Bu Blogda Ara

Sayfalar

15 Nisan 2018

Manzara-i Eski Facebok

Bugün kendimi iyi hissetmediğim cihetle siz sevgili okuyucularıma Facebok'un çeşitli yerlerinden temin ettiğim birkaç görüntüyle idare etmenizi saygılarımla istirhâm ediyorum.


Burası Topkapu Sarayı'nın Bahçesi, eski zamanlarda Boğaziçi'ye bakıyordu.
Bilmeyenler için söyleyeyim hemen Boğaz sınırı her ne kadar boğaz olma özelliği bulunmasa dâhi Ahırkapu ile Fenerbahçe Fenerlerine kadar uzanır.
İşbu küçük bir mâlumatfuruşu hatırlatıp zihninize yerleştirdikten sonra işbu resm-i şerifte sarayın bahçesinden Devletimin E-14.000 serisi Banliyö Treni Halkalı'dan gelip İstanbul'a doğru gelirken temaşa eylemektesiniz.
Denizin ortasında ise bir vapor Kadıköy yönüne doğru gitmekte ama Ada Vaporu da olabilebilir.


Pazar günüyle fabrika resmi arz etmek aslında âdetim değildir ama tek boş günüm bu olunca Ülker Fabrikasının resmini de ahanda buraya ekleyelim.


Fabrika çıkışı da ünlü İstanbul aşığı Pierre Loti adına açılmış kahvehânenin 1964 yılına ait bir görüntüsü bizi karşılasın.
Başka resimlerinde manzara aslında bir harika ama geçen zaman zarfında Hâliç çok kirlenip çok pis koku yaptı. Günümüzde biraz olsun temiz ama o kadar koku kolay kolay gitmez.


Bugüne kadar birçok sefer uçak günlüğü başlığında konusu geçen Atatürk Havalimanı'nın uçuş kulesi huzurlarınızda.


Bu da boğaza nazır bir top sahası olan İnönü Stadı.
Her ne kadar günümüzde adı Vodafone gibi saçma sapan bir ada sâhip olsa bile İstanbullular olarak böyle bir adı asla kabûl edemeyiz.


Bu da Kadıköy Çarşısı. Bir zamanlar Kütahya Porselen'in yaptığı güzel bir havuz vardı.
Resimdeki otobüsler ise günümüze yetişemediler, tabi öndeki otobomil de buna dâhil.


Bu da günümüzde önünden kazıklı yol geçen Arnavutköy iskelesi. Bir zamanlar Boğaz'da vızır vızır vapor işlerdi ve iskelelerde her zaman vapor bulunabilirdi.


Bir ayağımız Rumeli'de diğer ayağımız Anadolu'da olmak üzere burası Kândilli İskelesi çevresi, tabi yine bir zamanlar.
Karşıda ise bütün ihtişâmıyla Rumeli Hisarı görülüyor.


Hâlâ ayağımız Rumeli'ye geçmeden önce meşhur Kanlıca Yoğurdu'nun hâkiki yeri olan İsmail Ağa'nın Kanlıca'daki Kahvehânesi 1970'li yıllardan bize poz vermiş.
Günümüzde mevcut olan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün ise o zamanlar esamesi bile okunmuyordu.


Rumeli'ye geçtiğimizde sırada İstinye Tershânesi geliyor görüntüye.
Günümüzde tershânenin binalarının yerinde Çubuklu'ya giden feribotların hareket yeri, soldaki sâhil ise yat limanı gibi bir görüntü arz etmekte.
Tepelerdeki yeşillikler mi? Güldürmeyin beni, hepsi betonların altlarında kaldılar.


Boğaz'ı şimdilik geride bırakalım ve merkeze geri dönelim, İstanbul deyince aklımıza ilk gelen yerlerden biri de Galata Köprüsü'dür.
Tabi ben vaporların üstüne yanaştığı ve altında balıkçıların olduğu dubalı Galata Köprüsünden bahsediyorum.
Dünya üzerinde vapor yanaşan başka köprü bulamazdınız 1979 yılına kadar, ama böyle bir köprü İstanbul'da o zamanlar vardı.


İstanbul deyince günümüzde akla gelen en önemli sıkıntılardan biri de günün her saati tıkanan seyr-ü seferdir. İşbu Şehr-İstanbul'un tüm yolları ne kadar genişletilmiş olursa olsun her zaman dardır. Üstelik bu kronik sorun yıllardan beri mevcuttur.
İşbu resm-i şerif Kadıköy'de günümüzde Boğa'nın bulunduğu Eltıyol Meydanı, ama o zamanlar Boğa Kadıköy Hükümet Konağı'nın yanındaydı.


Bir zamanlar moda defilelerinin Cadde-i Bağdad'da yapılabilecek kadar modern olduğumuzu söylesem şaşarsınız.
Üstelik de Sâhil yolu o zamanlar olmadığı için Cadde-i Bağdad'ın seyr-ü seferi çift yönlüydü.
Görüntüdeki otobüs ise resmen İstanbul için özel üretilmiş ve dünyada başka bir örneği olmayan Leyland Levend Panther olmakta, bunlar 1968 ve 1969 yıllarında iki parti hâlinde toplam 300 adet geldiler.


İstanbul trensiz olmaz, trensiz de İstanbul olmaz. Bugünkü eski resimlerden oluşan turumuzu yine ilk başladığımız yerde ve resimlerin olduğu dönemdeki Devletimin Elektrikli Banliyö Trenleriyle bitirelim ve köşemize çekilelim, sizler de o güzel günleri hayal etmeye devam edin.