Bu Blogda Ara

Mağaza etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mağaza etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

03 Temmuz 2024

Yürüyen Merdiven Sorunu

Günümüzde çeşitli yerlerde birçok yürüyen merdiven mevcuttur.
Metrolardakinde sol tarafta yürünülür ama nedense mağazalarda ve alışveriş merkezlerindekilerde metroda uygulanan kural nedense ve bilinmeyen nedenlerle uygulanmaz.
Bir de mağazadayken müsahade istendiğinde merdivendekiler tepki gösterirler.


Yürüyen merdivenlerin sol taraflarında durulması ve beklenmesi İstanbul Belediyesinin 1991/36 sayılı sirküsü ile yasaklanmıştır.
Bu yasak çerçevesinde yürüyen merdivenlerin sol taraflarında inilirken de çıkılırken de yürünmesi gerekmekte olup durmak isteyenlerin sağ tarafta durmaları gerekmektedir.

14 Şubat 2020

Sevgililer Günü

Ay inanmıyorum sevgili Gök Tanrım Tengri, yine ne yaptın ettin getirdin o uyuz olduğum bunalımlı günlerimi. Söylesene bana ey Tanrım ben sana ne yaptım ve ne günâh işledim?
Biliyorum merak ediyorsunuz ama söyleyeyim, İkibinyirmi yılında da tek başımayım. Üstelik bu yıl tek başıma olmaktan ziyadesiyle mutluyum.
Çünkü bana artık gına geldi çift olanların gözlerimize soktukları resimleri.
Tamam kardeşim anladık sevgiliniz var, nişanlısınız, evlisiniz, her akşam çiçek böcek pompa muhabbeti.
Ya biz ne yapalım yani ölelim mi?
Biraz medeniyet yahu.


Zaten bana markalardan ve ünlü mağazalardan gelen sevgililer günü bildirimleri iyice dellendiriyor, bir de insanlara he yok diyecek hâlimiz de yok.
Gerçekten sıradan olan böyle bir günü anlamlandırmak ne manaya geldiğini biri bana anlatsın. çünkü gerçekten bunu öğrenmeye ihtiyacım var.
Hayır yani bugün ben doğmadım, İstanbul bugün kurtulmadı, Zafer bugün kazanılmadı, Lozan bugün imzalanmadı, Cümhûriyet bugün ilân edilmedi, Çanakkâle'de bugün destan yazılmadı, Millet Meclisi bugün açılmadı, Atatürk Samsun'a bugün çıkmadı.
Alt tarafı sıradan olması gereken bir gün, dünya kutluyorsa kutluyor, bana ne yani?


Bugün alt tarafı sevgilimizle geçirilecek bir gün sonuçta, günün sonunda pompalama olması gerekebilecek türden alt tarafı bir yemek yummilenilecek.
Erkek milleti eve giderken Kadın milletine çiçek alacak, bu çiçeklerin en fazla satılanı da Gül olacak.
Tabi bir kadın bir gülle yetinir mi? Yetinmez, en azından bir çift ayakkabı olması da şart. Hadi ayakkabı olmadı, o zaman bir elbise, üstelik ikisi bir arada olursa şahane olur.


Tabi millet de sevgilisine nedense adıyla hitap etmez, bunlardan benim en uyuz olduğum ise "Aşkım" sözcüğüdür.
Yahu aşkın ömrü sadece üç yıl sürer, hâttâ çoğu zaman üç yılı bile bulmaz.
Üç yılcık sonra siyasetteki çoğalisyon gibi bir devre getirir: İlk başlarda Yan yana, zaman geçer Can cana, günü gelir Göt göte, üç yılın sonunda Git öte.


Buradaki günde iki kez doğruyu gösteren bozuk saatin 15:00 veya 3:00'ı saatte de bu tarz hitaplarla dolu.
Yahu sizin sevgilinizin hiç mi adı soyadı yok?
Bizim güzel ism-i şeriflerimize ne oldu?


Hadi ben size biraz iyilik yapayım da bazı basit ve fasit hediye önerilerinden bahsedeyim.
Şöyle üzerinde sevdiğiniz kişinin adının yazılı olduğu bir bardak.
Ama adı yazılacak, öyle günde iki kez doğruyu gösteren bozuk saatin üzerindeki sözcükler değil.


Şöyle güzel bir kâlpli koliye veya oyuncak ayı, ne de olsa kadınlar ayıları çok severler.
O kadar çok severler ki gerçek ayılara hakaret olabilecek kadar maço tipleri kendilerine sevgili olarak seçerler, gerçekten sevenleri ise terk ederler.
Çünkü günümüzde gerçekten sevmek çok geçmişlerde kaldı, sevgi tek başına karın doyurmuyor, üstelik sevgi tek başına pompayı işletmeye de yetmiyor.
Bu yüzden de Kadın milleti cebinde parası altında otomobili lüküs bir yerde evi sosyetik bir sahilde yazlığı olan ama iki lâfı bir araya getiremeyen Erkek milletine kendilerini ne kadar umursamasa bile kul köle olur, ama ahım şahım parası olmayan ve orta hâlli seven erkeği yerden yere vurur.
Bu arada kadının peşinden koştuğu erkek de başka kadınların peşinden koşmaya bakar, peşinden koşanı da görmez, görse de işine gelmez.
Kadın ise seven erkeği kullanılmış Selpak gibi bir çöp tenekesine fırlatır atar.
Üstelik fırlatıp atmakla da kalmaz, şöyle kallâvi bir tacizden dava da açar, her türlü haltı kendisi yediği hâlde mağduru o kadar güzel oynar ki dışarıdan bakan ilgisiz biri kadının hâline acır.
Acıdığı için de kadını haklı bulur, mahkeme de görenler de duyanlar da.


Oysa sevgi ve aşk dünyada özel duygulardır, hiçbir zaman irdelenmemesi gereken ve zorlanmaması gereken.
Bu yüzden tek güne sığdırılamaz, hani Üçyüzaltmışdört gün beni sevme ama bir gün beni sev.
Bir insan bir başkasını elbette sever, sevdikçe sayar ve gün gelir sağlam bir birlik olur, birlikten de kuvvet doğar, kuvvet de evliliği getirir.
Kısacası sevgililik gerçekten zor zanaat.


Sevgili Yıldız Ablamız (Tilbe) kısacık bir şarkıyla vaziyet-i umumiyeyi çok ama çok güzel özetlemiş.
Dinlemesi bedava, üstelik en sevdiğim şarkısı.

22 Ocak 2020

Vakko Zamları

Bir mağazayı ne iyilerim ne de kötülerim aslında.
Bugün sabah saatlerinde Twitter'de bir baktım ki #Vakko hakkında önüne gelen konuşuyor.
Dediklerine göre de bu aralar ücretlerine zam yapmışlar, ama çalışanlarına asgari ücretin üstünde mi maaş verdikleri meçhûl, ne de olsa kanala para gerek, para için de vergi gerek.
İnanmazsanız bakın görün.


Rahmetli Vitâli Bey'in bir zamanlar gerçekten önemli olan giyinme mağazası hepimizin bildiği gibi ürünlerini pahalı satar, ama satış sonrası servisi bir zamanlar mükemmeldi, imdı nasıl bilmiyor ben.
Ancak yine de "Zengin değilseniz siktirin gidin amk" der.
Diğer mağazalar da farklı değillerdir aslında, ama bazıları gerçekten insanı deli eder.
Örnek mi istersiniz?


Beymen aslında demin yerdiğim Vakko'nun bir sıra altındadır, ancak fiyatları hiç de alt kategoride değildir, hâttâ bazen Vakko'dan daha pahalı olduğu günler bile olmuştur.
Beymen'in de "Maddi durumun iyiyse gel" demek gibi bir iyi huyu vardır.
Başka bir örnek daha vereyim:


Zara aslında Sivas ilinin şirin ve güzel bir ilçesidir, ama İspanyalı iki kişi bu güzel ilçemizin adını çalarak marka yapmışlar ve servetlerine servet katmışlar.
Ben aslım Divriği'liyim ama eğer Zara'lı olsaydım Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine okkalı bir tazminat davası açar Sivas'ın ilçe-i Zara hâlkının ortaklığına kabûl edilmesini isterdim.
Büyük ihtimâlle de bu isteğim kabûl edilirdi, çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi satılık bir kurum değildir.
Neyse, bu Zara mağazasının da "İyi bir alışveriş için belli bir miktarı gözden çıkartacaksın arkadaşım" gibi bir düsturu var. Ancak fiyatları Vakko ve Beymen gibi astronomik değerlerde değil ama bir Mahmutpaşa Çarşısı gibi düşük de değil, orta sıraların biraz üstünde yer almakta.


Bu yazımda saydığım markaların toplamının bile yetişemeyeceği Luiz Vuitton'dan bahsetmeyeceğim bile, çünkü dünyanın en pahalı mağazası olur kendileri.
Sırf bu kadar pahalı olduğu için tâklitleri çok fazladır, bunu kendileri de bilirler ama yapabilecekleri çok fazla nesne-i şerif bulunmamaktadır.


Örneğin geçen zaman içinde yapmış oldukları tuvaaletin yazısını sanırım hatırlarsınız, yeni okuyucularım "Luiz Vuitton Tuvaalet" yazısına tıklasınlar.
Adamlar zaten dünyayı soyup soğana çevirdikleri cihetle kazandıkları paraların üzerine sıçabilecek kadar da özgüvene sahipler.
Bu arada söyleyeyim işbu temaşa eylediğiniz tuvaaletin fiyatı Yüzbin Amerika Birleşik Devletleri Dolarıcık. Yani bizim paramıza çevirirsek Beşyüzdoksanbirbindokuzyüz Türk Lirasıcık ediyor, o da Yirmiiki Ocak İkibinyirmi tarihli kapanış fiyatı. Yarın bu fiyat tabi ki değişebilir.


Böylelikle geldik mağaza turumuzun sonlarına, zaten Lc Waikiki'de de aradığımızı bulamazsak yapılacak fazlama bir şey kalmıyor.
Burası diğerleri gibi zenginlikten değil "Herhangi bir ihtiyacın bir isteğin var mı sevgili kardeşim?" tarzı bir yaklaşım içerisinde.
Ancak bazı ürünlerinin pek sağlıklı olmadığını söylemeliyim.


İmdı da geldik Pazar esnafına, emin olun en ucuz giysiler buradadır, üstelik Vakko kadar olmasa dâhi bir Zara kâlitesine sahiptir, çünkü bizim terzi ve tekıstil esnafı güzel elbise çıkartacak kadar ustadır.
Her zaman için düsturu "Gel vatandaş gel" olan ve içimizden çıkan pazarcılığı hor görmemeliyiz, çünkü büyük düşünürlerimizden Orhan Baba (Gencebay) bir şiirinde aynen şöyle der:

Nerede boynu bükük bir garip görsen hor görme kim bilir ne derdi vardır?
O garip hâlinde ne sırlar gizli, onu bu hâllere bir koyan vardır.
Ümitsiz bir aşkın kurbanı oldum, aradım hatayı kendimde buldum
Ne söylesem gönül dinlemez, deli gibi seven yine ben oldum.
Nice ümit dolu hayat yolunda yolunu kaybeden garip ne yapsın?
Her şey Hak'tan ama zulmetmek kuldan, gönül bir zâlımı sevdi ne yapsın?
Madem yaşamaya geldik dünyaya benim de her şeyde bir hakkım vardır
Sevmiyorsan hor görme bari, benim de senin gibi Allah'ım vardır.

Bu şiirini Bindokuzyüzyetmişli yıllarda bestelemiş ve çıktığı günden beri gerek birçok sanatçının seslendirmesi sayesinde gerekse de hâlkımızın sayesinde gerçek anlamda bir Hit olmuştur.


Neyse biz yine konumuza dönelim, benim Zara'ya veya Vakko'ya verilecek kadar çok param yok, çünkü bekâr olduğum ve evlenebilecek bir adayım da olmadığı için benim üzerime düşen vergimi de ödemem gerekmekte.
Yoksa devlete yaptığım borç yüzünden hacizlik olmak istemem tâkdir edersiniz.
Neyse ki okuduğunuz için teşekkür eder ben. Sağ olunuz var olunuz.

03 Aralık 2011

Çalışmak

Biraz sonra okuyacağınız yazı uzun zamandır Facebok'umda yayınlıydı, ama Blog'uma taşımaya karar verdim :-))
Sayın Aziz Nesin'in aynı yazısından alıntıdır ... Bilgilerinize :-))

Onu bunu anlamam, insanlar çalışıyor durmadan çalışıyor, çalıştıkça da kazanıyorlar. Kim derse ki çalışmakla para kazanılmaz, tamamen lâf, bir kulaktan girer ötekinden çıkar. Hayatta başarmak için çalışmalı :-)
Bakın size çalışkan insanların hayatlarını anlatayım da onlardan örnek alın ... Size Baditto Ailesini anlatıcam. Bu ailenin hikayesi çalışanların her işi nasıl başardıklarının kanıtıdır. Kuşkusuz bu dünyada Badittolardan daha çalışkanları da vardır fakat ben onları tanıdığım için onları anlatıyorum.
Baditto Ailesi çok geniş bir ailedir. Salamon Baditto, Jozef Badittonun oğludur, Jozef Markonun yeğenidir, Marko Yankonun amcasıdır, Yanko Mordahayın kardeşidir, Mordahay Mişelin damadıdır, Mişel de Moizin kaynıdır. Moiz Baditto da ... Durun durun aklınız karışmadan ben size başka bir yöntemle anlatıcam, gaz sobasıyla ... Gaz sobası hem benim kolayca anlatabilmem, hem de sizin daha kolay anlayabilmeniz için bir yardımcı araç olacak :-)

Efenim şimdi İstiklâl Caddesindeyiz. Şu büyük mağzanın vitrinindeki gaz sobasını görüyorsunuz sanırım. Boy boy çeşit çeşit ... Hangisini beğendiniz? Evet çok güsel ama eteketine bakın 2120 Lira ...
Biz en iyisi şu eteketinde 750 Lira 63 Kuruş olan sobaya bakalım. Bu gaz sobasının macerası Baditto Ailesinin ne kadar çalışkan insanlar olduklarını çalışan insanların da nasıl hakederek kazandıklarını anlatmaya yeter de artar :-)

İzak Baditto'nun Perşembe Pazarı ile Arap Cami aralarında bir ardiyesi vardır. Sokaklardan, yangın yerlerinden, çöplüklerden birtakım adamların kağıt, paçavra, eski teneke, cam kırığı, demir parçaları topladıklarını görmüşsünüzdür. İşte bütün bunlar İzakın ardiyesine gelir, burda toplanır, çeşitlerine göre ayrılır. İzak Baditto sayesinde yüzlerce adam para kazanır. Ayrıca Baditto vergi de verdiği için devlet bütçesine katkısı da vardır ...

Ama biz gaz sobasını anlatıcaktık. Bu dağlar gibi yığılmış paslı teneke, çinko, kırık demir parçalarını görüyorsunuz ya ... Bunları İzak Baditto kilosu 12 kuruştan yeğeni Moiz Baditto'ya satar.
Satış yazıhanede olduğu için satılan bu hurdaları ne eski sahibi İzak, ne de yeni sahibi Moiz görmüştür.

Moiz Baditto kayınbiraderi Fredi Baditto'ya telefon eder.
İhracatçı Fredi Baditto'ya hurda demir ve tenekeleri kilosu 15 kuruştan satar. Fredi de yüzünü bile görmedği hurdaları İngilteredeki Jak Baditto'ya kilosu 17 kuruştan satar. Hurdalar da gemiyle İngiltereye gönderilir.

Çalışmak çok iyi şeydir. Moizin ve Fredi'nin sayesinde bir çok insan, yazıcılar, daktilolar, katipler, bekçiler para kazanır, hem de memlekete döviz de girer, ayrıca vergi de verirler.

İngilteredeki Jak Baditto satın aldığı bu hurdaları amcası David Baditto'ya kilosu 20 kuruştan satar. Davit'in fabrikasında bunlar levha, çubuk ve tel haline getirilir. Davit de bunları Adam Baditto'ya kilosu ortalama 25 kuruştan satar.

Adam Baditto'nun gaz sobası yapan fabrikası vardır. Burda her beş kilo kadar teneke, çinko ve demirden bir gaz sobası yapılır, boyanır ve cilalanır.

"Adam Baditto & Brothers" Firması İstanbul'daki temsilci Josef Baditto'ya bir öneri mektubuyla birlikte içinde fabrikasının yaptığı sobaların resimleri bulunan bir katalok gönderir. Bu katalıkta da vitrinde gördüğünüz sobaların fiyatı Türk Parasıyla 85.00 Liradır.
Fabrikanın İstanbul temsilcisi Josef Baditto, kardeşi ithalatçı Avram Baditto'ya sobaların ithal hakkını 20% temsilcilik hakkı olarak 102.00 TLden satar. Avram da 20% ithalatçı karıyla 122.40 TL fiyatla sobaların ithal müsadesini Haim Baditto'ya satar.

Haim Baditto işlerini daha kolay yürütebilmek için Ahmet Türkoğlu ile ortak bir şirket kurmuştur. Bu şirket de "Bank Nerien"in üçte bir hissesine sahiptir. Haim Baditto kendi bankasından 8% faizle para alır. Böylece sobanın fiyatı 134.44 TL olur. Ahmet Türkoğlu şirket adına ithalat müsadesi alır. Haim de bu lisansı 8% yasal kar hakkıyla yani her sobayı 145.20 TLden Mihail Baditto'ya satar. Mihail de bu işi 20% karla komisyoncu Mişon Baditto'ya verir.

Çalışmak çok iyi şeydir. Çalışma sayesinde bizim sobaların İngiltere'deki depoda durdukları yerde fiyatları 174.40 TLye yükselir.

Komisyoncu Mişel Baditto işi nakliyat şirketi sahibi Salamon Baditto'ya bırakır. 40% nakliye bindiği için sobaların fiyatı olur size 208.94 TL. Nakliyeci Salamon Baditto dayısı sigortacı Yasef Baditto'ya malları 6% ile sigorta ettirir. Fiyat şimdi 221.48 TLdir ve bu şekilde gümrüğe gelir.

Çalışmak çok iyi şeydir. Çalışan Baditto Ailesi sayesinde bir sürü insan hayatını kazanır. Bundan başka gümrükte ithal edilen sobalardan 32% gümrük vergisi de alınır, bütçemiz kabarır. Çünkü gaz sobamız gümrükte 292.36 TL olmuştur.
Merak edilicek hiç bir şey yoktur, kesinlikle haksızlık olmaz. Kuruşu kuruşuna hesapları tamamdır.
Gümrüğe gelen sobaları Yasef Baditto damadı Mişel Baditto'ya 20% ile, yani 350.84 TLden devreder.
Mişel Baditto yazın gelen sobaları kışa kadar gümrük antrepolarında beklettiği için 6% ardiye parası ile sobalar 372.35 TLye yükselir. Tam kışın da Mişel Baditto 20% kârla satar, sobalar 446.83 TL olmuştur.

Ne Adam, ne Mişel, ne Haim, ne Mişon, ne Yasef, ne de Mordahay, yani Badittolardan hiç birisi sobaların yüzünü bile görmemiştir. Onların masalarına sadece bir takım kağıtlar gelir gider, onlar da bu kağıtların üstlerindeki bir takım pulları imalarlar, işte o kadar ... Bütün bu alış verişlerde ellerine para da alıp saymazlar ama çalışkanlıkları sayesinde durmadan kazanırlar ...

Mordahay Baditto görmediği gaz sobalarını 20% ithalatçı karıyla toptancı Fedon Baditto'ya, Fedon da görmediği gaz sobalarını 20% ile kuzenine satar. Fiyatı oldu size 625.52 TL, bitti mi? Bitmedi ...
Toptancı Fedon Baditto gaz sobalarını 20% karla, yani 750.63 TLden eniştesi İzak Baditto'nun mağzasında satar.

İşte vitrindeki gördüğünüz soba, bu sobadır. Peşin 750 Türk Lirası 63 Türk Kuruşu :-)
Taksitle alsanız 890 TLdir, aslinda 84 kuruşu da vardır ama onu da alıcıya ikram ederler :-)

Parası olanlar bu sobayı alırlar. Dört beş yıl sonra bozulup da kullanılmaz olunca da atarlar. Çöplükten birisi alır, kilosu 5 Kuruştan İzak Badittonun hurda ardiyesine satar, İzak da biraz önceki sırayla diğer Badittolara :-) Bu devridaim mekanizması Con Ahmetin icadı değil, bizzat Baditto Ailesinindir.
Fizikte okumuşsunuzdur ya, doğada hiç bir şey kaybolmaz ... İşte kanıtı ortada :-)

Ben onu bunu anlamam, çalışmak çok iyi şeydir. Badittolar çalışkanlıkları sayesinde binlerce insanın hayatlarını kazanmasına sebep olurlar, devlete de binlerce lira vergi öderler. Onların çalışması sayesinde 85 liralık gaz sobası 890 lira olur :-)

Ah çalışmak ne iyi şey ... Bir arkadaşım bu gaz sobalarından bir tane taksitle almıştı. Tembel herif taksitlerini ödiyemedi :-( Borcunu ödememek gibi bir ahlaksızlık var mı dünyada? Ama Badittolar onu mahkemeye verdiler, radiosuna buzdolabına haciz kodurup çatır çatır paralarını aldılar. Badittolar ne arkadaşımın yüzünü ne de sobanın yüzünü görmüştü.

Ben size Badittoları örnek göstererek çalışkanlığın yararlarını neden anlattım biliyor musunuz?
Ben çok tembelim de ondan ... Tam dört yıldır bir gaz sobası almak istiyorum, bir türlü almıyorum. Bu yoldan geçerken şu vitrinin önünde durup içerdeki sobaya bakarım. Baditto Ailesine her yıl bir damat girdiğinden ya da yetişen çocuklardan biri iş sahibi olduğundan her yıl soba fiyatları da yükselir. Bu yıl Nesin Baditto da damat olduğundan soba fiyatları yüzde yirmi daha zamlandı :-)

Temellik çok kötü şey, bir türlü alamıyorum şu gaz sobasını ... Çünkü günde sadece onsekiz saat çalışabiliyorum :-) Yirmidört saat çalışsam herhalde alabilirdim :-)
Ama tembellik çok kötü, başarmak için çok çalışmalı ... İşte Badittolar ortada.