlü içindeki sevdayı sonlandıramamıştı.
Artık dünyevi ve cismâni hayatının sonuna kadar içinde yalnız başına taşıyacaktı, tıpkı Ajda Pekkan'ın yıllar yıllar önceki seslendirdiği şekilde onsuz yaşayacaktı yasak aşkını ve hiçbir zaman kapısını çalmayacaktı.


İmdı delikanlıya kaybolan yıllarını verseler ya da onunla bir ömür vaad etseler belki peşinden giderdi, ancak bağzı şeyhlerin dönüşü yoktu çünkü birkaç yıl önce beraberce ayrılmağa ve arkadaşça yollarını ayırmağa beraberce karar vermişlerdi.
Esasında ikisinin de birbirlerine pek hayırları yoktu ama bir hata yapmışlardı bir kez.
Gerçekleri görmeleri mutlaka lâzımdı çünkü ikisinin de başkaca çareleri yoktu.


Yarım kalmış hikâyeler genellikle güzel gelir insanlara, çünkü hem Adem oğlu hem de Havva kızı beşbin yıldır birbirlerinin huylarına uygun karşı cinsini arar durur.
Bazen tam da istediğini bulur ama o bulduğunun da bir başkasıyla madigudiliği mevcuttur.
Ya da bazen bir yeni heyecan aramak için başının bağlı olduğu kişiden biraz kurtulmak amaçlı bir başka karşı cinse sadece taşak geçmek için yazan bazı tipitipler de mevcuttur.
Ve bahsettiğim tipitiplerin sahte aşk masallarını gerçek sanan denyolar da mevcuttur.
Sonuçta ne olursa olsun ayrılık da sevdaya dâhildir, her seven sonunda derde düşecektir ve kaçınılmaz bir son olarak ayrılık kapılarını çalacaktır.
Ayrılık sonrası ise önce sigarayla başlar, sigara kesmezse nargileye kadar götürür.
Çünkü bu acıyı giden değil kalan çeker, unutmak için de bağzı oyalayıcı bir şeyhler arar.


Ancak eğer vaziyet bu noktalara kadar geldiyse bir sorun var demektir.
Çünkü bu noktadan sonrası için bir tedavi yöntemi henüz bulunamadı, sadece bazı büyüklerimiz çivinin çiviyi sökebileceğini iddia ederler ama o içeride bir kırıntı muhakkak kalmıştır ve günün birinde bir şekilde ortaya çıkacaktır.


Bu okuduğunuz ve tefrikaya dönüşen ilişkide iki taraf birbirine kavuşsaydı ne olurdu?
Gerçekten mutlu olabilirler miydi, yoksa bir süre sonra daha da fena ayrılık çanları mı çalardı?

26 Ocak 2023

Sinemadaki Unutulmuşluk

 Geçen gün anlatmağa devam ettiğim onbeş yıl önce yaşanmış hikâyenin devamı ve belki de son kısmı geliyor bu yazımda. Çünkü bugünden sonra hikâyemizin kahramanları bir daha asla yalnız buluşamadılar.
Her ne kadar sonraları ortak arkadaşları sayesinde bazı yerlerde bir araya gelmek gibi başlarından tuhaf hadiseler geçmişse bile küllenen ateş bir daha yanmadı, üstelik de yanamazdı.
İşte onbeş yıl önce bugün Cumartesi'ydi, hani dünya üzerinde ne kadar sevgili olmuş çift varsa neredeyse hepsinin buluşup dışarı çıktıkları gün olan Cumartesi böyle bir akşamdı.
Bizim kahramanlarımızınsa rahmetli Ernest Hemingway'in bir romanına adını veren çanların çaldığı Cumartesi.
Kadın aslında o akşam delikanlıyla çıkmağı pek istememişti ama o kadar zaman boyunca yazdıkları ve söyledikleri o kadar güzel şeyler vardı ki en azından o yazılanlara karşı bir vefa olması gerekiyordu.
Erkek ise kızın çevresinde o kadar insan varken neden kendisini seçtiğini ve yanlış olduğunu bile bile neden yaşanmışlıkları buraya getirdiğini sormak istemişti, aslında yaşananlar ve yazılanlar belki unutulurdu ama nedenlerinin soruları hayatı boyunca içini kemirecekti.


Buluştuklarında her ikisinin de tavrı aşırı derecede resmi ve soğukkanlılardı, sanki bir hafta önce o özel şeyleri yaşamamış gibiydiler, özellikle de kadının konuyu oraya getirmemeğe çalıştığı çok belirgindi.
Delikanlı ise sırf sevdiği kadını daha fazla üzmemek için o altın soruyu sanki cevabını biliyormuş gibi sormamağı tercih etmişti.
Esasına bakarsanız bilmiyor da değildi, ama bugün hâlâ içini kemirip kemirmediğini inanın ben de bilmiyorum çünkü bana fazla derinlemesini anlatmadı. Bu yazdıklarım da sadece yazmamı istediği kısımlar, ancak ben bu söylediklerini de sansürlemek zorunda kaldım çünkü daha fazlasının o ikisinin arasında yaşanan ilişkinin özel kâlemleri olduğunu bilmenizi isterim.
Biz yine o günkü sahnemize dönecek olursak böreklerini yummilenirlerken kadın belki de her ayrılıkta duyduğumuz kılâsik cümleleri söylüyordu, hani erkeğin esasında çok iyi adam olduğunu ve evleneceği kadını gerçekten mutlu edeceğini, sorunun ise kendisinde olduğunu ve bilmeden istemeden bir hata yaptığını, şimdi ise yaptıklarından pişman olduğunu falan söylemişti.
Delikanlı ise aralarında ne yaşandıysa yaşanmış olsun yaşananlardan asla pişmanlık duymayacağını ve o güne kadar aşkına karşılık veren tek kadının kendisi olduğunu, eğer elinde sihirli bir değnek olsaydı yine onu seçeceğini söylemiişti.


Sonra birlikte hemen karşı kaldırımdaki sinemaya gitmeği teklif etmişti kadın, o günlerde yeni gösterime giren bir filmi birlikte izleyeceklerdi.
Film çok acıklıydı veya delikanlıya aşırı acıklı gelmişti, imdı o sahneleri hatırlamıyor belki de. Ben ise o filmi izlemedim, belki bir gün fırsatım olursa izler sizlere hikâyesini anlatırım, böylece acıklı mı acıksız mı komedi mi drama mı anlarsınız.


Sinema çıkışı kadının baş ağrısı tutunca erkek hemen bir taksi çevirdi, o zamanın taksileri şimdikiler gibi kısa mesafe tantanaları pek yapmazlardı veya Suudi Arabistan vatandaşlarına öncelik tanımazlardı, her ne kadar yolları çok kısa sürmüş de olsa ve kadının ısrarla hayır demiş de olsa delikanlı kadına karşı son defa olsun vazifesini yapmalıydı, her ne kadar artık onlar sevgili değildilerse bile kahramanlarımızın birinin kâlbinin içinde sakladığı bir sevda ateşi hâlâ mevcuttu.
Kadının evinin kapısına yüz metre kala taksiden indiler, kadın onunla inmemesini ve devam etmesini söylemişse de delikanlı buna şiddetle karşı çıkmıştı, belki de biraz yürümesi ona da iyi gelecekti.
Ayrılırlarken birbirlerine mutlu olmalarını dilemişlerdi ama hikâyemizin erkek kahramanı hâlâ mutluluğu bulamadığını söyledi bana.
Kadın kahramanının günümüzde ne yaptığını bilmiyorum bile, çünkü ne varlığı varlık ne de yokluğu yokluk, erkek kahramanımızın başına ördüğü çoraptan sonra kimler hayatına girdi ve kimleri hayatından çıkardı asla bilinmiyor.


Kâlp kırıklığıyla biten bir sevda hikâyesiydi bu okuduğunuz, kahramanlarının kim olduğu bilinmeyen ve mahşere kadar da bilinmeyecek olan.
Yaşananları bir şarkıya sığdırabilmek bile imkânsız, hani yıldızlara baktırılınca fallarda çıkmayan ve pencereden bakmayarak yollara çıkmayan imkânsızlıklardan, dahası yazılanlar olmasa yaşananlara ve ayrılmışlıklara inanılmayacak ve anlatılmaması istenen imkânsız aşklardan biriydi, daha da fazlasını vereyim ölümsüz aşkların olması ama ölmeyen aşıkların olmaması gibi çünkü gençliğe güvenmemeli ölenlerin tamamı ihtiyar mı hepsi?
Caddelerde rüzgâr da olsa şarkı söyleyen özlenenlerin hepsi şimdi çok uzaklarda, belki özlüyorlarsa bile yalnızlıklar ömür boyudur.
Dilerim sizlerin başlarından böyle acıklı sevdalar geçmez ve sevdiklerinize kavuşarak mutlu olursunuz.

24 Ocak 2023

Bitirimlilik Unutulmuşluğu

 Bazı duygular ne kadar güzel olurlarsa olsunlar ve bazı hikâyeler birer Peri Masalını andırırlarsa andırsınlar, tıpkı biz yaşayan canlı varlıkların ömürleri gibi günü gelince sonlanmağa mahkûm olduğunun hakikâti hepimizce mâlumdur.
Ancak bazıları gerçekten çok kısa sürüyordu, tıpkı onbeş yıl önce yaşanan ve bir kısmını sizlere anlattığım yaşanmışlık gibi.
Onbeş yıl önceki bugünün öncesindeki gece delikanlı bir türlü uyuyamamıştı ve sabaha kadar kâbus görmekten bıkmıştı, sabah olsun Afyonu patlasın da sevgilisine anlatsın diye içi içine sığmıyordu.
Ancak aksi gibi delikanlının telefonunda o sabah kontörü kalmamıştı, alması da öğleyi ancak bulacaktı. Kendi şahsi bilgisayarı o zamanlar yoktu, İnternet Kafenin açılması da delikanlının mesaisiyle eş zamanlıydı.


Derken vakit Öğle Yemeği saatine geldiğinde sevgilisinden o uğursuz ileti yani aralarındaki sadece dört günlük süren sevgililik ilişkisinin bitmesi gerektiğini yazan ve delikanlıya Osmanlı İmparatorluğu Tokadı gibi yüzüne acı bir biçimde çarpan iletisi delikanlının telefonuna gelivermişti.
Delikanlı ise bu iletiyi okuyunca en az iki saat boyunca suspus olmuştu ve hiçbir şeye herhangi bir tepki vermiyordu, her ne kadar mantığı sevdiği kadının doğru ve haklı olduğunu söylüyorduysa bile duyguları tüm gücüyle hâlâ olayların nedenlerini sorgulamaktaydı.
Çünkü ilişkilerinin başından beri işbu hikâyedeki kadın kahramanı erkek kahramanının tüm karşı koymalarına rağmen ağzından girmiş burnundan çıkmış, olmadık sözlerle aklını çelmiş, bir şekilde delikanlının zayıf noktasını bulmuştu. Ve şimdi hiçbir şey olmamış ve aralarından hiçbir şey geçmemiş gibi davranıyordu.


Bizim delikanlı ise iletinin üzerinden üç saat geçtikten ve biraz sakinleştikten sonra kadına haklı olduğunu ve kendisi nasıl isterse öyle olmasını onun da istediğini yazan bir cevap yollamıştı. Ancak bir şartı vardı:
Cumartesi akşamı son bir defa buluşmak.
Ondan sonra hiçbir zaman o konuyu açmayacak ve aralarında son bir haftada geçen her şeyi unutacaktı. Her ne kadar sakindiyse bile cevabını yazarken hüngür hüngür ağlıyordu.
O akşamleyin her gün gittiği İnternet Kafe'ye bile gitmeden doğruca Homuna dönmüştü, gelir gelmez de hemen yatağına girip kendi kendine hayâller kurmak istemişti. Belki de sanki o günü yaşanmamış ve öyküleri Mutlu Son'la bitmiş gibi yaşanabilecekleri düşünüyordu.
O kısacık bir ay bile sürmeyen zaman zarfında birlikte yaşadıkları ve birbirleriyle yazıştıkları ve birlikte gittikleri her bir şey ve her bir yer o gece boyunca gözlerinin önünden bir türlü gitmemiş ve kadın kahramanı sanki odanın içindeymiş gibi hayâli olarak konuşuyor ve bir çözüm bulabilmeğe çalışıyordu.
Ama tüm bunlar nâfileydi, çünkü ortada bir gerçek vardı ve o gerçekten ikisi de kaçamazlardı.

31 Ağustos 2014

Hoşça Kal Sevgilim

Hayatımda olabilecek en son şey.
Kavga edersin, tartışırsın, ama sonunda mantıklı bir çözüm bulabilirsin.
Ne olursa olsun bir yolunu bulursun aran düzelsin diye.
Ama bazı şeyler düzelemiyor bir türlü.
Kısacası, bazı vedalar güç de olsa edilmesi gerekir.
Bugün içimden bir kocaman parça koptu.
Güle güle sevgilim, artık belki de iki yabancı olacağız biz seninle.
Kim olduğun, nereden geldiğin, ne yaptığın ve ne düşündüğünün önemi kalmadı artık.
Sen bana hissettirdiklerinle hayatıma çok büyük bir sayfa açtın.
O beyaz sayfaları seninle birlikte yazarak doldurmak istemiştim.
Hata aslında bende olduğundan affet beni sevgilim, çünkü seni sevdiğim için özür dilerim.


Bir gün gelir de seni unutmak zorunda kalırsam aşkımın küçüklüğüne değil çaresizliğimin büyüklüğüne inan.
Sen de haklısın sevgilim, senin artık taşlaşmış olan ucuz kâlbine ben çok pahlı geldim.
Tam diyorum bu sefer tamam, bir bakıyorum her bir şey kocaman yalan.

20 Kasım 2012

Güle Güle Aşkım

Biliyorum, senin de işin çok zor ... Her gün buraya gelip sana bir şey yazmış mıyım diye bakman, sonra da yazmadığımı görünce beni aramaya çalışman ... Aslında benim için kaybettiğin zamana da yazık ...

Biliyorum sen şimdi beni düşünüyor olmalısın. Ben de seni bir zamanlar düşünüyordum, hatta bir şey olduğunda içim içime sığmazdı =(((

Aradan bunca zaman geçti, bir gitmen eksikti ... Hadi diyelim gittin, neden bir "Hoşça kal" demek zahmetine katlanmadın?

Doğru, ben senin için belki de hayatına girmemesi gereken, senin seviyeni düşüren, arkadaşlarının bana baktığında seni ayıplayacağı ve sana yüz çevireceği, sadece bir anlık yara bandı olarak kullanabileceğin ve işim bittikten sonra bir kâğıt mendil gibi çöpe atılacağım bir nesneydim =(((

Sen belki bazı duygularımı ciddiye almadın, alamadın, ya da almak bile istemedin, ama ben de bir insanım, benim de duygularım var, korkularım var, etten kemikten ve ruhtan yapıldım.

Beni sevmiyor olabilirsin, zorla güzellik olmadığını ben senden belki de daha iyi biliyorum. Ama yine de senin beni sevmemen benim seni sevmeme engel mi teşkil edecek?

İşte bunun için gidiyorum ben.

Belki seninle dostluğumuz bitti, ama lütfen düşman olmayalım.

Hakkını helal et aşkım.