Bu Blogda Ara

Nişantaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nişantaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ocak 2023

Sinemadaki Unutulmuşluk

 Geçen gün anlatmağa devam ettiğim onbeş yıl önce yaşanmış hikâyenin devamı ve belki de son kısmı geliyor bu yazımda. Çünkü bugünden sonra hikâyemizin kahramanları bir daha asla yalnız buluşamadılar.
Her ne kadar sonraları ortak arkadaşları sayesinde bazı yerlerde bir araya gelmek gibi başlarından tuhaf hadiseler geçmişse bile küllenen ateş bir daha yanmadı, üstelik de yanamazdı.
İşte onbeş yıl önce bugün Cumartesi'ydi, hani dünya üzerinde ne kadar sevgili olmuş çift varsa neredeyse hepsinin buluşup dışarı çıktıkları gün olan Cumartesi böyle bir akşamdı.
Bizim kahramanlarımızınsa rahmetli Ernest Hemingway'in bir romanına adını veren çanların çaldığı Cumartesi.
Kadın aslında o akşam delikanlıyla çıkmağı pek istememişti ama o kadar zaman boyunca yazdıkları ve söyledikleri o kadar güzel şeyler vardı ki en azından o yazılanlara karşı bir vefa olması gerekiyordu.
Erkek ise kızın çevresinde o kadar insan varken neden kendisini seçtiğini ve yanlış olduğunu bile bile neden yaşanmışlıkları buraya getirdiğini sormak istemişti, aslında yaşananlar ve yazılanlar belki unutulurdu ama nedenlerinin soruları hayatı boyunca içini kemirecekti.


Buluştuklarında her ikisinin de tavrı aşırı derecede resmi ve soğukkanlılardı, sanki bir hafta önce o özel şeyleri yaşamamış gibiydiler, özellikle de kadının konuyu oraya getirmemeğe çalıştığı çok belirgindi.
Delikanlı ise sırf sevdiği kadını daha fazla üzmemek için o altın soruyu sanki cevabını biliyormuş gibi sormamağı tercih etmişti.
Esasına bakarsanız bilmiyor da değildi, ama bugün hâlâ içini kemirip kemirmediğini inanın ben de bilmiyorum çünkü bana fazla derinlemesini anlatmadı. Bu yazdıklarım da sadece yazmamı istediği kısımlar, ancak ben bu söylediklerini de sansürlemek zorunda kaldım çünkü daha fazlasının o ikisinin arasında yaşanan ilişkinin özel kâlemleri olduğunu bilmenizi isterim.
Biz yine o günkü sahnemize dönecek olursak böreklerini yummilenirlerken kadın belki de her ayrılıkta duyduğumuz kılâsik cümleleri söylüyordu, hani erkeğin esasında çok iyi adam olduğunu ve evleneceği kadını gerçekten mutlu edeceğini, sorunun ise kendisinde olduğunu ve bilmeden istemeden bir hata yaptığını, şimdi ise yaptıklarından pişman olduğunu falan söylemişti.
Delikanlı ise aralarında ne yaşandıysa yaşanmış olsun yaşananlardan asla pişmanlık duymayacağını ve o güne kadar aşkına karşılık veren tek kadının kendisi olduğunu, eğer elinde sihirli bir değnek olsaydı yine onu seçeceğini söylemiişti.


Sonra birlikte hemen karşı kaldırımdaki sinemaya gitmeği teklif etmişti kadın, o günlerde yeni gösterime giren bir filmi birlikte izleyeceklerdi.
Film çok acıklıydı veya delikanlıya aşırı acıklı gelmişti, imdı o sahneleri hatırlamıyor belki de. Ben ise o filmi izlemedim, belki bir gün fırsatım olursa izler sizlere hikâyesini anlatırım, böylece acıklı mı acıksız mı komedi mi drama mı anlarsınız.


Sinema çıkışı kadının baş ağrısı tutunca erkek hemen bir taksi çevirdi, o zamanın taksileri şimdikiler gibi kısa mesafe tantanaları pek yapmazlardı veya Suudi Arabistan vatandaşlarına öncelik tanımazlardı, her ne kadar yolları çok kısa sürmüş de olsa ve kadının ısrarla hayır demiş de olsa delikanlı kadına karşı son defa olsun vazifesini yapmalıydı, her ne kadar artık onlar sevgili değildilerse bile kahramanlarımızın birinin kâlbinin içinde sakladığı bir sevda ateşi hâlâ mevcuttu.
Kadının evinin kapısına yüz metre kala taksiden indiler, kadın onunla inmemesini ve devam etmesini söylemişse de delikanlı buna şiddetle karşı çıkmıştı, belki de biraz yürümesi ona da iyi gelecekti.
Ayrılırlarken birbirlerine mutlu olmalarını dilemişlerdi ama hikâyemizin erkek kahramanı hâlâ mutluluğu bulamadığını söyledi bana.
Kadın kahramanının günümüzde ne yaptığını bilmiyorum bile, çünkü ne varlığı varlık ne de yokluğu yokluk, erkek kahramanımızın başına ördüğü çoraptan sonra kimler hayatına girdi ve kimleri hayatından çıkardı asla bilinmiyor.


Kâlp kırıklığıyla biten bir sevda hikâyesiydi bu okuduğunuz, kahramanlarının kim olduğu bilinmeyen ve mahşere kadar da bilinmeyecek olan.
Yaşananları bir şarkıya sığdırabilmek bile imkânsız, hani yıldızlara baktırılınca fallarda çıkmayan ve pencereden bakmayarak yollara çıkmayan imkânsızlıklardan, dahası yazılanlar olmasa yaşananlara ve ayrılmışlıklara inanılmayacak ve anlatılmaması istenen imkânsız aşklardan biriydi, daha da fazlasını vereyim ölümsüz aşkların olması ama ölmeyen aşıkların olmaması gibi çünkü gençliğe güvenmemeli ölenlerin tamamı ihtiyar mı hepsi?
Caddelerde rüzgâr da olsa şarkı söyleyen özlenenlerin hepsi şimdi çok uzaklarda, belki özlüyorlarsa bile yalnızlıklar ömür boyudur.
Dilerim sizlerin başlarından böyle acıklı sevdalar geçmez ve sevdiklerinize kavuşarak mutlu olursunuz.

20 Temmuz 2022

Swarm'a Geri Dönüş

 Şu meşhur Sosyâl Media çıktı çıkalı hiçbir zaman bu kadar uzun süre dışında kalmamıştı ben.
Bağzı sebepler yüzünden bir şeyleri belki paylaşamıyordum ama sizlere söylemem gereken bağzı şeyhler var:
Yıldızcıkların ışıltısı Güneş doğuncaya kadardır çünkü buralar eskiden çirkin doluydu sonra ben geldim.


Ben belki geldim ama yeniden gitmeğe pek niyetim bulunmuyor, bu akşam Nişantaş'ta bulunan Have Some Coffee adlı ama Swarm'da ism-i şerifi yanlış yazılmış mekânda Swarm'a geri dönüşümün kutlaması mevcut.
Esasında şimdiye dek pek alışılagelmiş bir yer olmasa dâhi işbu masalar sandalyeler koltuklar kim bilir kimlerle güldüğü veya kimlerle üzüldüğü bilinmez ama bir gerçek varsa bile bir sürü hatıraya ev sahipliği yapmış olması.
Yani konu mekânlar değil mekânın içinde yaşanılmış olan anılardan ibâret.
Bazı kimseler benim mekânı öne çıkardığımı düşünebilir ama insanın sevdikleriyle birlikte bulunduğu her yer güzeldir.


Hatırlar mısınız bir zamanlar "Seninle cehennem ödüldür bana, sensiz cennet bile sürgün sayılır" diyen bir şarkı vardı ve o zamanlar gerçek anlamda bir hitti?
Bu kadar kâliteli bir kahve dükkânını Nişantaş ve Teşvikiye semtlerinin ortasına açtığı için Have Some Coffee firmasına ziyadesiyle teşekkür eder ben.

28 Kasım 2021

Yılbaşı Süsleri Gelmeğe Başladı

 Yılın bu zamanlarında neredeyse bütün büyükşehirlerde bazı süsler o büyükşehirlerin bazı caddelerini süsler.
Aslında içinde bulunulan yılın eskimesi ve yerine yeni bir yılın gelmesiyle alâkalı her yıl tekrarlanan bir olgudur, son birkaç yıldan beridir İstanbul'da bulunan Cadde-i Bağdad ve Cadde-i İstiklâl ve Nişantaşı'da da süslenmekte ama bu sefer ben sizleri ta Ewrupa'ya götüreceğim ve Barselona Büyükşehir Belediyesi sınırları içinden bir resim paylaşacağım.


Norminâl şeraitte kapkaranlık olan sokaklar işte böyle Yılbaşı önceleri hava kararırken apaydınlık olur ve çevre ışıl ışıl parlar.
İnstegram sağ olsun böyle güzel resimleri bulur ve benim önüme koyar.
Aslında isteğimiz böyle güzel ışık düzeneklerinin bütün yıl kalması ve geceleri karanlıkta sokakları aydınlatması, ancak gerekli gereksiz elektrik israfı konusu da cabası.
Çünkü ne de olsa tıkırında olan ekomoni sayesinde dünyanın en pahlı elektriğini kullanıyoruz.
Ayrıca önemli bir ayrıntı daha var, Yılbaşı'ya daha koskocaman bir ay var. Sormazlar mı adama bu ne perhiz bu ne lâhana turuşusu diyerekten?

24 Mayıs 2021

Avrupa Yakası

Şu uzun zamandan beri devam eden dünyanın bir numaralı komedisi Korona Morona sayesinde hayat iyice çekilmez oldu bana.
Ben de eski zamanların ve özgürlüğümüzün olduğu zamanlarımızın televizyon geyiklerine merak saldım.
Geçende başladığım ama sonunu henüz kaydedemediğim Bir Demet Tiyatro'dan sonra sırada Avrupa Yakası geldi.
Sıkılınca açıyorum bilgisayarımı izliyorum.


Mâlum-u âliniz aybaşı her ay gelip çatıyor ve memurda şafak atıyor. Sorarım sizlere nasıl geçiyorsunuz çarşıdan kasaba manava yakalanmadan?
Bu arada millette para olmadığına ben inanmıyorum çünkü para olmazsa bu kadar otomobil sokaklarda caddelerde bulunamaz zira otomobiller su yakmıyor ve burası da Birleşik Arap Emirlikleri gibi benzinin ücreti sudan ucuz değil.


Sizlere dizimizin asıl baş karakterleri olan Aslı ve Volkan'a hayat veren Gülse Birsel ve Ata Demirer'i yine bir Gülse Birsel dizisi olan Jet Sosyete'deki sahnesiyle takdim ederim.
Alttaki resimde ise aradan geçen oniki yıl sonraki farkları bulmanızı isteyeceğim.


Dizinin hikâyesinde Nişantaş'ta kurulu bulunan Avrupa Yakası adlı moda güzellik bakım ve aşk gibi revaçtaki konuların işlendiği bir dergide çalışanların ve aynı zamanda geleneksel lezzetlerimizin devam ettirilmeğe çalışıldığı Sütçüoğlu Muhâllebicisi ve de Nişantaş'ta her yıl değişen eğlence yaşamı mekânlarında geçen bazı hadiseler hicvedilmiştir.
Hikâyede geçen konular biraz Amerikanvari olan Sex And The City adlı diziden esinlenilmiş olsa dâhi izleyen herkesin kendisinden bir şeyler bulabileceği güzel bir aile dizisidir.
Ancak her neden bilinmez Youtube'de altmışbeşinci bölümü yoktur, daha doğrusu Atv yayınlanmasını engellemiş ve izleyicinin hakkını gasp ederek inoktalık yapmıştır.