Bu Blogda Ara

Halkalı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Halkalı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

07 Nisan 2023

Üsküdar Marmaray Desen

 Geçenlerde siz sevgili okuyucularıma Marmaray içinden Sirkeci'deki ya da Tcdd'nin yazışmalarında kullandığı şekil olan İstanbul Garı'nın altında bulunan istasyondaki resm-i şerifi paylaştığımı hatırlıyorum.
Bu akşam da sizler için özel olarak izinli bir şekilde görüntülediğim Tüp Geçidin diğer ucunda bulunan Üsküdar istasyonunun Marmaray gravürü huzurlarınızda efenim.


Marmaray'ın güzergâhında bulunan bütün istasyonları bir seferde paylaşabilmemin imkânı yok ama birkaç harikalar diyarından zarar gelmez.
Bunca yıl çile çektik çok bekledik ama bir ay kadar önce kutladığımız Marmaray'ın dördüncü yaş gününe kadar geçen zamanda aslında ne kadar gerekli olduğu çıktı ortaya.


Üstelik ilerideki zamanlarda İstanbul Havalimanımızı Halkalı'ya bağlayan ve işletmesini yine Tcdd Taşımacılık'ın yaptığı Metronun yolu da bitirilince daha da önemli olacağına hiç şüphem bulunmamakta.
Bu arada İstanbul Havalimanı Metrosunun diğer yönü olan Gayrettepe istikâmeti şimdilik Kâğıthâne'ye kadar çalıştığını da bilginize arz etmeği arzu eder ben.

13 Mart 2022

Marmaray Üç Yaşında

 İşte bizim sevgili Marmaray'ımız üçüncü yaşına da bastı.
Bu yazımda yine geçen yıldan kalan Marmaray ile ilgili resm-i şeriflerden bir demet paylaşacak ben.
Hani bir bebeği düşünün, önce sancıyla doğar ama ilerisinde güzel günler görmeğe başlar.



Aslında bunu geçen yılki yazıda paylaşabilirdim ama yaş gününden iki gün sonra görüldüğü için bu yıla kaldı.
Hani bizim Tcdd'nin bir zamanlar Siemens'ten aldığı Velaro modelli Çok Yüksek Hızlı Tren Söğütlüçeşme'de görüldüğü günden kalma.
Gerçi çok daha gösterişlisini de çekmiştim ama o "Yassah Hemşehrim" mankafasındaki kancık tür beni çekerken yakalayıp o görüntümü sildirdi.


Marmaray biliyorsunuz çift işletme düzenli işliyor, biri Halkalı'dan Gebze'ye veya Gebze'den Halkalı'ya kadar tam yol Ana İşletme, diğeri ilk başlarda Zeytinburnu'dan Söğütlüçeşme olarak başlayıp geçen yıl Maltepe'ye uzayan Ara İşletme ki bana bu Ara İşletme fazlama yaramıyor.
Ancak trenin içindeki ekranlardan birinde bir gün ahanda bu görüntüyü yakaladı ben ki Pendik'ten çıkıp Ataköy'de sonlanacak olan yeni Ara İşletmenin müjdesi olmuştu.


Yine de daha sonra çektiğim bir iç mekân tabelâsında ara işletmenin Ataköy ile Maltepe arasnda işletileceğine karar verilmesine rağmen o tarihlerde Zeytinburnu'ya kadar işletiliyordu.


Grafiti sorunlarımız aynen devam etmekte, çünkü koskocaman Devlet Demiryolları trenlerini üçbeş çapulcu teröristten koruyamamakta.
Eğer her eline boyayı alan şahıs depoya girebilip trenleri istediği gibi boyayabiliyorsa Gök Tanrı Tengri korusun yarın bir gün silâh da alır terörist de olur.


Bu yıl da Marmaray'a zam İki Ağustos İkibinyirmibir günü geldi, ilk yedi istasyonluk kısım Dört Türk Lirası Üç Türk Kuruşu, hattın tamamı Sekiz Türk Lirası Doksanbir Türk Kuruşu gibi çok küsüratlı bir sayı oldu.


Zamdan sonra Marmaray'ın istasyonlarında bulunan ekranları amaçlar doğrultularında işletilmeğe başlandı. Artık istasyona gelecek trenlerin kaç dakika sonra geleceğini gösteriyordu.


En sonunda baştan beri eksik olduğunu iddia ettiğim, yukarıda da birkaç değişik düzenden bahsettiğim Ara İşletme kısmı Pendik - Ataköy olarak güncellendiği için başta Bakırköy Kartal Pendik gibi ilçe merkezi istasyonların yoğunluğu biraz daha azalmağa başladı.


İşte bu altyazı da Marmaray'ın Resmi Web-Sitesi'nden ekran görüntüsüdür.


Marmaray'ın ara işletmesinin boyu uzayınca tren sefer süreleri de uzamağa ve gece biraz daha geç sonlandırılmağa başlandı tabi.
Artık günün ilk treni Gebze'den 6:05 Halkalı'dan 5:58 saatinde başlayarak son trenleri Gebze'den 22:50 Halkalı'dan 22:58 saatlerinde hareket etmektelerdi ve sefer müddetleri yüzde on oranında azalarak yüzyirmi dakikadan yüzsekiz dakikaya inmişti.


Marmaray bu yıl Cümhûriyet Bayramımızda beleş olarak yolcu taşıdı, gerek Onbeş Temmuz gerekse de Kurban Bayramında da keza ücretsizdi, yani kısaca "Beleş"ti ama Kibar Feyzo'daki tuvalet gibi sadece "Ağaya Beleş" değil.


Bir güzel haber de Marmaray Tüp Geçidinde de artık cep telefonlarımız çekmeğe başladı, daha doğrusu internet bağlantısı ve dışarıdan içeriyi aranınca telefonlarımızın ulaşılabilir olması sağlandı.
Her ne kadar bu düzenin Metroya da uygulanması düşünülmekteyse dâhi henüz bu konuda somut bir adım bulunmamakta.


Derken zaman geldi geçti, Yılbaşı akşamı geldi çattı, Marmaray da gece vakti üç yıl önceki Ara İşletme Bölgesinde dört sefer Söğütlüçeşme'den Zeytinburnu'ya, beş sefer de Zeytinburnu'dan Söğütlüçeşme'ye tren işletti.
Tabi hiçbir zaman paraya doymak bilmeyen belediyenin zamlı tarifesi üzerinden işletildi bu seferler, ki aşağıda yeni ücretlerini göreceksiniz.


Marmaray'ın üçüncü yaşına Bir Ocak İkibinyirmiiki günü kallâvi bir zam geldi, en kısa mesafe olan ilk yedi istasyonluk kısmı Beş Türk Lirası Kırksekiz Türk Kuruşu ya da eski paramızla Beşmilyondörtyüzseksenbin Türk Lirasıcık, hattın tamamına da Oniki Türk Lirası Oniki Türk Kuruşuluk ya da yine eski paramızla Onikimilyonyüzyimibin Türk Lirasıcıklık ücrete terfi ettirildi.
İşin tuhafı Marmaray'ın Resmi Web-Site'sindeki ilgili sayfasında bu ücret tarifesi yayınlanmamakta ve arama sayfasında taşıma ücreti olarak "Sıfır Türk Lirası" gözükmekte.


Biz de merak ettik baktık, hâlâ bir değişiklik bulunmamakta olduğunu hayretler içinde görmüş olduk.
Anlayacağınız üzere canımız ciğerimiz Marmaray ne yazık ki bizi dolandırıyor.


Ama elbette ki trenlerin üzerine boyalarla kendince sanet yaptığını zanneden serseri takımını bile trenlere erişmesini önleyemeyen idare ücret listesini nasıl yayınlasın değil mi ama?
İstasyonlarında sürekli "Yassah Hemşehrim" tarzı kurallar koyacağına önce trenlermizi bu pislik teröristlerden korumasını öğrense daha iyi olacak kanımca.


Bu yıl bir de her şeyimiz tamamdı bir de Marmaray İntaharları çıktı başımıza.
Madem intahar edeceksin, ne diye Marmaray'ı tercih edersin be adam?
Millet trene işine evine hızlı gidebilmek için biniyor Marmaray'a, sen intahar edeceksin diye saatlarca beklemek için değil.
Üstelik intahar etmek için seçtiğin Marmaray istasyonuna gireceksin diye girişte ödediğin Onikimilyonyüzyirmibin Türk Lirasın da boşa gitti, Marmaray'a kâr kaldı, ondan haberin var mı?


Bu da başkaca bir intahar vakası, işin tuhafı o günü ben de trenin içindeydim.
Neyse can sıkmayalım da güzel şeylerden de bahsedelim.


İstanbul'un Lodos'u oldukça ünlüdür, Vaporları iskelelerine hapseder. Gerçi artık ortada vapor da kalmadı ve seferlerin çoğunluğu Mopur ile yapılmakta.
Mopurlar da bilirsiniz Lodos'a pek dayanıklı değiller Vaporlar gibi.
Marmaray da bu yoğunlukta imdada yetişti ve hemen Göbek İşletme olan Söğütlüçeşme - Yenikapı işletmesini devreye soktu.


Ve tabi ki en büyük sürprüz en sona saklandı, çünkü Marmaray Kedilerle güzel ve özel.
İster turnike üzerinde olsun isterse istasyonlarda olsun olmazlarsa olmazlarımızdır onlar bizim.
Bu sefer turnikenin üzerine oturmuş gelenleri karşılamakla meşgul.


Elbette istasyonda trenimi beklerken gördüğüm özgür ruhlu Sarı Çizgiyi bile takmayan Sarman Kedi de Marmaray'ımızın gözbebeklerinden biri olmağa aday.


Ben her zaman diyorum ki kedisiz bir Marmaray düşünülemez.
Kısaca üç yıldan beridir hayatımızda olan Marmaray bakalım gelecek yılında bizlere neler neler yaşatacak veya bizim yaşantılarımızda nelere şahit olacak?
Yaşayalım görelim, anılarını yazalım, resimlerle destekleyelim.


Haydi pastamızı da keselim, afiyetle yummilenelim.

24 Ekim 2021

Eski Zamanlardan İstanbul Resimleri

İstanbul'un eski zamanlarını gezdirmek bana biraz iyi mi geliyor nedir?
Bu sefer yeniden sanal olarak gezdirmeğe başlıyorum sizi.
Tabi öncelikle biletlerimizi almamız gerekiyor, çünkü gezdirirken kullanacağımız taşıtların tekerlekleri bedavaya dönmezler.


Homumuzdan çıktık Devletimizin Elektrikli Banliyö Trenine binmek üzere gittiğimiz istasyonumuzda bilet kişesi açık olmadığı için mecbûren kaçak binmek zorunda kaldık ama trenin içerisindeki biletçiye başvurup biletlerimizi alacağız ve yolculuk ücretimizi ödeyeceğiz. Çünkü bizler Üç Muz olarak dürüst vatandaşlarız, her şeyi yeriz ama hak yemeyiz.


Tabi bugün gezerken alacağımız tek bilet bu değil tabi, henüz Akbil veya İstanbulkart mevcut olmadığı günlerden bahsediyoruz. Her taşıt için ayrı ayrı ve farklı ücretlerde biletlerimiz olacak yanımızda.
Mâlum-u âliniz devletimin treni İstanbul'da her yere gitmiyor henüz.


Tabi bir de İstanbul haritasından bir yer beğenmek de farzdır hani, sonuçta yolların sizi nereye götürebileceği pek belli değil tabi, her an fikriniz değişebilecek şekillere dönüşüverir.


Netekim trendeki görevli bizi bir sonraki istasyon olan Yeşilköy'de indirip biletlerimizi Yeşilköy'deki kişeden almamızı irade buyurdu. Tabi mâlum trensiz istasyon olmazdı, ne güzeldi ki tren biz biletlerimizi alıncaya kadar bekledi.


Giderken yoldaki istasyonlardan Bakırköy'de bayağı bir bekleme yaptı bizim tren, beklerken bir de postahaneden istasyonun resm-i şerifini kart yaptım arkadaşıma yolladım.


Derken bir uzun bekleme çişi molasını da Yedikule istasyonunda vermek zorunda kaldık, çünkü trenimiz biraz nanemolla işliyordu bu sefer.


Bir tren yollanır arkadaki trenle yola itinayla devam edilir. Yeter ki yoldaki elektrik kesilmesin.
Zira elektrikli tren Yirmiyedibinbeşyüz Voltluk kuvve-i elektriyye mevcut olmadan çalışamaz.


Her zaman elektrikli trenin çevre dostu olduğunu ve temiz bir şekilde işletildiğini söylemişimdir, bir şekilde İstanbul Garı'na getirdi bizi ya gerisi hiç ama hiç önemli değil.


Trenden inince çevrede şöyle bir görünüm gözüme çarptı, çarparken de kartpostal kadar kafama taş düştü, hem de zamanında benim taktığım taşlar düştüler.
Yine de belirteyim ki taş takma işleri benim için on yıl öncesinde kalmıştır, artıkım taş takmıyorum.


Yolumuz buradan sonra İett Otobüsleri ile devam edecek, Vapora şimdilik binmeyeceğiz çünkü az sorna da temaşa eyleyeceğimiz gibi otobüsümüz körüklü geldi.
Ring hatlara pek körüklü verilmez ama geldi miydi de kemâli azametle gelir, üzerinde taşıdığı Şekerbank reklâmı gibi şekerdir.
Her neyse biz abonman biletlerimizi aldık ve kumbaraya birer birer attık bindik bir âlâmete gidiyoruz bakalım kim bilir nereye?


Otobüsle gitmek gelmek eğer yol tıkalı değilse harikadır, en azından içinde yaşanılan Şehr-İstanbul'u daha içten daha candan görülebilir.


Bir yandan bizi Vaporlar çağırsa bile biz körüklüyü bir defa bulmuşuz kolayca bırakmayız. Vapor sefamız da bir başka yazımızda olsun, her gün karşı kıyıya geçmeyeceğiz ya?
Körüklü biliyorsunuz az olduğu cihetle biraz seyrek geliyor, geldiğinde de kalabalığı götürüyor.
Zaten buradaki Eminönü resmi az önceki Sirkeci'ye çok yakın, üstelik buradaki durak sadece Topkapı ve Edirnekapı taraflarına giden hatların son durağı.


Biz öyle ya da böyle Köprüyü geçiyoruz, hem de De Hârfi'ne ihtiyaç işitmeden, çünkü D'ayı olmak sadece Boğaziçi Köprüsü için gerekli.
Belli mi olur akşama gerçekten D'ayı olup geçiveririz, yine de yummilenmeği sağlam yapmak zorundayız.


Köprüyü geçince Karayköy'e geldik, kısacık bir sâhil görüntüsünden vaporlara bakmağa çalışıyoruz ama hayret ki iskelede vapor yok.


Kabataş'a kadar otobüs neredeyse hiçbir durakta durmadan geçtiği için fazlama bir şey göremediğimizi söyleyebilirim, oysa hattımız ekspres değil, sanırım duraklarda yolcu alışverişi yoktu.
Eğer amacım Üsküdar'a geçmek olsaydı Eminönü'de de vapor vardı, hiç Kabataş'a kadar gelmek zorunda değilim, abonman biletime yazık olurdu.


Burası aslında gerçekten Dolmabahçe olan adından da anlaşılacağı üzere dolgu alan, belki de Boğaz'daki ilk doldurulan alan.
Bu dolgu alanın üzerinde yer alan Dolmabahçe Sarayı acı tatlı bir sürü anıya sahip de olsa Bindokuzyüzotuzsekiz yılının On Kasım sabahı Atamızın ebediyete intikâl ettiği yerdir.
Hani derler ya Kasım'da Aşk Başkadır, işte bizim için aşk değil ayrılığı simgeler.


Gerçi otobüsümüz buradaki geniş yola sapmadı, kıyıdan kıyıdan dümdüz devam etti, nereye gittiğini sormayın şimdiden çünkü ben de yazımın nereye geleceğini bilmiyorum.


Dediğim gibi bizler sahildeki Muallim Naci Caddesi'ni izleyerek yolumuza devam ediyoruz.


Burası bir zamanların sâkin semti ama günümüzün aşırı hareketli semtlerinden Ortaköy, iskelemizde Şirket-i Hayriye'den kalma son vaporumuz olan 68 baca numaralı Güzelhisar yanaşmış.
Çekildiği zamanlar henüz Ortaköy'deki hiçbir dükkân faal değildi, ne kumpir vardı ne de nargiliye, hiçbiri olmadığı cihetle Günlük Nargiliye Yummilenmek de imkânsızdı.


Burası da Kuruçeşme açıklarında bulunan Galatasaray Spor Kulübü'nün kullanımındaki ada. Yakın zamanlara kadar herkesin gıpta edip kıskandığı yer günümüzde mezbelelik hâlde olduğunu üzülerek belirtmek isterim.
Her ne kadar ben Fenerbahçeliysem de ezeli raakibimizin güzelliklerinin kötü ellerde olmasını içim hazmedemiyor, çünkü bu dünyada Galatasaray olmazsa Fenerbahçe de olmaz.


Kuruçeşme civarında bulunan bir zamanların Şirket-i Hayriye'sinin 76 baca numaralı Sarıyer adlı vaporu geçen zaman zarfında şeklini değiştirerek Paradise adlı yummilenme mekânı olduğu zamanlardan.


Burada görülen ise yine Şirket-i Hayriye'nin 73 baca numaralı Rumeli Kavağı vaporu seferden çıkarıldıktan sonra Hilton'un satın alması sayesinde şekil ve isim değiştirerek Şehrazat adını aldıktan sonra Kuruçeşme iskelesine bağlanmış vaziyette.


Arnavutköy iskelesinde Büyükdere Vaporu yanaşmak üzere sanırım, ama yolun darlığından olsa gerek otobüsümüzden insek bile yetişemeyiz biz.
Zaten hayat sadece üçbuçuk ile dört arasındadır, ya üçbuçuk atılır ya da dört dörtlük yaşanır.


Derken biz Bebek'e geldik ama öyle bir geldik ki habire geldik sanki.
Geldiğimiz zamanlar kıyı teknelerle daha yeni yeni işgâl edilmekteydi, şimdiki gibi yoğun olmasa bile deniz yavaş yavaş kapanmağa başlıyordu.


Bu daracık yol nedense her zaman tıkanır, bu kadar otomobil doldurulursa başka ne beklerdiniz siz?
Yine de uzun zaman boyunca Hisar'a kadar iyi gelebildik, tırmandık ve Rumeli Hisarı'yı gezmeğe koyulduk, içinde kendimizi kaybedeceğimiz kadar hem de.


Derken son olarak Emirgân'a kadar gelebildik, vakit de akşam oluverdi tabi.
Son durakta İett bardağıyla gummilenebilmeğe çalıştığımız kahveler bizlere bambaşka yolların kapısını aralayacak belki.


Mevsim artıkım Sonbahar olduğundan Emirgân Korusu fazlama canlı değil ama yine de güzel, belki Nisan gibi Lâle zamanlarını anlatırım, ama şimdiden söz veremem çünkü Nisan'a kadar yaşayacağımdan emin değilim ne yazık ki.


Dönüş yolumuz Şirket-i Hayriye'nin 68 baca numaralı efsahanei olan Güzelhisar vaporuyla karşılaşmak ne sözcük diyeceğim çünkü biniyoruz içine ve o güzel günlerinin anılarını anlatmağa başlıyor bizlere.
Kolay değil koskocaman bir yetmişbeş yıldır seferde ve nice güzel ve çirkin anıları mevcuttur kim bilebilir?


Vaporumuzdan inince güzel Üsküdarımızın sokaklarına caddelerine dalıp gidiyoruz hiç bilinmeyen yerlerine ama yürüyerek ama otobüsle.


Yeni bir Boğaziçi seferi yerine bu sefer yönümüzü Kadıköy istikâmetine çevirmek daha mantıklı olacak sanırım çünkü zaten yoğun trafik yüzünden çok zaman kaybettik.


Hemen oradan geçen bir Skoda markalı bir İett otobüsüne biniyoruz tek biletimizi atarak, 12 numara hiçbir zaman çift bilet olmadı tabi.
Esasına bakarsanız iki ilçe arasında yürümek de fena değildir ama esasında mesafe o kadar kısa değildir, en az bir saatinizi alacaktır.


Kadıköy'ün o yıllarda şöyle bir artısı vardı, ilçesi sağlam semti daha da sağlam.
Ancak benim sizleri götürmek istediğim semte giden otobüs aşağıdaki duraktan kalkıyor.


Aktarma yaparken fark ettik ki İett abonmanımız bitivermiş, o dönemde Akbil de yok tabi, mecburi olarak yeni abonman almak zorunda kaldık.


Yeniden bir başka İett otobüsüne biniyoruz ve bilin balakım nerelere yollanıveriyoruz?


Madem yollar yürümekle aşıl(a)mıyor, biz de adam gibi biletimizi atarız İett otobüsüne biner öyle aşarız.
Otobüsümüzün körüklü veya solo olmasının hiçbir farkı yok çünkü körüklünün gittiği semtlere sololar da gidebiliyorlar.


Bazen hayat öyle çok hızlı göz açıp kapatıncaya kadar çabucak geçer ki giden güzel günleri yakalamak imkânsızlaşıverir.
Resimde de görüldüğü üzere Selâmi Çeşme'de benzin mahâli günümüzde çok daha koruganlı bir yer oldu.


Bizler ise geçmişin Şaşkınbakkal'ına kadar gidebiliyoruz, çünkü akşam vakti sinemada filim izleyeceğiz.


O dönemlerde filmler bile insana güzel şeyler öğretirlerdi, şimdiki saçma sapan diziler gibi serserilik yoktu, o serserilik var olsa bile iyi adam tarafından bir şekilde yola getirilirdi.


Derken bizim de geri dönüş vaktimiz geldiği için hemen Suadiye Tren İstasyonuna gidiyoruz ve Haydarpaşa yönüne gelen ilk trene biniveriyoruz.
Yolda aklımıza bilet almadığımız aklımıza geliyor ve biletçi geldiğinde çaktırmadan trenden inmek zorunda kalıyoruz.


Mecbûri aktarma sonrası gecikilmiş bir saatta varabiliyoruz Haydarpaşa'ya çünkü o yıllarda Marmaray yok tabi, bütün nakliyat Vaporlarla sağlanmakta.


Haydarpaşa'ya geliyoruz ki Vaporumuza daha çok zaman olduğunu görüyoruz ve biletimizi almak için oldukça bol zamanımız olduğunu da fark ediyoruz.


Batmış balık her zaman yan yan gider çok az zaman düz gider, gecenin nemi düşerse gözlerimizin üstüne bize uyku uyumak da farz olur.


Madem ki Haydarpaşa'dan gelen Vapor Eminönü'ye gelmiyorsa ve Devletimin Elektrikli Banliyö Trenine binmek için İstanbul Garı'nın bulunduğu Sirkeci semtine gitmemiz gerekiyorsa gideriz olur biter.


Homumuza dönüş trenlerimizin üstlerine reklâmlar alınmağa başlanmış.


Biletlerimizi alıp reklâmlı trene biniyoruz ve Homumuza doğru uzun bir yolculuğa çıkıveriyoruz, ancak Devletimin Treninde uyuyup kalıyoruz ve gözlerimizi trenin son durağında açabiliyoruz.


Tabi bir de dönüş treninde uyumamak için şarkı türkü çığırıyoruz ama diğer yolcuları rahatsız ettiğimizi fark ederek çenemizi götümüze sokuyoruz.


İyi ki dönüş treninde uyumuyoruz ve çabucak Homumuza dönmeğe muvaffakiyet gösterebiliyoruz.


Homumuza girince de günün bütün yorgunluklarını hatırlayarak hemen uyku düzenine geçebilmeğe çalışıyoruz.
Başka bir yazı için resimler toplamamız gerekiyor.