Bu Blogda Ara

Kemâl Sunal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kemâl Sunal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Temmuz 2021

Çöpçüler Kralı

 Yeşilçam'da günümüze kadar birçok güzel filmler çevrilmiştir, bir tanesi de Çöpçüler Kralı'dır.
Eminim ki içinizde izlemeyen yoktur, hâttâ birbirleriyle çok yakıştırılan İlyas Salman Şener Şen ve Kemâl Sunal'ın üçünün birden birlikte rol aldığı iki filmden biridir.
Konusu belediyede çöp toplamakla görevli olan bir memurun zabıta amiriyle ve sevdiği kadınla yaşadıklarıdır.
Senaryosunu Umur Bugay'ın, yapımcılığını Arzu Film'in yani Ertem Eğilmez'in, yönetmenliğini de Zeki Ökten'in yaptığı, 1977 yılında çekilen ve gösterime 1 Şubat 1978 günü sinemalarda giren filmden bahsediyorum.
Film ile Onbeşinci Antalya Film Festivali'nde Umur Bugay En İyi Senaryo, Şener Şen ise En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödüllerini kazanmıştır.


Ancak bu yazımın konusu biraz başka, çünkü bir sanatçının rol icabı nelere şahit olduklarına değineceğiz.
Fotoğrafta gördüğünüz kişi Beyoğlu Belediyesi'nde çalışan görevli Mehmet Konuk. Kemâl Sunal çekimler boyunca Mehmet Ağabey'ini izlemiş. Hâttâ filmde kullandığı el arabası ve süpürge de bizzat Mehmet Abiye ait. Gerçek Çöpçüler Kralı belki de Mehmet Abi.


Bu arada eşinin (Gül Sunal) söylediğine göre Kemâl Sunal role girebilmek için filimin çekildiği süreçte evde dahi filimde giydiği çöpçü kıyafetiyle gezermiş.
Zamane gençliği Yeşilçam filmlerini beğenmez, tutturmuşlar bir Holivut diye. Belki Holivut'ta bizimkilerden çok daha iyi filmler yapılıyor olabilir, ama Yeşilçam'daki fedakârlık ve sanat aşkı hiçbir Holivut filminde yoktur.

23 Şubat 2021

Fotbol Hakkında

 Uzun yıllardan beridir dünyanın en çok sevilen sporu bildiğiniz gibi Fotbol'dur.
Sebeplerinin arasında çok kişiyle oynanması, kurallarının çok fazla değişmemesi, oynamak için çok fazla bir mâlzeme de gerektirmemesi gibi şeyler sayılabilir.
Oynaması kadar aslında izlemesi de zevklidir, ancak Fotbol kitlelerin afyonudur, yani yasal yoldan uyuşturucusudur.
İnsanların zamanlarını arkadaşlıklarını paralarını çalan yasal bir hırsızdır.
Kanun karşısında masumdur yani.


Bu yazı aslında futbol meraklıları için pek iç açıcı bir yazı değil, çünkü basit bir hayranlığın nelere mâl olacağını anlatır.
Önce kulüplerden başlayacağım.
Hepsi birden "Sen yoksan bir kişi eksiğiz" derler taraftarlara.
Oysa gerek kulüp yöneticileri gerekse sahadaki sporcular taraftarları şahsen tanımazlar.
Kulüp yöneticileri en kötü izlenilecek yere en az Kırk Türk Lirasıcık değer biçerler, üst sınırı Bin Türk Lirasıcığı bile bulabilir. Sadece bir müsabakadan bahsediyorum, hani haakemin ilk düdüğü ile son düdüğü arasındaki doksan dakikadan.


Takımlar sahaya çıkar, sporcular oynar, kazanır veya kaybeder, ama her türlü parayı onlar götürür.
Siz sevgili okuyucum taraftarım, takımın gol atsın diye gökünü yırtarsın, "GOL" diye sevinirsin ama cebine bir şey girmez.
Dahası müsabakaya girmek için bilete verdiğin para bir yana stadın çevresindeki köfteciden aldığın köfte ekmek (Aslında birçoklarından nefistir) olsun ya da stadın içinde dışarıda aldığının üç misli ücrete aldığın su (Sahaya atmak için alıyorsan sana fiş vermezler ve vergisini kaçırırlar, yaşanmış olaydır) olsun, güzel bir soyulursun.


Müsabaka esnasında olsun ya da müsabaka sonrasında olsun sahada futbolcuların yaşadığı bir pozisyon için hele de raakip takıma gönül vermiş bir arkadaşın varsa onunla kavga edecek dereceye gelirsin.
Oysa sahadaki topçu o pozisyonu unutmuştur bile, sahada kendisine raakip olan futbolcu gerçek hayatta arkadaşı bile olabilir, gülüp geçerler ama sen o pozisyon yüzünden kırdığın arkadaşınla kalırsın.
İşin tuhafı aranız da kolay kolay düzelmez.


Bir de eğer yasal bahis ve yasal kumar olan İddaa da oynuyorsan gerçekten işin yaş.
Çünkü bu tarz olaylarda müsabakaların sonucu genellikle önceden bellidir, en fazla hangi genyan oynanmışsa o olasılık mafya tarafından kaybettirilir ki kasa kazansın.
Kumarhanelerde bile bir kanun vardır, kasa her zaman kazanmalıdır.


Sevdiğin futbolcu biliyorsun tuttuğun takıma tek bir şey için gelir, tabi ki para.
Yarın bir gün diğer bir takım ona senin takımının verdiğinden daha yüksek bir para teklif eder, çoğunlukla da yuvasından kopartırlar.


Sporculara sorsanız "Profesyonellik" derler, ama taraftar arasında "İhânet" olarak geçer.


Yani sizin anlayacağınız olay tamamen duygusal (!) sebeplere dayanır, kısacası Ekomoni her türlü Tıkırında, işler ayna çal çal oyna.


Ha sevgili okuyucum fotbolu oynamak istiyorsan oyna, ama sadece zevkini alıyorsan oyna, karşılıklı olarak birbirini kırmayacaksan oyna, seyretmek istiyorsan ve o heyecana ortak olmak istiyorsan da ol, ama lütfen haakemin bitiş düdüğüyle birlikte gerçek dünyaya geri dön.
Çünkü senin varlığın veya yokluğun tribünde pek hissedilmez ama arkadaş çevresinde varlığın yokluğun hissedilir.


Ben burada en güzeli sözü ve yazıyı bir büyüğümüze bırakayım, zaten kendisi olayı güzel özetlemiş:
"İt doesn't matter for us, for me. Big games easy than the other games. Unfortunately every time is we have to control the games, under the control the games. During the games we have to some possibilities some big chances some big occassions something like that but, what can I do sometimes? And it's the football that's the football, something happened. Everything is something happened. But anyway now is in the tabele, we have to seen the situation, now is second position, and one point more. I don't want to see the back, I want to see the front. And I hope so tomorrow my teams ..."
Bu efsahanevi konuşmayı dinlemek isteyenler lütfen BURAYA tıklasınlar.


Sözün özü olarak şunu belirtmeliyim ki futbol gerçekten kitleleri güzel bir uyutur akılları uyuşturur, sizleri fotbolla oyalarken küresel güçler her türlü zammı yaparlar da ruhunuz duymaz, ancak sabaha otobüse binerken Akbilinizde yetersiz kontör ikazı verirse aklınız başınıza devşirir.
Haydi hoşça kalın ve sağlıklı kalın.

21 Ocak 2020

Martı

Geçen akşam oturmuşum bilgisayarda filim izliyorum bir anda aklıma martılar geldi.
İstanbul nasıl kedisiz olmazsa martısız da olmaz.
Martılar ve Kediler İstanbul'un olmazlarsa olmazlarındandır.
Bazen bir vaporun çevresinde simit atanları takip ederler, bazen de karaya çıkarak otomobillerin üstlerinde dinelirler.


Kemik yiyor bizim ihtiyar
Dört nala gidiyor martılar
Hani nerede tutturanlar
Beşte kalıp fıttıranlar
Sürprüzle aklını kaçıranlar


Aybaşı geldi çattı memurda şafak attı
Nasıl geçeriz çarşıdan kasaba manava yakalanmadan
Gökte uçuyor martılar
Denizde kum gibi balıklar
Bir kilo istavrite üçyüz lira diyorlar


Denizde yüzüyor boy boy odun
Evde ne şeker kaldı ne de un
Denizde balıklar gibi yatıyor Dolunay
Şinanay yavrum şinanay
Böyle giderse pahalılık vay vay vay
Kafada ne tahta kalacak ne de yay


Şiki şiki baba
Hayni hayni yama
Helik melik duni
Gel fakir-i yaba

Gözlerinin umruna ben canımı adadım
Senden başka kimseye inan aşık olmadım
Gel de söyle aşkını sorma sakın yaşımı
Ne olursun sevgilim darda koyma başımı

Şiki şiki baba
Hayni hayni yama
Helik melik duni
Gel fakir-i yaba


Şiki şiki baba
Hayni hayni yama
Helik melik duni
Gel fakir-i yaba

Aşkımı anlatmaya varmıyor benim dilim
Ne kadar da güzelsin benim canım sevgilim
Utanma sakın benden ben de hoşlandım senden
Gel beraber olalım bize ne el-âlemden

Şiki şiki baba
Hayni hayni yama
Helik melik duni
Gel fakir-i yaba


Şiki şiki baba
Hayni hayni yama
Helik melik duni
Gel fakir-i yaba

Deli ediyor aşkın olmuşum inan şaşkın
Allah'a yemin olsun sen herkesten başkasın
Bir kelebek misâli havalarda uçarım
Karşı çıkan olursa ben seninle kaçarım

Şiki şiki baba
Hayni hayni yama
Helik melik duni
Gel fakir-i yaba


Not: Dinlemek isteyenler için şarkının videosunu da iliştirdim şuraya, yalnız altı dakikanızı götürür ama şarkıyı dinlerken İddia kuponu veya Altılı Genyan kuponu yaparsanız ilhâm da getiriyor.
Ancak tek başına şarkı yetmez, kalabalık bir minibüs, dedikoducu bir kadın, kokan adam, bir de muavin de bulunmalı, yoksa ilhâm gelmezmiş.
Ben size martıları anlatıyordum bakın konu nerelere geldi?
Başka bir yazımda size martıların genel özelliklerinden ve resm-i şeriflerinden bahsederim inşatanrı siz sevgili okuyucularıma.
Çünkü martı ile başladığım yazım bir anda Atla Gel Şaban filmine dönüştü, daha doğrusu içindeki şarkı ve beyitlere. Bari konusundan da bahsedeyim de tam olsun:


Bir karamela fabrikasında karamelaların içinden çıkan beyitlerin yazarı olarak çalışan Niyazi'nin maaşı oldukça düşüktür, mahâlle esnafının tamamına borcu vardır herkes gibi.
Borçları yüzünden her gece kâbuslar görür, son gördüğü kâbusunda kasap eline satırı almış kafasını kesiyordur.
Bu yokluklarda gerek çocuklarının bisiklet istemeleri, gerek kaynananın dırdırı, gerek eşinin vurdumduymazlığı işine de yansır ve yazdığı beyitlerin hiçbiri patronunun hoşuna gitmez.
Bir Pazar günü evde yaşanan her zamanki bir tartışma sonrası soluğu kıraathânede alan Niyazi arkadaşı Hâlil sayesinde Altılı Genyan ile tanışır.
Sonra da at yarışlarına dadanan Niyazi'nin başı dertten bir türlü kurtulamayacaktır, ta ki gizli yeteneğini kullanana kadar.
Filmin sonunda kendisini kaçıran Kâzım'dan ve adamlarından öyle bir intikam alır ki böyle intikamı tarih bir türlü yazamamıştır.