Bu Blogda Ara

06 Mayıs 2023

Türkiye'den Eski Görünümler

 Bizim memleketimizin her bir karış toprağında çeşitli güzellikler saklıdır.
Her ne kadar İstanbul'u süsleyip püsleyerek çok öen çıkardılarsa dâhi Türkiye Cümhûriyeti sadece İstanbul'dan ibaret değildir.
Her bir köşesi cennetten gelmiş olan memleketimizde İstanbul'dan çok daha güzel yerler bulunmaktadır.
Şimdiye kadar bunu yazmadığım için özür dilerim.


Bugün bir sanal uçağa binip Türkiye'deki doğal güzelliklerimizi size biraz anlatmak istiyorum, ilk durağımız Kocaeli'nin Karamürsel iskelesi olacak.


Eski günleri bilenler bilirler ki Şehir Hatları İşletmesi bir zamanlar Türkiye Denizcilik İşletmelerine bağlıydı, şimdiki gibi İstanbul Belediyesi'ne değil.
Yani anlam olarak İstanbul'a ait bir vapor Kocaeli'de Çanakkâle'de Erdek'te ve İzmir'de çalışabiliyordu.
Görselimizde bulunan Ortaköy veya Çengelköy vaporumuz Karamürsel iskelesinde görüntülenmiş.


Devletimiz sağ olsun Trenleri sadece Şehr-İstanbul için işletmiyor, Anadolu içlerinde yüzlerce istasyonumuz mevcut.
Konmağa niyetlendiğim yerdeki istasyonda Çatalağzı yazıyordu, Zonguldak'ın güzel bir ilçesi olmaktadır kendileri.


Tabi bu esnada vilâyet değiştirerek Çankırı'ya geldik, pasaportlarımızı gümrükte kontirol ettirdik, ne de olsa kendi memleketimiz içinde iller arası seyahât etmek için bile bulunduğumuz ilin valiliğinden ve gideceğimiz ilin valiliğinden izin alınması gerekiyor, korona morona sağ olsun.
Ama işte sanal dünyada böyle saçma sınırlar bulunmamakta olduğundan size biraz tuhaf gelebilir, ancak İkibinyirmi yılında böyle saçma bir uygulama yürürlüğe konulduğunu ileride okuyanlar bilsinler.


İstasyondan çıkıp karşı tepelere bakınca ahanda işbu manzara gözükür, Çankırı'nın semtlerini bilmediğim için fazlama ayrıntıya giremeyeceğim ama izlemesi de çekmesi de çok güzel bir manzara olmak var işbu resm-i şerifte.


Çankırı'nın bir başka köşesinden bir görünümle karşınızda ben yeniden.
Her ne kadar torpakları bozkırlık da olsa benim memleketimin her bir tarafı çok güzeldir çünkü benimdir.


 Benim olduğu kadar da hepimizindir.
Burada görülen yer ise br dizide yaylası olmadığı iddia edilen Çorum vilâyetimiz görülmektedir.
Tabi ben aynen Çankırı gibi Çorum'un da semtlerini bilmediğimden buranın tam olarak nokta atışını veremeyeceğim.


Çorum'dan zıplayarak Elâzığ'ın Palu ilçesine Devletimin Treniyle geçiveriyoruz, şu güzelim trene öküzler ve inekler gibi bakmak istiyoruz.
Tren yolculuğu bazen değil çok zaman çok uzun sürse bile en güzel yollar trenle aşılır, uçak ise zenginlerin ve kapitâlist güçlerin işidir.


Tamam anladık ben de uçağa bindim uçtum ama benim gönlüm her zaman trenden yana.
Kaldı ki şimdiye kadar içinde bulunduğum hiçbir uçakta bu sahneyi yaşamadım ama ileri günün birinde yaşamayacağım anlamına gelmez.


Bu uçak tantanasını sonlandırarak Elâzığ'ın içine gelelim, burada İzzet Paşa Cami-i Şerifi görülmekte ve Hürriyet Caddesi gibi Elâzığ'ın anne caddesinde alışveriş yapılabilmekte.
Ne demişti bir ünlü böyüğümüz?
Al ver, Ekomoniye can ver.
Ekomoniye can ver ki Ekomonimiz Tıkırında olmağa ısrar edebilsin.
Yoksa bu kadar gezinin masrafı nasıl çıkartılacak söyleyin?


Burası da bir başka güzel ilimiz olan Gaziantep, gitmişiliğim görmüşlüğüm vardır ama çok ayrıntısını bilemeyeceğim.
Olasılıkla burası Gaziantep Belediyesi binası olmalı ki o yıllarda Büyükşehir değildi.


Gaziantep'in bir başka köşesinde ise Balıklı Parkı görülmekte.


Sırada o yıllarda Gaziantep'in ilçesi günümüzde ise ayr bir vilâyet olan Kilis var, tabi Atamızın karizmasını da eklemek gerekiyor bu güzel resm-i şerife.
Tarihimizi bilenler bilirler ki Atamız ilk meclis kurulduğunda Gaziantep milletvekili olarak mecliste bulunuyordu.


Gaziantep'teki resimlerimizi tamamladıktan sonra yolumuz Çukurova'nın pamuk tarlalarından ürettiği ipliklerle ve kumaşlarla ünlenmiş Adana'ya geliyor, tabi bir filimde günlük Yüz Türk Lirası verdiklerinden bahsediliyordu.
Konumuz burada bir Hanımın Çiftliği veya Kibar Feyzo filimleri değil, biz bugün coğrafi ve tarihi birkaç resim paylaşmakla sınırlı tutacağız.


Burası da Adana'nın başka bir caddesi, ama emin olun Adana hakkında uzun bir yazıyı hak edecek kadar çok şey barındırıyor kendi içinde.


Adana'nın bir özelliği de şehrin içinde sinemalara ayrılmış kocaman bir semtin olmasıdır, kaldı ki Adana'nın adına kebap bile vardır, şişe takılmış uzuncanam bir köftedir, acılı olanına Adana acısız olanına Urfa derler.


Örnek olarak Ceyhan ilçesi, ki hem Ceyhan hem de Seyhan ırmakları Adana'nın önemli akarsuları olmaktadır.
Bir zamanlar Adana vilâyetimizin ism-i şerifinin Seyhan olduğunu söylersem şaşırmayın.


Buradaki resm-i şerif ise kolayca bulunabilecek bir resim değil, Adana'nın günümüzde caddeleri arasında sıkışmış olan eski tren istasyonunu gösteriyor.
Kaldı ki Adana'nın Şakirpaşa Havalimanı bile Adana'ya yürüme mesafesinde olduğu söylenir.
Ben gitmedim bilmiyorum ama Şakirpaşa adlı bir tren istasyonu bile mevcut.


Yine geldik zamanında yanlışlıkla İçel olarak isimlendirilen Mersin vilâyetimize.
Çoğu insan bilmez ama Mersin vilâyetimiz Gaziantep ve Adana'nın yazlık sayfiyeleridir.
Tıpkı bugüne kadar dışına pek çıkartmadığım Şehr-İstanbul'un hem içinde hem dışında olan Adalar ilçesi gibi düşünün.


Mersin aynı zamanda bir liman kentidir.
Daha da önemlisi esasında özbeöz bizim toprağımız olan Kıbrıs bile posta adresi bakımından Mersin'e bağlıdır.
Bugün eğer Kuzey Kıbrıs Türk Cümhûriyeti'ne mektup gönderecekseniz posta kodu kısmına "Girne 10 - Mersin" yazmalısınız, yoksa o mektup sahibine iade edilir.


Bir zamanlar İstanbul'dan Mersin'e kadar Vapor işlediği günler vardı, tabi başka bir vapor da Rize'ye işletiliyordu.
Ne zaman ki Türkiye Denizcilik İşletmeleri tarihin tozlu sergenleri arasındaki yeri aldırıldı, Vaporlar da tarihe karıştı.


Mersin'in en önemli yerlerinden biri de Erdemli ilçesinde bulunan Kız Kâlesi'dir, tıpkı Üsküdar açıklarında bulunan Kız Kulesi gibi bir yer olmaktadır.


Mersin'i de geride bırakarak gerek Türkiye'nin gerekse Dünya'nın en güzel yerlerinden biri olan Vardaha Köprüsü'ne geliyoruz.
Burası için daha önceki yıllarda birkaç mâlumatfuruş çızıktırmıştım, meraklısı için bağlantıyı bırakıveriyorum şuraya, tıklayabilirsiniz efenim.


Görünümümüz sırasında yol Konya'ya geiyor, çünkü ne de olsa eteketlerin adedi dolmağa başladı artık.
Ben isterdim ki hazır Adana'ya kadar gelmişken sizi bir Antalya'ya götüreyim, ya da Karadeniz vilâyetlerini gezdireyim, veya dağları kıyısına dik indiği için kıyı uzunluğu çok fazla olan Ege kıyılarını gezdireyim, tüm bunlar başka bir yazımda gerçek olacak.


Burası da Konya'nın başka bir köşesi, arkada Mevlâna Celâlettin-i Rumi Cami-i Şerifi görülüyor.


Burası da Konya'nın başka bir köşesi ve Atamız buradan Konya'ya bakıyor, biz de karşısında selâm duruyoruz.


Essahtan da Konya dünyanın merkezi gibi bir şeydir, Biraz önce paylaştığım resmin altında bir de böylesini paylaşalım dedim.


Derken efenim bizim Ankara yolculuğumuz başlıyor, yaklaşık olarak eskilerin tabiriyle altı saatçiklik yol olan Ankara yolunun çok çetin geçeceğinden emin ben.


Gerçekten de çok çetin geçtiği cihetle Hızlı Tren gerçekten de hızlı şekilde çabukçacık Ankara'ya getirdi ki yol boyunca doğru düzgün istasyon bile olmadığından tren bir tek Polatlı'da duruyor.


Polatlı da böyle bir yer işte, ne tuhaf ki yazıya sonradan eklendi.


Trenden çıkınca ilk vazifemiz Kızılay Genel Müdürlüğü önüne gelmekti, günümüzde bu mıntıkada kocaman bir alışveriş merkezi bulunmakta.


Nasıl ki bizim İstanbul'da iki adet kocaman Tahsisli Yol'umuz varsa Ankara'da da bir adet yapılmıştı bir zamanlar.
Görselimizde temaşa ettiğimiz yer Kızılay durağı, durakta da tam altı adet aslında İett'nin olması gerekirken bakanlar kurulu kararıyla Ego'nun mülkiyetine geçen İkarus otobüsler görülmekte.
Günümüzde ise bu güzergâhta Ankaray işletiliyor, ama yerin en az otuz metre aşağısından geçiyor.


Ankara'nın bir başka güzel tarafı da bizim Gülhâne Parkı gibi kocaman olan Gençlik Parkı sahibi olması.
Asıl giriş kapusu ise Ankara Garından çıkınca hemen karşınıza gelen yerde.


Ankara'nın en önemli yeri ise hiç kimenin en ufak bir kuşku bile duymayacağı Anıtkabir'dir.
Anıtkabir esas olarak her Türk Vatandaşının hayatında en az bir defa görmesi gereken bir yerdir.
İçerisinde aramızdan ne yazık ki çok erken zamanda ayrılan Atamız yatmaktadır.
Atatürk eğer bir on yıl daha yaşamış olsaydı ya da daha açık yazayım dış güçler tarafından zehirlenmeseydi emin olun İkinci Dünya Savaşı çıkmazdı, çünkü bir şekilde aralarına girerek arabuluculuk vazifesi görürdü.


Anadolu'nun her tarafında bulunan kâlelerden bir adet de Ankara'da vardır ama Ankara'daki diğerlerinden biraz daha fazla öne çıkar.


Neyse biz Üç Muz olarak bugünkü gezimizin son durağını Esenboğa Havalimanı olarak tamamlayalım ve Homumuza geri dönelim, bir gün bir kış masalında bizleri yitirtelim.


İşte sonunda dolduruluşunu bir türlü kabûllenemediğim Caddebostan sahili ve evimizin olduğu yerlere geri döndük.
Gerçekten de bir başkadır benim memleketim, havasına suyuna taşına torpağına bin can feda bir tek dostuma, kuzusuna kurduna bütün âlem kurban benim yurduma.