İşte biraz önce Ramézân-ı Şerif'in ilk günü memleketimizden geçti gitti, ilk iftarımızı ettik sonunda.
Geçen yazımda sizlere Ramézân-ı Şerif'in bazı sırlarını anlatmaya çalıştım, bu kez sizlere Ramézân-ı Şerif'in olmazsa olmazlarından bahsedeceğim.
Bütün gün oruçlarımızı tuttuk değil mi?
Şimdi biraz düşünelim, bizlerin tuttuğu oruçlarımız Allah-u Te'âlâ katında gerçekten ne kadarı kabûl olacak acaba dersiniz?
Çünkü mâlum-u âliniz bazı orucu bozan fiziki şeyler mevcut, bile bile onları yapmadığımıza eminim.
Ancak manevi olarak oruçlarımızı bozan şeyleri biliyor muyuz?
Örneğin yalan söylemek, dedikodu etmek, saçma sapan şeyler yapmak, ve tabi ki en büyük günâh olan kul hakkı yemek.
Biliyorsunuz ki Allah-u Te'âlâ kul hakkını haklı olan kul affedinceye kadar affetmez, daha doğrusu kul hakkına karışmaz.
Sırf bu gerçek yüzünden çeşitli kereler söylemişimdir ki "Bizim özgürlüğümüz bir başkasının özgürlüğüne müdahâle ettiği yerde biter" diye.
Ramézân-ı Şerif'in en güzel şeylerinden biri pidedir. Bütün fırınlar her yılın Ramézân-ı Şerif ayı boyunca günlerinin öğleden sonralarını pide pişirmeye ayırır.
Özellikle fırının önünde pide kuyruğu beklemek ve taze taze sıcak sıcak çıkan pideyi eller kollar karınlar veya vücudun hangi bölümünde yaslanılırsa o kısmın sıcaktan yanması bir Ramézân-ı Şerif şartıdır.
Ramézân-ı Şerif ayı boyunca tatlıcıların ortaya çıkarttıkları bir geleneksel yummimiz de güllaçtır.
Hele de bütün gün açlıktan sonra bir anda tıkınılan iftar yummisinden sonra üzerine gelen güllaç bir nevi sakinleştirici gibidir.
Her tatlıcının güllacı farklıdır, gerek tad bakımından gerekse boyut bakımından. Ben burada reklâm yapamam, ancak tazesini isteyin diyebilirim, çünkü tazenin tadı bayatlamışta bulunmaz.
Bu arada, oruç tutmuyor olabilirsiniz, ancak iftar saatine denk gelen zamanlarda hele de dışarıda bir yerdeyseniz Akşam ezanının okunmasını beklemek de bir kuraldır.
İftar da oruç da sahur da hayat da paylaşıldıkça güzeldir.
Tabi herkesin iftarının eşit olmadığını biliyoruz, geçen yazımda da belirttim. Ama hurma gibi, çorba gibi, pide gibi, su gibi, biraz bir şeylerin de bulunması ve bunların herkese dağıtılması konusunun zenginlerin sorumluluğunda olduğu mâlumdur.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında Ramézân-ı Şerif geldi miydi zenginlerin konaklarının kapuları açık bırakılır, gelen herkese elden geldiğince bir şeyler dağıtılır, bazıları da hep birlikte iftar ederlermiş.
Ancak günümüzde bu âdeti devam ettiren kişi pek kalmadı desem yeridir, çünkü zengin zenginle iftar ediyor, fakir fakirle.
Ahanda bugünü iftar ettik, darısı kalan diğer günlere diyelim.
Bugünkü işbu yazıda geçen değer en Batıdaki ilimiz olan Çanakkâle içindir.
Herkese Tekrardan Ramézân-ı Şerif Mübârék Olsun.