Bu Blogda Ara

Mesaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mesaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Şubat 2025

Tostumu Yedim Odamdayım

 Bugünden yıllar yıllar önceydi, bir zamanlar ünlü bir hanımefendinin telefonundan yine ünlü bir beyefendinin telefonuna akıllara zarar ve durgunluk veren bir telgraf gönderilmişti:

"Tostumu Yedim, Odamdayım. Gelmeyeceksen Kazino'ya İneceğim."


Aradan yirmiüç kocaman yıl geçti, haberleşme düzenleri gelişime ayak uydurdu.
En sonunda firmalarımızdan birisi Tost'u mâkineleştirdi.
İşbu makinelerden biri olan "Tostmatik" artık Beyoğlu Metrosu'nun Yenikapı istasyonunda hizmette.

14 Şubat 2023

Ondört Şubat'taki Hepten Unutulmuşluk

 Birkaç zamandan beridir sizlere bir öykü anlatablmeğe çalışıyorum ama ne kadar başarılı olup olmadığımı ben de açıkçası bilmiyorum.
Hayatta birini ister sevin isterseniz sevdiğinizi sanın ya da artıkım nefret edin, hiç kimsenin duygularıyla oynamağa hakkınız bulunmuyor.
Ancak öykümüzdeki kadın kahramanın en büyük tutkusu kendisini seven erkeklerin duygularıyla oyuncak top gibi oynamaktan ibaret.
Bizim delikanlınınsa en azından birkaç gün için bile olsa sevgilisi olan veya olduğunu sandığı kadına arkadaş gibi de olsa sevgililer gününü kutlamaktı niyeti.
Ancak o günü akşamleyin kızın Facebok'taki saçma sapan gönderisini görünce kel kafasından aşağı doksan derecede kaynayan sudan bir büyük kova dolusu boşalıverdi.


Çünkü kadın resmen bütün arkadaşlarıyla hem dalga hem de taşşak geçmişti o günü.
Hade cevap vermemesi bir şey değildi ama bizim delikanlı paylaşımı görünce İnternet Kafe'deki bilgisayarın başında bir süre hareket edemeden kaldı.
Sessizliği bozan birkaç dakika sonra Msn Messenger'deki bir arkadaşı oldu.


Arkadaşının bizim delikanlıya yazdığı şeyler esasında yenilir yutulur şeyler değildi ama gerçeklerin tokadı Osmanlı İmparatorluğu Tokadından daha ağır gelmişti.
Dünyada biten ilk ilişki onlarınki değildi, sonuncusu da olmayacaktı.
Kim bilir her ikisinin de başlarından ne ilişkiler gelmişti ve ne ilişkiler gelecekti?
Ancak birine karşı olan sevgisi her zaman hor görülen hep bizim delikanlınınki oluyordu.


O gece her geçen dakika bizim delikanlıya çok ağır gelmeğe başlamıştı, ama kadın kahramanın o günü neler hissettiğini bizler arsla bilemeyeceğiz, çünkü kendisi kanalımıza hiçbir zaman konuşmadı.
Kadının tek yaptığı delikanlının mesajını cevapsız bırakmak ve ikindi vakti bilgisayar bulduğunda Facebok'ta kırıcı bir resim paylaşmaktan ibaretti.


Bunun için bu dünyada giden her zaman kârlı olur, sadece üç hafta önce aşkım sevgilim diyen ve oğlanın üzerine titreyen kadın bir anda değişip taş kâlpli bir motor olmuştu.
Nerede kalmıştı birbirlerine yazdıkları şiirler?
Nerede kalmıştı birbirlerine verdikleri aşk sözleri?
Nerede kalmıştı sabahlara kadar birbirleriyle yazıştıkları telefonlar?
Kısacası bu kadın bizim delikanlının hayatından şöyle bir pencereye bakıp geçmiş gitmişti, üstelik arkasında neleri bıraktığını asla bilmeden ve hiçbir zaman da bilmeyecek olan.


Başlamıştı acının yan etkisi bir de soruyordu aha bitti mi?
Oğlanın hayâlleri Eyfel Kulesi hayatları Süphân Dağı olarak kalmaktaydı.
Onu unutmaktan başka hiçbir çaresi yoktu, üstelik işi gücü kendisini beklerdi.
Kadınlar için unutmak çok kolaydı, ama erkeklerin zayıf noktaları vardı.
Böylelikle bundan onbeş yıl önce yaşanmış olan bir sevda hikâyesinin sonu gelmişti, gerçekte sonu gelmişti ama uygulamada gerçekten sonu gelip gelmediği biraz meçhûl.
Çünkü gerçekten bitmiş olsaydı o delikanlı bana gelmez ve hikâyesini yazmamı istemezdi benden.


Bitmiş ilişkilerin bulunduğu mezarlıkta varsın bir sevda hikâyesi daha olsundu, nasıl olsa bu dünyada sekizmilyar insan yaşıyordu ve daha şimdiden ellimilyar adet kırık kâlp hikâyesi mevcuttu, bu yüzden ha bir adet eksik ha bir adet fazla olması hiçbir şey fark ettirmez.

24 Ocak 2023

Bitirimlilik Unutulmuşluğu

 Bazı duygular ne kadar güzel olurlarsa olsunlar ve bazı hikâyeler birer Peri Masalını andırırlarsa andırsınlar, tıpkı biz yaşayan canlı varlıkların ömürleri gibi günü gelince sonlanmağa mahkûm olduğunun hakikâti hepimizce mâlumdur.
Ancak bazıları gerçekten çok kısa sürüyordu, tıpkı onbeş yıl önce yaşanan ve bir kısmını sizlere anlattığım yaşanmışlık gibi.
Onbeş yıl önceki bugünün öncesindeki gece delikanlı bir türlü uyuyamamıştı ve sabaha kadar kâbus görmekten bıkmıştı, sabah olsun Afyonu patlasın da sevgilisine anlatsın diye içi içine sığmıyordu.
Ancak aksi gibi delikanlının telefonunda o sabah kontörü kalmamıştı, alması da öğleyi ancak bulacaktı. Kendi şahsi bilgisayarı o zamanlar yoktu, İnternet Kafenin açılması da delikanlının mesaisiyle eş zamanlıydı.


Derken vakit Öğle Yemeği saatine geldiğinde sevgilisinden o uğursuz ileti yani aralarındaki sadece dört günlük süren sevgililik ilişkisinin bitmesi gerektiğini yazan ve delikanlıya Osmanlı İmparatorluğu Tokadı gibi yüzüne acı bir biçimde çarpan iletisi delikanlının telefonuna gelivermişti.
Delikanlı ise bu iletiyi okuyunca en az iki saat boyunca suspus olmuştu ve hiçbir şeye herhangi bir tepki vermiyordu, her ne kadar mantığı sevdiği kadının doğru ve haklı olduğunu söylüyorduysa bile duyguları tüm gücüyle hâlâ olayların nedenlerini sorgulamaktaydı.
Çünkü ilişkilerinin başından beri işbu hikâyedeki kadın kahramanı erkek kahramanının tüm karşı koymalarına rağmen ağzından girmiş burnundan çıkmış, olmadık sözlerle aklını çelmiş, bir şekilde delikanlının zayıf noktasını bulmuştu. Ve şimdi hiçbir şey olmamış ve aralarından hiçbir şey geçmemiş gibi davranıyordu.


Bizim delikanlı ise iletinin üzerinden üç saat geçtikten ve biraz sakinleştikten sonra kadına haklı olduğunu ve kendisi nasıl isterse öyle olmasını onun da istediğini yazan bir cevap yollamıştı. Ancak bir şartı vardı:
Cumartesi akşamı son bir defa buluşmak.
Ondan sonra hiçbir zaman o konuyu açmayacak ve aralarında son bir haftada geçen her şeyi unutacaktı. Her ne kadar sakindiyse bile cevabını yazarken hüngür hüngür ağlıyordu.
O akşamleyin her gün gittiği İnternet Kafe'ye bile gitmeden doğruca Homuna dönmüştü, gelir gelmez de hemen yatağına girip kendi kendine hayâller kurmak istemişti. Belki de sanki o günü yaşanmamış ve öyküleri Mutlu Son'la bitmiş gibi yaşanabilecekleri düşünüyordu.
O kısacık bir ay bile sürmeyen zaman zarfında birlikte yaşadıkları ve birbirleriyle yazıştıkları ve birlikte gittikleri her bir şey ve her bir yer o gece boyunca gözlerinin önünden bir türlü gitmemiş ve kadın kahramanı sanki odanın içindeymiş gibi hayâli olarak konuşuyor ve bir çözüm bulabilmeğe çalışıyordu.
Ama tüm bunlar nâfileydi, çünkü ortada bir gerçek vardı ve o gerçekten ikisi de kaçamazlardı.

13 Ocak 2023

Akmerkez'deki Unutulmuşluk

 Geçen hafta size bir yaşanmışlıktan bahsetmişti ben.
Bugün geldik bu yaşanmışlığın dördüncü bölümüne.
Bizim delikanlının genç kadına karşı hissettiği o olmaz olasıca duygular artmağa başlamıştı, sabahtan akşama işindeyken bile onu düşünüyor akşam eve gelirken daha yoldayken bile mesajlaşmağa başlıyorlardı, tabi o zamanların en revaçtaki ama artıkım günümüzde olmayan yazılımı Msn Messenger'de uzun uzun yazışmaları da keza. İşte bundan tam onbeş kocaman yıl önce bugünün tarihi Pazar gününe denk geliyordu, birlikte o Güneşli Pazar gününü değerlendirmeğe karar verdiler.
O zamanki Beyoğlu Metrosu Taksim'den Levend Dördüncü Kısım'a kadardı, henüz bırakın Yenikapı'yı ya da Hacı Osman'ı daha Şişhâne ve Maslak tarafındaki istasyonları bile inşa hâlindelerdi, Etiler Metrosu'nun ise esamesi bile okunmuyordu.
İşte bu şeraitte bindikleri metroda genç adamla genç kadın birbirlerine her ne olursa olsun aralarındaki irtibatı asla koparmayacaklarına dair söz vermişlerdi.


O yıllarda Akmerkez'in en üst katında bir sahne vardı, hâttâ ben ve o delikanlı bile bir bayram günü bir televizyonun canlı yayınına denk gelmiş ve bayağı eğlenmiştik.
Sahnenin o kısmında güzel bir masaya oturdular, ikisi de farklı yerlerden yummilenmek istemişti.
Sonradan delikanlı genç kadına da söyleyecekti bunu, o zamanın ayna kaplı direklerinden birinde bir habersizin çektiği kendileriyle hiçbir ilgisi olmayan bir resimde sevdaları sonsuza dek yaşayacaktı.


Yummilendikten sonra alt katlardaki vitrinlere biraz baktılar, norminâlde delikanlının pek hoşuna gitmese bile o günü genç kadının o vitrinlerde kendini kaybetmesinden çok hoşlanmıştı.
Artıkım hava kararmağa başlıyordu, çünkü o zamanlar saatlar Kış gelirken bir saat geri alınırdı, bizimkiler de Remzi Kitapevi'ye girdiler ve delikanlı orada genç kadına hayatının sırrını söyledi, ben bu sırrı biliyorum ama genç adama verdiğim söz uyarınca genç adam ifşa etmeme izin vermeden ben de söylemeyeceğim.


Bundan sonrası başka bir başlık gerektiriyor aslinda çünkü semt değişiveriyor artık.
Lâkin ne olursa olsun bir şeyleri anlamak istiyorsanız o şeyleri yaşayan kişilere sormalısınız.

11 Temmuz 2021

Mesene Messenger

 Bir zamanlar çok eskiden bundan uzun uzun yıllar önce belki de benim bu okuduğunuz blogu yayınlamağa başlamadan da önceleri hayat güzelken ve maske mesafe temizlik gibi tantanalar hayatlarımızda yokken dünyayı sallayan bir haberleşme aracı çıkmıştı meydana.
Ancak işbu yeni haberleşme aracını ortaya çıkartanın yıllar sonra korona morona adlı uydurma bir hastalık ve insanoğlunun sonunu getirecek olan sahte bir aşıyı da bize dayatacağını nereden bilebilirdik?
Üstelik işbu aşıyı öyle bir pazarlıyor ki Bill Gates denilen şereften yoksun şahsiyet, sizler hastalığa yakalanmamak düşüncesiyle masumanece tıpış tıpış kendi ayaklarınızla gidip aşıyı oluyorsunuz ama o aşının içerisindeki maddeler bir süre sonra başka hastalıkları sizlerin vücûduna yerleştireceğinden hiçbirinizin haberi yok.
Neyse şimdilik bu konuyu kapatalım çünkü bu şerefsizlikleri başka zaman toplayarak anlatacağım, tabi eğer ömrüm yeter ve küresel güçler tarafından öldürülmezsem.
Hadis-i Şeriferden birinde bir zulme engel olamıyorsak bari o zulmü duyurmamız buyurulmuştur.


Bizler yine o güzel mutlu günlerimize geri dönelim.
O zamanlar akşamları evlerimize giderdik, bilgisayarlarımızı açardık, Msn Messenger'i kurardık, karşımızda çevrimiçi arkadaşlarımız vardı.
Yeri gelir sabaha kadar yazışırdık, üstelik internet bağlantı ücretinden başka hiçbir ücret ödemeden.
Daha da üstelik yurt içi veya yurt dışı hiç fark etmezdi, çünkü cihazımız telefon değildi, ama o zamanki telefonlar konuşmaktan başka hiçbir işe yaramazdı.
Cep telefonları da yeni yeni çıkmıştı, çıkan telefonlar da sadece sesli konuşmamıza ve yazılı mesaj çekmemize yarardı.
Resim çekemezdi, internete giremezdi, hâttâ kontörlü hatlar ilk başlarda mesaj bile çekemezlerdi.
İşbu ahvâl ve şerait dâhilinde bilgisayarlar imdadımıza yetişmişlerdi, gerçi o zamanlar arkadaşlarmızla bir şekilde haberleşebilir ve sokağa istediğimiz gibi çıkabilirdik, gidilebilecek yer çoktu ama konuşulacak konular da çoktu.
Şimdiki gibi gittiğimiz yerlerde telefonlarımızla değil birbirlerimizle ilgilenirdik.


Herkeste değil ama önemli bir bölüm insanların bilgisayarında Yahoo'nun da Messenger programı vardı, her ne kadar birbirlerine raakip de olsalar her iki program birbirleriyle uyumlu olarak da çalışırlardı.
Ancak günümüzde her iki programın da tarihin tozlu sergenlerinde yerlerini aldırdılar bazı küresel güçler.
Bu iki uygulama gitti, yerine önce Facebok sonra Twiter daha sonra da sadece internetli akıllı telefonlara yüklenebilen Whatsap geldi.
En sonda da aptal telefonları kaldırdılar, Erikson Nokia Motorola gibi zamanın devleri Ayfon ve Android telefonlara mağlûp oldular.
Ancak tüm bu teknolojik gelişmelere rağmen o günler yine de güzeldi, ilişkiler henüz bozulmamıştı ama çatlamağa da başlamıştı.
Mâlum-u âliniz doğada ve yaşamda hiçbir şey kaybolmaz, sadece şekil değiştirirler, tarih de tekerrürden ibarettir, değişen sadece şahısların ism-i şerifleridir ama hadiseler aynıdır.
Evet bir yazımızın daha sonuna geldik, eğer bu yazdıklarımdan dolayı öldürülürsem sakın arkamdan yas tutmayın anlaştık mı?

31 Ocak 2020

Hayırlı Cum'alar

Bundan haftalar önce dünyada tek hayırlı günün Cum'a olmadığına dair bir yazı yazmış ve hâlkımı doğru yola davet etmiştim.
Ancak hayat bütün hafta boyunca her türlü haltı yeyip kalan bir günü de softa olmanın ancak kendisini kandırmak olduğunu söyler bizlere.
Tıpkı aşağıdaki manzum menkîbe gibi:


Hayırlı cumalar diyorsun bana, cuma hayırlı da salı değil mi?
Sen sen ol sözümü atma yabana, gülünü taşıyan diken değil mi?
Gül nasıl büyürdü dalı olmasa, arıyı bilmezdik balı olmasa
Pazar pazartesi salı olmasa, her cuma bir gülsüz çalı değil mi?
Takıldın cumaya hayırlı diye, her hafta her hafta bu ısrar niye?
Yalnız bir gün değil her bir saniye, yüce Yaradan'ın malı değil mi?


Siz siz olun birbirinize boş yere cuma mesajları atmayın.
Önce gidip pencerelerinizin önlerine kuşlar için ekmek kırıntısı, kapılarınızın önlerine de kediler için birer tas su bırakın.
Önce hayırlı bir iş yapın, ondan sonra cumanın hayrı konusunda mesaj atın.

27 Eylül 2019

Cum'a Hayrı

Son yıllarda her Cum'a günleri "Hayırlı Cumalar" başlıklı iletiler atılmaya başlandı.
Aslında güzel bir iletişim amacı ama sanki diğer günlerin hatırları kalıyor gibi.
Tamam Cum'a mübâréek gün ama hayatta bir tek gün Cum'a mıdır?
Birbirlerinize "Hayırlı Cumalar" dileyeceğinize önce sizler evetli olmayan hayırlı bir iş yapın, çünkü hayırda her zaman hayır vardır ve evette de şer vardır, o hayırlı işinizi yaptıktan sonra Cuma'nız gerçekten hayırlı olur.
Bakın burada yani aşağıdaki resimde birisi hadiseyi nasıl özetlemiş? Bunu görün de azıcık ibret alın.
Sizler hayırlı işler yapmazsanız o günü isterse mübâréek Cum'a olsa dâhi sizlere hayrı dokunmaz.


Hani adamın birinin bir akrabası rahmetli olmuş, cenazesini kaldırmışlar ama bizimki gitmiş hocaya sormuş:
"Acaba rahmetli şu anda nerededir?"
Hoca buna bir bakmış, bilmez gibi başını sallamış.
Bizimki yine sormuş: "Cennete gitmiş midir?"
Hoca buna başka bir soru sormuş: "İçki içer miydi?"
"Evet ama Cuma günü öldü."
"Hmm. Kumar oynar mıydı?"
"Evet ama Cuma günü öldü."
"Ya kadınlarla arası nasıldı? Çapkınlığı var mıydı?"
"Evet ama Cuma günü öldü."
Hoca artık dayanamamış ağzındaki baklayı çıkartmış:
"Bak delikanlı, merhum eğer Cuma günü öldüyse bugün ellemezler, ama Cumartesi oldu muydu hemen hâllederler."