Bu Blogda Ara

İstasyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İstasyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ekim 2024

Kızılcık Şerbeti

 Kâlp yalnızken ne kadar atarsa atsın kırıldıktan sonra atma hızı çok değişir.
Geçen hafta bir adet "Yalnız Kâlp" vardı, aradan geçen bir kocaman hafta boyunca kan kustu ama kızılcık şerbeti gummilendiğini söyledi çenesinin ve dudaklarının çevresindeki kırmızı renkli sıvıyı görüp soranlara.


Görünüşe bakılırsa bu yılki kızılcıkların şerbeti biraz fazla böğürtlen dolu olduğu cihetle daha bir kırmızımtırak boşalıyordu.
Hani aralarındaki hadise "Çaresiz Ayrılık" olsa belki daha kolay atlatılabilirdi.
Oysa daha sadece Yirmidört saat kadar önce bağzı şeyhler yaşamışlardı ama geçen koskoca Yüzaltmışsekiz saata rağmen karşı taraf arsla harekete geçebilmeği akıl edememişti.


Ama olsundu, çünkü o bir "Ağlama Duvarı"ydı.
Herkes gelir onunla ağlardı ama başkalarıyla gülerdi, hem de kahkahalarla.
Bizimki de her seferinde arandığında çok zor bulunabilen "Sıfır Eksi Kan"ından bolcanam kusar ve çevresindekilere de "Kızılcık Şerbeti" gummilendiğini söylemeğe devam ederdi.

18 Ekim 2024

Yalnız Kâlpler De Atarlar

 Doğuldu, yaşanıldı, bir yaş daha yaşlanıldı, en sonunda bir yerde bir köşede unutulundu.
Yeter ki gönüller bir olsundu, nasıl olsa bir daha aranıldığında birinin kanayan yarasının yara bandı olurdu.
Millet o bahsedilmiş olan Yalnız Kâlp'i bir "Ağlama Duvarı" olarak kullanıverirdi.
O yara bandı işini bitirdiğinde de hurda gibi çöpe atılıverirdi.
Birkaç zaman geçerdi, bu sefer bir başkasına kanardı, kandırıldığını da bile bile bir Rüzgâr'a tutulur ve sonunda aynı şeyleri yeni baştan yaşardı, kaç zaman geçerse geçsin sonunda uğrayacağı istasyon aynı yerdeydi.
Bir önemli konu daha varsa onun omuzlarında ağlayanlar başkalarının koyunlarında kahkahalarla gülerlerdi.
İşte böyle bir hayat yaşanıyordu uzaklardaki memleketlerin birinde.


Ancak hiç kimsenin bilmediği bir gerçek vardıysa da o kişinin "Compleanno"su Türkiye Cümhûriyeti'nin çok sevilen birkaç önemli kişisiyle paylaştığıydı.
Çok uzaklarda yaşarken Nil nehrinden gelen Tarkan'ın kıyıda oturup Özkan gibi suyu arşınlaması kadar güzeldi.
Bu kadar kişiyle tek bir ortak özelliği vardı o yara bandı olan kişinin:
İki cümle önce bahsedilenlerle aynı gün Dünya denilen pislik yuvasına gönderilmiş olması.
Bu yıl daha da pisleşen Dünya'nın sayılı kalan birkaç güzelliğinden her biriydi bu yukarıdaki Üç Vatandaşımızın hayata bakış aşıları.


Yalnız olmak bizlerin kendi özgür iradesi dâhilinde seçilmiş bir duygu.
Etrafta gereksiz dedikoducu fesat ve içten pazarlık yapan ve de menfaatine göre arkadaşlık eden bir sürü insancık mevcut günümüzdeki dünyada.
Bütün dünya hayatı boyunca birileri birilerinin hayatlarına girerler, birilerinden istedikleri menfaatleri bir şekilde alırlar, işbu menfaat süresince o insanı el üstünde de tutarlar, sonra da sessizce çekip giderler ve başka insanların peşlerinden koşarlar, bu arada o insanın duygularıyla da bir güzel oynarlar Pilâstik Top gibi.
Gün gelir en sevilen insan bir anda nefret edilesi biri olur çıkar.
Herkes de o insanı narsistlikle suçlar ama onu narsist olmağa gerçek narsist olanlar itmiştir.


Bu arada aklıma gelmişken yazımın başlığını daha yukarılarda bir yerde bahsettiğim bir müzisyen ozanımızın aynı ism-i şerifini taşıyan çok güzel bir şarkısının mevcut olduğunu ve başlığını da kendisinden yürüttüğümü belirtmek isterim.
Şarkıyı dinlemek isterseniz sizlere Youtube'deki bir videosunu yazımın içinde sakladım, bulursanız tıklayıp bir dinleyin, çünkü kendisi çok güzel şeyler yazmış.

08 Kasım 2023

Bostancı Treni

Bir resim işte böyle parlatılır.
Bazı zamanlarda hepimiz resim çekeriz.
Ancak çektiğimiz bu resimler genelde pek dikkât etmeden rast gele çektiğimiz ama sonrasında beğenmeyerek sildiğimiz resimlerdir.
Özellikle de kendini bir hâlt sanan Üçhârfliler bunu daha sık yaparlar.
Çünkü ne de olsa eski filimli makineler artık yok, her şey telefona bile sığdırıldı.
Esasında konu resim çekmekle de alâkalı değil, resmi herkes çekebilir.


Önemli olan o çekilen resmi düzenleyip güzelleştirebilmektir.
İmdı ahanda yukarıda düzenlenmiş ve güzelleştirilmiş bir Hızlı Tren resmini görmektesiniz.
Bununla birlikte bir de alt tarafındaki resme bakın bakalım.


İşbu temaşa ettiğiniz iki adet resm-i şerifin arasındaki elli adet farkı bulmağa çalışmayın çünkü yok.
Her iki resim de aynı resim.
Tek bir fark var aralarında: Alttaki ham hâli, üstteki Prinstaram'a konmuş hâli.
Unutulmamalıdır ki bugün çekilen resimler yarına belge olacaklardır.


Bu yazımızda gördüğünüz tren Karaman'dan gelen ve Halkalı'ya giden hızlı trenimizdir.

19 Şubat 2022

Erenköylü Hızlı Tren Kedisi

Ben sanırım geçende de yazmıştım ki kediler özgür ruhlu yaratıklardır diye.
Bugünkü resm-i şerifte de temaşa eyleyeceğiniz gibi Sarı Çizgi veya İl Sınırı gibi kavramları bulunmamaktadır.
Kedilerin tek sınırları idrariktir, yani sınırlarını çişle çizerler.


Kedilerin hâlet-i ruhiyeleri ister Marmaray çevresinde olsun ister turnike girişi olsun her zaman aynıdır.
Karşılaştığınızda eğer Lisan-ı Münâsiple dilerseniz zat-ı âlinize poz da verebilirler.
Tıpkı bu akşam karşılaştığım Erenköy istasyonunun Marmaray Kedisi gibi.

29 Ocak 2022

Sarı Çizgi

Gerek Marmaray'da gerekse Metro'da hâttâ Metrobüs'te bile yıllardan beridir var olan bir kural mevcut, tren ve taşıt gelmeden daha doğrusu istasyonda tam olarak durmadan sarı çizginin ilerisine geçmek serbest değildir.


Ancak işbu yasak sadece insanlar için geçerli olup Marmaray Kedileri uygulamadan muaf tutulmakta.


Şekilde de temaşa edilebileceği üzere kediler özgür yaratıklardır. istedikleri yerde istedikleri şekillerde durabilirler.

06 Şubat 2021

Göztepe İstasyonu

 Bundan yıllar yıllar önceydi, zamanın padişahı Sultan Abd-ül Aziz Hazretleri demiryolu yapılması için ferman buyurmuştu. Bir demiryolu ki İstanbul'dan başlayacak ve Bağdat'a kadar gidecek.
Yolun ilk olarak o zamanlar Şehr-İstanbul'dan oldukça uzak sayılan ama günümüzde resmen şehrin içinden sayılan bir merkez olan Pendik istasyonuna kadar olan kısmı bitirilip 1873 yılında hizmete girdiği zaman ilk plânlarda Göztepe'de istasyon yoktu.


İşbu resm-i şerifi belki ilk kez görecekler olacaktır okuyucularımın arasında, bu görülen yapı Haydarpaşa Garı yapılmadan önceki istasyon binasıdır, bunun hakkında ilerideki günlerde birkaç mâlumatfuruş yayınlayacağım.
O zamanlar Haydarpaşa'dan kalkan buharlı tren Kızıltoprak Feneryolu Erenköy Bostancı Maltepe ve Kartal'da durarak Pendik'e geliyordu. Dahası ilk başlarda Banliyö Treninin son durağı Erenköy olarak plânlanmasına ve Erenköy istasyonunun arazisinin oldukça geniş olarak inşa edilmesine rağmen bundan vaz geçilip Pendik'e getirilmiştir.


Bendeniz öncelikle Göztepe istasyonunun hizmete giriş töreninin resm-i şerifiyle başlayayım, çünkü kullanılmağa başlanması için öncelikle hizmete girmiş olması gerekmektedir, hizmette olmayan bir nesne-i şerif kullanılamaz.
O zamanlar tren giderken Feneryolu'dan dönerken Erenköy'den sonra oldukça dik sayılabilecek bir yokuşu tırmanır Göztepe'ye varırdı.
Günümüzde belki Cadde-i Bağdad'dan fazlama fark edilmez ama özellikle Fahrettin Kerim Gökay Caddesi'den gelirken yol Söğütlüçeşme'den itibaren yavaş yavaş yokuş tırmanmağa başlar ve işbu yokuş rahmetli "Mini mini valimiz" Fahettin Kerim Gökay'ın kurduğu vakfın Göztepe'deki köşkünün önüne kadar gelir ki binanın önünde yol da biraz daralır.
Bundan sonra yol Öğretmen Hayrullah durağına kadar tatlı bir inişe geçer, caddenin adı da Şemsettin Günaltay olmuştur ve Turşucu Deresi ile Şen Esen Evler civarında bir yokuş daha tırmanır ve Kadıköy ilçesini 1989'a kadar Kartal 1989'dan sonra ise Maltepe ilçesiyle ayıran Çamaşırcı Deresi hizasında tekrar aşağı iner.
Gerek Turşucu Deresi gerekse Çamaşırcı Deresi artık gerçek anlamda bildiğimiz dere değillerdir, üstleri kapatılmış ve alttan boru olarak kanalizasyona karıştırılmıştır ki o da ayrı bir konudur.


O zamanlar tepede olan ve tek raylı istasyonda Haydarpaşa yönüne giden bir buharlı tren görülüyor işbu resm-i şerifte.
İstasyonun önündeki zemin ise 1913 yılından sonra yaklaşık onbir metre kazılıp yarılarak günümüzdeki seviyesine indirilmiştir ve Pendik'e kadar olan yol tek raydan çift raya çıkartılmıştır ve bu şekliyle 2013 yılına kadar işlemiştir.
Göztepe istasyonundan geçen Tütüncü Mehmet Efendi Caddesi'ndeki tünel benzeri köprü ve Marmaray sonrası şimdilik atıl kalan köprü üstündeki Göztepe istasyon binası da 1915 yılında yapılmıştır.


Bu yeni bina yapılınca trenlerin işleme zorlukları da asgariye inmeğe başlamıştı.
Geçen zaman içinde trenler değişmişti, bir zamanlar çufçuflayarak ve bacalarından dumanlar salarak yavaş yavaş ilerlemeğe çalışan buharlı lokomotiflerin yerini önce mazotla çalışan dizeller ve çevreci temiz olan elektrikliler almıştı.


Bu yazımda trenin öyküsünü uzun uzun anlatamayacağım ancak 1969 yılında önce E-8.000'liklerden sanırım on katar İstanbul'dan Haydarpaşa'ya gönderilip 1980'e kadar kullanılmıştı. Takviye olarak da o yıllarda yeni gelen E-40.000'lik lokomotiflerin çektiği banliyö trenleri de vardı.
Elektrik hattı 1977 yılında Adapazar'a kadar uzatıldığı dönemde ve 1979 yılında imâl edilmeğe başlanan E-14.000'likler filoya katılmağa devam ettikçe E-40.000'lik lokomotiflerin çektiği trenler artık Adapazar'a çalışmağa başlamışlardı.
Biz yine bu konuyu başka bir yazımıza yollayarak Göztepe semt sınırlarının içinde kalmağa devam edelim.


İşbu resm-i şerifte temaşa eylediğimiz bina yıllar önce hizmete açılmış olan esas istasyon binasıdır, arz ettiğim şekilde tren yolundan onbir metre kadar yukarıda kalmıştır.


Tren yolu yarıldıktan sonra Tütüncü Mehmet Efendi Caddesi'nden Göztepe İstasyonuna erişim için yapılan ve günümüzde atıl olarak bekleyen bina budur.
Haydarpaşa'dan yola çıktıktan sonra yoldaki ilk tünel sayılır ancak Devlet Demiryolları listesinde bura tünel değil köprü olarak kayıtlıdır.
Göztepe sakinleri bu binanın kültürel miras olduğunu ve kütüphâne gibi bir kültür merkezi olarak değerlendirilmesini istemektedirler ki bence sonuna kadar haklılardır.


Bu resim de artık eski sayılan Elektrikli Trenimizin işlediği son günlere ait bir Göztepe istasyonu resmi, gerek Facebok'ta gerekse Pinterest'te sık sık paylaşılır ve yıkıldığından bahsedilir.
Her yapılan binanın bir gün yıkılması ve yerine daha sağlam yeni binanın yapılması gerektiği doğanın kanunudur ama işbu resm-i şerifte günümüzde olmayan kısım istasyonun peronlarıdır, bina henüz bir şekilde durmaktadır.


Madem yazımıza burada son vereceğiz, biraz İncilazları üzecek bir şekilde bitirelim.
Hepiniz biliyorsunuz 1 Kasım 1928 yılında hârf inkılâbını yapıp Lâtin Alfaesine geçtik ve o günden beri kullanıyoruz.
Ancak gerek İngiltereli İngilizler gerekse de İçimizdeki İngilizler hâlâ ısrarla hârf inkılâbı yüzünden dedelerinin mezar taşlarını okuyamadıklarından bahseder dururlar. Ancak buna rağmen Arapça'yı öğrenmeğe çalışmak işlerine gelmez.
Bu arada bizim Türkçe'nin gözünü seveyim ki bir "C" hârfi için "DJ" bileşenini kullanmak zorunda kalmıyoruz, ya İngiliz veya Fransız usülü yazmağa kalkışsaydık Bostancı'nın adını "Bostandji" olarak yazmak zorunda kalacaktık.

27 Aralık 2020

Facebok'ta Kapak Oldu Ben

 Ben resim çekmeğe aşırı derecede bayılırım ve yeri geldiğinde de her zaman söylemişimdir:
Her bir resm-i şerif günü gelir değerini bulur.
Tıpkı berveçh-i atide temaşa eylediğiniz ve altındaki yazıyı okuyacağınız gibi:


Görmüş olduğunuz işbu resm-i şerifi bundan yaklaşık olarak beş aycık kadar önce İstanbul'daki bütün toplu ulaşımın beleş olduğu bir Kurban Bayramı günü Hâliç Metro İstasyonu'nun resim çekmek için ayrılan kulesinden çekmişti ben.
İmdı ise ne kadar mutlu ki Facebok'taki gruplardan birine kapak resmi olarak seçildi.
Bana ve diğer herkese işbu imkân-ı şerifleri bahşedenlere sonsuz teşekkürlerimi arz eder ben.
Saygılarımla Canlarım Ciğerlerim.

17 Şubat 2020

Dünya Kedi Günü

Ben yıllardan beridir söylüyorum ki dünya kedilerin hatrına dönmeye devam ediyor.
Belki farkında değilsinizdir ama kediler dünyanın kraliçeleridir.
Aslına bakarsanız insanların kedileri yoktur, kedilerin insanları vardır.
Kediler yaradılış gereği özgür ruhludurlar, eğer bir insana sokulmuşlarsa kendileri istediği için sokulmuşlardır, bu yüzden ne yaşayacağını bilmeden gelirler, onun için insanın kediye iyi davranması cennetini tehlikeye atmaması için şarttır.
Çünkü kediler köpekler kuşlar ve bilumum hayvan ve bitkiler Allah-u Te'âlâ'nın sessiz kullarıdır.
Birbirleriyle konuşabilirler ses çıkartabilirler ama biz insanlar anlayamayız söylediklerini.


Üç gün önce yazmıştım aslında Sevgililer Günü adı altındaki yazıyı.
Ancak ben gerçek sevgiyi bir karşı cins insanda değil kedilerde buldum.
Bu yıl da benim kedilerle olan arkadaşlığımın ve koruyuculuğumun onbeşinci yılı.


Bugüne kadar sayısız kedi resmi çekmişimdir ama Süreyya Pilâcı istasyonunun turnikesinde bekleyen geçiş görevlisi kediyi şimdilik tek geçerim.
Diyorum işte kedidir kedi, üstelik Yeşilçam'da bile bu replik mevcuttur.


Veya başka zamanlarda Ayrılıkçeşme'de bulunan dilek ve şikâyet kutusunun görevlisi bile olsa kedi her yerde kedidir.
Ben de kedilerin sesleri olmaya çalışacağım, kedileri korumak bir vatandaşlık ve kulluk görevidir.
Tabi diğer hayvanları da, ama iki ayaklıları değil herhâlde.
Bugün Dünya Kediler Günü.
Hey sen değişik!
Kapının önüne bir kap su koy, yanına da biraz mama koy.
Aç kalacağız yoksa sizin gibiler yüzünden.
Miyav!