Bundan yaklaşık iki yıl önce bir gün Çin Hâlk Cümhûriyeti sınırları içerisinde adını o dönemde adlandıramadığımız ve duyunca hayrete düştüğümüz bir hastalık türetildi Amerika Birleşik Devletleri tarafından.
Bu hayâli senaryodan oluşan hastalığa göre evde kalınmalı ve ondört gün boyunca karantinada kalınmalıydı.
Adına sonradan Korona dedikleri bu sahte salgın sayesinde bizler maskeyle tanıştırıldık.
Sokağa çıkabilmek için Hayat Eve Sığar Kodu almak zorunda bırakıldık.
Eskiden yurt dışına gitmek gibi durumlarda almak zorunda olduğumuz Şengen Vizelerinden bu sefer kendi evlerimizden sokağa çıkabilmek için almak zorunda bırakıldık.
Günlerce evlerimizde hapsedildik. O günlerce dediğime bakmayın, ondört günlük karantinayla başlandı ama sokağa çıkabilmemiz üç kocaman ayı buldu.
İller arası ulaşım durdu, Devletin Trenleri durdu, Uçaklar yere indirildi, Otobüsler garajlarda bekletildi.
Tabi bu arada iki adet Ramézân-ı Şerif Ayı, iki adet Ramézân Bayramı, iki adet Paskalya Yortusu, iki adet Hamursuz Bayramı kutlanamadığı için heba edildi. Henüz o yılların bayramları kutlanabilmiş değil.
Essahtan da o günden beridir yaşananları topluyorum da hiçbir şey değişmemiş ama hayatlarımızdan iki kocaman yıl ceplerimizden de beş kocaman yıllık gelirlerimiz çalınmış.
Günümüzde her şeye her Allah-u Te'âlâ'nın gününde zam geliyor, daha geçmiş iki yılımızın zararlarını toparlayamadan götlerimizde birer delik daha açıldı.
Bugün son olarak Şeker'e tam yüzde Otuz gibi oldukça güçlü bir zam yapılmış olup marktler de bu zammı aynen uygulamağa karar vermişlerdir.
Ne de olsa Ramézân-ı Şerif Ayı gelirken her şeye zam yapmak farzdır.
Hani bir zamanlar Hazret-i Muhammet'in "Komşusu açken tok yatanın kendilerinden olmadığı" konusunda buyurmuşluğu vardı, ne oldu sahi onun sünnet olarak kabûl edilen buyruklarına?