Bu Blogda Ara

Sayfalar

12 Ekim 2014

Cahvais

Hayatta en sevdiğim şeydir. Her gün üç fincan içmeden kendime gelemem.
Bu kadar tutkuyla ve aşkla bağlı olduğum kahve hakkında da bir şeyler anlatacak ben size.
Şeytan kadar kara, cehennem kadar sıcak, melek kadar saf, aşk kadar tatlı.
Örneğin tarihinden başlayalım.
Bir fincan kahvenin hatrının kırk yıl olduğunu söylerler, ama arkasındaki tarihi de bilmezler.


Dünyanın ilk kahve dükkânı Kanuni Sultan Süleyman zamanında İstanbul'da 1544 yılında açıldığını hiç kimse bilmez, ama öğrenecekler.
Halep'ten gelen Hekim ve Şam'dan gelen Şems adlarında iki kişinin aynı zamanlarda ilk iki kahvehaneyi açtıkları rivayet edilir.


Kahve kısa zamanda itibarlı bir içecek olarak Osmanlı Saray Mutfağındaki yerini almıştır, hâttâ saray görevlileri arasında "Kahvecibaşı" adlı bir rütbe bile eklendi.
Kahvecibaşları sadık ve sır tutmasını bilen kişiler arasından seçilirdi, zaman içinde sadrazamlığa kadar yükselenler bile olmuştur.


İstanbul'a gelen Venedikli tacirler çok sevdikleri kahveyi Venedik'e taşıdılar, böylece Ewrupa 1615'te kahveyle tanışmış oldu.
Önceleri limonatacılar tarafından sokaklarda satılan kahve İtalya'da 1645'te ilk adresini buldu.
Kısa zaman zarfında o kadar büyük ilgi gördü ki, sürekli her yere kahve dükkânları açılmaya başladı, bu dükkânlarda da özellikle sanatçılar, öğrenciler, yöneticiler başta olmak üzere her kesimden hâlk bir araya gelerek sohbeti koyulaştırdığı mekânlar oldu.


1643'te Paris, 1651'de de Londra kahveyle tanıştılar.
Tabi bizim Viyana Kuşatmaları sırasında her ne kadar Viyana'yı topraklarımıza katmaya muvaffak olamadıysak dahi savaş meydanında unuttuğumuz çekilmemiş kahve çekirdeklerini elbette Viyanalılar buldular ve savunmada göstermiş olduğu kahramanlıklar nedeniyle Ukrayna asıllı Polonyalı olan Jerzy Francizsek Kulczycki'ye hedaye ettiler.


Kendisi de Viyana'da ilk kahve dükkânını açarak kahveyi Ewrupa'ya tanıştırılmasında önemli bir rol oynamıştır.
Yukarıdaki resimde ise kahve dükkânının fermanını aldığı unutulmaz anı tasvir ediyor.


Dünyanın en pahalı ve en az üretilebilen kahvesi olan Kopi Luwak, Sumatra yahşi kedilerinin yedikleri ve sıçtıkları kahve çekirdeklerinden üretilebilmektedir.


Kilosu 350 dolara ulaşan fiyatıyla dünyanın en pahalı kahvesidir.


Burası da Hindistan'da bir alışveriş merkezinde bir mağazaları, tabi boncuk bulmak bu olsa gerek.


Dünyada tüketilen kahvenin 40%'ı Kolombiya ve Brezilya'dan gelir, yani üretimi bu iki devlet paylaşmaktadır.
Yetiştirilen her bölgede de başka türlü bir tad sunar sizlere.


Dünyada kahve üretimine elverişli ülkelerin bulundukları coğrafyaya "Çekirdek Kuşağı" deniliyor.
Tüketimde ise Finlandiya uzak ara önde şekilde görüldüğü gibi.


Kahve çekirdeği dünyada dondurularak saklanabileceği ilk yiyecek maddesi olarak keşfedilmiştir. Onu o kadar sevmişiz ki ilk olarak dondurmuşuz uzun süreli saklarken.


Kahve petrolden sonra dünyada ticaret hacim en büyük üründür. Kahverengi elmas diye boşuna dememişler.


Bugün dünyada en çok içilen tür olan Cappucino kelimesi Cappucin Keşişleri'nin giydikleri kahverengi cüppelerden gelmiştir.


Espresso ise İtalyanca'da "Zorla çıkartılan şey" demektir. Yani Ekıspıres değil, bildiğiniz pres.


Java ve Mocha da kahvelerin üretim sonrası gönderilen limanların adlarıdır.
Jawa Endonezya'da, Mocha ise Yemen'dedir.


Kahve alışılmadık uyarıcı etkilerinden dolayı Dördüncü Murat tarafından içkiyle beraber yasaklanmıştır.
Padişah kahvehanelerin de kapatılmasını emretmiş, yasağa uymayanların da asılmasını istemiş, hâttâ birkaç tanesini bizzat kendisi uygulamıştır.
Tarihçiler arasında bu yasağın asıl nedeninin kahve ve kahvehanelerin tembelliği arttırıp camilere devamın azalması olduğu görüşü hakim diyelim.
Tüm hastalık verdiği söylenen nesne-i şeriflerin yasaklanmasına rağmen kendisinin hakkın rahmetine kavuşma sebebinin siroz olduğu da ayrı bir ironi.


Afiyet şeker bal reçel lokum olsun, kahveniz bol olsun, sohbetiniz de daim olsun.
Kahveli sohbetlerimiz yine devam edecek, size kahvenin tarihini başka yazılarımda da anlatacak ben.