Bundan uzun uzun yıllar önce henüz maskeyle tanışmamışken ve sosyâl mesafe gibi sorunlarımızın mevcut olmadığı günlerde Pamukkâle'de araştırma yapmak için kamp kuran bir grup üniversite öğrencisi kamp yakınına tüneyen bir Denizli horozunun sabahın erken saatlerinde çok yüksek sesle ötmesinden oldukça rahatsız olmuşlar.
Sabahın köründe ortaya çıkan horoz önce dikleniyor sonra dakikalarca ötüyormuş.
Tabii takımda ne uyku ne de huzur bırakmıyormuş. Sonunda sabırlar tükenmiş, susturmak için başlamışlar horozu kovalamağa. Horoz önde gençler peşinde mahâlle arasına dalmışlar. Kovalamacayı gören fakat bir anlam veremeyen yaşlı dede seslenmiş:
"Hey evlâtlar! Bu zavallı horozu niye ürkütüyorsunuz?"
Gençler şikâyetlerini sıralamışlar hep bir ağızdan:
"Dede, sabahın köründe ötmeğe başlıyor, kampı ayağa kaldırıyor. Vakitsiz öten horozun başının kesilmesi gerektiği kanunu yüzünden başını keseceğiz."
"Yazıktır evlâdım yapmayın" demiş ihtiyar, "Bırakın ben onun sesini keserim, bir daha da rahatsız etmez sizi."
Gençler bunun üzerine kovalamağı bırakmışlar.
Ertesi sabah hafif gakguk sesleri dışında horozdan kayda değer hiçbir ses çıkmadığını görünce de şaşırıp dedeye koşmuşlar:
"Yahu dede, ne yaptın da bu horozun sesini kestin?"
İhtiyar gülmüş:
"Kıçına zeytinyağı sürdüm. Horoz kabararak ötmeye yeltendiğinde gerisi tutmuyor ki kuvvet alsın. Ancak gakguk edebiliyor."
Kıssadan hisse:
Arkan sağlamsa istediğin kadar kabarır diklenir sözünü dinletirsin ama arkan bir gevşemeye görsün ancak gakguk edersin.
Şaka maka ama Denizli Horozu da öttü müydü ortalığı gerçekten inletir. O kadar güçlüdür ki Denizli'de heykeli bile dikilmiştir.