Bu Blogda Ara

Sayfalar

24 Mart 2021

Biz Eski Toprağız

Elli Altmış Yetmiş ve Seksenli yıllarda mı büyüdün? Sahi nasıl oldu da hayatta kalmayı başardın?


Arabaların emniyet kemeri kafalıkları ve kesinlikle hava yastıkları yoktu.
Arka koltuk tehlikeli değil de eğlenceliydi.
Ön koltuğa da on yaşımızın üzerindeysek oturabiliyorduk ve emniyet kemeri takmak zorunda değildik.


Bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi ya da en azından kurşunlu ve muhtelif zehirli maddeler ile boyanmamıştı.
Prizlerin araba kapılarının ilâç şişelerinin ve kimyasal ev temizleyicilerinin üzerinde çocuk kilitleri yoktu.
Kasksız bisiklete biniliyordu.
Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan yada muhtelif başka kaynaklardan su içiliyordu.
Oyun oynamağa çıkmanın tek şartı hava kararmadan önce eve dönmekti.
Cep telefonu yoktu ve hiç kimse nerelerde gezdiğimizi bilmiyordu. İnanılmaz.


Okul öğle vaktinde bitiyordu ve öğle yemeği için evimize geliyorduk.
Bir sürü yaramız kırılmış kemiğimiz ve kırılmış dişimiz vardı, fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyordu. Kendimizden başka hiç kimse sorumlu değildi.
Bolca tatlılar ve tereyağlı ekmekler yiyorduk ve gerçek şekerli içecekler içiyorduk ve hiç kilo sorunumuz olmazdı, çünkü hep dışarıda oynardık hem de aktif olarak.
Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk, aynı bardaktan içebiliyorduk ve hiç kimse bu yüzden ölmüyordu.


Playstation Nintendo 64 X boxes Vídeo oyunlarımız doksandokuz kablolu kanalımız Dolby surround Cep telefonumuz Bilgisayarımız Internet de Chat odalarımız da yoktu. Onların yerine gerçek arkadaşlarımız vardı hem de bolca.
Yürüyerek veya bisikletle uzakta oturan arkadaşlarımızı ziyaret edebiliyorduk, kapılarını çalıp hâttâ çalmayarak içeri girip onları oyun oynamaya çağırabiliyorduk.
Evet dışarıda o acımasız korkunç dünyada korumamız olmadan nasıl mümkün oluyordu bu? Çünkü büyük ağabeylerimiz bizlere kol kanat gererlerdi ve gelecek bir tehlikeden hepimizi bir şekilde korurlardı.


Tek kale üzerine maç yapardık ve birisi takıma alınmadığında psikolojik travma oluşmuyordu ya da dünyanın sonu gelmiyordu.
Bazı öğrenciler diğer öğrenciler gibi başarılı değildi ve sınıfta kalabiliyordu. Fakat bu yüzden hiç kimse psikoloğa ya da pedagoğa gönderilmiyordu. Hiç kimsede Dislexia gibi odaklanma sorunu gibi veya hiperaktivite yoktu, sadece basitçe o okul yılını tekrarlıyordu.
Özgürlüğümüz üzüntülerimiz başarılarımız görevlerimiz vardı ve bunlarla yaşamağı öğreniyorduk.
Soru şu: Nasıl oldu da bütün bunlara rağmen hayatta kalmayı başardık ve daha da önemlisi kendi kişiliğimizi bu şartlar altında nasıl oldu da geliştirebildik?


Sevgili okuyucum sen de bu nesilden mısın? Şimdiki çocuklar büyük bir olasılıkla bizim yaşama şeklimizi sıkıcı bulacaklar fakat bizler çok güzel ve mutlu yaşadık.
Sınırlı sayıda üretildik ve her geçen gün sayımız daha da azalıyor, çünkü yaşlarımız kemâle ermeğe başladı.