Kapı çaldı az önce .. Zır zır tak tak falan filan feşmekan :-)
Yıkıcak sanki ortalıkları ...
Uyku sersemiyim, zar zor kalktım yerimden, malum-u aliniz biraz Şişkoyum, bu şekilde bir on dakka geçivermiş -sanırım-.
Bir kere daha taktakladı kapının tokmak kafası.
"Ay patlama, geliyorum!"
Taklarken aslinda kimin geldiğini anlamıştım, ama emin olmam lazım, ama "Kimsiz?" demek için artık çok geç.
Ne olursa olsun açtım kapıyı, hazırlıklıyım her türlü olumsuzluklara.
Karşıma uzun kollu bir palto, Başında çok şık bir şapka, Boğazında iki sefer sarılmasına rağmen nerdeyse yerleri süpüren bir atkı, mini sayılabilicek bir elbise ve nerdeyse dizlerine kadar uzanan çizmeleriyle heybetli bir kız çıktı.
Sırtındaki çantası o kadar büyüktü ki, içine belki ben dahi girebilirdim.
Az daha küçük dilimi yutucaktım, bu mevsimde böyle bir tip :-!!??
Kız da bu duygularımı hissetti, bu sefer kendi de çuvalladı.
Fakat onu görünce bir anda üşümeye başladım, onun üflediği nefes beni Dondurma Kazanına düşürülmüş Çaklıta çevirdi :-(
Bu halimi görünce kız da bana gülümsedi.
Bu gülümsemesi de beni az ewelki Dondurmanın Sahlep Denizi içinde olduğumu hissettirdi :-))
Nefesi üşümeme, gülümsemesi de terlememe rağmen içeri aldım onu, koltuğa kurulunca kendini tanıttı:
"Adım Ekim, ben geldim!"