Bu Blogda Ara

22 Ağustos 2021

Eski Zamanlardan İstanbul Resimleri

Bazı zamanlarda geçmiş günlere resimlerle birlikte yolculuk yapmak çok güzel bir deneyimdir.
Her ne kadar geçmiş geçmişte de kalsa ya da kalması gerekse dâhi bazı geçmiş günler vardır ve o geçen günler mumlarla birlikte aranırlar.
Yine bir tarih kokan yazıyla birlikte ben sizlerle.
Bugünkü resim turumuza Sultan Ahmet Meydanından Eski İett Otobüslerinin Çakmalarından birine binerek başlamak istedi ben.


Buradaki sergide neler neler yok ki?
Scania Vabis mi istersiniz, yoksa Leyland Levend Panter mi dilersiniz, Büssing'e hayır demezsiniz ama en fiyakalı olanı İkarus markalı olan bence.
Her biri kendi dönemlerinde kraldı, ben ne yazık ki Leyland'a yetişebildim.
Bakalım yolculuğumuz nerelere gidecek?


Ama tabi önce İett otobüsümüze binmeden abonman biletlerimizi almamız gerekiyor, çünkü İett otobüslerimizin tekerlekleri tıpkı devletimin trenleri gibi bedavaya dönmüyor.


İşte o tekerlekleri bedavaya dönmeyen otobüsümüz ahanda Tarlabaşı'ya getiriyor, ama henüz sadece bir sokak kadar geniş olan caddeye, şimdiki gibi bulvar değil henüz.
Bura bizim Beyoğlu'nun arka sokakları falan, resmen bir keşmekeş ve kargaşa her zaman vardı burada.


Taksim Topçu Kışlası, bir zamanlar top sahası olarak da vazife gören askeriyenin işbu binası Bindokuzyüzkırklı yıllarda yıkılarak yerine birkaç yıl önce yine gündeme gelen Gezi Parkı olarak tanzim edildi.


Taksim ve çevresini havadan gösteren işbu resm-i şerifte de görüleceği üzere Taksim Cümhûriyet Anıtı yapılmış ama henüz meydan tam olarak açılmamış.
Topçu Kışlası ise artık bir top sahası, kısaca Taksim Stadı olarak kayıtlara geçmiş.


Bura da Beyoğlu İtfaiye Grubu binası, bu yazımda son Beyoğlu resmi şimdilik bu olacak.


Az önce ahz-u kabz eylediğimiz abonman biletlerimizden birini kullandık ve bir otobüs bindik, bakalım bizlere ne gibi yerlere götürdü? Az sonra karşınıza neresi çıkacak dersiniz?


Kolej Durağı. Kısacası Boğaziçi Kıyısına indirdi ben sizleri, ama Özgün Tramvaylı zamanların da olduğu döneme ait bir resm-i şerifle.


Yaklaşık otuz belki de elli yıl sonrasında Özgün Tramvay sahneden çekiliyor ama yerine İkarus 280 üç kapılı mafsallı otobüs giriyor. Kazıklı yol ise henüz yapılmadan önceleri, henüz ortalık bâkir iken.


Arnavutköy'e kadar gelmişken biraz daha yakınlarına bakmadan olmaz, çünkü ne de olsa burada saklı bazı güzel anlar var.


Arnavutköy semti içinde görülmesi gereken güzel bir tarihi Tevfikiye Cami-i Şerifi vardır, hemen hemen Akıntı Burnu civarında bulunmaktadır.
Biz bir başka yazımızda Anavutköy semtini tanıtmak üzere tam önünden geçmekte olan Özgün Tramvaya biletimizi alıp biniyoruz ve bilin bakalım nerede iniyoruz?


Hani bazıları haaytlarımızdan giderken yolcunun yolunda gerektiğini söylerlerdi ya, bizi de Özgün Tramvayımız yolculuğumuzun en güzel taraflarına ev sahipliği yapmış bulunmakta.


Efenim bizler Özgün Tramvayımızdan Galata Köprüsünü geçerken bir parça yavaşlaması sayesinde atlayarak iniverdik ve ilk kalkan vapora doğru koşuverdik.
Yanımızdan da manda arabası geçiyordu, ama sürücüsü sağ olsun tam zamanında durdurup bize yol vermeği ihmâl etmedi.


Mâlum-u âliniz devletimin vaporları da denizde bedavaya yüzmezler, üstelik artıkım yakıtları da pahalı oldukları cihetle otobüs ve tramvaydan daha pahlı ücretlere sahiptirler.


Bizim yolumuz Kadıköy oldu yine bu gezimizde, ancak bu sefer size uzun uzun Cadde-i Bağdad'ı anlatmayacak ben, çünkü başka bir yazıma konu oldu biliyorsunuz. Arama boşluğundan arayın bulun, bu sefer size bağlantı bırakmayacak ben.


Hayat trene binince hele de Haydarpaşa Garından binince daha da güzeldir, ama tabi her zamanki gibi devletimin trenlerinin tekerlekleri bedavaya dönmeyeceği gerçeği de güzeldir.


Bizler bu sefer de İstanbul'dan fazlama dışarı çıkamayacağız, şimdilik Maltepe'ye kadar biletlerimizi aldık bakalım Maltepe'ye mi gidiyoruz yoksa daha önce mi ineceğiz şimdilik bilmiyoruz.


Hazır mevsim Yaz ve tren de işlerken deniz girmek ve Ada izlemek niyetiyle Süreyya Pilâcı'nda bizler iniverdik devletimin elektrikli banliyö treninden.


Henüz deniz günümüzdeki kadar doldurulmamışken tren yolu denize tam parelel giderdi, trenle giderken denizi seyredebilirdik.
Her şey aslında buradaki trenin resminin çekilmesiyle sona erdirildi.

 
Önce girişteki bu güzel ayrıntı silindi sahneden, sonra da aşağıdaki güzel parlayan deniz.


Değişim belki kaçınılmaz ama çok fazla değişim de hafsalalara zarar verir, tıpkı bunaklıklar gibi.
Bir zamanlar bu mıntakada çok harika bir deniz banyosu mevcuttu, kumu altından daha sarı, denizin dibi gökten mavi.
Her ne kadar gerçek hayatta bana buradan deniz girmek nâsip olmadıysa bile en azından buranın nasıl bir yer olduğunu gördüm ya ölsem bile gam yemem.


Her ne kadar geçmiş geçmişte de kalsa bir gün sizlere bu muhteşem tesisin öyküsünü anlatacağım, ayrılmadan önce sizlerle ilânlarını paylaşayım iyisi mi?


Yollar hiçbir zaman yürümekle aşınmaz, deniz faslı bitince geri dönmek gerekir ki yeni maceralar bizleri beklesin.
Burası o zamanların İlçe-i Kartal'a bağlı olan ama günümüzde bağımsız bir ilçe olan Maltepe. Trene binerken biletimizin izin verdiği kadarıyla gelebileceğimiz bildiğimiz Maltepe.


Dönüş yolunda Çamlık civarı bir buharlı tren yakaladık, bir şekilde nasıl ki dünya kırk kulplu kazansa biz de bir kulbundan tuttuk bir istasyona kadar beleş yolculuk kazandık.


Beleş yolculuğumuz Bostancı'da sonlandırıldı, çünkü trenin görevlisi bizi görünce atladık hemen trenden. Doğrusu beleşin tadı da bambaşkaymış.


Günümüzde çok yanlış bir kararla tek yönlü olan ve hiçbir belediyecinin de ilgilenmediği ancak ulaşımın kolaylaşacağı iddia edilmesine rağmen daha da sıkışık hâl alan Cadde-i Bağdad bir zamanlar bağlık bahçelik ve yeşillik içinde sakin bir yol olduğunu ve yoldan geçen tek adam gibi taşıtın Özgün Tramvay olduğunu söylesem inanmazsınız.


Yine biletimizi aldık ve tekerlekleri bedavaya dönmeyen Özgün Tramvayımıza bindik, iki resim önceki Dolmuş'u şimdilik boş verdik, çünkü başkaca yazımızda Dolmuş da konumuz içinde olacak.


Yakın zamanda İstanbul Belediyesi'nin hâlkımızdan istediği procelerimden biri olarak yolladığım dilekçe, bu yıldan umutlu değilim ama inşallah belediye bu isteklerimizi kırmaz.
Bostancı - Karayköy hattına şöyle Suadiye Caddebostan ve Moda iskeleleri de eklense güzel olmaz mı sizce?


Daldan dala daldan dala aşığım dedik Kadıköy Rıhtımına biraz önce Leyland Levend Panter'le geldik. Geldiğimizde de körfezi biraz doldurulmuş bulduk.


Geri dönerken de Adadan gelen vaporumuzla dönmek nâsip oldu sanırım. Gerçi bu seferimizde adada değildik ama içindeki yolcuların neş'esinden Adaya gitmiş kadar olduk.
Kim bilir belki biz de bir gün adalarımızdan birine gidiveririz, sanalda bile olsa hayâli cihana değer.


Akşamın olduğu yerde içimizi bir hüzün kaplar, geçmiş günlerin ağırlıkları kâlplerimizi derinden yaralar, her zaman aşkta boynuz yemeyeceğiz ya, kısmetimizde Elektrikli Boynuzlu Otobüs var.
Derken efenim bizler Homumuza Troleybüsle dönüyoruz, çünkü gideceğimiz semte daha çabuk ve daha temiz erişmek istiyoruz.


Eski püskü hayatlar her zaman var olacaklar, geçmiş güzel günlerin şereflerine birer bardak soğuk su içelim ve birer kâse dondurma yummilenelim, gözleriniz ıslak kalmasın kâlbinize keder dolmasın, bu nâneden almasanız da gülen yüzünüz solmasın.
Bir başka sanal gezimizde yazışmak üzere şen kalın esen kalın.