Bu Blogda Ara

Kurbağalıdere etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kurbağalıdere etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Eylül 2024

Dolunay'lı Bir Moda Akşamı

Geçen akşam Dolunay'ı doğurtmuştuk, bugün de seyretmek gerektiği ortaya çıktı.


İçinde bulunduğumuz Cemaz-i El-Evvel-i Şerif Ayı'nın güzel Dolunay'ını seyreden sadece Biz Üç Muz değil Moda İskelesi'nin kadrolu bekçisi olan Martı da bizler gibi Dolunay seyrediyordu.


Dolunay'ı seyretmek güzel ama Dolunay'ı seyrederken Çift Çapalı Bardaktan güzel bir Dabıl Türk Kahvemsi gummilenerek seyretmek daha da güzel.

06 Nisan 2021

Kayık

 Tüm deniz kentleri gibi İstanbul ve Kadıköy’de de tarih boyunca ulaşım ve taşımacılıkta kayıkların önemli bir yer tuttuğunu biliyoruz. Ulaşımı sağlamak ve zaruri ihtiyaçlara erişmekte bir aracı olmak dışında, Moda Kalamış Fenerbahçe Caddebostan Suadiye sahillerinde ve Kurbağalıdere’de sosyal hayatın değişmez bir parçası olan kayıklar ayrıca kürek sporuyla Kadıköy’ün spor tarihinde de önemli bir yer tutuyor.


Hem Bizans hem Osmanlı döneminin gözde sayfiye yeri olan Kadıköy sahillerine İstanbul’dan vapurla ulaşım sağlanmağa başlanana dek kayıklar tek ulaşım aracıdır. Altıncı yüzyılda Fenerbahçe’de imparatoriçe Teodora’ya mahsus inşa edilen saraya imparatoriçe ve avanesinin İstanbul’dan süslü saray kayıklarıyla gelmesi gibi, İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı hanedan mensupları da Fenerbahçe’deki padişaha mahsus bahçe ve yazlık kasıra, Hasanpaşa’nın üst tarafındaki Beşinci Murat av köşküne ve Haydarpaşa çayırında tertip edilen düğün ve benzeri eğlencelere gelmek için kayıkları kullanırlardı.


Kürekçileri ve dümeninde bostancıbaşısıyla Kadıköy sahillerine de yıllar boyu yanaşan bu saltanat kayıkları yabancı gezginlerin anlatımlarında önemli yer tutuyor. Bugün bir örneğini Deniz Müzesi’nde diğerlerini gravürlerde gördüğümüz saltanat kayıkları önceleri Ahırkapı’dan Ondokuzuncu Yüzyılın ikinci yarısından itibaren de Dolmabahçe’den Fenerbahçe’ye ve Haydarpaşa’ya defalarca gelip gitmişlerdi.


Vaporların çalışmağa başladığı dönemde dahi üst düzey saray görevlileri Kadıköy ve Üsküdar’a geçmek için vaporu değil kendilerine tahsis edilen kayıkları kullanmağa devam ederdi. Örneğin yüzonikinci şeyh-ül islâm Turşucuzade Ahmet Muhtar Efendi’nin İdare-i Mahsusa’nın Fevaid adlı vapuruna binerek Kadıköy’e geçmesi makamının şan ve şerefini bilmeyip halk arasına karışmak küçüklüğünü gösterdiğinden görevinden alınma sebebi olmuştu.

02 Nisan 2021

Kurbağalıdere

Kurbağalıdere adı aslında bir efsahanedir, dünya üzerinde Pasifik Okyanusunu hiçbir çaba sarf etmeden aşabilirsin ama İstanbul'da Kurbağalıdere'de yanlış bir adım sayesinde boğulabilirsin.
Günümüzdeki adıyla Ataşehir ama o zamanlar Küçük Bakkal Köy'den doğan ve dolana dolana İstanbul'un en uzun akarsularından olan Kurbağalıdere üzerinde birçok köprü geçen zaman içerisinde kuruldu, bu yazımda önce bugün mâlesef geride hiçbir izi kalmamış olan Taşköprü'den bahsedecek ben.


Paylaştığımız ilk fotoğraf köprünün Bindokuzyüzyirmili yıllarda çekilmiş nadir resm-i şeriflerden biridir.
Bir zamanlar Mahmut Baba Türbesi ile Papazın Bağı denen günümüzde Fenerbahçe Stadı'nın arkasına denk düşen noktada yer alıyordu.


İkinci resm-i şerif ise Alman kartpostal editörü Max Fruchtermann'ın arşivinde yer alan dönemin popüler kartpostallarından biri.
Daha da açıklayıcı olursak Cadde-i Bağdad'ın başlarında olan yerde, yani Tren yoluyla Saraçoğlu arasındaki arazide bulunuyordu.
Fotoğraflarda da görüldüğü gibi Kurbağalıdere o yıllarda bugünkü gibi bir kanal görünümünde değil, adı gibi bir dereymiş. Mezarlıkların bir dere yatağında yer alması da çok tuhaf zira yağmur yağdığında dere akıl almayacak kadar geniş alanlarda su baskınları yaratıyormuş. Sonradan bu mezarlıkların neredeyse tamamı buradan taşınmış ve birçok mezar da muhtemelen yok olmuş.


Nüfûsun bugün ile asla kıyaslanamayacağı yıllarda mezarlıkların Karacaahmet'ten tâ bu noktaya kadar uzanıyor olması da gerçekten şaşırtıcı bir bilgi.
Eski mezar taşlarının yabancılar tarafından yıllarca yağmalandığını da unutmamak lâzım.


Taşköprü'den daha aşağıda günümüzde de kullanılmakta olan Tahta Köprü vardır, ancak bir zamanlar gerçekten tahtadan yapılan köprü Özgün Tramvay geçirildiği zamanlar taş ve demir kullanılarak yeniden yapılmıştır.


Bu köprünün üzerinden Bindokuzyüzaltmışaltı yılına kadar Dört numara Bostancı ve Altı numara Fenerbahçe tramvayları geçerdi.
Ancak zamanın yönetimi Özgün Tramvaylarımızı İstanbul vilâyetine ve Anadolu Yakası'na çok görmüş olacak ki tıpkı Rumeli Yakasındakiler gibi kaldırdı, yerine de Dolmuş ve Otobüsü çoğalttı.


Kurbağalıdere sonraki dönemlerde ünlü Salı Pazarı'na da evsahipliği yapmıştır, her ne kadar arazisi artık otopark da olsa bir zamanlar çayırlık çimenlikti.
Ancak ne olursa olsun Kurbağalıdere aradan geçen zaman zarfında bir çamur deryası olmuştu, Bindokuzyüzseksenbeş Yılından beridir hangi Belediye geldiyse Kurbağalıdere'nin çamur ve koku sorununa çare bulamadı henüz, çünkü inşaat hâlâ devam ediyor.
Konuyu ilerleyen günlerde yeni resm-i şeriflerle yeniden gündeme getirecek ben.

14 Nisan 2018

Kartpostallarda Gezinti - Volüm Üç

Kartpostal-ı şeriflerimin geçen sergisinde en son Cadde-i İstiklâl'de kalmıştık hatırlarsanız.
Bazen eskileri anmak da gerekir, özellikle de Cumartesi günleri.
Bu sefer sırtımızı Taksim Cümhûriyet Anıtı'na veriyoruz öncelikle.


Koskocaman meydanın belki de en güzel kartpostallarından biri ahanda bu temaşa ettiğimiz olmalı.
Resimde görülen en önemli ayrıntı eskiden daracık bir yol olan Tarlabaşı Bulvarı'nın açılmış olması.
Günümüzde işletilen Nosthâlcik Tramvay henüz ortalıkta görünmemekte. Başka bir yazımda o tramvayı da paylaşacak ben sizlerle, hem de ilk zamanlarındaki hâliyle. Sabırlı olun ve beklemede kalın.


Yıldan yıla atlıyoruz, bu sefer troleybüslü ve Galata Köprüsüne vaporların yanaştığı dönemlerde bir Karayköy kartpostalı çıktı sırtımızı Taksim Meydanı'na verince.
İşin pek güzel olmayan tarafı sağ ön plândaki binalardan yolun kenarında olanlar günümüzde yoklar.
Troleybüsün olduğu yolda günümüzde Çağdaş Tramvay işletilmekte.
Kartpostaldaki dubalı olan Galata Köprüsü ise yenisiyle değiştirildiğini sanırım cümle âlem bilmekte.


Köprüden bindiğimiz Fairfield Devekuşu serisi vaporun biri bizi Kadıköy'ün bindokuzyüzaltmışlı yıllarının başlarına götürüyor, çünkü işbu kartpostalı büyütüp baktığınızda sağ üst ve sağ alttaki resimlerde eski İstanbul Tramvaylarının seferde olduklarını temaşa eyleyebilirsiniz.
Sol üstteki iskele çevresinde gözümüze çarpan Lâlélerin hiçbiri günümüze erişemedi.
Sağ alttaki resimde bulunan ağaçlar da söküldü zaman içinde.
Sağ üstteki resim günümüzde çok değişti, her şeyden önemlisi resimdeki tramvay artık yok. Rıhtım Caddesi'nin ortasına geniş bir refüj 1990'lı yılların başında yapıldı. Deniz tarafında ise Kadıköy Metrosu inşa edilirken bütün otobüs durakları taşındı.
Sol alttaki Moda iskelesini temaşa ettiren resimde ise kayıkların yerinde günümüzde yaya yolu ve Kurbağalıdere'ye kadar park geçiyor. Bu park kesintilerle dâhi olsa ta Kaynarca'ya kadar devam etmekte.
Ve geldik işbu kartpostalın en can alıcı noktası olan ortadaki Caddebostan Placı'nı temaşa eylettiren kısmına. Placdaki görülen altın renkli kumlar günümüzde doldurularak kazanılan sâhil parkının molozları arasından tarihin tozlu sergen-i şeriflerinde anılarını böyle resimlerle anlatmaktalar.


Her şey ne kadar da çok değişmiş fark ettiniz mi?
Şimdi Bostancı istasyonunu iskelesini ve zamanın son durağını temaşa eylettiren kartpostala geldi sıra. Ancak her şeye rağmen değişmeyen nesne-i şerifler de var burada.
Örnek olarak Cadde-i Bağdad'ın artık Kadıköy yönüne tek yönlü olması gibi.
Bostancı'dan hareket ederek olasılıkla Kabataş'a doğru seferde olan deniz otobüsü gibi.
Ve tabi Bostancı vapor iskelesinin mimârisi keza.
Bu arada limanın çevresindeki günümüzde de bulunan mendirek inşa hâlinde.
Değişen nesne-i şeriflere gelelim:
Öncelikle Bostancı Tren İstasyonu, yakında Marmaray bitirilip de hayırlısıyla hizmete girdiğinde böyle geniş ve ferahlıkları kalmayacak.
Son duraktaki İett otobüsleri bile artık hiçbiri yoklar. Neler mi var? Ulaşımcılar için bulunmaz bir kaynak. İkarus 280 Mafsallı, Man SL-200 Solo, Man SG-220 Mafsallı ve Mersedes 0302.
Vapor iskelesinde bulunan ve büyütülünce fark edilebilen Ülev veya Suvat çiftinden olan vapor.
Cadde-i Bağdad'ın tek yönlü olmasına sebep olan sâhil yolu ise o zamanlar ancak Bostancı'ya kadar erişmiş, ancak birkaç yıl sonra Kaynarca'ya kadar uzatılacak.


Bostancı'dan sonra sırada Maltepe'yi konu alan bir kartpostal var arşivde.
Soldaki kısımda sâhil yolu gelmeden önceki Maltepe Sâhili, sağ tarafta da bomboş ve tenha bir Cadde-i Bağdad resmi çekilmiş.
Çoğu vatandaşımız gerçek Cadde-i Bağdad'ın Ayrılıkçeşme'den başlayıp Kartal Meydanı'nda bittiğini nedense kabûl etmek istemez.
Bu arada yoldaki arabalar parmakla sayılmakta ve bunlardan üç adedi Magirus Deutz alamet-i farikalı minibüs olması da ayrı bir konu.


Biz yine sâhil yolundan önceki dönemlerde Kartal Sâhilini temaşa eyleyelim, zira bu sâhil yolu sayesinde deniz kıyısı o zamandan günümüze yarım kilometre uzaklaşıverdi.
Her ne kadar Kartal kartpostalında denize sıfır mesafede görülen çay bahçeleri günümüzde de mevcutsa dâhi manzara-i rezilliye olarak birkaçyüz metre öteden gelen araç gürültüsü vaad ediyor artık.


Tarihe yolculuk konulu yazımda sizlerle İstanbul'un Doğu kesimindeki o zamanlar tamamen sayfiye olan semtlerin güzel bir karma kartpostalını paylaşmak isterim.
Sol üstte Pendik Burnu'nun Batısında kalan bir mıntıkada yazlık evlerinde poz veren hanımlar.
Sol altta Kartal'daki su motorlarının iskelesi. O zamanlar Adalara su hizmeti motorlarla sağlanırdı, İski henüz Adaya gelmemişti.
Sağ üstte Yunus Çimento Fabrikasnın bacası çevresinde deniz giren vatandaşlarımız.
Sağ altta ise Pendik Dalyanı ve kayıkhânesi.
Tüm bu güzellikler sâhil yolu yapılınca aynen Caddebostan Placı'nın altın renkli kumları gibi tarihin tozlu sergenlerine sonsuza kadar kaldırıldı.


Tamam biraz fazla aynı mekânları paylaştığımı kabûl ediyor ben.
Bu da Tavşantepe taraflarından ama dağdan değil bir Pendik S3ahil manzara-i nefâseti.
Denize dik olarak uzanan yapı uzun zaman vapor iskelesi olarak kullanıldı, sonraları vapor gelmez olunca restorant oldu. Daha sonraları Pendik'e Karayköy'den bir yıllığına vapor konulunca tekrar eski özelliğini kazandı ama günümüzde burası denizden yarım kilometre içeride kaldı.
Yine aynı şekilde ön plânda fark ettiğimiz kumsalın da keza başına aynı şeyler vukua avdet eyledi.


Bu kez İstanbul topraklarından dışarı çıkıveriyoruz. şimdi temaşa eylediğimiz işbu kartpostal-ı şerifin sağ alt bölümünde yer alan devletimin Garanti Bankası reklâmlı E-14.000'lik banliyö treni bizlere Gebze'nin o zamanki yeşilliklerine götürüveriyor.
Gebze istasyonu da günümüzde çok değişti, hâttâ istasyondaki trenin kendisi bile yok artık.
Gelgelelim bendeniz Gebze hakkında fazlama bir malûmatfuruşa haiz olmadığım cihetle çok iyi tanıtamayacağım için affımı arz ederim sizlerden.
Ancak sol üsttekinin at üstünde Atatürk heykeli, sol alttakinin Gebze Öğretmen Evi'nin ve sağ üsttekinin de Gebze'de bir meydan olduğunu söyleyebilirim.


Bu da bendeki başka bir Gebze kartpostalı.
Öncelikle şu hususu belirteyim ki üstteki iki resim aynı meydanı bizlere temaşa eyletmekte.
Diğer iki bölümün ise hangi noktalara ait olduğu konusunda hiçbir bilgim yok, ama bulunca yeniden paylaşırım sizlerle.


Gebze'den sonra bu yazımdaki son kartpostal Gebze'nin de ilçesi olduğu Kocaeli Vilâyetinin merkezi olan İzmit.
O zamanlar İzmit'in ortasından devletin anahat trenleri vızır vızır geçerdi, ta ki 2000'li yılların başlarına kadar. İşbu kartpostal-ı şeriften bugüne değişen en önemli nesne-i şerif devletin demiryolunun İzmit'in içinden alınıp sâhil kesimine üstelik de çift hatlı olarak aktarılması olmuştur.
Eski tren yolunun yeri ise park olarak tanzim edilmişti, ancak günümüzde Akçaray adı verilen tramvayın güzergâhındaysa tam olarak vaziyet ne alemde olduğunu bilmiyorum.
Resimdeki bulunan tren yolunun alt tarafındaki caddeden seferde olan otobüs ise bir zamanlar bütün belediyelerin en çok kullandıkları Mersedes 0302, ancak bu otobüs de emekliye ayrıldı.
Hep İstanbul kartpostalları paylaşacak değilim sanırım, birkaç adet de Anadolu'dan ve Ege'den olan kartpostallarımı ara sıra paylaşmaya devam edecek ben.
İzmit'e kadar giden yolumda da beni yalnız komadığınız için teşekkürlerimi arz eder ben.