Dünkü kartpostal sergim oldukça alaka gördü sanırım, madem beğendiniz ve okudunuz seriye bugün de devam edelim.
Bu kartpostallar değil midir ki geçmişin güzel görünümlerini ölümsüzleştirip günümüze taşıyan?
Her ne kadar benzerleri o zamanlar birilerine postayla yollanmış olsa bile bendekilerde henüz yazı bile yok, kaldı ki benim kartpostal yollamak için bir sebebim bile yok.
Geçen sergide sırtımızı Aksaray'a dayayıp Pendik'e kadar gitmiştik, bu sefer günlerden Cumartesi olduğu ve Cumartesi günleri Pendik Çarşısında pazar kurulunca kalabalığa fazlama karışmadan bakalım nerelere gidiyoruz?
Tavşantepe'ye sırtımızı verince kısmetimize Dolmabahçe Saat Kulesi çıktı bugün. Kulenin yanında da Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u Bizans'tan sonsuza kadar alıp topraklarımıza katarken kullandığı toplardan biri de kartpostalımızda görülmekte.
Saat kulesi aynı yerde aynı şekilde günümüzde de duruyor, o konuda müsterih olunuz.
Kuleden karşı tarafa baktığımız zaman sizlerle güzel bir Üsküdar manzarası arz etmek boynumun borcu oldu. Özellikle yapıldığı dönemde Mimar Sinan'ın çılgın procelerinden biri olan ve rüzgârın azizlikleri sayesinde üzerine kuş konmayan ve hâlk arasında Kuşkonmaz Camii olarak adlandırılan resmi adı Şemsi Paşa Camii'nin ön plânda olduğu, arkasında da Rûmi Mehmet Paşa ve Ayazma Camiileri işbu resm-i şerifimize konu olmuşlar.
Bu güzel Cumartesi gününde Üsküdar'daki bu güzel görünümü arkamızda bırakıp Beylerbeyi'ye geldik, burada da bizi solda Hamid-i Evvel Camii karşılıyor. Önündeki kayıkhâne ve ağaçla beraber güzel bir kompozisyon oluşturmuşlar.
Sağ üstte Çengelköy Sâhilini temaşa eylemektesiniz, sağdaki beyaz bina Çengelköy iskelesi. O zamanlar Köprü'den Çengelköy'e günde bol bol vapor gelirdi.
Sağ altta ise Beylerbeyi tepelerinden bütün ihtişamıyla 2015'te Onbeş Temmuz Şehitler Köprüsü olarak adı değişen Boğaziçi Köprüsü poz veriyor. Köprünün Rumeli yakasında günümüzde mevcut olan gökdelenlerin hiçbiri o zamanlar yoktu.
Beylerbeyi'den karşıya bakınca aslında başka semtler akla gelebilirdi ama benim elimde o kartpostallar olmadığı için sizleri Eminönü'ye götürmek istedim.
Bir zamanlar dubalı olan Galata Köprüsü'ne vaporlar yanaşırmış. Ben yaşım gereği görmedim ama hem kartpostallar hem de başkaca resimler bunu doğruluyor. O zamanlar Eminönü'deki iskelelerin hiçbiri zamanın en önemli ulaşım aracı olan vaporların arz ve taleplerine yetişemiyordu.
Gelin bu Cumartesi değişik bir şey yaparak Bakırköy'e uzanalım. İstasyonun üst tarafında Özgürlük Meydanı bizi bekler.
Bu aralar Marmaray inşaatı yüzünden resimdeki gibi düzgün değilse dâhi Bakırköy'ün yüzü bu resm-i şerifin çekildiği günden beri fazlama bir değişikliğe uğramadı. Tren ve metro inşaatlarından sonra yeniden eski düzenine geri dönmesi bekleniyor.
Bu kadar zaman geçtiği için bu akşam Cadde-i İstiklâl'e çıkmak başkaca bir coşku olacak. Hele de 1961'de kaldırılan tramvayların 1991'de geri dönmeden önceki araç trafiğine Taksim'e doğru tek yönlü açık olan yolda sanırım tam gece manzarası olmuş bu seferkisi.
Zaman değişir, mekânlar değişir ama eskilere özlem hiçbir zaman değişmez. Bu yazı dizimi okuduğunuz ve benimle birlikte yolculuğumda bana eşlik ettiğiniz için teşekkür eder ben sizlere.
Tavşantepe'ye sırtımızı verince kısmetimize Dolmabahçe Saat Kulesi çıktı bugün. Kulenin yanında da Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u Bizans'tan sonsuza kadar alıp topraklarımıza katarken kullandığı toplardan biri de kartpostalımızda görülmekte.
Saat kulesi aynı yerde aynı şekilde günümüzde de duruyor, o konuda müsterih olunuz.
Kuleden karşı tarafa baktığımız zaman sizlerle güzel bir Üsküdar manzarası arz etmek boynumun borcu oldu. Özellikle yapıldığı dönemde Mimar Sinan'ın çılgın procelerinden biri olan ve rüzgârın azizlikleri sayesinde üzerine kuş konmayan ve hâlk arasında Kuşkonmaz Camii olarak adlandırılan resmi adı Şemsi Paşa Camii'nin ön plânda olduğu, arkasında da Rûmi Mehmet Paşa ve Ayazma Camiileri işbu resm-i şerifimize konu olmuşlar.
Bu güzel Cumartesi gününde Üsküdar'daki bu güzel görünümü arkamızda bırakıp Beylerbeyi'ye geldik, burada da bizi solda Hamid-i Evvel Camii karşılıyor. Önündeki kayıkhâne ve ağaçla beraber güzel bir kompozisyon oluşturmuşlar.
Sağ üstte Çengelköy Sâhilini temaşa eylemektesiniz, sağdaki beyaz bina Çengelköy iskelesi. O zamanlar Köprü'den Çengelköy'e günde bol bol vapor gelirdi.
Sağ altta ise Beylerbeyi tepelerinden bütün ihtişamıyla 2015'te Onbeş Temmuz Şehitler Köprüsü olarak adı değişen Boğaziçi Köprüsü poz veriyor. Köprünün Rumeli yakasında günümüzde mevcut olan gökdelenlerin hiçbiri o zamanlar yoktu.
Beylerbeyi'den karşıya bakınca aslında başka semtler akla gelebilirdi ama benim elimde o kartpostallar olmadığı için sizleri Eminönü'ye götürmek istedim.
Bir zamanlar dubalı olan Galata Köprüsü'ne vaporlar yanaşırmış. Ben yaşım gereği görmedim ama hem kartpostallar hem de başkaca resimler bunu doğruluyor. O zamanlar Eminönü'deki iskelelerin hiçbiri zamanın en önemli ulaşım aracı olan vaporların arz ve taleplerine yetişemiyordu.
Gelin bu Cumartesi değişik bir şey yaparak Bakırköy'e uzanalım. İstasyonun üst tarafında Özgürlük Meydanı bizi bekler.
Bu aralar Marmaray inşaatı yüzünden resimdeki gibi düzgün değilse dâhi Bakırköy'ün yüzü bu resm-i şerifin çekildiği günden beri fazlama bir değişikliğe uğramadı. Tren ve metro inşaatlarından sonra yeniden eski düzenine geri dönmesi bekleniyor.
Bu kadar zaman geçtiği için bu akşam Cadde-i İstiklâl'e çıkmak başkaca bir coşku olacak. Hele de 1961'de kaldırılan tramvayların 1991'de geri dönmeden önceki araç trafiğine Taksim'e doğru tek yönlü açık olan yolda sanırım tam gece manzarası olmuş bu seferkisi.
Zaman değişir, mekânlar değişir ama eskilere özlem hiçbir zaman değişmez. Bu yazı dizimi okuduğunuz ve benimle birlikte yolculuğumda bana eşlik ettiğiniz için teşekkür eder ben sizlere.