Bu Blogda Ara

13 Ocak 2021

Cadde-i Bağdad Eski Zamanlar

 Bendeniz için Cadde-i Bağdad'ın ya da sizlerin deyimiyle Bağdat Caddesi'nin özel bir önemi vardır.
Kullanmakta olduğum Cadde-i Bağdad tabiri bir zamanlar günümüzün İstiklâl Caddesi için kullanılan Cadde-i Kebir'den gelmektedir. Madem Cadde-i Kebir oluyor, neden Cadde-i Bağdad olmasın mantığını güdüyor ben.
Adını ta Sultan Dördüncü Murat'ın Bağdat seferi esnasında ordumuzun yolu olarak kayıtlara geçen o zamanın patikası günümüzde İstanbul'un en önemli yollarından biridir.


Gerçek olan Bağdat Caddesi'nin başı Marmaray sayesinde adı yeniden hatırlanan Ayrılıkçeşme'den Taşköprü Caddesi olarak başlar, Saraçoğlu Stadı'nın orada gerçek adı olan Bağdat Caddesi adını alır, Bostancı'da tren yolunun öte yanına geçip oldukça dik bir tepeyi tırmanırken adı Eski Bağdat Caddesi olur, Küçükyalı'dan Cevizli'ye kadar yeniden Bağdat Caddesi adını alan yol her nedense Cevizli'den Kartal'a kadar kısmında Üsküdar Caddesi olarak geçer, bu arada tren yolunun alt tarafında da Eski Bağdat Caddesi adında paralel bir yol daha vardır. Kartal'dan sonrası ise Ankara Caddesi adını taşır, Pendik'e gelir, Pendik'ten sonra Kurtköy taraflarına tırmanmağa başlar.
Yani şimdiki neslin bildiği şekilde Kızıltoprak ile Bostancı arasında sıkışmış bir yol değildir, ancak biz bu yazımızda bu sıkışmış kısmın hakkında bazı eski resm-i şerifleri paylaşacağız.


Ayrılık Çeşmesinin önemi ise ordu ne zaman Anadolu'ya sefer çıksa İbrahim Ağa Çayırı'nda toplanırmış, bu çayırın bir tarafında da bir çeşme varmış.
Zamanın padişahı da Topkapı Sarayı'ndan maiyetiyle birlikte kayıklarla yola çıkıp Üsküdar'a geçer, ordunun başına Ayrılıkçeşme'de geçermiş.
Askerler sivil hâlkla ve aileleriyle o çayırda vedalaştıklarından ve gidip de dönememek dönüp de bulamamak da fıtratta yazılı olduğu için zamanla çeşmenin adı Ayrılık Çeşmesi olarak konmuş.
O zamanlar tabi Kadıköy ve çevresinden sonra İstanbul geride kalırdı, birkaç ufak görünümlü köy hariç hiçbir yerleşme yoktu, ta Bindokuzyüzlü yıllara kadar.


Çeşme harap hâldeyken de olsa akarken de olsa İett önemini inkâr etmeyip Yeldeğirmeni Köprüsü gerisine Ayrılış adlı durağını koymuş.
Gel zaman git zaman Ayrılıkçeşme adı unutulmuş, ta Marmaray ve Kadıköy Metrosu yapılana kadar.
Gerek Metro gerekse Marmaray yapılmağa başladığında ortak istasyonun adı İbrahim Ağa olacaktı, ancak son anda fikir değiştirerek istasyonun adı Ayrılıkçeşme oldu, işbu vesile ile çeşme de ihya edilerek şanına yakışır bir şekle sokuldu.
Tüm bunlara rağmen Kadıköy'den çıkıp Cadde-i Bağdad tarafına giden otobüsler eğer Eltıyol tarafında bir yol tamiratı yoksa Ayrılıkçeşme'den geçmezler. İşbu istikâmete giden tek vasıta C-50 hat numaralı beyaz başlıklı Kadıköy - Pendik ve az da olsa siyah başlıklı Kadıköy - Küçük Bakkal Köy Minibüsleridir, ancak güzergâhları Fahrettin Kerim Gökay Caddesi üzerinden işler.
Belki de burada paylaşacağım resm-i şerifler Bindokuzyüzseksenyedi Yılına kadar çift yönlü olan yolun belki de o günlerden kalma bütün resimleri olacak.


Burası yolun başı sayılabilecek kısımlarından olan Kızıltoprak ki Cadde-i Bağdad'ın en geniş olduğu kesimdir, çünkü resm-i şerifte de temaşa eylemektesiniz ki üç şerit Kadıköy'e geliş üç şerit de Bostancı'ya gidiş olarak ayrılmıştır.
Ancak caddemizin Bostancı yönü seyr-ü seferi 6 Haziran 1987 günü çok yanlış ve çok da tartışılacak bir kararla zamanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan tarafından Kalamış Fener - Ahmet Mithat Efendi - Cemil Topuzlu - Çetin Emeç Caddeleri yoluna verilmiş, Bağdat Caddesi ise Bostancı'dan Kadıköy'e doğru dört şerit tek yölü olarak kullanılmağa başlanmıştır.
İşin daha da komik tarafı caddeye gelişigüzel park eden otomobillerin yüzünden dört şeritli yol bir anda iki şeride düştüğü yerler olmuştur.
Daha da komiği 2000'li yılların başlarında Bostancı'dan Göztepe'ye kadar olan kısımda kaldırımların genişletilmesi yüzünden otomobillerin bir şeridi daha eksilmiştir. Ancak yola park eden otomobillerin sayısında azalma olmamış, geçen zaman içerisinde daha da artmıştır.
Ancak geçen yıl yani 2020 yılında Ihlamur'dan Göztepe'ye kadar olan dört şeritlik bölümde sağdaki kaldırımın şeridi "Bisiklet Yolu" olarak düzenlenmiş, ancak bazı sürücüler bu bisiklet yolunun gereksizliğinden dem vurmaktadırlar.


Bizler burayı geçip Ihlamur'a doğru giderken yol sanki biraz daralmış gibi gözükür ama bir aralar bu daralmalar düzene sokulmuştur.


Ne de olsa burası yani Kızıltoprak'ın çevresi altı şeritli gepgeniş bir yol ama günümüzde sağ şeritler otomobil park etme yeri ya da İspark gibi moderin değnekçilerin güzel bir gelir kapusu olduğu için aslında Cadde-i Bağdad'ın tek yönlü yapılması tafiğin hızlı akması için fazlama etki etmiyormuş.


Burada kullandığım resmi düzenlemek neden bilmem içimden gelmedi, çünkü resimler siyah beyazken hayatlarımız daha mı renkliydi acaba nedir?
Yoksa ben mi duygysallaşıyorum eski güzel günlerin resimlerini paylaşırken?
Bu resimde görülen ahşap köşkün sağındaki araziye Florence Nightingale Hastahanesinin binası yapıldı geçen zaman içinde.


Burası ise demin bahsettiğim yolun ikiye ayrıldığı yer, resim Facebok'ta dolaştığı gibi 1970 yılında değil en erken 1981 en geç de 1987 yılında çekilmiştir. Çünkü resimdeki Mersedes 0302 model İett otobüsü 1979 yılında filoya girmiştir ve ilk yılını Rumeli Yakasında geçirmiştir, kaldı ki İett filoya kattığı günden itibaren bir tam yıl geçmeden hiçbir otobüsüne reklâm almaz.
Bu resm-i şerifte günümüzde artık bir daha vulua avdet eyleyemeyecek bir konu vardır ki otobüsümüz Cadde-i Bağdad yönüne devam etmekte, oysa demin de bahsettiğim gibi 1987 yılından itibaren Ihlamur'dan Bostancı yönüne taşıt girmesi yasaklanmıştır.


Aynı resm-i şerifin Facebok'ta veya Pinterest'te dolaşan özgün ve yüksek çözünürlülükteki biçimini de ahanda müsâdenizle buraya ekleyeyim.
Ben bunu bir yerde renklendirmiştim, ilk kullandığım renklendirilmiş olanıydı.
Arkamız ise Benzinlik olmakta.
Burada bir trafik lâmbası var, yayalara yeşil yanması için beş dakika beklemek gerekiyor, gelen geçen araç sayısı o kadar çok ki sanmam artık hiç kimse Cadde-i Bağdad'ı çift yönlü yapabilecek cesareti olsun. Her ne kadar gönlüm ve mantığım çift yönlü olmasından yana olsa dâhi ortada ne yazık ki otomobil sevdası denilen bir gerçek de var.


Bizler sanal yürüyüşümüze benzinliği arkamızda bırakaraktan Feneryolu'ya doğru devam ediyoruz, artık bir yanda ağaçların gölgeleri diğer yanda yağmurdan sonra ortaya çıkan nefis torpak kokusu aslında yolun sonuna kadar bizlere eşlik edecek, hele de o günlerde daha da fazlaydı bu bahsettiğim güzellikler.


Ahanda burada sizlere bir de sürprüzüm mevcut olageliverdi, bir zamanlar Kadıköy'den Bostancı'ya kadar Özgün Tramvaylarımız işlerdi.
Resmin sağ tarafında olan binalar günümüzde de mevcut, Dünya Göz Hastahanesi olarak kullanılmakta.
Resimde ön plândaki hanımefendiyi ise rahmetli Audrey Hepburn'e benzeten bir tek ben miyim acaba?


Bizler sanal turumuzun Feneryolu durağında beklerken çevredeki evlere biraz göz atıyoruz ve ilgi çekici bazı şeyler buluyoruz ki aşağıda sizlere onlardan da paylaşıyorum.


Feneryolu'da durmuşken sizleri biraz çevredeki köşklerle oyalayacağım sanırım, ne de olsa günümüzde Cadde-i Bağdad yürüyüşlerim buradan başlıyor, çünkü Devletimin Elektrikli Banliyö Treninden ancak Feneryolu'da inebiliyorum ki Cadde-i Bağdad asıl buradan ileriye çok daha güzeldir.


Şu koskocaman internet okyanusunda resimleri paylaşırken neden renkleriyle biraz oynayarak resimleri kendilerine getirmezler anlamaz ben.
Bir üstteki resme bakın bir de bu resme, ikisi aynı resm-i şerif ama arada dağlar kadar fark var.
Dediğim gibi işbu köşk günümüzde Dünya Göz Hastahanesi olarak kullanımda, merak edenler Feneryolu Işıklarına kadar gidip görebilirler.


Burası da az önceki resm-i şerifin aynı yeri, üstelik sanırım aynı dönemlerde çekilmiş, çünkü arakladığım yerde tarihinin 1984 olduğunu yazıyor.


Bir önceki resm-i şerifin birkaç metre ilerisi de burası, Cadde-i Bağdad'ımız henüz çift yönlüyken çekilmiş ve her kim çektiyse ellerine sağlık diyelim.


Feneryolu'yu gerimizde bıraktıktan sonra sıra sefere çıkan ordumuzun ikinci istirahatgâhı olan Selâmiçeşme veya o zamanki adıyla Selâet Çeşmesi mevkiine gelinir.
Çeşme her ne kadar görünümü değişmişse bile geçen gün denedim suyu hâlâ akıyor.
Yürürken duraklamak isterseniz benzinlikteki markette cemiş ihtiyacınızı giderebilirsiniz, çünkü resm-i şerifte temaşa ettiğimiz benzinlik hâlâ valığını muhafaza ediyor.


Benzinliği geçince yol hafiften bir dönemeç bel verir, tam dönemecin köşesinde bir başka benzinlik daha vardır, ancak resm-i şerifimizin çekildiği tarihte henüz ne Selâmiçeşme Cami-i Şerifi vardı ne de bahsettiğim benzinlik.


Resmi renklendirince bazı ayrıntılar daha fazla ortaya çıkıyor tabi ki, örnek olarak gökyüzü o günü maviden çok sarıymış gibi, yoldaki ağaçların yaprakları daha bir yeşilmiş gibi, binaların kiremitleri kırmızımsıymış gibi, daha da fazlaları gibi gibi.


İşte bizim Selâmiçeşme'mizin kendisi, suyu bile hâlâ akıyor. Yok yahnie geçen hafta şahsen bizzat gitti gördü denedi onayladı ben.


Tabi yolumuz Selâmiçeşme'ye kadar gelmişken Selâmiçeşme Cami-i Şerifini ziyaret etmemek asla olmaz. Artık günümüzde mumla bile arasanız bulamayacağınız bir kartpostalı ahanda buraya sonradan da olsa ekledi ben.
Sol üstteki Melâhat Şerifzade İlkokulu'nun bir gösterisi, sağdaki Selâmiçeşme Cami-i Şerifi, alttaki resimler ise Cadde-i Bağdad'ın çift yönlü olduğu zamanlara ait.


Bir sonraki durağımız olan Çiftehavuzlar'da bizleri yeniden üç gün sonra yağacak olan kar altında Özgün Tramvayımız karşımıza çıkıyor.
Gerçi ben bu resmi pek Çiftehavuzlar'a benzetebilmiş değilim ama şimdilik İnternetteki mâlumatfuruşa güvenerek burada paylaşmağı münâsip gördüm.


Bizler biraz Özgün Tramvaylarımızı geçmişlerinde bırakalım ve günümüze biraz daha yaklaşalım, bir balkondan görülen Çiftehavuzlar semtinin huzurunu içimizde hissedelim.
Hemen söyleyeyim resmin sol altındaki otomobil Bostancı yönüne sol üstteki Şıkoda marka otobüs de Kadıköy'e gidiyor, çünkü o zamanlar Cadde-i Bağdad'ın trafiği çift yönlüydü.
Yolun ortasındaki adalardan biri her ne kadar günümüze ulaşmış da olsa otobüsün tarafındaki çoktan beri sökülmüş vaziyette.


Yola devam ederken sol tarafımızda Fenerbahçe Lisesi çıkar, okuldan önemli insanlar yetişmiştir günümüze kadar.


Aynı yerin birkaç metre ilerisinde başkaca bir tarihte bir başkası bu resm-i şerifi de çekmiş.
Bu arada işbu resm-i şerifi renkli hâlde ilk kez burada temaşa eylemektesiniz.
Şimdiye dek bu resimler siyah beyaz ve solgundu.


Göztepe taraflarında olduğunu düşündüğüm işbu resm-i şerif hakkında ne yazık ki fazlama bir mâlumatfuruşum bulunmamaktadır.


Göztepe'ye ait işbu resm-i şerif aslına bakarsanız oldukça kötü bir vaziyetteydi, ama sağ olsun yapay zekâ bazen işe yarayarak biraz olsun düzeltebiliyor.


Bu da aslında Cadde-i Bağdad'ın son çıkan resm-i şeriflerinden, sağ tarafımız Yeditepe Üniversitesi Diş Hastahanesi, solumuz ise Kahve Dünyası ve Köşebaşı Restorantı, resim ise o dönemlerde var olan üstgeçitten çekilmiş.


Burası da Göztepe Altmışıncı Yıl Parkı'nın karşı köşesi, bir otomobilden çekilen resimde otomobil Kadıköy yönünde, soldaki kısım ise Bindokuzyüzseksenyedi Yılında orta refüjü sökülerek karşı yönden gelen araçların yolu Ihlamur'da kesilerek tek yönlü hâle getirildi.
Bağdat Caddesi çift yönlüyken Göztepe Parkı önünde Tütüncü Mehmet Efendi Caddesi'ne dönebilmek için bir yan cep vardı, sola dönecek araçlar ve önce 4G1 sonra GZ1 hattındaki İett otobüsleri bu cebe girerler, yukarıya o biçimde tırmanırlardı.
Bir dönem bunlara ek olarak GZ3 hattı türemişti, Kadıköy'den çıkar, Göztepe'ye kadar gelir, cebe girer ve aynı yoldan geri dönerdi, ama bu hattın ömrü fazla uzun olmadı.


Parkın önündeki kaldırımın bu kadar geniş olmasının sebebi işbu cep yüzündendir, Bağdat Caddesi tek yönlü olunca bu cep iptâl edilerek yeri kaldırıma eklenmiştir.
Ayrıca Göztepe'de bisiklet yolu da sona erer, bisikletler buradan itibaren ya yaya kaldırımını kullanacaklar ya da sağa dönüp Hulûsi Behçet Caddesi'ni takip ederek önce Cemil Topuzlu Caddesi'ne sonra da sahile inecekler. Bu arada bilmeyenler için söyleyeyim Hulûsi Behçet Caddesi Cemil Topuzlu Caddesi'nden Bağdat Caddesi'ne doğru tek yönlüdür.


Burada bir parentez açayım ve Cadde-i Bağdad'ın da Bindokuzyüzellili Yılların sonlarında İstanbul'a saplanan hançerlerin modasından nasibini aldığını da ekleyeyim, buradaki resm-i şerif yolda asfaltlamanının yapıldığı ve biraz genişletilmeğe çalışıldığı günlere ait, yer ise Göztepe'den Caddebostan'a doğru.


Bir gece vakti çekilen işbu resm-i şerifte Caddebostan Santrâl Durağının çevresi görülmekte, Santrâl dedimse Erenköy Telefon Müdürlüğü'nün bildiğimiz Telefon Santrâlı, o zamanlar oradan dağıtılan telefonların numaraları 55 ile başlardı, sonradan nüfus çoğalıp da telefon isteyenler de olunca 56 57 58 ve 59 ile başlayanları eklendi.
Günümüzde okuyan gençlik şaşırmasın, Bindokuzyüzseksenüç Yılına kadar İstanbul'un telefonları ALTI rakamlıydı ve gerek o zamanlar gerekse de ta Bindokuzyüzdoksanbeş Yılına kadar Rumeli Yakasından Anadolu Yakasını aramak için 0216 ve Anadolu Yakasından Rumeli Yakasını aramak için 0212 alan kodlarını çevirmek zorunda değildik.
Gecenin karanlığı kendini Gündüzün aydınlığına bırakınca resm-i şerifler daha bir güzel çıkıyor tabi.
Bakalım günümüzün oldukça hareketli bir yeri olan Caddebostan durağı ve çevresi önceleri nasıl bir yermiş?


Tanınamayacak kadar değişik bir Caddebostan burası, çünkü resimdeki rahmetli Türk Ticaret Bankası'nın yerinde imdı Happy Moons adlı bir restorant mevcut.
Daha önceleri Sporest Cafe, ondan da önce Benzin Cafe gibi oldukça yüksek sosyete sanan Üçhârflilerin geldikleri mekânlar, ama aynı Üçhârfliler Happy Moons'a daha çok gelirler çünkü Happy Moons mâlum-u âliniz motorlara daha fazla hitap eder.
İşbu resm-i şerifin çekildiği yolun sol kaldırımındaki dükkânlar ise sürekli bir değişim içerisinde kaldı, bir zamanlar Caribou Coffee olan yer önce Simit Sarayı oldu, sonra Simit Sarayı ikiye bölününce bir tarafını başka bir dükkân aldı, diğerini başkası.


Aynı yeri birkaç metre geçince günümüz ençliği iyi bilir ki Cadde-i Bağdad'ın en güzel yerleri başlar.
Soldaki bina ise alt katı ekıstıra dükkân olan binaların ilkidir, bir zamanlar buranın altında Caddebostan Kahvesi adlı güzel ve şirin bir mekân vardı, sonradan kapandı ve günümüzde markt oldu.


Birkaç metre sonra günümüzde de aynı yerde olan İstanbul Tarım Müdürlüğü yer almaktadır, belki de Cadde-i Bağdad'daki geçmişten gelen en eski yerdir.
Ne de olsa devlet dairesidir ama üçgeni veya karesi olmadığından biz buraya fazlama girmeyelim derim.


Zamanlar gelip geçiyor ve yol da yürünerek aşılıyor, huzurlarınızda Galip Paşa Cami-i Şerifi, işbu resm-i şerifinde bahçasındaki ağaçları henüz yokken veya henüz fidanken çekilmiş.
Günümüzde ağaçların bolluğundan camiyi görebilme şansımız yanına iyice yaklaşmadığımız veya yanındaki sokaktan aşağıya doğru salınmadığımız sürece pek mevcut olmamakta.


Bu seferki resm-i şerifimiz Cadde-i Bağdad'ın belki de en ilgi çeken yerinin eski hâli olan Cafe Çift Nal, günümüzde demeyeyim ama Bindokuzyüzdoksanbeş Yılında ism-i şerifi Cafe Cadde oldu, hâlâ da devam ediyor, hele de günümüzde Cadde-i Bağdad ruhunun kaybolmağa başlamasına rağmen.


Günümüzde de Şaşkınbakkal semtinin Cadde-i Bağdad'ın en değerli mıntıkası olmasının temelleri ta Bindokuzyüzotuziki Yılına dayanmakta, o zamanlar çevre olabildiğince bomboş bir arazi ve Özgün Tramvayın gelmesine bile en az iki yıl var, Erenköy ve Suadiye gibi semtlere tek toplu ulaşım vasıtası Devletimin Buharlı Banliyö Trenlerinden ibaret.
Günlerden bir gün şimdiki Marks & Spencer olan köşede Ahmet Koşar adlı bir vatandaşımız kiraladığı bahçeye bir bakkal manav dükkânı açarak, daha doğrusu birkaç sandık koyarak meyve sebze satmağa başlamış.
Bu arada kısaca Ahmet Koşar'dan da bahsetmekte fayda var. Bir ayağı diğerinden kısa olduğu ve yürürken topalladığı için "Topal Ahmet" olarak bilinen Ahmet Koşar o dönem çevresi tarafından "Dünyanın en akıllı adamı" olarak biliniyormuş. Öyle çalışkanmış ki topal ayağına rağmen sürekli koşturur yerinde hiç durmazmış. Bu yüzden soyadı kanunu çıktıktan sonra "Koşar" soyadını almış.
Yaz geldiğinde Suadiye İstasyonu'nda inen yazlıkçılar sadece o zamanlar birkaç tane köşk ve Erenköy Kız Lisesi'nin bulunduğu yerden aşağı doğru yürürken bu hiçliğin ortasındaki bakkalı gördüklerinde çok tuhaf karşılamışlar. Kendi aralarında "Burada kime ne satacak?" "Şaşkın bu bakkal, burada hiçbir şey satılmaz" diye konuşmağa başlamışlar. Böyle böyle falan filân feşmekân derken "Şaşkınbakkal" ism-i şerifi hafızalara kazınmağa başlamış. Herkes ona şaşkın dese de sırf bu sebeple bile dikkâtleri çekmiş Ahmet Bey'in bakkalı. Bölgede yerleşim arttıkça da şaşkın bakkalımız işlerini büyütüyor, hem de bölgenin en değerli dükkânlarından biri oluyor. En son yirmiküsür kişinin çalıştığı bir "Meyve Sebze Hali" görünümüne kavuşuyor.
Şaşkın bakkalımızın zamanının ötesinde bir adam ve girişimci olduğunun diğer bir kanıtı ise çektiği telefon hattıyla bölgede telefonun ilk kullanıldığı yer olma özelliğini taşıması. Öyle ki burası bir süre "Telefonlu Manav" olarak da anılmış.
Kadıköy’den Bostancı’ya kadar hiç kimsede telefon olmadığı bu dönemde İstanbul’un ilk telefonlu bakkalı olmuş Ahmet Koşar'ın dükkânı. Hani bir zamanlar herkeste telefon yokken genel olarak mahâllenin bakkalı gönüllü telefonculuğa terfi ederdi, tabi küçük bir ücret mukâbilinde.


Gel zaman git zaman bu ileri görüşlülüğü sayesinde işler o kadar büyüyor ve o kadar çok satış yapıp para biriktiriyor ki Ahmet Koşar eski "Şaşkın bakkal"ını yıkıyor ve semte sinema getirmeğe karar vererek meşhur Atlantik Sineması'nı yapıyor.
Hani bir şarkı vardır rahmetli Barış Ağabey'imizin (Manço) yazdığı, Ahmet Bey'in Ceketi adlı.
Belki şarkıdaki hadiseler kurgusaldır ama rahmetli Ahmet Bey'in gittiği her yere ceketiyle gittiği doğrudur.


Mevsim değişse de Yazın sıcağı da olsa Kışın soğuğu ve Kar diz boyu da olsa Cadde-i Bağdad her zaman güzeldir, çünkü ağaçları bol insanı nezih kargaları gözlemci kedileri de şirindir.
Üstteki ressm-i şerif internette yıllardan beri dolaşır, Bindokuzyüzseksenyedi mi yoksa Bindokuzyüzseksenüç Yılı mı olduğu bir türlü karar verilemediği için bilinmez, çünkü bizim millette aynı resme değişik tarihler atmak merakı çok yüksektir, insanın aklıyla alay edercesine hem de.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak bu demektir.


İşte bu resm-i şerif de o günlerden benim kendi arşivimde kalan tek nesne-i şerif, Keskin kolor'un muhteşem kartpostalı, her ne kadar Cadde-i Bağdad'ın çok yanlış bir kararla tek yön olduğu Bindokuzyüzseksenyedi Yılından öncesini gösterse bile benim elime Bindokuzyüzdoksanbir Yılında bir kartpostalcı sayesinde geçti.
Tüm bunlara rağmen hangi yıl çekildiğini ben de bilmiyorum çünkü kartpostallarda yıl yazmaz.


Ancak bağzı şahıslar çektikleri resm-i şeriflerin üzerlerine birer yazı eklerler ki yanlış paylaşımların önlerine geçebilmek yegâne gâyeleridir.
Görüldüğü üzere bura Atlantik Sineması, hani biraz önce Şaşkın olan Bakkal'ın öyküsünü anlattığım yer, günümüzde burada Marks & Spencer mevcut olduğu için Şaşkınbakkal'a gidip de Sinema falan aramayın sakın.


Günümüzde geldiğimizde başka bir sinema aramamamız gereken bir bina da az önceki binanın karşı çaprazındaki bir zamanlar Suadiye Sineması'nın olduğu binadır, çünkü burası da geçen zamana direnemeyerek sinemayı önceleri Beymen sonraları Çarşı en son da Boyner adlı bir mağazaya devretmiştir. Her üç mağaza da aynı şahsa aittir, sadece adamın canı sıkıldıkça adını değiştirmiştir.


Bir başka Şaşkınbakkal resm-i şerifinde biraz daha etrafı inceleyebilmemize olanak sağlamak benim boynumun borcu gibi bir şey.


Biz ufak ufak yolumuza bakarkene karşıma ahanda işbu resm-i şerif de çıktığı için ben de biraz cilâlayarak sizlere takdim ediyorum.


Şaşkınbakkal'ı bitirmeden önce iki adet daha resm-i şerif var, biri oldukça yukarıdan çekilerek bir kartpostala iliştirilivermiş.


Kartpostalların ve resimlerin düzenleme fasılları hiçbir zaman bitmeyeceği için bazı konuları geçmemiz gerek, çünkü çekilen bir resm-i şerifin yaşandığı an bir daha yaşanmayacak, tıpkı hayatlarımızdaki anlar gibi.


Buraya koduğum resm-i şerif ise eski zamanda nerenin neresi olduğuna dair bir belge olarak kalsın.
Görüldüğü üzere Kâzım Kulan Pasajı o zamanlar yeni açılmış olmalı, Atlantik Sineması yerinde dediğim gibi Marks & Spencer adlı mağaza, Suadiye Sineması yerinde de Boyner var artık.
Cadde mi? Güldürmeyin beni, Cadde-i Bağdad Altı Haziran Bindokuzyüzseksenyedi günü Kadıköy yönüne tek yönlü trafiğe çevrildi, hem de bütün Cadde-i Bağdad esnafının itirazlarına rağmen.


Bir zamanlar dediğim artık elli yıla yaklaştı ki ben söylerken bile içim düğümlenip boğazım bulanıyor ki ne zaman ben bu kadar yaşlandım diye, oysa daha dün gibi ki Türk Hafif Müziği'ni yeniden doğuran Yoncimik'imiz (Yonca Evcimik) o meşhur Abone adlı albümünü çıkartalı, oysa dün akşam baktım otuzuncu yaşına bu yıl girecek.
Bazı giyim firmaları Cadde-i Bağdad'da defile bile yaparlardı trafiği durdurarak hem de, ancak çeve hâlkı bunlara pek kızmazdı çünkü zaten kaç tane otomobil vardı ki o zamanlar?


Şaşkınbakkal'dan sonra yolumuz Suadiye'ye erişiyor, hani Şişla'da bir apartıman yoksa eğer hâlin yaman mis'âli bir zamanlar Suadiye'de yazlık olmasaydı adam yerine konulurdun ama yazlığın Suadiye'de olsaydı daha bir adam yerine konulurdun.


Şöylemecesine balkondan Cadde-i Bağdad'ı gören ve altında benzinci karşında kamyon olan bir Yazlık Home olsa fena mı olurdu?
Ancak günümüzde kamyonun olduğu noktada boş arazi aramayın çünkü bir partoman konduruldu, altı da önceleri Teknosa şimdilerde Damat Tween adında bir mağaza oldu.


Eski benzinliğin karşısından görünen işbu resm-i şerifimizdeki Mobil'in benzinliği günümüzde Zara mağazasına dönüşmüştür, yani eğer Suadiye'nin ortasında benzinsiz kalırsanız en yakın benzinlik Bostancı'da ama tren yolunun üst tarafında kalıyor, ya da Şemsettin Günaltay Caddesi üzerinde Kazasker durağı civarı veya Fahrettin Kerim Gökay Caddesi ile Tütüncü Mehmet Efendi Caddesinin köşesindeki benzinlik ellerinizden öper.
Eğer ola ki Cadde-i Bağdad'dan çıkmamak gerek diyorsanız Selâmiçeşme'de iki adet, Ihlamur'da bir adet ve Kızıltoprak'ta da bir adet benzinliğimiz mevcut. Ancak ta Ihlamur'dakine kadar giderseniz gidişinizde sadece Bağdat Caddesi'nden gidebilmenize rağmen dönüşünüzde önce Kalamış - Fener Caddesi, sonra Ahmet Mithat Efendi Caddesi, daha sonra Cemil Topuzlu Caddesi, ve Caddebostan'dan sonra da Çetin Emeç ve Demokrasi Şehitleri Caddesi adlı yolları kullanmanız gerekmekte, hem de Bindokuzyüzseksenyedi Yılından beri bu saydığım bütün caddeler tek yönlü ve işin tuhaf tarafı hiç kimse artık itiraz da etmiyor.


Suadiye'yi geçtikten sonra Cadde-i Bağdad artık yavaş yavaş ıssızlamağa başlardı bir zamanlar, biraz ileride Çatalçeşme'nin bulunduğu yerde kocaman geniş bir boş arazi vardı ve uzun yıllar boyunca Sürücü Eğitim Alanı olarak kullanıldı, birçok vatandaşımız da orada ehliyet aldı ki o zamanlar araba kullanma ehliyetleri günümüzde bakkaldan almak kadar kolay verilmiyordu.


Ancak gün geldi devran döndü, nasıl ki sahil doldurularak yol yapıldıysa bu arazinin de sonu gelip çeşitli partomanlar yapıldı.


Lâkin tüm bunlara rağmen bu arazideki binalar diğerleri gibi bitişik nizam pek olmadı, yine de aralarında belirli birer sosyâl mesafe korundu ki içinde yaşayan hâlk korona morona bakara makaraya kolayca yakalanmaması için.


Yolun ıssızlığı o kadar çokmuş ki o zamanlar Özgün Tramvayın yolu bile o çevrede tek raya düşerdi, sanırım Kasadar Sokak Köprüsü civarına ait olmalı işbu resm-i şerif.


Ve işte geldik sanal yolculuğumuzun son durağına, bura Bostancı, yürüye yürüye benim ayaklarım yoruldu ama sizler daha çok yürüyeceksiniz hem de durup dinlenmeden. Benden artık geçmeğe başladı, dört onluk olmak kolay mı üstüne de dört daha eklersek?
İşin tuhafı Cadde-i Bağdad'dan geçen gerek Özgün Tramvay gerekse İett Otobüsünün numarası da DÖRT'tür, sonradan buna On Onaltı OnaltıDe Yüzondört Yüzyirmidört Yüzyirmibeş Yüzotuz İkiyüzyirmiiki GezeBir Gezeİki EreBir Ereİki FebeBir Febeİki numaralar da eklendi, bazısı da çıkarıldı.


İşbu son koduğum kartpostal Cadde-i Bağdad çevresindeki güzel mutlu günlerin sona ermeğe başlamasının bir nişânesidir aslında, çünkü hem deniz otobüsü gelmiş hem de Cadde-i Bağdad çok ama çok yanlış bir kararla tek yöne çevrilmiş, işin tuhafı işbu yazıda koduğum en yeni resm-i şerif bu ve yılı da Bindokuzyüzseksenyedi olmasına rağmen benden sadece on yaş küçük bir resim.
Yani sizin alnayacağınız Bağdat Caddesi'nin çift yönlü olduğu günleri hatırlamam biraz olanak dışı çünkü ben Bağdat Caddesi'nde oturmuyorum.


Hadi size son bir iyilik yapayım ve Bostancı'ya gelmekte olan ve bir adet de Bostancı Çınrı'nın oradaki son durakta duran iki adet İkarus 280 otobüsün göründüğü bir resm-i şerifle bitireyim.
Facebok'ta olsun başka kanallarda olsun Bindokuzyüzyetmişli Yıllar diye paylaşılır ama İett körüklü otobüslerinin ilkini Bindokuzyüzyetmişdokuz Yılının Ekim Ayında filosuna katmış olduğundan ve İett otobüslerine sefere başlamasından itibaren bir tam yıl geçmediği sürece reklâm alınmadığından işbu resm-i şerif ancak en erken Bindokuzyüzseksen olabilir.
Sonuç olarak Cadde-i Bağdad güzel bir masaldı, yaşandı bitti. Gelecek nesiller bu masalı ancak büyüklerinden dinledikleriyle idare edebilecek.