Bu Blogda Ara

23 Eylül 2019

Sonbahar Yine Geldi

Eylül geldiğinden beri havalar bir tuhaflaşmıştı zaten, gökte ne kadar Güneş de olsa ortalığı iyi ısıtamıyordu. Çünkü yerde Rüzgâr sertçe estiği için sıcaklığı dağıtıyordu.
Bugün günlerden Yirmiüç Eylül İkibinondokuz ve Pazartesi. Ben bu yazıyı yazarken bütün Kuzey Yarımküre olarak biraz sonra Sonbahar Mevsimine gireceğiz.
Bu arada ben Kuzey Yarımküre'de oturduğum cihetle Güney Yarımküre'nin de İlkbahar Mevsimine girişlerini de kutlamamak olmaz.


Sonbahar aslında sürekli sıcaktan aşırı ısınarak bunaldığımız Yaz ile soğuktan üşüdükçe donduğumuz Kış Mevsimleri arasında ne çok sıcak ne de çok soğuk ama serin ve ılık günlerin yaşandığı bir ara geçiş mevsimidir.
Önce Bağbozumu sonra Hazan en sonra Güz olmak üzere adı takvimlere geçmemiş üç bölümden oluşur.
Kuzey Yarımküre'de Yirmiüç Eylül günü gelen Terazi Burcu'yla başlar, Yirmibir Aralık günü devreden çıkan Yay Burcu'yla sona erer.
Güney Yarımküre'de ise Yirmiiki Mart günü gelen Koç Burcu'yla birlikte başlayıp Yirmibir Haziran günü giden İkizler Burcu'yla biter.
İmdı dilerseniz Sonbahar Mevsimini biraz irdeleyelim:


Sonbaharı en güzel ifade eden bir resimdir bu. Ancak bütün bu ilhâmlara rağmen Sonbahar bir şiir okuma mevsimi değildir, daha doğrusu günümüze kadar yazılmış şiirleri anlama ve içlerinde taşıdıkları sırların anlamlarına erme zamanıdır.
Renkli yaz düşlerinin ve açık kalan pencerelerden içeri sızan seslerin ve vıcık vıcık müziklerin ve artık günümüzde pek kalmadıysa bile bahçelerde oynayan çocuk seslerinin yavaş yavaş tükenmeleridir. Bütün bu gürültünün yerlerini huzurlu bir sessizliğe ve hüzünlü bir iç dengesizliğine terk etmesi mevsimidir.
Güneşin artık erken batmaya başlaması sayesinde geri gelen geceler ve bu geceler boyu sessizlikler, naif ve yavaş hüzünlü şarkıların oluşturduğu müzikler, bu müziklerin yüzünden aşkı özlemelerin bolca yaşandığı mevsimdir.


Bir trenle yolculuk ederken pencereden baktığımızda akıp giden yapraklarını dökmeye başlamış ağaçların aslında zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anlattıkları mevsimdir.
Yeniden açılan okulun içindekiler için bilgiye ulaşmanın mevsiminin başıdır.
Şehrin gri duvarlarının ardında yeni sözcükler keşfetmek için yelken direği kırılmış eski bir kadırga ile sefere çıkılan bir yolculuğun değişmez hikâyesidir.


Yazın Güneşten kamaşmış olan gözler Sonbaharda daha bir farklı bakarlar dünyaya. Yazın yaşanan aşkların geçiciliği çıkar ortaya.
Bir daha sırtlar kendini insan, fotoğraf çekmek için aslında en güzel mevsimdir.


Atkıların şalların uzun botların kazakların kalın giysilerin ve külotlu çorapların mevsimidir.
Yağmurun kahvenin ıhlamurun çayın ve sütün daha çok içildiği mevsimdir.
Portakal mandalin kestahane elma üzüm şarap gibi meyvelerin ortaya çıktığı, grip nezle nevazil gibi rahatsızlıkların hortladığı, artık doğru düzgün ısıtmayan Güneşin erken batmaya başladığı mevsimdir.


İnsanoğlunun içine daha fazla kapandığı mevsimdir, kolay değil koskoca bir Yaz geçmiştir hayatlarımızdan.
Kocaman tatil bitmiştir, ferah ve rahat giysiler dolaba kaldırılır ve kalın sıkı giysiler çıkartılır.
İnsanlar işlerine ve okullarına gitmeye başlar, bu durumda yazlık ilçelerimiz boşalır ve herkes büyükşehirlerde hayatlarını sürdürürler.
Büyükşehirlerde de sabah işe veya okula akşam da eve giden insanlarla dolar, işbu gidip gelme esnasında insanlar sadece önlerine bakarlar ve hızlı hızlı bulundukları yerlerden uzaklaşırlar.


Sonbaharda koskocaman Yaz boyunca devam eden sokakların akşam kalabalıklığı da artık sona ermeye başlar, koskoca şehir artık akşamları tatsız bir hâl alır, hele bu tatsızlık yazlık ilçelerimizde daha fazla hissedilir.
Yavaş yavaş hava da kasvetlenir ve gökten Yağmurlar da yağmaya başlar, Yazın tozunu torpağını temizlemek ister gibi. Her yağan Yağmur sanki Dünyayı daha da bir temizler.


Ağaçların yaprakları ise artık sararmıştır, çok fazla uzun olmayan bir zaman sonra birbirlerinden ayrılacaklardır.
Doğanın çıplak hâlidir Sonbahar, ağaçların makyajı silinir yapraklar düşer, gökyüzünün ışığı gider yağmurlar düşer, artık Doğanın iskeleti kalmıştır göz önünde.


Sonbahar konusu üç ay boyunca irdeleyeceğimiz yeni yazılar vaad ediyor bizlere.
Ben de daha fazla gözlerinizi şişirmekten imtinâ ettiğim cihetle Sonbaharın sonunda bahar olmadığını ve yokluğunda aşka çevirdiğim yüzün hatrına bu yazımı ahanda burada noktalıyorum.
Mutlu Sonbaharlar.

Kitap Dizisi

Kitaplara meraklı olanların kitaplarını kütüphâne sergenlerine okuduğu sıraya göre dizmesi çok iyi olur.
Çocukluk ve okul günlerini hatırlatanları gençlik ve olgunluk çağlarında yaşlılığa kadar okunanlar izlerse insanın bütün ömrü sergenlerden yansımış olur.
Mutluluk ve üzüntü, güç ve huzur dolu anlar, çalışma ve eğlenceyle geçen günler gibi.
Yaşanmış bir ömrü dile getiren bir kütüphâne doğar.

22 Eylül 2019

Eski Zamanlardan İstanbul Resimleri

Pazar günüyle biraz sizleri eski zamanlara götürmek istiyor ben.
Siz de işbu sanal geziye iştirak edin, hep birlikte eski zamanların güzelliklerini analım.


Hemen söyleyeyim gezimiz vaporla olacak, denizde yüzecek ve çeşitli iskelelere uğrayacağız.
Gemiciğimiz Eminönü İskelesinde bizleri bekliyor, iç taraftaki A. Kavağı adlı olan 1985 yılında bir yangına kurban gitti, dış taraftaki Heybeliada adlı olan 1989 gibi jilete çevrildi ve o yıllarda tüm erkekler traş olduk gemiden çıkan demirin oluşturulduğu jiletlerle.
Ama anıları resimlerde hâlâ yaşıyor.


İşte gördüğünüz ve sesini de duyduğunuz gibi Heybeliada Vaporu halatını çözdü Eminönü'den hareket etti, ağır ağır tam yol gidiyoruz ve denizin üstünde yüzüyoruz.


Vaporumuz Boğaziçi seferlerine uygun olmadığı için bizleri önce adı olan ama kendisi artık başka işlevlerde olan Moda İskelesine yanaştırıyor, karaya burada çıkamıyoruz ama karşı istikâmetten gelen kardeş vapor Moda yanaşmaya çalışıyor.


Hey gidi kınası kalmayan Kınalıada? Sen ki benim gençliğimde aşkla bağlı olduğum yer değil misin?
Sonbahar geliyor diye işbu hüznün neden?
Yoksa eski günlerimizi unuttum mu sandın?


Burgazada'da bizi başka bir vapor daha karşılamış, adı da İstinye olanıymış.
Yıllar sonra İzmir'e gönderilecek, oranın efsahanevi şehremini İhsan Alyanak'ın adını alacak, ama bir gün Konak İskelesinde bir fırtınada denizi boylayacak ...


Burası da İstanbul'un en güzel yerlerinden olan ama bazı kişilere beğendiremediğim Çamlık Bölgesi ve Restorantı, ancak 1987 gibi önünden geniş bir sahil yolu geçirildi.
İmdı buralar denizden en az ikiyüz metre geride kaldı, tren bile hüzünlü geçiyor buradan.


Burgazada'nın tepelerinden karşıya doğru bakıyoruz, gemiciğimizin hareketine henüz var, ama içimizdeki ses bizi iskeleye inmek için acele etmemiz gerektiğini söylüyor.


Ah ben bu kadar kalabalıkta bayılmazsam iyidir, çünkü bana gelirler soldan soldan Üçhârfliler.


Biz bu sefer yeniden gemiciğimizden indik, Büyükada'nın arkasında Viranbağ taraflarında dolanıyoruz, çekilen resmi de renklendirdi ben, ama nasıl yaptığımı yazının sonunda anlatacak. Az sabırlı olun hele.


Sahil yolu Kartal'a gelmeden önce eski Rıhtım'da balıkçılar ziyadesiyle mevcuttu, sanal gezimizin yıllarında az balık getirmediler bu tekneler ve balıkçılar.


İstasyona bakınca bizleri Kömürlü Tren karşılıyordu, ama bizim henüz geziyi bitirmek gibi bir niyetimiz bulunmamaktaydı. Yıllarca Adapazar - Haydarpaşa arasında günde iki sefer gidip gelen bu tren bu mesafeyi yaklaşık üç saatte çufçuflardı o zamanlar.


Biz yine vaporumuzla Deniz Restorant'ta yummilenmekteyiz. Tüm konuklarımız böyle gezilerden çok memnun sizler gibi, ama gezimizin devamı daha güzel olacağa benzer. 


Sonbahar yarın geliyor memleketimize ve Kuzey Yarımküre'ye, bari son bir defa olsun biraz deniz de girelim isterseniz, gerçi bir Süreyya Pilâcı değil burası ama olsun.


Buharlı tren belki geride kaldı ama Elektrikli tren takır tukur işliyordu, biz yönümüzü İstanbul'a çevirmişken karada treni işlerken bulduk.


Arkadan bir de Buharlı Adapazar Postası gittiydi, ama ne kemâli azametle gitti.


Ve burası da zamanın önemli yerlerinden Cadı Bostanı Pilâcı, aynen Çamlık gibi önü dolduruldu ama araba yolu geçmiyor tek teselli, ki artık neyi değiştirebilir?


Caddebostan gibi ferah bir mevki bırakılarak Bakırköy'e gelinir mi? Eğer gemiciklerin seyahât çizelgesine bakarsak gelinebilir, ama bu mesafe yaklaşık elli dakika kadar sürer.


Sonbahar tam anlamıyla gelmeden ve Güneş veya Belediye Pilâcı kapanmadan bir de Filoriye'den denizin tadına baktırmak istemişler bizlere.


Bakırköy'de gördüğümüz sahil yolu henüz yapılmadan Yedikule kartpostalını temaşa etmektesiniz bu resimde.
İşbu hafta sonunda gezimizin boyutu bu kadar, başka bir hafta yeniden eskilerin anılarıyla birlikte olmak üzere şimdilik hoşça kalın.

21 Eylül 2019

Tipitip

Bugün aşağıda paylaşacağım resmi Facebok'ta görünce aklıma bir zamanların unutulmaz sakızı Tipitip geldi nedense.
Ben de o zamanın çocuklarından sayılırım. Kolay değil dört onluğu bitirdim iki yıl önce. Kafa kâğıdımız artık eskimeye başladı sevgili genç ve kendilerini genç hisseden okuyucularım.
Her ne kadar Tipitip benden üç yaş daha büyük de olsa benim çocukluğumun kahramanlarındandı.


Önce sizlere Tipitip Sakızından veya Çikletinden biraz bahsedeyim:
Görselde de görüldüğü üzere Bindokuzyüzyetmişdört yılında Kent Gıda Sanayi bünyesinde üretilen sakızı daha cazip kılmak için Sayın Bülent Arabacıoğlu'nun çizmeye başladığı karakter.
Büyük gözlüklü uzun burunlu her zaman papyonlu yuvarlak şapkalı kahramanımız.
Sakızın tadı ve kokusu ise söylenenlere göre günümüzün yetişkinlerinin çocukluk dönemlerine ait geçmişten gelen tadı günümüze taşıyor.
Önceleri İstanbul'un Şişli ilçesinin Bomonti mahâllesinde faaliyet gösteren fabrika gelişen zaman içinde Tuzla'ya taşınmıştır.


Kahramanımız tabi ki evlidir, oldukça hoş ve kendisiyle kafa dengi bir eşi vardır.
O kadar kafa dengidir ki kendisiyle aynı kulaklıktan aynı müziği dinleyebilecek kadar, gerisini siz hesap edin.
Hani yeri gelmişken ben pek evlilik kurumuna pek inanmam ama öyle kafa dengi birini bulsam belki bazı kurallarımdan esneklik gösterebilirim hani.


Bugün günlerden belki Bir Nisan değil ama kahramanımızın sevgili eşi eve gelen kocasına güzel bir sürprüz hazırlamış.


İlk çıktığı zaman televizyonlarımız tek kanallı Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'ydu, televizyon bize ne sunarsa onu izleyebilirdik veya akşamları sinemaya veya tiyatroya gitmekten başka çaremiz yoktu.
Ancak gelişen zaman zarfında birçok yeni televizyon çıktı, her televizyon kanalı da kendine göre program yapmak zorundaydı.
Hâliyle de eve her program için yeni televizyon almış bizimki, eşi de şaşkınlıklar içinde kalmış.


Kahramanımızın bir hobisi de balık tutmak, ancak bu konuda pek başarılı olamadığı görülmekte, o da ne yapsın kendine göre bir çözüm bulmuş.


İş inada binince tuttuğu balıkları cetvelle ölçmeye kadar vardırmış.
Günümüzde de belli bir uzunluğa erişmemiş olan balıkların avlanmaması balık neslinin devamı açısından önemli olduğu için yasaklanmıştır.


Yukarıdaki paragrafta inatçı olduğunu söyledim ya, arkadaşlarıyla basketbol oynarken illâ topu sepete atacak.
Aslında bu karikatür gerçekten vukua avdet etmiş bir hadise-i şeriftir, çünkü bir zamanlar Beşiktaş ile Karagücü arasında o zamanlardaki adı Spor Sergi Sarayı sonradan da Lütfü Kırdar Spor Salonu'nda oynanmış olan Beşiktaş'ın 110 - 56 kazandığı basketbol müsabakasında sahanın en kısa boylu sporcusu olan Hüdai Budanur'un kırdığı rekorları simgeler.
O müsabakada Hüdai Bey o zamana kadar bir müsabakada en fazla sayıyı rakip potaya bırakma rekoru her ne kadar sonradan Erman Kunter tarafından kırılmış da olsa bir müsabakada takımının kaydettiği bütün sayıları tek başına kaydetme rekorunu günümüze kadar kıran başka bir sporcu ne Türkiye'de ne de Dünya'da bir kez daha vaki olmamıştır.
Kendisi hakkında bilgiye erişmek için lütfen Hüdai Budanur yazısına tıklayınız.


Tipitip'in pratik zekâsı bazen başına olmadık işler de açmış, çünkü evine aldığı elmalar biraz ağır gelip de taşıyamayınca bulduğu elmaları mideye indirme çözümü bu sefer kendisinin üzerine ağırlık çökmesine sebep olmuş.


Geçmişler olsun sevgili Tipitip.
Kışın kar veya buz üzerinde paten kaymak da güzel spordur ancak kayarken dikkât etmek gerekir.


İmdı da sizlere kahramanımızın ailesini takdim etmek istiyor ben:
Oğlu Tipican, eşi Tipitoş, Tipitip'in kendisi, kızı Tipicik ve köpekleri Tipitop.
Bu seri zamanında o kadar çok sevildi ki gelişmeleri sizin gözlerinizi yormamak adına fazla yazamayacağım ancak bir bağlantı bırakayım buraya, aşağıdaki resme tıklayabilirsiniz:


Her ne kadar o zamanlar çizgi filmi de yapılmış olsa bunlardan bir örnek bulamadım.
Tipitip konusunda şimdilik bu kadar, belki bir gün yeniden bu konuda yazım olur, yeter ki siz okumak isteyin.

Sarı Ekin Simit

Güne güzel başlayalım en iyisi.
Kaç zamandan beridir burayı görürdüm ama tavsiye etmek için biraz zaman geçmesi gerekti, çünkü bazı mekânlar bir zaman sonra ürünlerini bozmaya başlıyorlar.
Burası Sarı Ekin Simit Sarayı. Dünyanın en güzel kahvaltısını sizlere ikram ediyor.


Bugünkü kahvaltı yummimde Çikolatalı Açma, Sade Simit, Karper Peynir, Siyah Zeytin, Beyaz Yumurta var. Oldukça gıdalı besleniyor ben yahnie.
Eğer sizler de güzel kahvaltı yapmak istiyorsanız siz de yolunuzu Sarı Ekin Simit'e düşürün, siz de böyle güzel lezzetlerin tadına bakın.
Nerede olduğuna bakmak için lütfen Sarı Ekin Simit yazısını tıklayın.
Şimdiden hepinize Afiyet Olsun.