Pazar günüyle biraz sizleri eski zamanlara götürmek istiyor ben.
Siz de işbu sanal geziye iştirak edin, hep birlikte eski zamanların güzelliklerini analım.
Hemen söyleyeyim gezimiz vaporla olacak, denizde yüzecek ve çeşitli iskelelere uğrayacağız.
Gemiciğimiz Eminönü İskelesinde bizleri bekliyor, iç taraftaki A. Kavağı adlı olan 1985 yılında bir yangına kurban gitti, dış taraftaki Heybeliada adlı olan 1989 gibi jilete çevrildi ve o yıllarda tüm erkekler traş olduk gemiden çıkan demirin oluşturulduğu jiletlerle.
Ama anıları resimlerde hâlâ yaşıyor.
İşte gördüğünüz ve sesini de duyduğunuz gibi Heybeliada Vaporu halatını çözdü Eminönü'den hareket etti, ağır ağır tam yol gidiyoruz ve denizin üstünde yüzüyoruz.
Vaporumuz Boğaziçi seferlerine uygun olmadığı için bizleri önce adı olan ama kendisi artık başka işlevlerde olan Moda İskelesine yanaştırıyor, karaya burada çıkamıyoruz ama karşı istikâmetten gelen kardeş vapor Moda yanaşmaya çalışıyor.
Hey gidi kınası kalmayan Kınalıada? Sen ki benim gençliğimde aşkla bağlı olduğum yer değil misin?
Sonbahar geliyor diye işbu hüznün neden?
Yoksa eski günlerimizi unuttum mu sandın?
Burgazada'da bizi başka bir vapor daha karşılamış, adı da İstinye olanıymış.
Yıllar sonra İzmir'e gönderilecek, oranın efsahanevi şehremini İhsan Alyanak'ın adını alacak, ama bir gün Konak İskelesinde bir fırtınada denizi boylayacak ...
Burası da İstanbul'un en güzel yerlerinden olan ama bazı kişilere beğendiremediğim Çamlık Bölgesi ve Restorantı, ancak 1987 gibi önünden geniş bir sahil yolu geçirildi.
İmdı buralar denizden en az ikiyüz metre geride kaldı, tren bile hüzünlü geçiyor buradan.
Burgazada'nın tepelerinden karşıya doğru bakıyoruz, gemiciğimizin hareketine henüz var, ama içimizdeki ses bizi iskeleye inmek için acele etmemiz gerektiğini söylüyor.
Ah ben bu kadar kalabalıkta bayılmazsam iyidir, çünkü bana gelirler soldan soldan Üçhârfliler.
Biz bu sefer yeniden gemiciğimizden indik, Büyükada'nın arkasında Viranbağ taraflarında dolanıyoruz, çekilen resmi de renklendirdi ben, ama nasıl yaptığımı yazının sonunda anlatacak. Az sabırlı olun hele.
Sahil yolu Kartal'a gelmeden önce eski Rıhtım'da balıkçılar ziyadesiyle mevcuttu, sanal gezimizin yıllarında az balık getirmediler bu tekneler ve balıkçılar.
İstasyona bakınca bizleri Kömürlü Tren karşılıyordu, ama bizim henüz geziyi bitirmek gibi bir niyetimiz bulunmamaktaydı. Yıllarca Adapazar - Haydarpaşa arasında günde iki sefer gidip gelen bu tren bu mesafeyi yaklaşık üç saatte çufçuflardı o zamanlar.
Biz yine vaporumuzla Deniz Restorant'ta yummilenmekteyiz. Tüm konuklarımız böyle gezilerden çok memnun sizler gibi, ama gezimizin devamı daha güzel olacağa benzer.
Sonbahar yarın geliyor memleketimize ve Kuzey Yarımküre'ye, bari son bir defa olsun biraz deniz de girelim isterseniz, gerçi bir Süreyya Pilâcı değil burası ama olsun.
Buharlı tren belki geride kaldı ama Elektrikli tren takır tukur işliyordu, biz yönümüzü İstanbul'a çevirmişken karada treni işlerken bulduk.
Arkadan bir de Buharlı Adapazar Postası gittiydi, ama ne kemâli azametle gitti.
Ve burası da zamanın önemli yerlerinden Cadı Bostanı Pilâcı, aynen Çamlık gibi önü dolduruldu ama araba yolu geçmiyor tek teselli, ki artık neyi değiştirebilir?
Caddebostan gibi ferah bir mevki bırakılarak Bakırköy'e gelinir mi? Eğer gemiciklerin seyahât çizelgesine bakarsak gelinebilir, ama bu mesafe yaklaşık elli dakika kadar sürer.
Sonbahar tam anlamıyla gelmeden ve Güneş veya Belediye Pilâcı kapanmadan bir de Filoriye'den denizin tadına baktırmak istemişler bizlere.
Bakırköy'de gördüğümüz sahil yolu henüz yapılmadan Yedikule kartpostalını temaşa etmektesiniz bu resimde.
İşbu hafta sonunda gezimizin boyutu bu kadar, başka bir hafta yeniden eskilerin anılarıyla birlikte olmak üzere şimdilik hoşça kalın.