Merhaba sevgili okuyucularım.
Beni özlemiş olacaksınız size yazmamış olduğum günlerde.
Ancak takvimlerin yaprakları her geçen an eksiliyor, tıpkı hayatlarımızdan giden günler gibi hem de.
Bütün zamanlar bütün insanlar yaş aldılar benim bu sayfalara yazı yazmağa başladığımdan beri.
İşin güzel tarafı bugün bu sayfalarda yazılarımı yazmağa başlayalı ondört yıl olmuş desem inanır mısınız?
İster inanın ister inanmayın dediğim doğru, bunca zamandan beri hepimiz yollarımızı aldık.
İşbu resm-i şerifi ilk günü yazıma da komuştum, ondört yıl sonra yeniden arşivi kurcalamanın zamanı geldi.
Sanki daha dünmüş gibi geliyor insana, tabi eğer benim gibi otuz yaşın üzerindeyseniz zaman daha da hızlı akmağa ve geçmeğe başlıyor.
Blog dünyasında neredeyse birlikte başladığımız bazı arkadaşlarım ya başkaca mecralara taşındılar ya da artık blog yazmağı bıraktılar desem yalan olmaz.
Eskiden blogculuk gerçekten güzeldi, kafamıza göre takılabiliyorduk.
İmdı çevre çok kirlendi, inanılmaz bir bilgi kirliliği mevcut.
Size bir şey itiraf edeyim, ben bloguma başladığım dönemlerde bizim evde televizyon adı verilen bir aygıt vardı, üstelik yayınları biraz olsun kâliteliydi.
Akşam eve geldiğimizde izlemeğe karar verdiğimiz dizilerin bir bölümü gece yarılarına kadar sürmezlerdi, reklâmlarla birlikte doksan dakikada biterlerdi. Kısa diziler sayelerinde kendimize zaman ayırabiliyorduk.
Şimdilerdeyse dizilerin bir bölümünün kendisi iki saate yakın sürüyor, reklâmları da ekleyince bütün akşamımız bir bölüm izlemekle harcanıyor. Ertesi sabah için uyku uyumağa adam gibi zaman kalmıyor, sabah işlerimize geç kalıyoruz.
Gerçi son birkaç yıldan beri doğru düzgün iş de yok, sabahın yedisinde Çarşının kapılarından birinin önünde ayaz yiyerek beklemenin de bir âlemi yok.
İşin kötü tarafı artıkım sabit bir işim de yok, günü kurtarmağa bakıyorum çeşitlemelerle.
Televizyonuma ne olduğunu söyleyeyim, üçotuz paraya sattım, karşılığındaki param ise ancak üç gülüğümü çıkartabilecek kadardı. Ben ise biraz dişimi sıkıp bir haftaya tamamlamağa çalıştım.
İmdı televizyonum yok, ama hayatımdan daha memnunum, çünkü televizyonlarda adam gibi yayın da yok.
Bloguma başlarken bilgisayar dünyasında sadece İnternet Explorer vardı tarayıcı olarak.
Mozilla daha yeni yeni çıkıyordu, Google henüz bebek olduğu için tarayıcılığı düşünecek düşünceye sahip değildi, Opéra ise piyasada yoktu.
Gel zaman git zaman Google büyüdü Google Chrome'yi çıkarttı, Mozilla Firefox belki daha iyi, kullanıyorum ama benim bilgisayarımı biraz kasıyor, Opéra ise belki bunların toplamı.
Bir de Microsoft kalktı İnternet Explorer'in fişini çekip yerine Microsoft Edge'yi tasarladı.
Çünkü ilk nesil tarayıcımız İnternet Explorer artık günümüzde çok yetersiz.
Keski alâka geldik çamaşır makinesine.
Ben bu yaşıma ancak bunun gibi bir merdaneli makineyle gelebilirdim, çünkü ne olursa olsun günümüzün en gelişmiş otomatik makinesi burada gördüğünüz merdaneli kadar güzel çamaşır yıkayamaz.
Bakmayın internet dünyasında bu makineyle dalga geçenlere, onlar alışmışlar tak yapıştıra.
Merak etmeyin hayatımda bunu da yaşadı ben, hem de en kötü şekliyle ve acısını yıllarca çeke çeke.
İmdı kalkıp da uzun uzun anlatamam çünkü karşı tarafa da saygısızlık olur.
Bu yüzden bu hikâyeyi kapatalım, kapımızı da kader çeksin. Kapatmışız bağzı şeyhleri, ben onsuz o bensiz ama başkaları olmalı ki her zaman vardı.
Gerisini sormayın.
İnsan bazı sevdiklerini kaybedebiliyor bile, şimdiki hayatım yalnızlık üzerine kurulu artık.
Size bir şey daha söyleyeyim, yalnız olmayı aslında biraz da ben istedim.
Belki ebeveyinlerim sağlarken biriyle evlenebilirdim ama evlilik kim ben kim?
Artık onlar bu dünyada değiller, birer birer ellerimden kayıp gittiler.
Yitip giden nesnelerden bir adedi de devletimin tekerlekleri bedavaya dönmeyen E-8.000 serisinden elektrikli banliyö trenleri ben bloguma başlayalı üçüncü yılda bizlere sessizce veda ettiler.
Ondan üç yıl sonra seslerini ve ivmelerini daha çok sevdiğim E-14.000'likler de veda ettiler gittiler.
Ancak her şeye rağmen hayatımdan gidenler arasında en çok beni üzenler İkarus otobüsler oldu ki İkarus'un benim gönlümdeki yeri her şeye rağmen ayrıdır.
Yerlerine gelen otobüslerin çoğunluğu İkarus'un rahatlığını verebilmiş değil henüz.
Önümüzdeki günlerde yeni bir İkarus yazısı daha sizleri bekliyor olacak.
E imdı sıra pastamızı kesmeğe avdet eyledi.
Mâlum ben bir Chiara Ferragni ya da Ariadna Majewska değilim, sanal dünyada milyonlarca takipçim de yok, üstelik çok da kastığım da söylenemez.
Ancak sanal dünya kadınlara sanki daha fazla hak tanıyor ve iltimas geçiyor gibi görüyor ben.
Acaba ben de bir gün cinsiyet değiştirip kadın mı olsam?